20 Temmuz 1957 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 13

20 Temmuz 1957 tarihli Akis Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kuğzl t M Okullar Olmek var, dönmek yok! Ş eçen haftanın sonunda Cuma günü tam öğle Üzeri, boğucu bir sıcak İstanbulu yakıp — kavururken Ankara Caddesi üzerindeki sarı bo- yalı, harap bir binanın orta katında- nişçe bir odada bir basın top- lantısı yapılıyordu. Sarı boyalı bina İstanbul Mılli Eğitim Müdürlüğü idi ve basın toplantısını yapan da Milli Eğitim Bakanı Tevfik İle Millt Eğitim Bakanı boğucu sıca- ga ve yorgun görünüşüne Trafmen sözlerine canlılık katmasını biliyordu. zaman gözlüklerinin altından pırıldayan gözleriyle etrafını ceviren gazetecileri şöyle bir süzüyor ve aynı e izahatına devam ediyordu. Tevfik İleri gazetecilere hakikaten çok enteresan şeylerden bahsediyor- du. Pek yakında ilân edllecek yeni bir karara göre, bundan böyle ortaokul ve liselerde talebenin doğrudan doğ- ruya sınıfta kalmaları usulü tarihe karışacaktı. Yıllarca okul sıralarında ikmaller, sınıfta kalmalar, belgeler gibi türlü güçlliklerle başı derde gir- miş olan pek çok gazeteci Bakanın bu haberini hayret ve şaşkınlık için- de not ediyorlar ve kendi kendilerine “Oh, ne âlâ memleket!” diye söyle- ntyorlardı. Doğrusu ne olmuşsa, ken- dilerine olmuştu! Talebe olmak için bir hayli acele etmişlerdi. Ne olurdu sanki bundan sonra talebe olsalardı da yok sırvfta kalacağız. vyok hakkı- mız yanacak endişeleri içinde boğul- madan şöyle rahat rahat bir talebe- lik yapsalardı. Artık bundan sonrası tçin talebelere ölmek vardı, ama dön- mek yoktu! Bir talebe faraza on ders- ten de kırık not alsa sınıfta kalmış sa- yılmıyacak ve Eylül devresinde bu derslerin hepsinden yeniden imtiha- girmek hakkına sahip olacaktı. Halbuki vaktiyle böyle miydi ya? Bir tale zara dört dersten kaldı mı sınıfta kalmış sayılır ve bütün senesi yanar giderdi kmal imtihanlarına girmek icin arzami üç dersten kalmak g&earekiyordu. Bunun bir fazlası her geyi bitirmeğe yetip de artıyordu. iğ *Bundan birbucuk ay kadar önce de böyle bir başka kolaylık kararı cıkarılmıştı. Orta okul ve liselerde bitirme imtihanlarına giren talebeler vaktiyle lic dersten fazlasından kal- dıkları zaman sınıfta kalmış sayılır- lar ve verdikleri imtihanlar da dahil birbucuk ay Öönce alınan kararla bu usul kaldırılmış ve talebeler bitirme imtibanlarında hangı derslerden kal- mışlarsa bir devre sonraki imtihana yalnız bunlardan girmek hakkını ka- zanmışlardı. Yani sil baştan usulü il- &a edilmişti. Şimdi buna benzer bir başka Bul, lise ve orta okulların diğer sınıf- larına da teşmil ediliyordu. Ama Ba- AKTE. 20 TEMMT'E tOKT kanın unuttuğu bir nokta vardı: Bi- tirme imtihanları ile sınıf geçme not- ları arasında ince bir ayrılık vardı. tirme imtiha- nırı vermişse, Matematikten kaldı di- ye yeniden Tarih imtihanına girmek zorunda kalınca bunun talebeye tbir faydası olmuyordu. Bu, talebe için bir ya oluyor ve muvaffakiyet nis- betini büsbütün düşürüyordu. Ama alt sınıflardaki bir talebe için durum böyle değildi. Zıra dokuzuncu sınıfın Tarihinden geçip — Matematiğinden kalsa bile Üst sınıfta Tarihle bir defa daha karşılaşmak zorundaydı. Bu ba- kımdan aradaki zinciri koparmamak için talebeyi Matematiğe olduğu ka- dar Tarihe de uzak bırakmamak za- rureti vardı. Gerçi son yıllarda bir ta- kım pedağoglar tarafından Ameri- kada ve bazı Avrupa memleketlerin- de olduğu gibi bizde de sınıf geçme yerine ders geçme usülü konması yo:- lunda bir cereyan belirmişti. Ama dünyanın neresinde olursa olsun bir gey hiç değişmiyordu: Çalışmayan, sınıfta kalıyordu. Halbuki şimdi ge- tirilen yeni usulle sınıfta kalma kor- kusu ortadan kalkıyor, testiyi kıran- la suyu getiren ayni sepete konulu- yordu ve haylazlara gün doğuyordu.. Artık “cakmak” yoktu.. Ama dü- ŞÜnmeliydi ki Millt Eğitim — sia- temimiz bir — yamalı bohçadan pek farklı değilken bu yamalı boh- çanın Üstüne yeni yeni yamalar vur- mak neye yarıyacaktı? Bakan sınıfta kalma ugulünün kaldırılmasına sebe olarak her yıl d udan doğruya sı- nıfta kalan talebelerin yekünumun u- Tevfik İleri - Talebe babası!, mumi tâlebe yekünunun yüksek bir miktarına vârmasımı gösteriyordu. İ- yi âmâ bu kadar geniş ölçüdeki sevi- ye düşüklüğünün ictimal ve ferdi se- bepleri araştırılmış, tetkikler yapıl- mış mıydı? Sınıfta kalmayı yasak et- mek bu derdin en tesirli çaresiydi a- ma, acaba bu niebeti azaltacak ve Bahtacak yeni öğretim sistemleri tat- bik etmek pek mi sordu, pek mi mah- zurluydu ? usulün — bi- zim memleketimizin realitelerine gö- re mahzgurları olmiya- câk mıydı? Meselâ Onuüncü sı- nıfta Matematikten borçlu kalmış bir talebe, onbirinci gınıfın matematiği- ni, bir evvelkini bilmediğine göre na- sıl takip edecek ve muvaffak ola- caktı? Gene Millt Eğitim Bakanının bil- dirdiğine göre okula devamsızlık müddeti de 860 günden 20-50 güne in- dirtilecek ve bu kadar müddet devam etmiyen bir talebe sınıfta kalmış sa- yılacaktı. Hani bunlar öylesine aca- yip kararlar oluyordu ki insan ister istemez bu rhiz. bu ne lahana turşusu demekten kendisini alamı- yordu. Tevfik İleri aynı basın toplantı- sında Bakanlığına ait diğer işlerden de bahsediyordu. Bakana göre son yıllarda pek çok işte kalkındığımız gibi Millt Eğitim sahasında da dev adımlariyle kalkınıyorduk. —Meselâ Türkiyede halen Bingöl, Hakkâri ve Tunceliden başka btttün vilâyetlerde liseler acılmıştı. 1950 yılında sayıları 300 Ü ancak bulan lise ve ortaokul sayısı bugün 600 olmuştu. Artık bü- vükce nahiyeler bile ortaokula ka- vuşmak istiyorlardı. Pek çok kazada idare etmek zorunda kalıyor! 1957 yılının Temmuzunda Eğltlm işlerimizin durumu buydu Bir parmak bal daha illt Eg—itlm Bakanı bısın toplın- tısında iki Üc gün loğlundaki Türkiye Milll Tılebe Fe- deşasyonuna gidip talebelerle soh- bet etti. Tevfik İleri basın toplantı- sında orta öğretim talebelerini sevin- direcek haberler vermişti. Bu sefer de Üniversite ve yüksek okul öğrencile- rini sevindirici bir şeyler söylemeliy- di. Nitekim asıl mesleği mühendislik olan Milit Eğitim Bakanı sevindirici hıberlerinı esirgemedi. Pek yakın bir rihte Ticaret Liseleri mezunlırma dı diledikleri fakulteye irmek hak kı tamnacaktı. nivemıtolere olduğu gibi YUkıek okullır da “il- mi” bir muhtariyet verilmesi düşün'!- lüyordu. Federuyonun bir çok Üyesi nedense bu ilmt muhtariyet sözünü duyunca gayri ihtiyari geçen yıl i- çınde Ankara Ünniversitesinde geçen bazı Mhâdiseleri hatırladılar ve ilmi muhtnnyetin nasıl bir şey olduğunu düşündül

Bu sayıdan diğer sayfalar: