7 Eylül 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 30

7 Eylül 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 30
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— > ” memlekete yerleşmesine yol aç in kim i sırtından Padişah-ı Şehriyârın Yâ: el kitabının özeti ve ana hatları aşağı yukarı budur. Bu söz- ler, 1933'te bastırıldığı sırada topla- ulıp yakılan kitabında da, 1931'de basılıp sahaflarda satılan kitapta da, “Türkiye Yayınev.nin yayınladığı ka- Jın ciltte de vardır. Şimdi, ilk ve ikin- ci kitaplarda da yer alan iddialara fikri plânda cevap vermek dururken, yeni çıkan kitaba körükörüne hü- cum etmek ne dereceye kadar doğ- ru olur? Hele her fikre hürmet et- mek gerektiği iddia edilen bir asır- da falanın fikirleri bizim işimize gel- miyor diye işi jurnalcılığa kadar gö- türmek niyedir? Bunu anlamak im- kânsızdır. Karabekir iddialarında haklıdır veya değildir, Bunun m aşası ya- pılabilir. Haklı değilse, haklı olma- dığı belgelerle izah edilir, e iğ sa fikri sahada Pi kitabı toplatmayı arzu ediyorlarsa, unlara Mustafa Kemale inanmış in- yi ve kötü tarafları ile, Türk gençliiği- nin Mustafa Kemali ve devrinin in- sanlarını etraflı olarak tanımalarmı- dır. Karabekirin hâtıraları gibi kitap- lar ise bu hususta en güzel miyarlar eye Bu tip kitapları yazacaklar bunları korkutmamalı, bilâkis Sik etmelidir. Zira Mustafa Ke- mal, eteklerinden çok daha aşağıda yıprana- nın lâf malümdur: “Atarlar anal târizi dıraht-ı meyvedar üzre.” JİNEKOLOG » OPERATÖR Dr. NİHÂL SİLİER Kadın Hastalıkları - Doğum Mütehassısı Muayenehane : (Samanpazarı Billüâr Han, Kat 2, No. 32 MUSİKİ Ankara Tecrübe tahtası Essi ve düşük iktidarın iyice düşlü- nüp t ye in tedbirleri almadan, hissi ve fevrf har belleği giriştiği bir de t tası hâline getirmekle kalmıyor, ayrı bir bilgi ve ihtisas istiyen alanlara, evlet yardımı ile yürütülen sanat müesseselerine kadar uzanıyordu. Bunun tipik bir örneği iki yıl ka- dar önce, cidüi hiçbir incelemeye, hiçbir hazırlığa lüzum görülmeden Devlet Tiyatrosu bünyesinde yapılan bir ameliyatla verildi. Kuruluşundan bu yana faaliyeti bir tek Umum Mü- dürlük tarafından yürütülen Opera, Tiyatro bölümünden ayrıldı, müstakil bir umum müdürlük hâline getirildi Bu a işi, o zamanlar pek ciddi ta ie dayanan bir vakıa, bir zaruret gibi gösterilmek istendi. A- payrı bilgiye, tekniğe, çalışmalara ihtiyaç gösteren Opera ile Tiyatro- nun tek elder idare edildiği nerede görülmüştü? Ancak küçük bazı Al- man şehirlerinde, o da fazlu masrafa girmemek için bu iki sanat kolunu bir tek Devlet veya Belediye sahne- sinde birleştirme yoluna gidilmişti. Bizim Operamız hiç onlarınkine ben- zer miydi? Hem sonra -o sanıan Dev» let Tiya.rosunun başında bulunan- Muhsin Ertuğrul operadan ne anlar- dı? el ar için işi Fan çe ine bırakmıştı. Bu yüzde siler günden ge klesiyor, vu e E 5 bile m işin tuhafı Muhain Ertuğrulun o- pera işlerini ejlerine bıraktığı o goluk bir yevmiye de şla- rak- Operada mütehassıs müşavir © larak çalışmakta idi, İşin içyüzü “ Aiküe yön bu iddiaların bizim gerçeklerimizle bir ilgisi yoktu ve opera ile ilk temasını belki da ba- kanlık sandalyasına oturduktan son- ra yapmış olan Milt Eğitim Bakanı- hocaları ile her devirde nın işine geliyorlu. Hani öfkeler de, o devirde, burunlamnın ucunda idi... Nasıl olmasın ki başka umum mü dürler, en basit işleri dan'şmak icin hususi kalemde saatlerce, hattâ gün- lerce sıra beklerken o kenJi bildiğini okuyor, Bakanın istediği birçok şey- leri ya mamakta inadediyor, Beye- fendiyi, temsillere şeref verdiği geve» ler kapılardan karşılayacağı yerdö ortalarda gözükmüyor, mukadderatı Iki dudağının arasından çıkacak bir e bir umum müdür görlimüş şey ri yani?. Bu keh- dini beğenmiş, serkeş adama hâddini bildirmek gerekti. Netekim sabık Ba- kan bir pundunu bulup, Muhsin Er- tuğrulu tutar görünen de kundımanın yolunu bulunca, elli yıllık sanu, adamını bir çırpıda Dev- let Tiyatrosundan atıverdi. Yerine, genç rejisör v6 aktör Cüneyt Gök- ceri getirdi. Operıyı Tiyatrodan ayır- dı ve bu yeni Umum Müdürlüğe de Necil Kâzım Aksesi tâyin etti. Eskil tax, eski hamam em mühimce > değişiklik apılmıştı. Ama «esasta hiçbir şey dm yatı'ndan ayrılabilmesi herşeyden ön- teri kadar yetişmiş bulunmadıkça imkânsızdı. İmkân bu- lunsa bile yeni atölyeler kurmak, ye- ni yatırımlar yapmak personel masrafını göze almak lâ- zımdı. Daha kötüsü iki gyrı bölümün ayrı atölyeler ve personellerle aynı binada çalışması ımd: mümkün değildi. bölümü, haftanın Halbuki ne opera nasının dışında, ken cek yeni bir Devlet Tiyatrosu binası- nın ını gerektirecek kadar kille fetli bir işti, Ama işin bu kadar uza- ğa gideceği akıldan bile geçmemişti. Sâdece idari bir ayırma ile mesele e RR sanılmış ve bunun Dev- let 'Tiyatros una anun- da yapılacak yi değişikliklerle sığ lanması cihetine gidilmişti. Ne çâre ki bu tâdll tasarısı da bir türlü ger- i. a

Bu sayıdan diğer sayfalar: