9 Eylül 1967 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 30

9 Eylül 1967 tarihli Akis Dergisi Sayfa 30
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ARAŞTIRMA Rus köylüsü Dayaktaki keramet Dünyanın hiçbir yerinde kadının, rus köylerinde olduğu gibi insaf- sızca ve vahşi şekilde dövülebilece- ğini düşünemiyorum.. Gene muh- temelen, dünyanın hiçbir yerinde, aşağıdakilere benzer o halk sözleri bulamıyacaksınız: "Karın değnekle döv, sonra yak- laş ve dinle: eğer nefes alıyorsa, kı- pırdanıyorsa, daha cam sopa isti- yor demektir." "Kadın, bir erkeğin o hayatında iki defa önem kazanır: birincisi, o- nu ilk defa eve götürdüğün zaman; ikincisi; mezara götürürken.." "Kadınlar ve hayvanlar için mah- keme yoktur." "Kadın ne kadar dayak yerse, yemeği o derece iyi olur." Köylerde, halkın yüzlerce yıllık tecrübesinden gelme, böyle, opek çok atasözü vardır. Bu öğütlere say- gı gösterilir ve çocuklar bu zihni- yet ve anlayış içinde yetiştirilirler. Rusyada zaten, çocuklar da aynı şekilde dövülürler. Bu konuyla il- gili olarak, Moskova bölgesinde iş- lenen cinayetler hakkında bilgi sa- hibi olabilmek için, Moskova Mah- kemesinin 1901'den 1910'a kadarki raporlarını karıştırdım. Bu inceleme sonunda, işkence edilmiş çocukla- rın sayısının ve küçüklere karşı iş- lenmiş cinayetlerin beni altüst etti- ğini söylemek isterim. Rusyada ge- nellikle, karşıdaki kim olursa ol- sun, dövmeyi çok severler. Halkın görüşü, dayaktan geçirilmiş kimse- nin değerlendiği (omerkezindedir. Hattâ, şu anlamda bir de söz var- dır: "Dayakla eğitilmiş bir adam, dayaksız yetişmiş iki adamdan üs- tündür Dayak atmayı mutluluğun önem- li bir şartı olarak kabul eden ata- sözleri bile vardır. Örneğin, bunlar- dan biri şöyle der: "Yaşamak güzel olabilirdi, ,eğer dövülecek kimse bu- lunsaydı.." İç savaşa faal olarak katılan bir- 30 çok kimseye, birbirlerini öldürmek- ten üzüntü duyup oduymadıklarım sorduğum zaman, hiçbir Oüzüntü duymadıklarını söylediler: — Onun bir tüfeği var, aim de bir tüfeğim var. Demek biz eşitiz. Birbirimizi öldürünce ne çıkar? Dünya bizden kurtulur." Bugün, Kızılordunun önemli tü- menlerinden birinin komutanlığını yapmakta olan, Avrupa savaşına ka- tılmış bir asker, bana, bu konuda çok orijinal bir cevap vermişti: — İç savaş kolay. Fakat insana güç gelen, yabancılara karşı savaş- maktır. Çünkü, seninle açık konuş- mak isterim yoldaş, bir rusu öl- dürmek daha az üzücüdür: Biz çok kalabalığız ve çok fakir bir hayat sürüyoruz. Bir köyü yaktığımızı dü- şün, ne çıkar? Zaten kendiliğinden yanacak değil mi? Sonra bu, niha- yet bir iç torun, bir nevi manevra- dır ve eğiticidir. Fakat ben Dünya Savaşında oPrusyada iken durum bambaşka idi: Yârabbim, o zaman, oranın insanlarına, yakılıp yıkılan köylerine, şehirlerine, genellikle bü- tün kuruluşlarına nasıl (o acırdım! Bilinmeyen bir sonuç için muazzam bir kuruluşu yıkıyorduk. Doğrusu, bunu miğde bulandırıcı o bulmuş- tum. Hayatın vahşetine tanık olmak- tan öylesine bıkmıştım ki, yarala- nınca âdeta memnuniyet duydum. Sonra kendimi Kafkasyada, Yude- niçte buldum. Burada türkler ve başka esmer adamlar vardı. Bunlar, neden gülümsedikleri hiç de bilin- meyen, iyi ve yoksul kimselerdi. Vursan da, dövsen de gülüyorlar- dı. Ben bunlara da acımıştım. Çün- kü, herkesin kendine ait bir işi, ha- yatla bir ilişkisi vardı." Bu sözler, kendine özgü bir ha- yat ve insan anlayışı, kendi tarzın- da bir insan tarafı bulunan bir kim- se, bir komutan tarafından söyleni- yordu. Kendisini takdir eder ve hat- tâ sever görünen askerlerine iyi muamele ediyor ve mesleğini sevi- yordu. Ona Rusyadan ve Rusyanın dün- yada taşıdığı önemden söz etmek istedim. Sigarasını içerken, dalgın bir şekilde beni dinliyordu. Birden, gözleri büyük bir iç sıkıntısıyla kı- sıldı ve içini çekerek, bana şu söz- leri, söyledi: — Oh, tabii!.. Rusya çok muh- teşem ve değişik bir güç teşkil edi- yordu. Fakat şimdi, eğer benim fik- rimi soracak olursanız, o, tam anla- mı ile, pisliğe gömülmüştür." Öyle sanıyorum ki, savaş bu tipte pek çok insan yaratmıştır ve çok sayıdaki budala çetebaşıların sahip oldukları psikoloji de bu psikolo- jidir. Aptal değil, gerçekçi! Konu gaddarlıktan açılınca, Rus- yada "pogrom'ların yahudilere karşı giriştikleri (omezalimden söz etmemek mümkün değildir. Pog- romların, iktidarı ellerinde tutan budala gaddarlar tarafından yöne- tilmiş olmaları hiçbir şeyi ve hiç kimseyi temize çıkaramaz. Yahudi- lerin öldürülmesine ve herşeylerinin Maksim Gorki anlatıyor! 1922lerde, kendisinden rus halkını anlatması istenen büyük rus yazarı Maksim Gorki, o güne kadar akıllı - uslu, halim - se- lim, sabırlı, kan dökmekten, insanlara eziyet etmekten hoşlan- mayan insanlar olarak tanıtılan rus halkını, bir büyük yazar ba- ğımsızlığı içinde, gerçekçi bir açıdan anlatmaktadır. Bu, Çekhov ve İvan Buninle başlıyan tenkitçi bir tanıtmadır. Rus halkını, özellikle de rus köylüsünü iyi tanımak, İhtilâlin temelinde yatan sebepleri anlamak demektir. Gorkinin yaptığı da budur. Rus köylüsü, maksatlı bir "halkçı edebiyat'ın tanıttığı gibi, uysal, kan dökmekten hoşlanmıyan, hatıralara saygılı, itaatkâr, devlet gücüne körükörüne bağlı, aptal bir köylü değildir. Büyük İhtilâli öncesi ve sonrasıyla yaşamış" olan, rus köylüsünü çok iyi tanıyan Gorki, teşhisini koymaktadır: "O, budala değil, ger- çekçidir." Batılı, cedlerinin eserlerini, doğduğu günden itibaren elinin altında bulur ve onlarla haşır - neşir olarak büyür. Oysa ki rus köylüsü, sonsuz stepte toprak, ekin, ot ve kardan başka birşey görmez. Elinden alınmış, üzerinde tam bir köle hayatı sürdüğü topraklar, ona, "hatıralara saygısızlık" telkin eder. 9 Eylül 1967

Bu sayıdan diğer sayfalar: