1 Şubat 1929 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

1 Şubat 1929 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 6 MMille Halk masallarından: f mektepleri kıraat sütunu Kız kaçıranhaydut Evel zaman içinde, 5 yas vilâyetinin Darende kazasına merbut hir köy- de Ahmet ağa isminde, tarla sahibi talisiz bir adam varmış. Ahmet ağa evleneli on sene olduğu halde çocuğu olmadığından çok meyus ve müşteki imi Nihayet günün birinde Ahmet ağanın karısı gebe kalmış ve dokuz ay on gün sonra nur parçası gibi güzel bir kız çocuğu dünyaya gelmiş. Ahmet ağa sevincinden bütün konu komşuya ka- vurmalar ve şerbetler ik- ram etmiş. Mesut ki artık tarlasına dertsiz ve elemsiz.. neşe ve şürur içinde gidip gelmeğe baş- lamış. * & Aradan seneler geçmiş. Ahmet ağanın kızı ka- lime büyümeğe ve büyü- dükçe güzelleşmeğe baş- lamış. Darendede halimenin güzelliği dillerde destan olmuş. — halime sokağa çıktığı zaman peşinden hütün kö- yün delikanlıları gider. onun için yanar, tutuşur- larmış. Bir gün, civardaki çer- kes köylerinden birinde, asıp kesmekle herkesi kor- kutan - ve ortalığı kasıp kavuran « Demir baş » is- minde bir adam Daren- deye gelmiş. Orada kali- menin methini — işitmiş. Kasabanın gençlerinden biri o1 Tefrika nümerosu: 2 — Sakın bu güzel kızı göreyim dime.. sonra mah-i volursun! Demiş. Demirbaş, merak etmiş: köye giderek sokakta bek- lemiş ve kalime komşu- dan evine giderken onu eyice görmüş Demirbaş, otuz seneden beri eşkiyalık ettiği için, hangi köyde güzel bir kız görürse derhal sever, ka- çırırmış... halimeyi de sevmiş ve keçırmağa karar vermiş. O gece hayvanını hazır- lamış ve sabaha kadar Ahmet ağanın hanesi ci- varında pusuda beklemiş. halime sabahleyin erken- den evin yanındaki çeş- meden su almağa çıktığı zaman, Demirbaş birden bire halimenin boynuna atkı atarak kızcağızı ku- cacağına almış ve atına binip köyden kaçmış. O gün bütün köylüler halimeyi Demirbaşın ka- çırdığını tahmin etmişler. Fakat Demirbaş katil ve belâlı bir adam olduğun- dan, hiç kimse onu arka- sından takip etmeğe ce- saret edememiş. F lt Demirbaş , Darendeye geldiği zaman ona Hali- siye eden delikanlı, hali- meyi sevenlerin en ateş- lisi ve en cesaretlisi imiş. Bu kara haberi işidi köy başına zindan olmuş.. Atına binerek Demirba- şın köyüne doğru gitmeğe başlamış. Az gitmiş, uz gitmiş. Nihayet bir derenin ke- narına gelmiş. halime bu esnada, Demirbaşla kavğa ederek ismet ve iffetini böyle canavar ruhlu bir adama çiğnetmediği için, bundan muğber olan De- mirbaş, kızı derenin ke- narındaki ağaca bağla- makla meşgulmuş. İşte bu sırada, halimeyi seven genç yetişerek, bu haydntu arkasından vur- muş ve sevgilisini, Demir- baş gibi namus düşmanı canavarın elinden tarmış. kur- *k Atalar sözü Hocaya sormuşlar: — Okuyan âlim olur, diyorsun.. Ya okumayan ne olur? Hoca gülerek şu cevabı vermiş: — Bir atalar sözü vardır: « Hakikat çok acıdır, yavrularım, çok acıl Ca- hil kalan ya turşucu olur ya bozacıl Oktruva ve ticaret odası Ticaret odası - Şehremanetine yazdığı bir tezkerede Okturva tanzim edilirken odanın fikri alın- masını bildirmiştir. | Haz. Bir g | Canabı Hak, beni yanına çağırdı. Haylı izzet ve ikramdan sonra: — Nuhcuğuml! “dedi- Yağmur yağacak! — Yağsın? - cevabını - verdim. Yağmur fena mi? Ekinlere fayda- lidir. — Hayır, ya Nuh! Bu yağmur senin bilbiğin yağmurlardan değil! Tufan! Tufanl... 40 gün 40 gece sürecek... Elâlem buğulacaki Ve sen karınla beraber bir sefinede kapslı bulunacaksın! — Aman Allahi... 40 gün 40 gece, karımla beraber mi?.... Et- me, eyleme!. Ben bu belâya müstahak olmak için sana ne yaptım?... Elâlem gibi boğulmayı tercih ederim! — Emri İlâhim bu merkezde! Sen, karın, oğulların, gelinlerin, her, hayvandan bir çift, hep bir- lilte bir sefineye binip, tufan esnasında su üzerinde kalacaksınız! — Sefineye mi?... Hani ya sefine? — Sen üzülme, Nuh kulum ! İşte, ben, derakap sana bir meşe ormanı yaratıyorum! Ağaçları kes kes sefine yapl Şu Allah nelere de kadir değil- dir. Bir de ne göreyim? Bulundu- ğum yerde lâhzade bir orman rgı:'cyılj;ıı gelmez mi?.., Hikmetinden sual olunmazammâ, madembir emirle her şeyi yarata- biliyor; acaba niçin doğrudan doğruya sefineyi yaratmadı da ormanı yarattı; bana, ağaçları kesmek külfetini braktı. esi g Sefinenin — inşasına — başladık. Karımın çenesi durmamış; tufan olacağınıleme iş . — Başla- LK LEL LER L mütemadi müracaatlerle : « beni al! beni al!» piyerekten başımı atmaya... Hepsi de, kendisine iltimas edilmesini isteyor... Zavallı sümüklü böcek, uzaklardaymış; yetişeyim diye dil bir karış ha babam koşıyor. Fakat, az gidiyor. uz gidiyor, bir de arkasma bakı- yor ki, bir arpacık boyu yol gitmi (Aradan 100 sene geçer) Bir gün: Sefine bitti. Allah bana: — Haydi bakalım, yolun uğurlu olsun! Bon vuayyaj! -dedi: Ve, kara bulutlar arkasına meh- cemalini sakladı. Yağmur da yağmağa başlade. Vay vay da vay vayl Bizim se- finenin etrafı mahaşarallahi... Se- yahları içeriye teker teker alıyo- rum... Lâkin, filler, kapıda acele edip, dişisi de, erkeği de sefine- ye birden doldu. Az kalsın muvazeneyi kaybedip devrilecek- SAHTE. PRENSES — Çünkü, size bir'az anlat- miş olduğum o güzel kıza bir gece gezmesi vadettiğim halde sözümde durmamıştım. Her şeyden evel bunu yapmalıyım. — Nevyorkta — görebileceğin işler hakkında görüştükten sonra sevgilinle eğlenmeğe gitsen ol- maz mi? — Sen galiba hayatında hiç bir kadın sevmemişsin? çıldırı yorum Mister, çıldırıyorum! artık durmağa, beklemeğe vaktim, ta- bammülüm yok. Meksikalı — gitmek ayağa kalkarak: — Size çok teşekkür ederim bahşediyorsunuz! kadar hayatımı istedi ve Nakil T B borçlu kalacağım. Dedi.. Meksikalı, ertesi sabah tekrar gelmek üzere Vilsonun hanesinden ayrıldı. Meksikalının sevdiği sinema yıldızı kim idi ? Royal gazinosunun, perdesi ka- palı bir Tacasında Meksikalı er- kekle genç ve güzel bir kadın baş başa vermiş, gülüserek ve oynaşarak konuşuyorlardı — Üç günden beri görünmiyor- dün? — Hastatidim.., seni gelip ara- yamadım! Beni affedeceksin, de- gil mi? Zaten cerkeklerin yegâne yetleri. kadınlara kendilerini affettirmenin — yolunu ögrenmiş olmalarıdır. ! Ben Meksika dağlarıı da büyümüş kaba saba bir ada- mım... size beğendirecek hiç bir meziyetim yoktur. — Maskara... hain iç şu vis- kiyil Meksikada yasak olmadığı için çuk içmeğe alişmişsındır! —Öyle..Fakat, korkuyorum. Şimdi bir memur gelir ve bizi yaka- larsa...? — Locamızın perdesi — kapalı iken yanımıza kimse giremez. — Yakalanırsak ne yaparlar? Cim, büyük bir kadeh viskiyi bir yudumda içti. — Ah Mis seni o kadar çok seviyorum ki. Cim bu sözü ilk defa söylemişti. Dağlarda senelerden beri çarp- mayan kalbi şimdi kopacak bibiy- i... Bu işvebaz kızın karşısında âsâbi titriyordu.. yıldızı - kahkaha - ile güldü: — Hakikaten beni seviyor musun?| —Emin ol ki bu sevgi için hayatımı bile tehlikeye koydum. Senin yüzünden bir gün kanunla.. ölümle karşılaşmak muhakkaktır. Genç kızın daima gülen çehresi birdenbire ciddileşti. — Ne gibi tehlike var? — Anlatmam... — Niçin.. Seni benimle görüş- mekten meneden kimdir? — Yanlış anlamayın.. Beni teh- dit eden kimse yok. Benim vazi- tehdit ediyor! (mabadı var) | lar onları kavalım diye hal olduk. tik. Sonra —efendim, — sinekler, Allahın emri üzere yalnız bir çift olarak seyahat edecek yerde sürüyle sefineye binmişler. Elimizde havlur Üçüncü g Artık herkesi bindi sanarak tam kapıyı kapıyordum ki, ne gör reyim? kaplumbağa gelmiyor mu?, Yavaş yürümesi — yüzünden az daha vapuru kaçırıyordu! Dürdüncü gün Neyse kalktık. Şu boa yılanına karşı çök mir nettarm " doğrasuz, Peki. Büyük İütufkârlık gösterdi. Sefinenin ta> vanına kendisini bir baştan bir başa germemize razı oldu. Çamak şırlarımızı onun üzerine serip kuruttuk. Beşinci gün Karım, hırıltıya, zırıltıya başlada. — Canın isterse benimle otur! istemezse, kapıyı açayım defolldedima Nereye defolacak ?! inci gün: Ha yağıyor, ha yağıyor, bâm. Günlerimi şaşırmamak için çöm- leğe her gün bir mısır danesi atıyordum. Köpoğlu hindi, meyda- ni boş bulmuş . misirları yemiş. Ben de günümü şaşırdım. Sağnakl S: Bütün dağların tepeleri örtüldü. Ortada sudan. gayrı bir şey kak madı. İyi ki Allahın aklına tufanı yapmak şimdi geldi. Ya evlât a ahfadım milyaşları hoııldııklan gaa bu işi yapsa) zaman had- lin varsa yeni'baştan üre bakalım Hayvanlar, gemi de rezalet çı- karıyorlar. 1 Kedi az daha fareyi yulacaktı. Kurt, geçinin upuzun kuyruğunu Biçarecik, artık kıyamete rah açık dolaşacak. Baykuş, sabahlara kadar viyake hyor; kimseye uyku uyutmiyor. Zürafa, birdenbire kalkacak oldu. Alçak tavanımıza kafasını kütte- dek vurdu. İnek, doğurdu. Kan- Şuru, karanlıkta buzağıyı Ka aae a DAL bırlaştılar. Bu kargaşalıkta aklım fikrim sana emanet. . 0inci gün:— Korkarım Cenabı Hak, başka bir tarafta başka bir âlem yarat- makla, yahut, isyan eyliyen Cim taifesini tediple meşgull... Zira, her halde gemide — bulunmamız 40 ycı günü geçt «Güvercini şöyle bir keşfe yollıyayım!» dedin * Gel! , diye seslenince, filler, kendilerini çağırıyorum sanarak koşuşmazlar mı? İkinci bir tehlike atlattık. Az daha batıyorduk . Neyse, güvercin uçtu. Üzi deüç kere dolaştıktan sonra, açtı kanatlarını.. Yallah | B Mubarek çok geçmeden zelER DN gebldi, Bir de efcar dim, Ararat dağının tepesine oturduk. Ohl Çok şükür! Ayağımız toprakta Hayır toprakta değil, çamurdal Her taraf batak, su biriki ifosl.. bir rutubet ki, deymeyin gitsin. Tekmil mahlükat, dehşetli nezleye yakalandı Hepimiz, kendi dilimizden (ki- mimiz insanca, kimimiz kedice, kimimiz aslanca) aksırıp duruyoruze. Hapşuvuul (İnsanca) Pşuuuul (Kedice) — Hahahahapppşumm(Aslanca) Nükili : ( VâsNa )

Bu sayıdan diğer sayfalar: