20 Temmuz 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 3

20 Temmuz 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

20 Temmuz 1293 Akşam Sahife 3 AKSAMDAN AKŞAMA s — ARADA SIRADA Ni Garplılaşma, avın | ŞEHİR HABERLERİ | Sadeleşemezler ve tahtakurusu Muhterem üstat Halit Ziya Evelki akşam, Beyoğlunun meş- bur lokantalarının birinde yemek yiyorduk. Yanımızdaki masada iki şık bey oturuyor. Elbiseleri son modadır. Muhaverelerine ara- da sırada fıransızca kelimeler karıştırıyorlar. Mutlaka fransadan yeni dönmüş olacaklar... Biri bir balık ısmarladı; öteki bir kavun. Evet, bu beylerden biri, yemek yemege kavunla başladı. Bal gibi tatlı olduğu ta uzaktan anlaşılan kehlibar gibi; misk gibi bir topatan kavunile... Yanımdaki arkadaş: — Olur züppelik değil!- dedi. Ben, - mizacım iktizası! - hüsnü tefsir ettim: — Herhalde bu bey, yemeğini evvelce yemiş, yolda arkadaşına rastlamış olacak. Arkadaşı ona; “ haydi gel. Benimle de bir kavun ye. Sonra gideceğimiz (yere gideriz! ,, demiştir. Onun için lokantaya gelir gelmez kavun yiyordur. Başka şey yemiyecektir! Görürsün. Merakımız galip geldi. Yemeği- mizi bitirdiğimiz halde sofradan kalkmadık. Birde ne görelim?... Garson, şık beye, kavundan sonra, dumanı üstünde, yanı patatesli, ayakkabı pençesi büyüklüğünde bir sıgır külbastısı getirmez mi?... Dona kaldım. Demek ki, Fran- sadan yeni dönen bu bey, orada gördüğü bu adeti, alafranğalıktır diye burada da tatbik ediyor: Filhakika kavunu fransız'lar, ye- mekten evvel ors - d'oeuvre (Sordovr) niyetine yerler, tuza, bibere obularlar, zira, kavun, Fransa'da hıyar lezzetindedir, tatsizdır. Halbuki, (o Türkiyenin kavunları, dünyada misli menendi bulunmaz şeylerdir. Esasen, Rus- yada bulunduğumuz sırada Lenin- grat ziraat müessesesinin müdürü, bize, her nebatın bir vatanı oldu- . gunu, meselâ buğdayın maskatı- resi (Habeşistan addedildiğini, kavunun da Türkiyeden çıktığını bütün dünyaya buradan yayıldığını söylemişti. Bizim kavun tatlıdır. Helva nasıl etten evvel hiyar niyetine (o yenemezse kavun da yenemez, Amma, diyeceksiniz ki, bu bey, Fransa'da çok oturmak yüzünden kavunun yemek üzerine yenilece- Zini unutmuştur. Ihtimal!!?.. Fakat bu itirazınız üzerine aklıma ne geldi biliyor musunuz? Bizim ahpaplardan biri, bir iki ay Pariste kaldıktan sonra Istan- bula dönmüştü. Birde ne bakalım? Maşallah, bu, kısa müddet zarfın- da, fransızcayi öyle sökmüş ki, türkçeyi bile unutmuş!!- Yumurta mı isteyecek? Yüzünü buruşturu- yor. Şakağı yanında parmağını şaklatıp hafızasını sanki kamçıla- mak istiyor: — Eu! Euf! (öf! öf!) nasıl derler türkçe?..- diye, yumurtanın türkçesini bize soruyor. Kavunun yemekten sonra yene- Hilesiz süt Belediye ciddi teşekküllere yardım edecek Istanbulun süt meselesi şimdiye kadar bir türlü halledilememiştir. Sıhhi süt olarak ortada hemen yalnız Yalovadaki Millet ve Bal- tacı çiftliğinin sütleri vardır. Fakat bu sütler bütün ihtiyacı temine kâfi değildir. Bu seneden itibaren iki çiftlik mahsulâtını çoğaltmak için tetbir almaktadır. (o Istanbulun Ooresmi hastaneleri de süt ihtiyaçlarını bu müesseseden tedarik edecektir. Diğer taraftan şehir âzasından Galip Bahtiyar bey, Bakırköy, Yeşilköy ve havalisi inekçilerile birleşerek bir süt istihsal koope- ratifi yapmağa teşebbüs etmiştir. Belediye süt işini bizzat deruhte etmekten vaz geçmiştir. Bu itibarla Galip Bahtiyar beyle arkadaşlarının yapacakları kooperatifle ileride bu kabilden ortaya atılacak teşebbüs ve teşekküllere filen (yardım edecektir. Bu maksatla belediye bütçesinden her sene birer miktar ceğini unutmakda bu neviden olacak... Şık ve alafranğa beye dikkatle ve hayretle baktığım sırada, ya- kasinda bir tahtakurusu gördüm... Avrupada tahtakurusu, bitmesa- besindedir. Biz birinin üzerinde veya evinde bit görünce nasıl irkilirsek, Avrupalılar da tahtaku- rusu muvacihesinde - pek de haklı olarak - öyle şaşalarlar, iğrenir- ler. Hatta bir tahtakurusu çıktı diye telefon ederseniz Berlin be- lediyesi otelinizi ve pansiyonunuzu müthiş cezaya çarpar; temizlik yapması için derhal itfaiyeyi gönderir. Bir çök kitaplarda, Istanbul, “tahta kurusile meş- hur pis şehirl, diye unvan kazanmıştır. Hattâ geçenlerde terceme ettiğim “denizlere dehşet salan tabtelbahir,, isimli tefrikada da Istanbulun tahtakurusu reza- leti, Avrupanın nazarı hayret ve istikrahına arzolunuyordu. Hülâsa, biz İstanbullular cihan müvacehesinde - adeta “bitli, nevinden- “ tahtakurulu ,, diye maalesef namdarız. Pek ayıpl Amma, neylersiniz: Acı şeyler, Haluk, fakat gerçekl Avrupa görmüş gençlerimiz, bize oradan, garplılaşma diye tatlı kavunu salata makamında yemeği getireceklerine, meselâ evlerimizi tahtakurusundan temiz- lemek çarelerini getirseler... Hiç değilse, kendilerini, kendi evlerini - birer nümune evi olarak - temiz- liye bilseler... Garplılaşmayı ters anlamayalım. (Wâ - Nü) Karışık yağlar Belediye nizamnamenin tadilini istiyor Son günlerde Trabzonun en iyi mahsulü olan Vakfıkebir yagı toptan 70 kuruşa satılmaktadır. Perakendeciler bu yağı 100-110 kuruşa kadar satıyorlar. Bu fiat, mahalle bakkallarında 130 hattâ 140 kuruşa kadar çıkıyor. Teneke ile satın alacaklara yağcılar ok- kasını 80-85 kuruşa kadar veri- yorlar. Yağ meselesi, Istanbul için pek mühimdir. Trabzondan Istanbula gelen oyağlardan bir kısmının burada vejetalin, zeytinyağı ile karıştırılarak satıldığı muhakkak- tır. Bazı yağcıların, yağları karış- tırmak için hususi kazanları, vesaiti vardır. Belediye şimdiye kadar bu kazanları ortadan kal- dırmağa muvaffak olamamıştır. Yağlar için elli sene evvel, ilk belediye kanunu tanzim edildiği zaman hazırlanmış bir talimatna- me vardır ki bu talimatname halâ tatbik edilmektedir. Talimat- nameye göre bir yağın mahlut olmaması ve gıda kuvvetini haiz olması için 28 derecede bulun- ması lâzımdır. Halbuki bugün Türkiyede istihsal edilen yağın, ıklimin şeraiti, hayvan otlayan meraların kabiliyeti hasebile, 28 dereceyi bulması imkânsız görü- lüyor. En iyi Trabzon yağının bile yirmi beş buçuk derecede oldu- ğuna göre yarım asır evvelki bu talimatnamenin tatbik kabiliyeti kalmamıştır. Belediye teşkilâtı bu talimatnameye göre İstanbuldaki yağları umum bir muayeneye tabi tutsa 28 dereceyi bulmadığından dolayı bütün Istanbul yağlarının mahlüt olduklarını ilân etmesi lâzım gelir. Belediye yağ işini tanzim etmek için bu talimat- namenin tebdili zaruri olduğunu ileri sürüyorlar. AKŞAM ABONE ücretleri Türkiye Ecnebi SENELİK 1400 kuruş 2700 kuruş 6GAYLIK 750 » 1450 >» 3AYLIK 400 » 800 » 1AYLIK 150 » — . may” Abone ücretleri (odoğrudan doğruya AKŞAM idaresi namına gönderilmelidir. Adres tebdili için yirmi beş ku- ruşluk pul göndermek lâzımdır. Rebiülevvel 16 — Ruzuhızır: 76 5. İmsâk Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı E. 6,58 97 443 841 12 1,55 Va, 2,34 4,45 12,20 16,18 19,36 21,33 —— Idarehane: Babıâli civarı İ Acımusluk oskağı 13 No. Amca Beye göre... Şeker meselesi Talimatname dün de teblig edilmedi Şeker hakkındaki talimatname dün de gümrük idarelerine teblig edilmemiştir. Bir çok bakkallar cemiyet müracaat ederek şe- kersiz kaldıklarından bahsetmiş- lerdir. Bakkalar cemiyeti, bakkal- ların şikâyetlerini, alâkadar maka- mata bildirmiştir. Kesme şekerden ençok şikâyet eden hahvecilerdir. Evlerde çay kahve ve tatlı işlerinde toz şekeri sarfetmek mümkündür. Fakat kahvelerde, müşterilere çay ve kahve verirken toz şeker ver- mek pek güçtür. Bazı kahveler kesme şeker bu- lamadıkları için bu müşkülâta katlanmaktadırlar.Birlçok kahvelerde bir çay kadehire atılacak toz şe- keri, ufak paketler içinde müş- teriye vermektedirler. Fakat ekseri kahveciler böyle müşkülâta düşmemek için, pek pahalı olarak kesme şeker satın almaktadırlar. Kesme şekerin mu- ayyen bir fiatı yoktur. Bir kah- veci 70 kuruşa, bir bakkal 60 kuruşa şeker aldığını söylemek- tedirler. Otobüsler Sürati tahdit eden aletin takılması kaldı Belediye, otobüslerin süratini tahtit için her otobüse bir regül- atör aleti koydurtacaktı. Bunun için bir talimatname yapılmıştı. Talimatnameye göre otobüslere bu âlet I temmuz tarihindeh iti- baren takılacaktı. Otobüs sahip- lerinin müracaatı üzerine belediye riyaseti bu müddeti on beşgün daha temdit etmiştir. Temmuzun onbeşinden itibaren her otobüsün bu âleti takmağa mecbur olduğu alâkadarlara tebliğ edilmiştir. Fakat bu müddetin yeniden temdidine lüzum görülmüştür. Alet- lerin ne zaman' takılacağı malüm değildir. Maaş yoklamaları hakkında bir emir Maliye vekâletinden vilâyete gelen kir emirde maaş yoklama kâğıtlarının bundan sonra yalnız muhtarların tasdiki ile ve muhtar- ların imzalarını tasdik suretile iktifa edilmiyerek muhteviyatının da tasdiki lâzım geldiği ve idare heyetince mazbata tanzim edilmesi icabettiği bildirilmiştir. Fiat lavhalarına bakarken.. Dün eshabı emlâkten Refik bey isminde bir zat, borsanın önünde fiat (lavhalarına bakar- ken bir yankesici altın saatini aşırmağa teşebbüs etmiştir. Yan- kesici yakalanmıştır. beyfendi, “Edebiyat gazetesi, nde Nurullah Ata ile görüşürken: “ Eski eserlerimi toplayıp bastır- mak istiyorum, bu vesile ile de terkipleri kaldırıyorum, lisanımı sadeleştiriyorum..: Baktım daha güzel oluyor. , demişti. Üstadın artık bunu yapmıya hakkı olma- dığını, eski eserlerinin tarihe mal olduğunu gene “Edebiyat gâze- tesi, nde söylemiştik. Halit Ziya beyfendinin eski eserlerinde öyle parçalar vardır, ki emsaline en- der tesadüf edilir. Fakat onların asıl güzelliği edebiyatı cedidenin kendine hasolan üslubu ile ya- zılmış olmalarındadır. Eğer o üslup bozulur ve lisan sadeleşti- rilmek istenirse kıymetlerinden düşerler. Hatırımıza bu fikir geldiği sırada “Cumhuriyet,, gazetesinde üstat Cenap Şahabeddin beyin “ Abdülhak Hâmide mektuplar ,, serlevbalı bir yazısı intişar etti. Bu yazı, acem ve arap barsı ile beslen- miş olan münevverlerin, saf türk- çeyi yazarken ne kadar güçlük çektiklerine kuvvetli bir delil oldu. Meselâ makalenin şu parçasını alalım: Ruhundaki elmas zincirde Hâmit onların tevehhüm ettikleri gibi bir esaret ağırlığı değil belki en tatlı sarhoş eden saadeti hissediyordu... Niçin o zaman her- kesçe anlaşılmadı ki üstadın bu yeni mabudesi yalnız gençlik içinde cismani meziyetlerle ka- naat etmiş bir medeniyet perisi değildi; o belki nazara çarpan kıymetli evsafından ziyade ka- nında necabete ve vicdanında gizli fazile hazinelerine malik bir nadire idi? Hele dört büyük milletin edebiyatı gibi güzel sanatlarını da ruhuna sindirmiş, yüksek zekâlı bir taze olduğu güneş gibi her göze görünen bir hakikat idi. Hâmit'le o, fanilere mevut (şartlarda sevişmekten ziyade biribirinin ruhlarını kav- rıyarak anlaşmışlardı... Eski (devirlerde, (üslubunun kıvraklığı, fikirleri açık açık söy- leyebilmesi, arap ve acem keli- melerini (o terkiplerle © mahirane yuğurması dillere destan olan üstat, lisanını sadeleştirmeğe baş- hıyınca, işte böyle uzun, girift, “idi, lerle nihayetlenen, nerede biteceği kestirilemeyen ve fikri hiç de açık açık ortaya koymıyan yazılar yazmıya başlamıştır. Cenap beyin “Evrakı eyyam,, ın- dan her hangi bir yazıyı bu parçanın yanına koyacak olsak, eski üstadın, nasıl talebeleştiği derhal meydana çıkar. Bunun için, ne Halit Ziya beyfendi ne de Edebiyatı cedide- nin diğer erkânı, eski eserlerinin bir kelimesine bile dokunmamalı- dırlar. O güzelim eserleri, daha güzelleştireceğiz diye Cenap beyin yukarıya (o naklettiğimiz parçası gibi, anlaşılması güç bir şekle sokarlar, Kıymetsizleştirirler. Selâmi İzzet a — Duydum da ağzım bir karış açık kaldı A-.- ' - .., Bir Fransız 1,500,000 nusha gazetesi günde | satıyormuş... se Halbuki bizde bunun ancak yüzde kiri --«* Sebebi nedir acaba? | zaman A. B. — Tramvayda, vapurda gaze teni açıp okumaya başla, sebebini © anlarsın!

Bu sayıdan diğer sayfalar: