12 Ekim 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

12 Ekim 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

RM ii —— —— — 3 — Tetrika No. 82 Detektifler, genç kadı Amerikadaki üstadına şu yakaladım... Londraya dönünüz! , Etraftan ne bir vapur, nede bir yelkenli görünmiyordu. Gemi gözlerinin önünde battık- tan sonra, hepsini bir korku etmişti. Deniz üstünde ne vakte kadar boculayacaklardi? Akşam üstü güneş batarken, ufukta bir karaltı göründü. Bubir yolcu vapuru idi. Süvari ve gemicilerin gelmişti Sü — işte bizden sonra Nevyork- ! tan kalkari transatlantik... Diye mırıldandı. Bu tesadüften, bittal ziyade lapanyol güzel meşesi berksten | sevinmişt Evdeki hesap çarşıya uymadı.. | Mister Tim -Tom sözünde dur- muşlu, İ Bütün Londra halkını alâkadar | eden bu iki felâketzedenin mac: yasından balk, vapur. rıbtıma ye naşmadan, telsizle haberdar ok | muşta. Zabıta memurları Tim- Tomu istikbale geldikleri zaman yanında | gürel bir kadın gördüler. | Tim - Tom Londra polis müdü- rüne bu kadının zekâ ve kabil yetinden ve bilhassa Nev Yorkta kendisine gösterdiği fedakârlıktan bahsetmişti. Ispanyol güzeli Tim - Tom un himayesi altında Londraya serbes- çe ayak basmağa muvaffak olun- zahip olmuşdu. im - Tom kadınla evleneceğini im-Tomun. ikametgâhında oturuyorlardı. İspanyol güzelinin hal ve tav- rından çok şüphelenen bir başka detektik, Tim-Tomu ziyarete gek işti. Konuşuyorlar. Nişanlınız, Mis Barneye ne ka- dar çok benziyor?! — Evet. Eğer yanağındaki siyah benler ve göğsündeki leke- ler olmasa, ben de senin gibi düşünecektim. İspanyol güzeli, ilk defa, kal binin giddetle çarptığını hissedi- yordu. Benzi sarı olmuştu. insana ne — Insan kadar benzer... Diye söylendi. Gülümsiyordu.. Fakat, bu gülüşlerin, bu sözlerin altında heyecanını saklamağa çalı- gan genç kadın, tuzağına düşen bir tilki gibi kıvranmağa başla- aştı. Detektif işte, — Ya gözlerinizdeki müşabe- het madam...? Diyerek yanma sokuldu, Ispanyol güzeli, evdeki hesabın çarşıya uymadığını görünce, yap” dağı hatanın büyüklüğün anlamıştı. Bir detektif evinde (yatmanın tehlikesini görüyordu. Tim - Tom da, arkadaşının ih- tarı üzerine şüpheye düşmüştü. Detektif cebinden bir çok fotoğ: | raflar çıkararak Tim - Tom'a uzat: — Bakımız azizim, Barney ile malınız arasında bir fark göre- bilecek ? Tim-Tom fotografları tetkik etti ve sevgilisinin gözleri, dikkatle b Aman yarabbi.! Dünyada iki insan birbirine bu kadar çok mevzuu değiştirmek m içine AŞK DİLENCİLERİ Nakleden: TSK) tevkif ederken, Tim - Tom, | Barney artık, zabıta memurlarile benzer mi? 12 Teşrinisvel 1932 | DER FAHRETTİN telgrafı yazmıştı : “ Katili — yalnız yanağındaki siyah benler fazla, değil mi? Iskanyol güzeli sustu. Tim-Tom sevgi benlerini tetkike ediyordu. Detektif (o birdenbire (| süratle ayağa kalktı ve genç kadının | üzerine atılarak, tırnaklarile yana" Şındaki benleri kazıdı. Bu hareket o kadar ani olmuş” tu ki. Tim-Tom bile, birdenbire, arkadaşının ne yapmak istediğini anlayamamıştı. Dektif gözlerini açarak bağırdı: — Işte, ayağile memleketimize gelen katil Ve genç kadının yanaklarını göstererek: — Bak, azizim Tim - Tom! dedi, şimdi benziyor mu? Ispanyol güzelinin maskesi yere inmişti. Yanağındaki sahte ben- lerden eser kalmamıştı. Simasını büyük bir maharetle değiştiren ve New Yorktan Lon- duraya gelebilmek için bin türlü dolaplar çeviren Ispanyol dilbe- rinin şimdi hakiki hüviyeti mey- dana çıkmıştı. Tüm - Tom: — Barney. Sensin, öyle mi? Diye haykırdı. O saate kadar (İspanyol mu- ganniyesi ) rolünü oynıyan Mis değil, bir çocukla bile mücadele edemiyecek kadar sersemlemişti. Detektifler genç kadının kolla- rına çekmeceyi geçirirken, Tim- Tom, — mağrorane bir tavurla piposunu yaktı ve cebinden bir kâğıt parçası çıkararak, Amerika zabıtası vatıtasile mister Hopkins'e verilmek üzere şu telgrafı yaz: * Kolonel Allison'un katilini yakaladım. Hemen Landraya avdet ediniz! , — Son — Yarın Büyük tarihi tefrikamıza başlıyoruz. SUMER KIZ Yazan ; İSKRNDER FAHREDDİN Sovyet Rusya zeytin alıyor Sovyet Sosyalist cumhuriyetleri ihadı haziran 1932 den itibaren Türkiyeden altı partide 200 ton kadar zeytin alarak sevketmiştir. Satın alınan zeytinlerin bir kısmı Gemlik ve Mudanya malı ve 1929 ve 1931 senesi mahsulâtındandır. Zeytinler iki taraf için müsait olan bir fiatle alınmıştır. Alınan zeytin | partilerinin Rusyada da yapılan muayenesi haiz olduğunu Aglebi ihtimal Sovyet Rusya Türkiyeden gerek Türk gerekse A ayda 5000 köpek öldürülmüş Dört aydanberi mücadeleye devam edildiği halde henüz 80- kaklarda pek çok başı boş kö- peklerin dolaştığı görülmektedir. Sıhhiye vekâleti, mücadeleye ehemmiyetle devam olunması için yeni bir tamim daha göndermiştir. Bundan sonra O kaymakamlıklar itlâf ettikleri köpekler için istatis- tikler tutacaklardır, Son dörf ay zarfında şehirde 5 bin ka: pek öldürülmüştür. Istanbul belediyesi öldürdük- leri köpeklerin kuyruklarını geti renlere 25 kuruş vermektedir. kö” Hazreti Süleyman | gibi. Bir jandarma çavuşu bir davayı nasıl halletti Fransada Guörat ismindeki kü- | gük bir kasaba vardır. Geçen gün bu kasabada bir jandarma daki bir üleymanı w adilâne. bir şekilde halleti Mesele şudur: 'Guörat kasabasında o madam er ve madam (Gerbe d olduğu halde birbirle- rile hiç geçinemezler, mütemadi- yen kavga ederler, Geçen gün madam Gerbe'nin bir tayuğu kaybolmuştur. Kadın. dönmüş, dolaşmış, tavuğunu birçok aradığı halde bulamamıştır. Bu sırada tavuğu madam Chevaliernin bahçesinde görmüş ve almak İste- miştir. Halbuki komşusu tavuğun alı olduğunu idda etmiştir. ım Gerbe Jandarmaya mü- ila meseleyi anlatmış, tavır ğunun kendisine verilmesini iste- miştir. Jandarma M. Chevalieryi çağırmış, meseleyi ondan sormuş- tur. Fakat kadın tavuğun kendi sine sit olduğunda inat etmiştir. Jandarma çavuşu bir çok uğraş- ğı halde meseleyi halledeme- yince aklına bir fikir gelmiş ve bunu tatbik: etmiştir: Çavuş, ka- dınlarla birlikte tavuğu alarak iki önüne gelmiş, evlerin kapıları- m açtıran tavuğu bırakmıştır. Tavuk derhal madam Gerbenin kapısın- dan içeriye girmiş ve kümese doğru koşmuştur. Çavuş, bunun üzerine tavuğun madam Gerbeye'nin malı olduğuna karar vermiş ve diğer kadın hakkında bir zabıt varakası tut- muştur. YENİ NEŞRİYAT Muhit Bu nefis sile ve mektep mec muası Büyük dil kurultayı müna- sebetile müstesna | bir | nusha neşretmiştir. Kapağı Gazi hazretlerinin enfes etmektedir. iği halde artan bu bir zesmi | tezyin Fiatı yirmi kuruşa zengirliği ve mefaseti mecmuayı tavsiye ede EMLÂK SAHİPLER! Kira kontratları tecdit zamanı yaklaşıyor ! Kiracılarla münakaşa ve pazarlık her vakit müşkil ise de bu sene ahval dolayı sile daha güç olacaktır. Bu nahoş münakaşalardan kurtulmak iz EMLÂKiNİZİN iDARESİNİ Bahçekapı Taşhan Nu. 20» 21-93 d8 mukiln UMUM EMLÂK ACENTESİNE TEVDİ EDİNİZ! YELEPON 204 Halkevinde fransızca dersleri latanbul Halkevi reisliğind. Fransızca dersleri bugün saat (18) de başlıyacaktır. Bu ders- lere devam etmek üzere kayıtlı rini yaptırmış olanlarla henüz kayıt olmadıkları halde de arzusunda bulunanların tam saat (17) de Halkevinin Cağaloğlu merkezindeki konferans salonunda hazır bulunmaları ve kayıt olma- yanların idare memurluğuna mü- racaatla kayıtlarını yaptırmaları riça olunur. Dersler için ücret alınmaz. Her alışam bir hikâye hünimeığım! sofu mu sofu bir Sorma olup bitenleri Birim komşulardan adam olası Arnavul ciğerci Murtasa'nın karısı Habibe hanim, “cigolo. mudur, “ cigol,, mudur, ne karın ağrısıdır bir oğlan b avucunda” kini, y ismindeki bu “cigol., Habiba hanımın kendi kese don veremiyeceği kadar bir parayı - (yirmi lirayı) - ondan faizle borç istedi Habibe'nin etekleri buruştu Parayı bul mazsa “cigol,, elden gidecek, Bana baş vurırak mecburiyetinde kaldı. Bende de) park olmadığı maalm, Ev çehibim olan hanıma yalvardım, yakardın. Onun beşitiyerdesin: rehine koyduk. Parayı aldık. Lâkin, gel gelelim efendiciğim, vade dolduğu bakis, Mustafa, borcumu rtiyor, Kendi de ortalıkta yok, İ übozn, b alunıyor. Mecbur olü Habibe hanıma beraber Mustafa'yı fab dese morcum yok.. Hani senediniz?» demez. mii. Eh, artık, efendiciğim, bunun üzerine, akar sular durdu. kimiz de fena halde pısırdık. Zaten, Mus tafa, dankkadak kapıyı suratımıza kapadı. Habibe hanımla karsı arşıya, ekşimiş boza gibi apıştık e e e Süklüm püklüm eve giderken, o bana sordu, ben ona: — Şimdi ne yapacağız? Kime baş vurup kimden para b — Ya kocalarımız duyarsa? — Ben ev sahibine me cevap vereceğim? Eyvah da eyvab.. Gördün imdi başımıza gelenleri ha- nim ? — Bu başımıza gelenler, hep senin “cigol,,unun sebebinden geldi, amm... Nene gerek senin bir Ggol,, sen “milyaldel, “ amelikan ,, karısı misın?... kaba kaba beni söyletme... H mesel vardır: “Sen bir garip gingenesin, nene gerek gümüş zuma ?,, derler... Seninkisi de yürürken, bizim Habibe hanımın aklma bir fikir geliyordu, hanım- Ah, dur, dur, duuurl -dedi- Mutlaka yene ne münasebet- ik yumurtlayacaksın! Başımıza yeni bir belâ açacaksın! - dedim. — Yok, hayır... Dinle bakl. Gafur Cami beylere giderim. Bu parayı onlardan isterim. — Ab, aptal kızl Bunu şimdiye İsli için düylamemiztir? Akin neredeydi?... Yumurta kapıya da- yandıktan sonra mı Gafur Cami beyleri düşündün? Bilmem, tanır mısınız, hanımer ğım? Gafur bey, Istanbulun en zengin, en eli açık beylerinden- diri. Bizim Habibe, onun şimdi şlarındaki küçük etmişti. Onun için, bu parayı orada bulması çok mümkündü. Beraber yola çıktı beyin Caddebostan gittik. Çat kapı. kz var, Küçük kız, süt ninesini çok sever; boynuna sarıldı, iki yanağını öptü. | — Safa geldin. Nasılun?. Hani Rukıye? -diyerekten, Rulaye, bizim Habibenin biricik kızıdır. Küçük hanımın süt kar deşi, yani... Ah, sorma, hanımcı- ğiml Bizim Habibe ne yalancı şeymiş meğer... Yalancının göz aşı çok olur derlera., Doğru imiş Yallahi... Rukaye'nin ismi anılınca, başladı efendim hüngürde hungür, iki göz iki çeşme ağlamağa. Üy durup durdu: — Ah, sorma, hanımcığım! Rukiye Ümitsiz. hasta... Ateşler içinde kıvrım kıvrım kıvranıyoı Doktor parası vermekten hel olduk... Eczacıya gırtlağımıza kadar borçlandık.. Otuz lira ——. Habibe Hanımın “cigol,,u | ; 3 borcumuz. birikti. Artık, vermiyor. Rukıye ölecek... Nasıl da uyduruyor... Görüyor musun, « hanımcığım.. Hemde faizin otuz liraya yükseldiğini de hesaplamış... Öyle layıp övünerek anlatıyor ki, Rukıyenini Kak handiyse, ben de m. Küçük hanımın merhamet da marları kabardı. Zaten iyi yürekli bir kızmış — Sen üzülme, dur. ben sana para vereyim. Dolabını açtı. Saklı on liralık bir kâğıdı varmış. Onu ge tirdi. Bir de elli kuruş verdi. — Al, bunu ilâç parası yap. Bozmuyalın diye, eli kuruşu da yol için veriyorum. Hi parayı aldı amma, ağ” lamanın ardını kesme: — Yetişmez ki, borcumuzu ödeyemeyiz ki... Yine yirmi lira borcumuz. kalır. Kız, yine davrandı: — Bende başka para yok am- ma, dur, helel. Anne anneme ilâç Bir az sonra, sallabaş büyük hanım, içeri girdi. Kızı ne kadar cömertse, o, o kadar hasis... Başka para veremiyeceklerini; en lirayı aldığına, Habibe ban mın şükretmesini söyledi. Basto- muna dayana dayana çekildi, gitti. Sütnesinin gene ağlamağa baş- ladığını görünce, küçük hanım: — Babam bir hafta sonra Âv- e dönüyor. O zaman gel. , ne yapar, yapar, sana yirmi tire dak Sülerdm dei. Işte felâket burada başlıyor, hanımcığım!. On beş gün sonra, gene Cami beylere gittik. Küçük kız, bizi: — Müjdel Müjdel - diye kar- şiladı. Habibe hanım, sevinç içinde sordu, — Yirmi lirayı buldun mu kı- zam? Baban veriyor mu? — Vermiyor amma, daha iyi bir iş yapıyor. Rukıye'yi hastaneye kaldırtacak. Hem de paralı has- taneye... Habibe hanım da, gene ağla- maklar, bağırmaklar: — Ab, biricik evladımı hasta- neye kaldırmam... Fakat Cami bey domuzlanmış : — Hastaneye kaldırsınlar! Bu ne cehalet ! Kaldırtırlarsa, borç- larını öderim, kaldırtmazlarsa ödemem, Hastanenin parasını da ben vereceğim. Çünkü kızım üzülüyor... O Habibe hanım cahil de aklı ermiyorsa, ben, Murtaza'ya haber yollayacağım iş Kocası © duyacak diye etek- leri tutuştu. Demek ki, günü: birinde palas | pandıras eve adamlar gelecek. Bursada bir basta kız varmış, hastaneye kal- dıracağız | diyecekler... Rukiye basta olmazsa, Habibe Murtaza'ya ne cevap verecek? Para meselesi belki de “ciyol ,, meselesi ortaya çıkacak... Ne yapacağım şaşırdı, hasılı kelâm, hanımcığım... Artık neye hamledeyim, bile- miyorum : Allahtan mı diyeyim, yoksa, hastalık m da ondan mı diyeyim, yoksa, günahı boy- muna, kızı zorla hastalandirdı v1 diyeyim, aradan iki gün geçmedi Rukıye yavrucak, ateşler, möbet- ler içinde kıvranmağa başladı. Öğürtüler, yüzünüze güller istif ralar... Üç gün sonra da, kapıya göldür güldür bir de otomofil yanaştı. Kızı alıp hastaneye kale dardılar. Haftası geçmeden beşi bir yerde meselesi de kapandı. Otuz lirayı rnk saydık; ev sahibinin rehi kurtardık. Amma şimdi, Rukiye hastanede fenamış diyorlar. Tehlikeliymi ne olduğu anlaşılmadı. Midesile beraber barsakları para lanmış mış amına, sebebi anla şılmıyormuş, banımcığım.... Allahı ifalar versin hemen... (Hatice Süreyya)

Bu sayıdan diğer sayfalar: