24 Ekim 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

24 Ekim 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ufa stüdyolarında bir dolaşma Yeni çevrilmekte olan üç filmi Berlin, 18 (Hus gün Ufa sirke deki stütyolarıni gezdim, burada çevrilen ilimlerde hazır bulun- dum. Neubabelsberge bir kaç vasıta ile gidilir. Ben tren yolunu tercih ettim. Trenden inince bir kor” luktan geçerek stütyoların kapısı önüne vasıl oldum. Burada çok bir. kapıcı vardı ismini ve girdiği bir. deftere girenin saat ve dakikayı yazar, Kapıdan girince elektrik dairesi, marangozhane, dekor anbarları önünden | geçtim, lk stütyonun önüne geldim. Burada terbiyevi filimler çevriliyordu. Bu filimlerin çevrilmesinde bulunmağı başka bir zamana bıraktım ve karşıdaki büyük atelyeye doğru ilerledim. Sessiz filim çevrildiği zamanlar en parlak filimler hep buradan hazırlanmıştı. Şimdi burası sesli filim ibtiya- cına göre tadil edilmiş ve bir kaç kısma ayrılmıştır. Ilk kısımda “Ben gündüzüm, sen gecesin,, imini çeviriyordu. Almanca, Ja- gilizce, fransızca olarak.. Sil lmin- den bir sahın Mül George Alexandre “Kocama nasıl anlatsam? Kaethe von Nagy hem almanca bem fransızcada baş rolü oynuyor. Willy Frisch ise almancada Fer mand Grarvey İngilizce ve fran- siycada., Evvelâ bir sokak kenarında çevrilen sahneyi görüyoruz. Bütün bir binanın cephesi, bir küçük alon fabrikasının kapısı. Maalesef geç kalmışız. En son çevrilen fransızca nüshanın son kısmı tamamlanmış. Rejisör ve sanatkârlarla e beraber © yandaki atelyeye geçtik. Burası bir lokanta haline konmuş: Müşteriler gitmiş, bir kadın kırıkları ve süprüntüleri üpürürken bulaşıkçı kız da hem tabakları yıkıyor, hem de kötü bir sesle şarkı söylüyor. Willy Fritseh masa başında © günün besabını toplıyor. Rejisör sahnenin nasıl olacağı nlatiyor. Bir prova., Willy Friteh mukabil bir teklif ileri sürüyor. Rejisör beğeniyor. Sahnede ufak bir değişiklik. Tekrar Prova... Prova. Sonra ses ve resim filme alınıyor. Bir daha, dir daha.. Fotoğraf Wiliy Fritchi Yakından gösteriyor. Süpürgenin x88$i,. tabak,..şıkırtıı ve şark prova, | : | | , | Genç ve sevimli bir yıldız : uzaktan aksediyor. Tam son rak: kamlar toplanırken pencerenii önünden beyazlı bir kız geç Bu, aslında Kaethe von Nag) Fakat bu sahnede yüzü yarı perde dalayisile görünmediği onun yerine ayni vücut ve elbiseli bir figüran geçiyor. Fakat tam geç- mesi icabeden saniyeyi iyi seçe- mediğinden ayni sahnenin bir kaç defa tekrarına sebep oluyor... Sonra ayni vaziyet Fernand Gravey ile fransızca ve ln tekrar olunuyor. Haydi artık bu- radan çıkalım. Yeni sesli filim atelyelerine geçelim. Orada Ce- nup atelyesinde Revote Müller, Georje Alexander ile “Kocama nasıl söylesem, filimini çeviriyorlar. Biz girdiğimiz zaman bir otel avlusu, geniş havuzu ile karşımızda buluyoruz. Beri köşede ise mükel- ef bir sahne, uzun uzun tekrar edilen provalar. Revote Müller çok sevimli bir yaldız. Bu filim bitiyor. Willy Fritseh de kendininkini bitiriyor. Ondan sonra ikisi beraber “Kahire mev- simi,, filmini çevirecekler. Buradan da çıkalım. Şark atel yesinde diğer bir filim yapılıyor: Bir çocuk yaşamak istiyor. Evvelâ bu filmin adı. “Kadın arkadı olarak ilân edilmişti, sonra değiş- tirilmiş. Hans Brausevvetter ille sevimli »Ben gündüzün, Sen gecesin., ilminde bir gece sahne: atelyode Şövrliirmen Teny von Eyck Tony van Eyek'i küçük bir oda da bir ayrılış sabnesi oynazlarken gösteriyor. Tony von Eyek, filim yıldızla rına Obazen ariz olan bir illete uğramıştı: Hiç sebep yok- ken birdenbire unutuluvermek, Son defa bu sevimli yıldı den filim çevirirken görü Tony von Eyck cidden sevimli bir yıldız, resmini gönderiyorum, bakın, hakkım, yok mu?.. Xx ARTİSTİK ( SİNEMASI MARY GLORY ve FLORELL'in temsil ettikleri Mösyö, Madam ve Bibi filmini gösteriyor. Mösyö, Madam ve Bibi hakikaten MARY 'GLORY'nin şimdiye kadar gö düğünüz filmlerinin en nefis ve mükemmelidir. & Sinema idare: Maestro Polianski'yi de on kişilik orkestrasile angaje etmiş X Irlandada “ insani ve dini, filimler çevirmek üzere bir şirket teşekkül etmiştir. Şirket Irlandada bir Hollivot yapacaktır. Şirket müessisleri Amerika filimlerini ahlâka mugayir buluyorlar, X Pola Negri, Nevyork tiyat- rolarından birinde bir piyeste oy- namağa başlamış ve çok ragbet kazanmıştır. X Danimarka da terbiyevi fil ler yapmak üzere, hükümetin mayesi altında bir şirket teşekkül Nakleder Çıktı, kapıyı çekmek istedi, araya kolumu soktum: — Ay, affedersiniz! Gülümsedi: — Aman, affedersiniz! Karun bey, hastanesinin muh- telif aksamını bana göstermeğe başladı, Çamaşırhaneyi, mutfağı, ziyaretçilerin bekleme odalarını dolaştık, Ben delileri görmek için acele ediyordum. Nihayet telâşımı sex misafirlerimi dedi, Bahçeye çıktık. Bir hayli yürü- dük. Yüksek duvarlarla çevrilmiş bir bölüğün kapısından girdik. Beş altı kişi kovalarla su taşıyıp büyük bir fıçıya dolduruyorlar, beş altı kişi de, doldurulan suyu fıçıdan boşalıyorlardı. Karun bey: — Işte, dedi, bir kaç nümüne, Damarlarımdaki kanın daha hızlı akmıya başladığım bissettim.. Sordum: — Bunlar.. deli mi? Karun bey bir baş işareti ile cevap verdi. Bir kaçı, doktoru görünce, kasketlerini çıkarıp selâm verdiler. Görünüşlerinde hiç bir gayrı tabiilik yoktu. Hattâ yanakları bile kırmızı İlerledik, Bir köşede üç ihtiyar başbaşa vermişlerdi. — Bunlar da mi deli? — Evet, Hemde gayrı kabili tedavi, Birisi Ziçni paşa zamanın- da itfaiye teşkilâtmi, öteki şehre- manetinde sütleri, üçüncüsü me- zarlıkları. ıslaha memur imişler. İşlerini gençlere devredip çekik mişler. Elli sene sonra gazeteler- de itfaiyenin, sötlerd, mezarlık- ların ıslahına uğraşıldiğını okuyun- ea deli olmuşlar Bu üç kişinin çılğınlığının sebe- bi gayet makuldü. “Artık hastaların içindeydi. Tes- tekerlek gözler hayretle, korku ile ve çok kerede manasız ve fersiz bize bakıyorlardı. Yanımızda iki genç, lisan bah- sini münakaşa ediyorlardı. Bi “ — Ben diyordu, bütün ya bancı kelimelerin türkçeleşmesine taraftarım, — Meselâ evliya. Bu kelimeyi mis gibi türkçeleştirmek kabil, “ — Evliya yerine ne diyelim? « — Ölüsü kandilli, Ben yaklaştıkça uzaklaşan ve yüzünü görmek istedikçe arkasını dönen bir deli merakını uyan dırdı. Takip ettim, bir köşeye sıkıştırdım. Aman allahl, O idil Saçları, leylek yuvası gibi kabarmıştı. Derisi incelmiş, damarları dışarı pırtlamıştı. Gözleri fıldır fıldır dönüyordu. Bütün bu deliler içinde asıl deli buydu. Düşündüm. Deliler içinde kalan akılı bir adamın hali elbette böyle olurdu. Çerkes kadınının hakkı vardı. Beni de, sizi de, aklımız. başımızda iken tımar. haneye koysalar muhakkak, ki çıldırınz. Şimdi dikkatle yüzüme bakı yordu. Şahadet parmağımı dudak- larıma götürüp sus işareti verdim. Anladı. Gözlerinde bir şimşek çaktı, İlerledi, dirseği ile dirseğimi dürttü. Anlaşmıştık. Fakat bundan sonra ne yapa- caktım?.| Karun .bey. koluma girmişti, DELİ Sahife 7 24 Teşrinlev: Selâmi İzzet Beni artık dışarı çıkarmak isti yordu. İşte bu esmada anl bir hücuma paruz kaldı, Boğuk boğuk hay Delilerden biri omuzuna sıçra- muş ata biner gibi sırtına atlamış prilağına; sarılmış, avazı çıktığı adar bağınyordur Mili — Dehey koca eşekl, Ne yalan: söyliyeyim, ben bir adim geri çekildim. Doktorun etrafına bir alay alkolik, manyak monoman, epileptik toplanmıştı. Kimi tekmeliyor, kimi muştalıyor, imi de haykırıyorduz — Dehey koca eşekl Bu manzaraya iki kişi seyirci kalmıştık. O ve ben, Mektubu verdim. Alıp cebine yerleştirdi. Sonra kalemimle kü- çük defterimi uzattım, Bu işleri tam zamanında bitir. dim. Gardiyanlar koşup doktoru kurtardılar. Karun bey yanıma geldi, kısık bir sesle: — Gidelim! dedi. Deliler kısmından çıktıktan 80n- ra sordu: — Memnun oldunuz ya? Her şeyi gördünüz. Geçmiş olsunla karışık te kür ettim. Boynu tırnak yeri de kanıyordu. Burnu çürümüştü. Caketi yırtılınıştı. Sol elinin par- mağını fena ısırmışlardı. Diş yen inden bir halka olmuştu. — Bu bir şey değil, de ie hastalar bana daha neler yapmadılar, Sahi doktor, aj dairesini görmedim. Sonra doktorun bitkin vaziyetini görüp sözümden caydım: — Amma bu günlük bu kadarı kâfi, Onları da başka bir gün, meselâ yarın gelip görürüm. Bu suretle, tekrar geleceğimi anlatıyordum. Karun bey hiddetini tutamadı. — Son zamanlarda ajite hasta mız yok... Eğer böyle bir deli gelirirlerse size haber veririm. Beni kapıya kadar teşyi etti. Elimi sıktı, Selâmetledi. Ertesi gün bimarhanenin kapı- sını tekrar çaldım. Aynı bahçıvan tarafından © karşılandım. — Fakat herifin — yüzüme bakışını pek beğenmedim. Gözlerinde : “İçeri bir gir de anlarsm!,, demek istiyen mana vardı. Geri döndüm, arabacıma dedim — Burası polis mıntakası mı, jandarma mıntakası mı ? — Jandarma, — Eger iki saat sonra buradan çıkmazsam, jandarma | dairesine haber ver. “Arabacı: yüzüme hayretle baktı. Ben de | endişemden” utandım. Hastanenin kapısından girdim, Bu sefer beni küçük, karanlık bir odaya değil; geniş Pencere, apaydınık bir odaya Karun bey, kunt, ceviz yazı ma- sasının başındaydı. Güler yüz gös terdi. Tatlı bir sesl — Sizi bekliyordum, de leminizi unuttunuz değil mi? Bir kalem uzattı; — Buyrun... Neden bukadar şaştınız? Yoksa bu kalem sizin değil mi? Sizin, bunu / derbal anladımdı. Dün vaka esnasında kaybetmiş olacaksınız.. Delilerim- den birinin cebinde buldu Kusuruna bakmayın, sizi teni ederim, ki adam tamamile geir «4 Bitmedi) kar suzdur.

Bu sayıdan diğer sayfalar: