March 20, 1935 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

March 20, 1935 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

20 Mart 1935 AKŞAM aa a a Tetfrika No. 153 BAR Yazan: ROS İskender Fahreddin Sarı Hüseyin, yatağın örtüsünü çektiği zaman, yastık ve yorgan yığınından Akdoğanı aramağa başladılar! görmedi. örtüyü çekince, (yatağın içinde ne gördüler ? İki saat sonra.. Akdoğanın arkadaşları meyha- neye uğradıkları zaman, başka meyhanelerde kafaları iyice tüt- sülemişlerdi. i Meyhanede kimseler yoktu, Orta yaşlı kitareci de peykele- rin üzerine uzanmıştı. Gemiciler reislerini sorunca, kitareci meş uğuşturarak ce- ile şu yandi nın kapı aralığından içeriye bak- tılar. ya serilmiş bir yatak için- de, üzerleri örtülmüş iki baş gör“ düler. Gemicilerden biri yavaşça ar- kadaşının BL fısıldadı: — Başbaşa ve koyu! yuna yatmışlar.. May mışıl m Rahatlarını bozmıya! — Ney sali — Sen burada şu peykenin üs“ tünde uzan.. Reisi bekle. Belki #ana ihtiyaci olur. Biz gemiye gi- iler yava Meyhaneden çıktılar, i . “Adn kuşlari mayhanenin bah- gesinde cıvıldaşıyorlardı. © Güneş yükselmişti, gözlerini açtığı — Amma uyumuşum ha..! Diye söylenerek yerinden fır. ladı. n e kimseler e Barba... Nerede- ân? Meyhaneciden eser yoktu, kenin üstünde ya görünmüyordu. Sarı Hüseyin esniyerek yanın- tı, Pey- tan kitareci de yun koyuna yatıyordu! Hüseyin yüzünü buruşturdu: — Bizim reisin de saçları ağar- dı. Hâlâ gözü çöplükte, Kadın görünce çileden çıkıyor. Ne doy- maz gözü varmış! Bu sırada gemilerden adaya inen gemicilerden bir kısmı mey- haneye uğrayınca Sarı Hüseyin- le karşılaştılar. Hüseyinin ağzında bakla islan- mazdı.. Arkadaşlarını görünce: — Yavaş, dedi, gürültü yapma- yın! Reis içeride yatıyor. Bunlardan biri bıyıklarını bü- kerek sordu: mi yatıyor? Sarı Hüseyin güldü: — Doğan reis meyhane odasın- da tek başına yatar mı?! Elbette Sift yatıyor. Caddeler ve ki Türk ge- micilerile dolmi * © Hava çek a Denizciler; — Bugün de burada mı kala- Yi i d elim. Sarı Hüseyin peykeye uzandı. yavaş yürüyerek başka bir şey eğe ömre reisi görsek te fik- ei Sarı baygin reisi uyandırma- ğa kara .. Oda kapısı * önünde birkmçd defa öksürdü.. ken. di kendine konuştu: — erik Hava gü- zel.. öhhö.. Ö — gözlerini yel aralığına da derin uyuyorlar ha..! Geceden beri hiç te kımıl yin kapının önünde “gürültü hi iskemleleri çek- meğe, yere bardaklar düşürme- ğe başlamıştı. Doğan reis hâlâ yerinden bile kımıldamıyordu. Hüseyin bir rezalet çıkması ihtimalini düşünerek ölü gibi yatıyorlar. Nefes te almıyor- lar mı? Diye söylenerek yatağın yanı- na sokuldu. Mieybadezin gap gürültü. ittikçe reisini arıyorlardı. Hi dan birisi, Hüseyine yüksek ses- le sesleniyordu: — Haydi, korkma! Çabuk uyan- dır. Sana darılırsa, biz cevab ve- ririz. Sarı Hüseyin, bir dakika son- ra (Taş adası) ında kopacak kı- yametin dehşetini şimdiden ta- savvur edemiyecek kadar saf yü- rekli bir adamdı.. Yavaşça elini yastığa uzattı: — Haydi reisim, sizi bekliyor- lar! Diyerek örtüyü kaldırdı, Ust üste konmuş iki yastık. Sarı Hüseyin beyninden yıldı- rımla vurulmuş gibi birden sarsı- ak, ucunu tutuğu öri i aşa i, önlerine du. Yatağın içinde insan şeklin- de istif edilmiş birçok yastıktan başka bir şey yoktu Sarı Hüseyin boğuk bir sesle haykırmağa başladı: Yatakta kimseler yok.. Bu- raya geliniz, arkadaşlar! Gemiciler i içeriye girdiler. Ve indeki şürüldüğüne hükmederek etrafı rmağa kuyuldular, Sarı Hay n uyandığım zaman Vi) Meydanda ne kitarei - Ne de meyhaneci. DE) li rdu. Gemicilerden yi vakaya ehemmiyet vermiyerek: — Doğan reis b kolay kolay tuzağa düşmez.. İspanyol çingene- sile kim bilir nerede uyuyup kal- mıştır, Diyor ve tezgâhtaki şarab testi- lerini birer birer indirip içiyor- lardı. Sokaklara yayılan gemicilere iş ıkmıştı: ıştı Önüne gelen eve dalarak Doğan reisi aramağa başladıla; ia var) sisü e iieeziii i f Her akşam bir hikâye | Koca bulmak çaresi İ ki biz kendimizi kendimize bi- kim zannederiz, Tesadüfün elin- de oyuncak olduğumuzu bilmeyiz. Bakınız size nasıl evlendiğimi an- latayım da görürsünüz, Bediaya âşıktım. Biribirimizi sade, iddi bir ze ile, aa mizden gayet emin olarak se" y onra, birdenbire terkedeceğimizi birisi bize haber verse çıldırmış za nederdik, Fakat, bir gün, saat ona doğru telefon çalındı, Hatırı nı pek saydığım bir hanımefendi rica ediyordu, Fakir kızlara cihaz yaparak kocaya vermek için bir hayır ppi tesis ediyorlarmış. ide bu cemiyete almak dı. Nazıme böyle şeylerle uğraş- maz diyerek atlatmak istedim. Fakat kadın ısrar etti. Ben de tevdi edilen . bu vazifeyi kabule mecbur oldum, Nazımenin evine izmetçi, Nazımenin evde ol- Me söyledi. Sordum: okağa mı çıktı? — Hayır, sayfiyeye gitti. Hizmetçi kız bunu söylerken iz ir ifade ile göz- lerini içine Lee T sırada gözi asılmış bir bej İcmali ilişti, Güzel, şık bir pardesü! Gözleri- bir bulut kaplar gibi oldu. Suratımın airillığz e Bir müddet susmayı münasib (O gör- düm, Çünkü, emin idim, boğazım- dan öyle bir ses çıkacaktı ki hiz- metçi kız alarla gülecekti. Nihayet e açıldı. İçin- den şu sual çıktı — Ya bu Gi pardesüsünün burada işi ne — Ben ne bileyim beyefendi? Bir sabah bu pardesüyü burada böyle asılı buldum. efen- diye de sormağa cesaret vi edim. — Yal —Sakın aklınıza bir şey gel- mesin? — Sanki benim pek umurumda i Hizmetçiye böyle söyliyerek so- kağa fırladım amma kendimden geçmiş bir halde idim. Nereye gittiğimi bilmiyordum. aa bütün dünya fırıl fırıl dönüyor gibiydi, Sokakta ötekine beriki- ne çarpa çarpa yürüdüm. O bej pardesü gözümün önünden bir tür- lü gitmiyordu. Ben böyle iztırab içinde dola- şirken Bedianın beni aklıma geldi. otomobil ile ör Bentlere gi- i decektik. Bir otelde yemek yiye- ii akşama kalir kırlarda geze- cektik, t o gün Bedia ile dolaşmağa tahammülüm yoktu. Bir mazeret bulayım, telefon ede. Telefonu açınca Na- ne telefon ettim, ne- bi gittiğini lem Bereket ver- uzaklara gitmemiş, Büyüka- pi Yat klüpte imiş. Hemen vapura atladım, Büyük- Onu bek a karşıma bej pardesünün sahi- bi erkek ile mi çıkacaktı! Yoksa alnız miydı? Çiçeklikte duran bir papatyayı aldım. Niyet aç- Der yaprakları birer birer ya : Beraber gelecek! Halbuki yalnız geldi. Gayet za- rifti, a görünce, hiç bozulmıya- — Vaji burada mısınız? dedi. — Evet. —Yı — İstanbulda kaldı. — Ne garib tavrınız var, Necib! — Burada ne yapıyorsunuz? — Ne yapılır burada? geziyo- ar öne veda bile et- meden yürüdü gi Ben orada ini gibi kaldım. Sanki dünya üzerime yıkılmış idi. Kendi kendime: 'Nazımeden ne istiyorsun? N den onun peşine düşüyorsun? di. Mama kadar Nazımeyi bir da- - göremedim. Üzüntüden patlı- dolaşanlar vardı. ağıma ara- da tatlı öpüşme sesleri geliyordu. bir şeyler anlamış olacak ki me- dı mi i — Neniz var? diye sordu. artık bana bir çocukluk arkadaşı, şaka olsun diye söyle- diğim gibi, bir süt kardeşi gibi görünmüyordu. Çıldırasıya sev- diğim bir kadın mahiyetini al mışti, Ben dünyaya onu sevmek için gelmiştim, Kekeliyerek: — Nazıme! dedim. Gözlerim yaşla doldu. Kalbimi ona tama- mile anlattım. Ertesi günü ö İstanbula döndük. hayretle gördüm. Nazımenin ya- nında bulunmaktan, onunla konuş- maktan o kadar mesud idim ki bej ae izl içimde ce- saret bulam: Ertesi günü sorarım, dedim F Fakat ertesi günü de o kadar tatlı tatlı konuşurken böyle Millemsebeisiz bir bahse te- yarının adamı olmu: bej pardesü 2 iğ hep yarı- na bırakıyo: Nişanlılık Simi uzun sürme- di. Hemen evlendik, Artık bej pardesü meselesi de De ek kadar maziye Fakat bir akşam ne yi bi- lir misiniz? Her günkü vakitten biraz evvel eve gelmiştim. Mahud bej pardesüyü antrede görmiye- yim mi? Tepem attı. Gözümün önüne feci bir sahne geldi. İçeri- ye gireceğim, karımın yanında bir a ve ondan sonrasını. üyordu. ” layan yürüdüm. Küçük sa- londan Nazımenin sesi geliyordu: — Alay zannetme, Pervin. Ben tecrübe ettim. Gayet iyi netice verdi. Daha evvel neden aklıma gelmedi diye esef ediy: de bir tecrübe et. Pahalı bir şey leğil ki. Otuz kırk lira verip bir pardesü alacaksın. Muvaffak olur- be ne âlâ, muvaffak olamazsan para gitmiyor ki! Erkek. Tiz dalgındırlar. Onları uyandır- mak, akıllarını başlarına getir- mek ister, Onları kendi hallerine lnliği inik ipi, . dınlara gider. (Baş tarafı 8 inci sahifede) la bu balığın avına çıkarlar, ve pek çok tutarlarsa da o zaman lık yağsız olduğun. n ba- hardaki balığa hiç mi ve ucuz satılır. Lüferin en da pek nefis olur, fakat nedense halkımız balı- ğın bu tarzda yenilişini bilmiyor, ve bu sebeble pazarlarımızda tuz- lanmış lüfer pek nadir bulunuyor. Halbuki mruya, palamuta kat kat müreecah olan lüfer tuz- Ar tazı ğı tedarik edilir, Bir kaç defa su- dan geçirilmek şartile bunların iyice içleri'temizlenmiş balıklar bir gece bir büyük tepside üzerle- rine hafif ince tuz serpilerek bi- İır. Ertesi günü tekrar nıp keskin bir bıçakla karınların- daki bel kemiği boyunda ML sil ve ya gaz tasiesim e ve ya küçük fı çıya döşenir. kat balık üstüne kalın tuz " ve bir miktar dane karabiberle defne yaprakları parçaları serpi- lir, bu suretle dolan teneke yahud küçük bir kapak ve onun üstüne ayrıca bir taş parçası konulur. mi iki gün kalan balıklar sula- larından teneke ise altın- lan delinmek, fıçı ise altındaki delik açılmak suretile suyu alı- nır, bir hâfta kadar bu halde kak n sonra Yemeye. İkem öyle yeme- pi ilini keke bir balık limonlu suda yıkanıp küçük par- yrılır. Üstüne ince may- anoz serpilerek bol zeytinyağı ve limon salçası ilâve olunur. Ge- rek (Ordövr) olarak yemeklere başlanırken, gerek içki mezesi ©- larak cidden pek nefis olan lüfer o yüz: ağız tadile yiyemiyorz da.. Maltep. bırakırsak ali haf aşifte ka- Bizim m i de bir günah gölgesi varmış gi ha ettik mi, hemen bizim için bir aşk ve arzu duymağa baş- larlar. Sözlerime inan, şekerim. Çünkü kendi tecrübemle söylüye- rum. Dostlarından biri ona tele- fon etsin, bir şey rica etmek için kendisini sana yollasın. yn bir hayır cemiyeti teşkili falan bi bir bahane bulsun. O geldiği zaman sen evde bulunma, Fakat “ Zaten, eş onun ölçüsüne göre almıştım. Şimdi İND ya, biz ken- dimiz kadınlarımızı seçiyoruz zan- nederiz. Halbuki asıl onlar onlar bizi bize göz koyuyorlar, alıklar da : kendimize bir paye veriyoruz! ikâyeci seçiyorlar. Biz zavallı kei

Bu sayıdan diğer sayfalar: