14 Eylül 1935 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

14 Eylül 1935 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 Eylül 1935 İstanbulun 24 edin © AKŞAM Saat 9... Her tarafta aynı musiki, kapanan kepenklerin sesleri.. Saat 5... Sokaklarda araba araba karpuzlar.. Her tarafta sabah doktorları. İstanbul... Büyük bir şehir... Bu oca şehrin yirmi dört saatinin yirmi dördü de başlı başına bir âlemdir. tanbulum yirmi dört saati na- . Bu bir yazıya değil, birkaç yazıya sığmaz... Bunun şehrin en dikkate Mei sa- erimi ele alalım Öğle... Saat 12. Paran, Yazıhanelerden, -arethaneler- den lokantalara, Gl ta- vukçulara bir akın... Sirkeci gibi “İŞ muhitlerinde, kaldırımlarda garsonların ellerindeki tepsiler- ke koşuşmaları.. tepsilerin içinde haşlanmış. tavuk budları... tabakla ör üş veya Biber, . Miş yemekler... domates dolmaları... Lokantaların önünde dönerler Strafa iştiha verici kokular, du- ama salarak fırıl fırıl dönüyor- Dönercinin davetkâr sesi: Virenlerin pul sesleri, zar tıkırtı ları, 3-44... Âşıkların randevu en yeni a ini giymişler... Delikanlılarda sinek Mez traş. ikide ie saate id kmal Saa uk... ai iğ nal gli saat.. köprü- üstü mahse . İskeleler hın- İstanbulun 24 saati. cahıne.. tramvaylara asılan asr mevsim kışsa, sinemaların önü dehşetli kalabalık... Ari taha rsi. iyiden kızım biri bin bir mıldıyor: — Ah, pekte geç kaldım ya e a 4 5 vallahi., fakat saat 6 bu- diye sızlanıyor.. olduğu için asıl faaliyet dük. — Aman şuradan bir kutu Ji- let bıçağı versene.. — Saat yedi . bir şişe kolonya... Birader yarın yarın traş ola- cağım.. az daha rdum.. zaman geçiriyor, kolonyo alamı- yorum. Sant 7 — Ayakta bira satılan tezgâhların önü gittikçe kalaba- lıklaşıyor.. sıra sıra duble bardak- Tar köpüklü köpüklü doldurulu- yor.. ara sıra kapıdan bir baş uzanıyor: — Buzlu badem... Adamın elinde küçük bir tep- si.. içinde yarım kalıb buz.. bu- zun üzerinde, altında dizi dizi lemler. Mi >. Dikme gel.. tavasına gel... Midye... Saat 9 — Her tarafta ayni musi- ki.. kapanan kepenklerin sesi.. arı inik kepenklerin men telâşlı, seri me verişler: abuk nl 39 luk bir ini — Nasıl olur?... Ya belediye ap önünde bekleşen otomobiller... Şoförler arr in onuşüyor- Tar, Meli San İğ sallana» rak seçenler. — 2? 3, 4 — Gece kahvele- rinde faaliyet. sabahçı pastaha- serer e. Nihayet sabah.. saat beş... etrafı m serpantler... Ayakta uyu- yan genç kızlar, delikanlılar... Hikmet Feridun Yurttaş ami “kağ va 70 milyo: 80 milyo: mik için rini ım, Ulusal ekonomi ve arttırma kurumu taniamamaışlır. amıma | bay Ali Mustafa, en verimli ya- zarlarımızdandır. Henüz çok genç el ğ imdiye kadar, dördü dram, biri roman beş kitap çıkardı, üçünün de Sr sm olduğumu haber veriy: Bunlar- dan biri, Aktan e Fem clanı bize «Tanrı Adam»ı anlata- cakmış; bay Ali Mustafa bize bu- nu müjdelerken: «Tanrıdan üs- tün adam mefkumu mahfuzdur» diyor. Demek ki, öyle bir «fikir» kn -veya hes se ma kaptırmak- iz nda im. ei güle kullan- sın; fakat darılmıyacağına güve nerek kendisine en söyli- ea me üstün adam mef- a yani zihin ren yiv şey tasavvur edemez. Çünkü Tanrı, al dilinde de, inanmıyanların dilinde de her türlü. kuvveti, yüksekliği Bay Ali Miki çıkacak ki- tabı hakkındaki sözünü, eserinin havasını göstermek için aldım. Gerçi, dep böyle «düşünülmez» -aşmıyor, fakat yazıla- dram, bir roman şeklin- de de olsa, filosofik olmasını isti- yor. çi mek i ir olduğunu söy! kelimeyi elbette me yem a olarak kullanıyor, «acınak bir va- ka anlatan tiyatro oyunu» olduğu- nu anlatmak isti; ir ü manla isteklerine, ihtiraslarına bağlı insanların Mi gö- rüyoruz, birtak münakaşalar alaz Frend'u m gölgesinin tiğini görüyoruz, «İyi, Doğru, Güzelden bahsedildiğini duyu- Yalin ın küçücük bir hikâyesi var: Kadmüs, Bay Oran'ın kızı Arta'yı seviyor, onu alacak; bu Ali Mı un rakles'i bir > fa kat Arta onu değil, Adonis gibi güzel olan Erdül'ü seviyor. Kad- müs, Erdül'e: «Erkek güzeli insan! Güzelli- ğini bana ver. Bir de ben güzel görüneyim. Sevilen insan! Sevgi- ni bana ver, bir de ben sevile- yim...» diyor, Fakat Arta da, Er- dül de ona sadece acıyorlar. Fakat bu küçük vaka pek az yer tuyor; eserir asıl konusu Ba; Oran, doktor Kolbay ve dokter Pist arasında geçen münakaşalar- İarın adları işte böyle, hel Pist adı pek hoş... Kadmüs, ai > «Yeryüzü bir büyük s: es kendi ro- lünü oynuyor. a ve çirkin, o “ kadar açık oynuyor kil» diyor. Doğrusu, bu sağ için, psihanalasisini yapmak istiyor, in- sanın içinde gizli etek istek- ler bulunduğunu, bunlar yapılma: dığı için birtakım ruhiğ balik lar, çektiğimizi söylüyor; bazı sözleri ile de bir «cynigue» oldu- ” aa kan,, (v gunu İ ğun belki ediyor. Hayal meyal ol sun anlıyoruz ki o, belki doğru, lanmış, ii eri yan bir rr Fakat dok- tor sini ın, hele Oran'ın ne ol- s demek istediklerini bir m & aya adım. Bay Ali Mustafanm bu eseri, şekline rağmen, sahneye kona- maz; çünkü okunurken bile pek güç anlaşılan a tiyatroda hiç anlaşılmaz. Kendisi bu fikirde değil; hattâ kitabın sonunda, ese- ri için nasıl dekor istediğini de an- atıyor. Bu münasebetle tiyatro- da tekniğe değer verenlere de çı- kışıyor.. Volkan ma pek karma ei şık gibi geldi, ne erene lüz! mumu anlıyamadım. Fakat dani rağmen içimde ona karşı bir sev. gi duyuyorum: bir genç adam b tiyatro kitabı yazmak istiyor; bir okları gibi o da hissiğ bir vaka anlatabilirdi, yahut kalkıp hayatı anlatıyorum im mahal le karısı konuşmaları, külhan bey kavgaları tasvirine okalkabilirdi. diye biri Bu bayağılıklara düşmüyor, kita- bında birtakım fikirler aram. filosofi münakaşa: k isti- yor. Bir diye gi efendilik gösteri; ta «Âcım» kelimesine itiraz eder- ken ca « gg gue» tabiri kullanıldığını, bu birde sdrames kelimesini acına- var ki, o tabirde «dramex, yunan- ca hareket demek olan dramma miz tabirler, ne demek istediği- mizi anlatmak şöyle dursun, on- ları büsbütün kavranmaz bir h oyar. , Bazı kel imeler zamanla, k mayacak olursa onu bir kökten çı- karmak tine niçin katlanıl- sın. «Drame» karşılığı olarak ni- çin manasız eee iki üç hece yor da « acımak» kö- küne baya ali Çünkü büs- tü ız üç hece ile ke- yor» diyoruz; acıklı bir şey bula- aye şaşırıyoruz. O kelimeye Volkan'da arm mânayı ka- in fransızca «drame» kelimesinin tarihini bilmemiz lâ- zım, — Onu biliyoruz ve öyle acıklı bir m. ere bir esere dram denirse şaşmıyotu: ölen ise sadece dram oğru; beklen kullanalım; yenisini icas da kalkmıyalım. İcadda kökün mânasiından ayrılmamak şarttır, Nuri ullah e zl dis ger Gi 30 kurus (Yazarı sizülinie

Bu sayıdan diğer sayfalar: