25 Şubat 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

25 Şubat 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Halk daha fazla okumağa alıştırılacak Memleketimizde tiyatro ihtiyacını — tatmin için tedbir alınıyor yıldönümü merasimleri idi. Halkevlerinin yıldönümü memle- ketin her tarafında büyük tezahürle- re vesile olmuş, bilhassa Ankarada e merasim çok parlak olmuş” e si genel sekreteri B. Şükrü Kaya Hlakevlerinin yıldönümü ve 31 yeni Halkevinin açılışı münasebetile An- kara Halkevinde çok mühim bir nu- tuk söylemiş ve bu nutukta müsta- kil bir millebiçin vatanın büyük ehemmiyetini izah etmiş ve Halkevle- rinin Türk vatanı içindeki rolünü an- atmıştır. z Dahiliye vekili, Türk vatanini ye- niden kuran Atatürkün yaptığı in- kılâpları sirasile anlatırken son teş- kilâtı esasiye tadilâtına temas etmiş ve ana yasaya giren altı prensiplen bahsederken: — Eğer türkler bügün kendilerini 9 kurtardığından dolayı Atatürke bir minnet hissi besliyorlarsa yarın için de kendilerini kurtaracak proensiple- ” ri koyduğu için ayrıca minnet besle- meleri feap eder, demiş ve bu pren- siplerin toplayıcı mahiyetini izah et- miştir. Dahiliye vekili bu mühim nutkun- da milleti daha fazla okumağa alış- tırmak için tedbirler alınacağını, rad- yo merkezlerimizin sesimizi bütün dünyaya işittirecek kadar kuvvetler- dirileceğini, memlökette tiyatro ihti- yacının bugünkünden çok fazla ola- yak tatmin edilmesi için tedbirler alın- dığırı, milletin kütle halinde irfanı- nı ve bilgisini arttıracak yegâne yu- vanın Halkevleri olduğunu söylemiş Tefrika: No. 31 Yalnızlıktan korkarken en sevdiğim iki arkadaşımı buluşuma hâlâ inanamı- yordum. En sevdiğim iki arkadaş diyo- rum, bu his bana şu anda doğdu. İs- tanbulda iken Necdete karşı biç te hu- susi bir sempatim yoktu, hattâ piya- no dersim için evlerine gittiğim za- man mümkün mertebe onu görmeme- ğe çalışırdım. Fakat şimdi öyle zan- ediyorum ki Fazilet yalnız gelseydi bu derice sevinmiyscektim. Mütemadiyen kömür taşıyan trenle- rin bir gece evvel sinirlendiğim garip sesleri birdenbire kulağıma hoş bir sada gibi geldi. Bir lâhzada her yeri, her şeyi, her kesi benimsedim. Aylarca Mithat diye sevip üzüldüğüm, ağladığım adam Necdet olmasın sakın?, Mithati... Mit- hat mı? Hayır, hayır böyle bir isim, böyle bir insan hatırıyamıyorum. O Necdet olacak. Erenköyündeki köşkte biz akşam bahçeden benim için karan- fil koparan Necdet!... Faziletle bâkışıyoruz. Beş altı aylık bir ayrık ikimizi de değiştirmis, Bil- bassa Fazilet eski canlılığını kaybetmiş gibi. Sakin gözleri yeni bir bulutla ör- KIRILAN BEBEKLER İSTANBUL HAYATI: Bilmece hesapları Geçen gün sokakta birdenbire yar kalandığım bir yağmurdan kaçmak için sokak arasında küçücük bir ma- halle kahvesine girdim. Bulut gibi sigara, nargile dumanları arasında etrafa göz gezdirince hayret ettim. Öy- le bir kahve ki etialta çıt bile duyul- muyor. Burada bizim bildiğimiz kah- veler gibi tavla şakırtıları, düşeş, dü- beb bağırtıları yok. Kahveci de dahil olduğu halde içeridekiler sobanın et- rafına çevrilmişler, Kimi elini şakağı- na dayamış, derin derin düşmüyor, ki- mi parmaklarile hesaplar yapıyor, bir kısmı da kâğıda, kaleme sarılmış, T&- kamlar yazıyorlar. İnsan kendini kah- vede değil, bir mektepte sanıyor. Ben vaziyeti anlamağa çalışırken 0- turanlar arasından biri kalkarak saa- tine baktı ve seslendi: «— Bilmece Için verdiğim müddet tamam oldu. Hâlâ halledemediniz. Şimdi hepiniz bana bir kahve borelan- dınız. Bilmecenin cevabını kendim söy- Hyeceğim.. size bir elde beş, iki elde on parmak olduğuna göre, acaba on elde kaç parmak vardır, dedim. Yüz parmak, dediniz. Halbuki on elde eni parmak vardır. İnanmazsanız say 1IZ.>» Herkes hayretler içinde parmakları- nı sayarken bilmece sahibi gene ses- lendi: «— Baylar, şimdi ikinci bilmeceyi söylüyorum.. bugün ben altmış yaşımı bitiriyorum. Oğlum da bugün tamam otuz yaşını bitiriyor. Demek ki oğlu- mun yaşı benim yaşının tam yarısı kadar, Şu halde ben otuz yaşımda iken; acaba oğlum kaç yaşında idi?> Adam, müstehzi bir gülüşle: «— Peki, dedi, şimdi işin asil zor yerine geldik. Ben otuz yaşımda iken oğlum on beş yaşında olduğuna göre, acaba ben on yaşımda İken oğlum kaç yaşında idi?» Gene hep bir ağızdan muzafferane bir gülüşle haykırdılar: «— Bunu bilmiyecek ne var? Onun yarısı beş eder. Sen on yaşmda iken oğlun da beş yaşmda idi» Bilmece sahibi bir kalıkaha atarak elini kaldırdı: «— Bunun için size on dakika müh- let veriyorum. Eğer gene bilemezse- Dahiliye vekili ve Parti genel sekreteri | seniz hepiniz bana birer kahve daha B. Şükrü Kaya nutkunu söylerken ve demiştir ki: —Atatürk bu müesseseyi yarat- makla kurduğu büyük binanın istik- bale doğru emin olarak yürümesini temine çalışmıştır. Dahiliye vekili bundan sonra Hal kevlerine herkesin devam etmesi lâ- ım. geldiğini, vatandaşların sosyal ve bedii ihtiyaçlarını yükseltmek an- cak bu suretle mümkün olacağını, Halkevleri kapılarının herkese açık olduğunu söylemiştir. Nakleden : Zeyneb İdi tülmüş. Büsbütün ciddileşen tavurları, yorgun sesi bana hayretler veriyor. Uzun uzun kocasından bahsetti. Ben- zin işi fena para getirmiyor, lâkin çok yoruyormuş. Kâmil sık sık iç Anado- Muya gitmek mecburiyetinde kaldığı için Fazilet ekseriyetle yalnız başına yaşi- aa Necdetin gelmesine çok sevi- iyor: — Hem bana arkadaşlık eder, hen de kendisi biraz dinlenir, son zaman- larda çok yorulmuştu. dedi, — Bay Necdet hâlâ yazı işleriyle meş- gul oluyor mu? diye sordum. — Elbette. 'Necdetin itirazlarına ehemmiyet ver- miyen Fazilet anlatmağa başladı. Şe- hir tiyatrosuna üç perdelik manzum piyesini kabul ettirmiş, önümüzdeki mevsim oynanacakmış. — Göreceksin Süzi kardeşim ne ka- dar alkışlanacak, bütün İstanbul, bü- tün Türkiye kendisini birdenbire ta- nıyacak, Necdet gülüresiyerek: — Mübalâğa ediyorsun Fazilet, ben- de senin kati Kanaatin yok.. dedi, wmarlıyacaksınız..» Etraftakiler birdenbire şaşaladılar. Ve gene baş başa vererek bilmecenin derin hesaplarına daldılar. Fakat ben işin sorunu bekliyemedim. C.R. Adanada ıslâh edilmiş pamuk tohumu ekiliyor Adana 21 — Bu yıl bölgede bütün pamuk tarlalarına islah edilmiş to- hum. ekilecektir, 600,000 dönüm kadar yere de kley- ölünd ekilecektir. Necdetin sadeliği hoşuma gitti. Ön- celeri onu niçin kibirli, ukalâ bir adamı gibi görmüştüm?. Dikkat ettim, iyi bir insan olduğu gözlerinden belli idi. Ertesi sabah ben onlara misafirliğe gittim. Faziletin oturduğu ev «Fransız mahallesiz denilen tepede, aramızda epice bir mesafe var. Penceresinin ö- nündeki saksıları suluyordu. Beni gö- Tür görmez işini bırakarak bahçe kapı- sina. koştu. — Sana evvelâ evimi gezdireyim de ondan sonra istersen bahçede oturu- Tuz, hava bugün güzel, dedi. Büsbütün lerine emin ol madıkları için bir iki sedirle birkaç san dalya ve masadan başka bir şey getir- memişler. Fakat bu basit eşyanın yer- leştirilmsinde ince bir kadm zevki his- sediliyor. Pancurlari henüz kapalı du- Tan bir odanın kapısını açarak elile bir Şeyi işaret etti: — Buna ne dersin Süzi? Ben bu kar darcık eşyanın arasında avunuyorum, Fakat zavallı âlet zamanla sesini kay- betmiş, Köşede duran eşyanın yanına yaklaş» tık, Fazilet kapağını açtı. Ben sordum: — Bu armonyumu nereden buldun?. — Bundan evvelki Fransız konsolo- sunun karısı piyano çalışımı takdir 6 etti. Fazilet ince parmaklarını sararmış Mart içeri pire dışarı! Bir çok hastalıkları nakleden pirelerden kurtulmak için n eler yapmalıdır? Eskiden bir âdet vardı: Martın bi- rincl günü sabahleyin, evin en yaşlı kadını kulpu kırık, kenarı çatlak €s- Ki bir testinin içine su doldurur, s0- kak kapısının önünde «mart içeri pi- re dışarı; diyerek testiyi yere vurur. Testi kırılır ve dökülen su kapının ö- nünü sel haline getirir, halkı da gülerek, neşelenerek ve el çırparak yeni seneyi kutlamak Üzere eve gi- rerler, Malüm ya! Eskiden matın bi- rinci günü sene başı itibar ediliyordu. İlk bakışta pek saçma gürünen bu âdetin, sıhhat bakımından bazı fay- dalarını görmek mümkündür. E lâ; bu münasebetle aralarmda mi Topların saklanıp üremelerine elveriş- hi, kırık çatlak su kapları kırılıp atil- yor. İkincisi, evlerimizin içini munta- zaman temizlemeğe tina ettiğimz hal de, ekserya ihmale uğrıyan sokak Ka- pılarımızın önü, bir defaya mahsus dahi olsa, bol su ile yıkanmış oluyor. Üçüncüsü ve en mühimi de, bize, bu | mevsimde pirelerin çoğalmağa başla- dığını ve bunlarla mücadele lüzumu- nu hatırlatıyor. Pireler, veba ve tifo gibi bir çok teh- Hkeli hastahkların mikroplarmı taşır- lar, bunları gerek insanlara ve gerek hayvanlara aşılarlar. Bu sebeple pi- relere ehemmiyet vermemek caiz dö- ğildir. Bilâkis bunlarla ciddi surette mücadgie etmelidir. Bukadar derin düşünmeğe hacet yok! İnsanım gece rahat uykusunda bir defa bile bir pi- renin ısırmasile rahatsız olması bu | mücadel bep teşkil eder. PİRELERLE MÜCADELE Asrımızda, eski zamanda olduğu gi- bi kapınm önünde bir testi kırarak pirelerle mücadelenin mümkün olma" dığını bilmiyen kalmamıştır. Pireler- den kurtulmak için, ik yapılacak şey, diğer müzir haşerat mücadelelerinde olduğu gibi bunların beslendikleri ve barındıkları yeri bulmaktır. Pireler; fare, kedi (o ve köpek gibi hayvanların tüyleri arasında barınır- lar. Şu halde ilk yapılacak iş, mizden fareleri temizlemektir. Bir ev- den fareleri temizlemek imkânsız de- ğildir. Kapan kurarak, temiz bir kedi bulundurarak veya zehirli ilâçlar kul lanarak fareler imha edilebilir. Kedi ve köpeklere gelince; bumları sık sık, karbolik sabunu gibi, ilâçh bir sabunla yıkamak lâzımdır. Yıkadık- tan sonra hayvanların başını sabun kalmayıncaya kadar iyice çalkalama- lı ve kurulamalıdır. Kedileri yıkamak her zaman mümkün ve kolay bir iş değildir. Bu takdirde ince toz haline getirilmiş naftalini kedinin her tara- fına serpmek pirelerin barınmaması için kâfidir. Naftalin kokusundan ik- Tah edenler eczaneden bu iş için başka tuşların üzerinde bir müddet gezdirdik. ten sonra birdenbire durdu: — Balkona çıkalım Süzi, sana söy- liyeceğim var.. dedi. Kömür memleketi olduğu için gör- miyenlerin siyah, karanlık zannettik- leri bu şehir rengârenk açmış çiçekle- Tİ, yemyeşil ağaçları ile ayağımızm altında uzayıp gidiyordu. Yorgun, tem- bel, dalgalar sahili yalıyordu. Havası riya kokmıyan, insanları doğruluktarı aynılmıyan bu topraktan uzaklaşır ken kalbimin en temiz parçasım bıra- kacağım. — Süzi yakında bir çocuğum olacak. — Sahi mi?, Bir kelime ilâve etmeksizin biribi- rimize sarıldık. Faziletin yorgunluğu- mun, değişmesinin, avunmasının se bebini şimdi anladım. Kendisine ait 0 lan insanların arasında bana da sa- — bir yer ayırdığı için teşekkür et- ami aşağıya inip bahçeye va Doğacak olan çocuktan başka İstan- buldan, Erenköyünden, küçüklüğü- müzden, zevklerimiz, istıraplarımız- dan, şiirden, musikiden konuşmağa — Sana gıpta ediyorum Fazilet, ben de senin gibi bir sanatkâr olmağı çok isterdim., dedim. — Fakat artık değilim. — İnanılmıyacak bir şeyi, eyi yapmak için kâfi bir se- | evleri» | tozlarda tedarik edebilirler, Pireler, döşeme tahtalarının arala» rında, hasır ve halıların altında da sak» lanırlar. Bunun için evin bülün zemi- ni yıkandıktan sonra naftalin serpmeği lâzımdır. Bir odada çok pire varsa, yer» lere bol mıktarda naftalin döküp kapı ve penecreler iyice kapanmalıdır. Yir- mi dört saat kapalı kalan oda açılınca yerlerdeki naftalinler ve ölmüş pireler süprülerek temizlenmeli ve oda yıkan- makdir. EVDE YAPILACAK BİR İLÂÇ Pire mücadelesinde işe yarıyacak bir iâç tarif edelim: 3 kısım yumuşak sabun 15 kısım su içerisinde kaynatılarak eritilmeli ve bur nun içine de sıcakken 70 ilâ 100 kısım petrol veya parafin yağı ilâve edilme- lidir. Bu basit ilâcı yaparken dikkat e- dilecek noktaları izah edelim: Sabun | suyun içinde eridikten sonra aleşlen İ indirilecek ve petrol veya parafin yağı | parlamak tehlikesi olduğu için ateşten | uzak bir yerde karıştımlacaktır. İkincisi. de, sabunlu su ile gaz veya parafin yağının imtizacı biraz müş- küldür. Bu sebeple, bir el ile sabunlu su karıştırılırken diğer elle gazyağı a» zâr azar ilâve edilecek ve her defasın- da yağlı madde iyice karışıp imtizaç etmedikçe başka konulmıyacaktır. Ne- ticede bu mahlül kaymak gibi köpüklü ve bayez bir renk alacaktır. İ Evlerde temizlik yaparken kullanı" İ iscak suyun içine yüzde beş nisbetin- de bu ilâçtan karıştırılacak olursa ev- dehiç pire kalmaz. Bu su temas ettiği bütün pireleri derhal öldürür. Pireler nane kokusundan da hoşlan- maslar. Bu huylarından da istifade edilebilir. Yatakla karyola somyasi a- rasına bir mıktar yeşil nane yaprağı serpilirse pireler yatakta barmamazlar, Ş.T. aaa Tarih konuşmaları (Baş tarafı beşinci sahijede) İ ru devireceğini seziyordu. Zaten Bi- zans taktı bu gibi hadiselere alışkın- dı. İmparatoru kim öldürür ve devi- rirse, ona nasib olurdu. Vasli, Bardasın kendine düşman olduğunu sezdi. İmparatordan evvel onu ortadan kaldırmayı kurdu. De- madı İle birlik oldu. İmparatorun ker dini en büyük makama geçireceğini, fakat kayınpederinin engel olduğunu söyledi. Ve kendisine yardımı yemin« lerle temin etti. Artık ondan sonra, imparatora Bardasm ihanetini taf- silâtile anlattı. Şahid olarak, dama dını da imparatorun huzuruna ças gırdı. İmparator, Bardasın damadın« dan da ayni sözleri iştince, dayısını ortadan kaldırmağa katiyen karar verdi. z Ahmed Refik Fazilet gülümsedi: — Vaktim yok, bizim gibi evli kadır? Jarın bitmek bilmiyen işleri vardır. Müziği (abi seviyorum, lâkin eskis$ Kadar değil. : — Esef ediyor musun?. — Hayır. Gayri ihtiyari bir hüzün duydum; Pazilet tahminimden daha fazla de Üişmiş yep yeni bir kadın olmuştu. Öb mez san'at için Başlangıçta hislerimi kuvvetlendiren, cesaretimi artıran o o muştu, şimdi gayeme See ni bırakıyordu. 4 — Süzi sen de evleneceksin!. i — Belki. 7; — Muhakkak. O esnada Necdet yanımıza geldi. ye ilet gülümsiyerek: — Meselâ kardeşim hakiki bir sw natkârdır ve ölünceye kadar da pon kâr kalacak, dedi. Bir müddet sonra vodalaşırken: — İstersen Necdet seni evine kadalf götürsün, diye Fazilet teklif etti, — Memnuniyetle, Necdet müşkülâtı seven bir adil! Doğru yoldan bir çeyrekte gi yerde böcek sesleri ile dolu tepelere mandık, su birikintilerini atladık, ba" yırları indik. Küçük seyahatimizin se nunda yorgunluktan yanaklarım ki zarmış, saçlarım dağılmıştı; yanımda ayna olmadığı için çirkiptiğimin derge cesini ölçemiyordum. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: