25 Şubat 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

25 Şubat 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

- arkasına Cemil ile Cafer geçen yaz bir oda tuttular. Odanın pencerelerinden gü- neşin ilk ışıkları girdiğinden pazar 58- bahı çok erken uyanıyorlardı, Bunun için pencereye siyah kalın bir kâğıd yapıştırdılar ve geç vakit gelip yattı- lar. Cafer uyandı, bir gözünü açıp bak- tı. Cemil uyuyordu. Etraf karanlık!., Daha erken deyip tekrar gözlerini ka- padı. Cemli uyandı. Bir gözünü açıp bek- tı. Cafer uyuyordu. Etraf karanlık! Daha erken diyip tekrar gözlerini ka- padı. İkisi birden uyandılar. Saate baktı- lar. Sekizi beş geçiyor. İşe geç kalmış- lardı. Hemen giyinip sokağa fırladılar ve hemen direksiyona koştular. Şef karşılarına çıktı: — Nerede kaldınız?. — On dakika geç kaldık... — Ne on dakikası, on dakika “için «söylemiyorum. Pazartesi, salı gelme- diniz, bugün çarşamba.. Cemil ile Cafer. birbirlerine baka kKaldılar!.. ” Tramvayda Tramvay çok kalabalıktı. Ameliyattan $onra, eterin tesiri geç»! Salamon gözünü . Ob, çok şükür, ii atlattım. Ameliyattan kurtuldum, Bağ tarafında yatan hasta güldü: —- Daha acele etme... Dur baka- hımi!, Ben de öyle söylüyordum am- ma karnımda bir pens unutmuşlar, ameliyattan sonra tekrar karnımı yar- dılar pensi çıkardılar. Sol taraftaki hasta da söze karıştı: — Benim de karnımda bir makas kalmış, tekrar ameliyat ettiler, 'Tam bu sırada, ameliyatı yapan dok- tor koğuşa girdi: — Benim bisikletin pompasını gör- dünüz mü? Tam ameliyat yapacağım saman elimde idi; arıyorum bulamı- yorum... söndü.. Karanlık tramvay kendi hızi- le yokuşu iniyordu. di ki; — Size tutunacak başka bir şey bu- layım mi?.. — Neden?. — Kıravatım koparsa belki düşer- siniz!... Alkış direktörü yanına sokuldu: — Artık kes, dedi, ıslık çaldıklarını duymuyor musun?. — Hayır, sade alkışları duyuyorum. — O alkışlar sana deği), ıslık çalan- Yarı alkışlıyorlar! z a m an Kabadayı Dev gibi iri yarı, polat gibi kuvvetli — gözleri yerinden uğramış hay- yordu: — Ötede beride benim için neler söylüyor muşsun?.. Benim kafamı mi kıracaksın?.. — Evet, ne olacak söyledimse?. — Meydana çıksana... Neye ağacın saklanıyorsun?, — Kendimi zaptetmeğe çalışıyo- ram, yoksa elimden bir kaza çıkari... Berberde Traş olurken, ustra boğazında ikin- ci çentiği yapınca seslendi: — Bey! berber... bana bir bardak su veri... © Ne yapacaksın ağzına kıl mı kaç- — Hayır.. boğazımdan dışarı su 8i- yor mu diye bakacağım!.. Öyleyse — Doktor burâya gelen hemşireden ayaklarım için sıcak su istedim, yürü-. dü gitti; cevap bile vermedi... — Ebette vermez, 0 baş hemşire- Arte AU ğe Ken, üçüncü mevki yolcularından biri torbasını açtı, içinden incir çıkardı, biribiri üstüne sekiz on tane birden ye- büklüm olup karnını Bir bay, önünde duran bir baya de- | başladı. ceviz koyarken uhutmuş, kabuklarile beraber koymuş... Kendinden üstün sanatkâr olmadı- | nını uğuşturmiakla cevazleri kırıp ayık- ğına İnanan piyanist, konserde bir | lıyabilecek misin?, parça daha çalmak İsteyince tiyatro | mama — İsabet. — 'Amma bizim kömürlükte alça- lyor!.. “Tren beş saattir yol alıyordu. İslasyonlardan birine yaklaşırlar- On dakika ya geçti, ya geçmedi, iki uğuşturmağa Biri sordu: — Ne oldun!-.i — Ne olacak, kârım incirlerin içine Öteki omuz silkti: — Peni, şimdi sen iki kat olup kar- Sv3A10: İki geçkin kız gazete okuyordu. Bi- ri dedi ki: — Gördün mü, Amerikada bir ka- dın beşinci kocasının cengze mera- siminde bulunmuş. Öteki içini çekti: — Dünya bu!.. Kimi evlenmek için bir tek koca bulamazken kimi göm- mek için beş tane bulur!.. Gençlik İhtiyar bir adam gençleşmek isti- yordu. Bir doktor ona haplar verdi: — Altı tanedir, dedi, altı gün birer tane yutunuz gençleşirsiniz. İhtiyar işi geçiktirmemek için altı- raber bir tecrübeye çıktılar. Dik bir yokuşun ortasında, otomobil durdu, MA ye lu: — Ne var, ne oldu?. — Bir şey değil, çıktığımız zaman garaji killdlemeği unutmuştum, şimdi hatırıma geldi, kilidlemeğe gidiyo- rum!... TAA NARAONA. MEALEN | Perşembe müsahabeleri Şişmanlık ve zayıflık derdi! Orta boylu bir kimsenin ağırlığı yüz ! kiloyu bulması veya ayni boyda kim- senin otuz beş kilo olması elbetteki bir derttir. Bu iki tipin uzvi bir rahatsız- ağı olmasa bile birinin fazla yağlı, di- | gerinin ise kuruya kalmış olmasi bir nevi hastalık sayılabilir. Şişmanlık ve- ya fazla zayıflık, bilhassa kadınları- mızda bir hastalık veya sağlık değil bir güzellik çirkinlik gibi telâkki edil- mekte ve zamana, modaya tâbi tutul- maktadır. Şişmanlığın moda olduğu devirler- de semirmek yağlanmak için her çs- reye baş vuran kadınlar, zayıflığın bir güzellik miyarı sayıldığı zamanda faz- la yağları eritmek için gene her türlü çareye baş vuruyorlar, Yirminci asrın modası zayıflıktır. Sinemlarda görülen veya büyük dikiş €vlerinin sergilerde ortaya çıkardıkla- rı mankenler pek çok bayanların a- Zızlarının suyunu akıtıyor ve hepsini zayıflamak hevesine düşürüyor ve ne sıkıntılara ne mahrumiyetlere kat- Janmuıyorlar. Tanıdığım şişman bayanlar içinde tiroidin alanlar, sirke, şekersiz çay, si- cuk su veya limonata içenler, sa- bah kahvaltısını ve akşam yemekleri- ni hazfedip açlık rejimi yapanlar, hâ- mur tatlılarına böreklere elini sürmi- yenler, makama ve pilâv lezzetini unutanlar pek çoktur, Bir de bunun tamamile aksi vardır. Vücüdlerinde çımbızla tutulacak et yoktur. Kukpuru vücudleri bir deri bir kemikten ibarettir. Biraz toplanabil- mek, yarım kilo alabilmek için türlü iştiha ilâçları şuruplar içerler, enjek- slion'lar yaptırırlar, Günde dört öğün yerler; Evvelâ bir kere şişmanları ele ala- lum. On iki, on üç, on beş yaşında iken dal gibi olan bir kız otuz, otuz beş yaş- larına gelince nasıl tanınmıyacak ka- der yağlanıyor? . Buna ilk verile- cek cevap şudur: Tevarüs! Bu mülâ- haza bir dereceye kadar doğrudur. Aileden gelen bir istidad; fakat onun- Ja mücadele etmek mümkündür. Yir- mi bin kişilik bir orduda kaç şişman nefer vardır? Acaba bu Mehmetcikle- rin hiç birine anadan, babadan, dede- den şişmanlık mirası kalmamış mıdır? Belki kalmıştır. Fakat hergün talim, yürüyüş, ekzersiz vücudlerinin yağ- Janmasına imkân bırakır mı? Halbuki hayatlarının büyük kısmı bürolarda geçen banka direktörleri, idare şefle- Ti, müessesat âmirleri muhasebeciler, veznedarlar hülâsa umumiyetle otür- dukları yerde kafalarını işletenlerin yüzde doksanı göbek salıverir ve şişer- ler. Demek oturucu hayat insanı semir- tiyor. Bu da büsbütün doğru bir hü- küm değildir. Filhakika hayvanlar ü- zerinde yapılan tecrübeler bunun doğ- ru olduğunu isbat ediyor. Meselâ hin- İ dileri, kazları bir kümese kapayıp faz Ja beslemek suretile yağlandırıyorlar ve bunun aksine mütemadiyen dağla- Ta tırmanan keçiler ve aş peşinde ko- şan tazılar hiç semirmiyor, takat in- sanlar hakkında bu prosede her vakit müsbet netice vermiyor. Ayni yaşta o- len insanlar içinde ayni oturucu ha- yata tâbi oldukları halde, bazan ağır- lıklarını olduğu gibi muhafaza eden- ler, bazan kilo alanlar, bazan da zayıf- ıyanlara tesadüf edilir. Halbuki bu adamlar ayni büroda işliyor, ayni işi görüyor, ayni gıdayı alıyorlardı. Bu- na ne demeli?, İşte şimdi meselenin halline yarıyan anahtarı bulduk sanırım. Çünkü bun- lardan bazılarının uzviyeti normal bir halde işliyor aldığı gıdayı öğütüyor, yakıyor. Bazılarının ki ise öğütemiyor, yakamıyor. Her vücudün yemek gıda- $1 gibi bir hareket gıdası vardır. O ha- reketin şeklini ve miktarını tayin eden 'bir ilim vardır: Jimnastik! Jimnastik birçoklarının zannettiği gibi zayıfla- tan yağları eriten bir idman değildir, Jimnastik uzviyeti yolu ile işleten, ka- nın cevelânmı temin eden, adaleleri, terbiye eden, gaz mübâdelesine yar- dım eden bir sağlık ilmidir. Jimnastik- te vücudün muhtelif kısımlarında bi- riken fazla yağları eritmeğe yarıyan mümareseler bulunduğu gibi iştihayı arttıran ve bu sayede sıkletten kazan- mayı temin eden hareketler de vardır. yağlılık kalçaların büyümesi, karım kabarması suretile vücudümüzün biçi- mini bozar. Tabii sıkletinden yirmi kilo fazla olanlar için bı daimi bir ıztırap, dalmi bir Yirmi kilo ağırlığında kurş gömlek tasavvur ediniz. Size bu göm- leği gece gündüz sırtınızda taşıyacak- sınız! deseler bundan büyük bir azap olur mu? Hiç bir medeni kanun müc- rimlere böyle bir cezayı reva görmez. Fazla şişmanlığın bir tehlikesi de ha- yatı daima tehdid etmesidir. Şeker has- talığına uğrıyanların yüzde yetmiş be- şi sişmandır, (Hypertenslon arteriel) şiryanların fazla tevettürü hastalığına uğrıyanla- rın yüzde ellisi şişmandır. (Coleyle biliaire) karaciğerin taş yapmasida bu da ekseriya şişmanlara ârız olur. Fazla şişmanlarda yağların birik- mesi üzviyetteki mübadelâtı ihlâl ödi- yor. Zaten yağların vücüdde —fazlâsı (parasite) tudeylidir. Amerikalı döktorlerın iddiasına gö- re fazla şişmanlar normal insanlara nisbetle daha geriç ölüyorlarmış! Bu- nu orada hâyat sigortalarının istatİs- tikleri de gösteriyor. (o Nev-Yorkta 800,000 sigortalıdan 24,000 kişisi tabil ömrü yaşamış, tabii ömürden eksik ya- şamış olanların 531,000 kişisi her ya- şa tekabül eden ağırlıktan daha eksik 118,000 kişisi ise daha fazla yani şiş- man imişler. Gene bu doktorların demesine göre otuz yaşında bir adam tabii ağırlı- ğından 15 kilo fazla olursa tabii öm- ründen iki buçuk sene kaybedermiş. Kırk beş yaşındakilerin hayat yolcu- luğu tabii ömürden beş, altmış yaşın- dakilerin dokuz yıl evvel bitermiş. Şiş- manlar hakkında ileri sürülen bu fi- kir fazla zayıflar hakkında da şynen variddir. Fazla yağsızların o uzviyeti hastalığa karşı dayanıksızdır. Birçok kimseleri kantar aldatır. Mes selâ boyunuz 1,60 bu boya göre 54 ki- lo tam bir ağırlıktır. Tartılırsınız 58 k& lo gelirsiniz ve endişeye düşersiniz. Halbuki vücudünüzün iskeletini teşkil eden kemiklerinizin ince veya * kalın etlerinizin sıkı veya gevşek olmasının bunda dahli olduğu gibi insanlar cins, ırk, veraset ve iklimin tesirinde bir takımı (longiligne) ince uzun, bir ta- kımı (breviligne) kısa tıknaz olduk- larını dikkate alarak dört beş kiloluk bir müsamaha payı bırakmalıdır. Onun için boyu 1,60 olanların 60 kiloya çık- tım veya 50 kiloya düştüm diye telâ- şa düşmeleri doğru değildir. Vücud güzelliğini zayıflık veya siş- manlıkla ölçmek yanlıştır. Tabii kilo- sundan biraz fazla veya biraz eksik büyük birşey ifade etmez. Vücudün mütenasip, işlek ve canlı olması lâ- zımdır. Bütün güzellik bu üç vasıfta toplanır, l İlâçla, açlıkla, fazla yorgunlukla, elemle, kederle zayıflıyanlar hem $ıh- hatlerini kaybederler, hem de biçim- Sizleşirler. Zayıf fakat gevşek ve can- Sız bir vücud şişman bir vücud kadar .kusurludur. Gıdadan kesmek veya ilâç almak tehlikeli ve zararlıdır. Yediğini öğütmek, vücud makinesini yorma dan hergün muntazaman işletmek Sa» yesinde insan vücud güzelliğini . elde eder ve yalnız güzelliğini değil, genç- liğini de çok seneler muhafaza eder. Hayat hareketle kaimdir. İşlemiyen de» mir paslanır. Selim Sırrı Tarcan * İzmirde su ve elektrik fiatleri İzmri (Akşam) — İzmirlilerin kullandıkları Halkapınar. suyu -hem çok kireçli, hem de pahalıdır, Metre mikabı 15 kuruş olan su, su, tarife “komisyonunun -son toplantısında 12 kuruşa indirilmiştir. i Komisyonda âza olarak bulunan su şirketi müdürü, muhalif kaldığı için üç kuruş birden tenzil Kararı ek« seriyetle verilmiştir. Yeni tarife, nas fı8 vekâletince tasdik “edildikten son« ra muteber olacaktır. Yeni tenzis! lâtlı tarifeden halkın istifadesinin çoğ büyük olacağı tabildri. / Bu hafta içinde olektrik kilovat ta-" rifesl komisyonu da toplanacaktır. Kilovat tarifesi; diğer vilâyetlerimize nazran İzmirde çok yüksek ve 18,3 kuruştur. Kilovat tarifesinde de hale kın lehine İki veya üç kuruş kadar tenzilât yapılması bekleniyor. BM a e

Bu sayıdan diğer sayfalar: