10 Ağustos 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

10 Ağustos 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—— 10 Ağustos 1987. , AKŞAM Sahife 7 13-14 yaşındaki köylü çocuklar nasıl jokey yetişiyor Saim Pulatkan bir idealdir. - Viyanayı Türkler üçüncü muha- Sarada fethettiler. - Bir matem haberi. - Bir de mesud haber: bir bakışta anlaşıb nişanlanan iki genç At mevzuu üzerinde, karilerimin mi- dandesile .biraz daha duruyorum. İşi İrata vardırdığımı zannetmem. Çün- kü biricilik, Türklerin eski bir zevkli Meşgülesidir. İsmet İnönü bu hevesi İlrsatla teşvik ediyor. Pâkat mesle yalnız ananede değil Bir âlim demiş ki: — Bir köye girdiğiniz zaman oranın Mahivetini anlamak için hayvanları- M tedkikten işe başlayın. Bursada, İa iyi bir intiba bırakıyor. Bunu da €n başta Karacabey harasının damız- arına medyunuz. Fâkat meselâ 800 nüfuslu bir Ka- Yadeniz köyünde iki üç at zor Çıkar. Onisr da sıska mı sıska... Hüküme- tin bu gibi yerlerde da haralar teşkil “tmek niyetiride olduğnu biliyoruz. Bâzı vilâyetlerimizde hayvan cin- SİNİN ne kadar tereddi ettiğini gös- termel için şunu anlatayım: Bir Jandarma kumandanı, Kara- denizin bir köyünden bir genç at al- Mış. Kendinin iyi bir atı varmış, Jâ- bununla köylerde filân dolaş- Mağı istemiyormuş. Karadeniz köy- lüleri, atlara yalnız mısır sapı yedirir- er. Halbuki kumandan atını gürbüz- İetmek niyetinde olduğundan önüne bol hol arpa saman koymuş, Hayvan Yemiyor. «iştahsız! mutlaka hasta» dir! diye düşünmüş. Zorlamış, yine Yemiyor. Fakat at o sırada her nasıl- 82 bir mısır sapı görüp saldırmış mi- deye indirmiş, ie bakış. Bu Türk köylü çocuğu, fıtri binicilik istidadile kısa bir zaman içinde cambaz kesilmiştir üç on dört yaşında 'bir çocuk için, bu binicilik mektebinden daha cazib bir müessese olabileceğini sanmıyo- rum, — Hiç kaza olmuyor mu? — Şimdiye kadar olmadı. Bu mektep talebesinin ideali, tabi? Saim Pulatkan ve arkadaşları... Ara- larında hep, kahraman süvarilerimiz- den bâahsolunuyor. Onlara dair fıkra» lar anlatılıyor: — Viyanada belediye reisi süvari- lerimize bir nutuk söylemiş, «Türkler, Viyanaya üç kere geldiler, Burasını iki seferinde fethedemeden döndüler. Karacabey harasının bir yaman boğası ye bazı mıntakalarımızda hayvan- hem az, hem de böyle cinsi bozuk Hü mahlüklardır. Yalnız atlar de- e de ayni vaziyette. Onlar “EŞİ azmanı şeyleri Ğ GE köylerimize iksir gibi ge- iyor, daha da gelecektir. Şimdiki va- ziyette Türkiyede emmi dur. Bunların en büvüğü y makta olduğum > anlat ... Karacabeyde, bir de biniciiik mek- tebi var. Buraya, Yetim ve kimsesiz köylü çocukları - daha on İki, on üç yaşındayken - alınıyor. Hem atelâde tahsil görüyorlar, Okuyup yazmak öğ- Teniyorlar, hem de binicilik öğreni- yorlar. Mektebin bay Stankoviç “isminde bir Macar musilimi var. 50 çocuk Sırtlarında yöknâsak elbiselerle, ater- Yık üzerinde çalışıyorlar, Onlara nasil bakmak, nasıl binmek, hayvanları na- Mİ terbiye etmek Tâzımsa belliyorlar. Sonra tahsillerini bitirince, memle- ketin muhtelif yerlerine dağılarak hayvan merkezlerinde hocalık ede- Cekler. Orlar da talebe'yetiştirecek. İstikbalin en iyi jokeyleri de bunlar , Çocuklar, bize, Hünerlerini göster. diler, Yalnız “manej talimleri değil, » Ayni zamanda canbazlik yap- Fakat siz üçüncü sefer geldiniz. Kalblerimizi Yethettiniz, ey süvari. lerl» demiş... Bünu söylerken öyle heyecan du- yuyorlar ki... Bir genç at gösteriyorlar: — İşte bu, Gazi koşusunu kazana- nın kardeşidir. O, bizim göz bebeği- miz... Büyük ümidlerie 1500 liraya alınan tay birinci gelmedi de 700 liraya alınan geldi. Ve sonra, harada bir atın haşta- lanmasından Oo bahsediyorlar. Bir hayvan rahatsızlanınca, baytarın da, talebenin de uzun günler ve geceler imtidadınca, gözlerinş uyku girmez ... Haranın bir de boğalar, inekler ve buzağılar bölüğü olduğunu söy- lemiştim. Hara hakkımdaki müşahedelerimi bitirirken şu matem haberini de ve- i reyim: Benim harayı ziyaret ettiğimden iki gün evvel, bu kıymetli müessese- ye 80 sene emek veren eski müdür bay Emin vefat etmiştir. 'Hayvanci- Uğımızın inkişafı için pek çok yarar- likları dokunan bu muhterem zatın hatırasını hürmetle anarız. ... Bir de mesud haber; İki taraf mutabık kaldı, Hemen © gece nişan merasimi yapıldı. AKŞAM gazetesi yeni âileye saa- detler temenni eder. Kısa zaman içinde çok şeyler gö- TÜp çok şeyler öğrendiğimiz ve bun- ları efkârı umumiyemize iftiharin bildirmek fırsatmı bulduğumuz Ka- Tacabey harasından pek memnun v8 pek nikbinane ayrıldık. Türkiye bu müessesyle şeref du- yar, Yürük Çelebi “İttihad ve Terakki,, Tefrika No. 174, Suikasdlar ve enirikalar nin son devirlerinde Yazan: Mustafa Ragıb Es-atlı Birdenbire elektrikler söndü, ev karanlık içinde kaldı... Son dakika da bile biribirle- rinden emin değildiler!. Gürülüyor ki, «İttihad ve Terakkis- nin bu üç mülüm şahsiyeti arasında hâkim olan emniyetsizlik ve itimatsız- lık hisleri, müşterek bir maceraya atıl- mak üzere memleketi bırakıp kaçacak- ları son dakikalarda bile gevşemiş, za- yıflamış değildi!. Cemâl paşanın şifre müdürü, yalı- dan ayrıldıktan sonra Enver paşanın o akşam tertip ettiği ziyafete davetli ölan msiafirleri gelmeğe başladı: Bu zevat, paşaları kendi hükümeti namı- n8 memleketine davet eden (Ka- rargâhı umumü) nin ceski erkânı harbiye reisi Alman generali Fon Bronzart paşa İle Bahaeddin Şa- kir, Bedri ve Azmi beylerle Kafkas murahhaslarmdan olup Enver paşa- nın (İttihadı islâm) siyasetinin en ha- raretli mi içleri olan Haydar İbrahimof beyden ibaretti. Bu Gürcü murahhası, Enver puşaya Kafkasya- nın dahili vaziyeti etrafında malümat vermiş, sabık Harbiye Nazırınmn Kaf- kasyada yapacağı müstakbel icraatta muvaffak olması için bazı tavsiyeler de bulunmuştu. Enver paşa memnundu çünkü.. Esasen Enver paşa, kabinenin isti- fasından bir müddet evvel işlerin fena gittiğini ve artık Kafkasyaya çekile- rek orada mücadelesine devam etme- ğe karar verdiği zaman müstakbel ta- savvurlarına askeri bir mesned teşkil etmek üzere Yusuf İzzet paşa kolor- dusunu para, techizat ve saire ile tak- viye ettiği gibi, Kırımlı Cafer beyi de teşkilât yapmak üzere Kafkasyaya göndermişti. Şimdi Haydar İbrahimot bey de Ca- fer beyin faaliyetine dâiraldığı son malümatı Enver paşaya izah ediyor- du. Enver paşs, bu tafsilâttan çok memnun görünüyordu. Çünkü Osman- lu ordusunun sabık buşkumandan 've- kili, dört sene devam eden bir harbin neticesinde muvaffak olamadığı ve devlet mağlâp olduğu halde hâlâ nev- mid olmamış, Türkiyede istihsal ede- mediği muvaffakayeti, Türkiye hari- cinde yapacağı mücadelelerle elde ede- ceğine kanaat getirmişti. Enver paşa- nın Baydar İbtahimof beyden aldığı malümat, bu tasavvurları için “ümid verici mabiyelie bulunurdu. Bu ümid- ledir ki, o gece yalısında verdiği ziyâ- fette Enver paşa, misafirlerine karşı son derece şen ve'şatır davranıyordu. Ziyafet, Enver paşanın yalıdan ay- rılacağı saate kadar devam edecek, muayyen Zaman geldiği an, nihayet bulacaktı. Bu maksatla Enver paşa, sofranın Üzerine koyduğu saate sık sık bakıyor, kaçmak plânını ihlâl etme- mek üzere plâna dakikası dakikasına riayet etmeğe gayret ediyordu. Saat 9,5 da ziyaletin verildiği salo- na Enver paşanın Trablusgarplı uşa- ğı Hayrullah girdi ve bir Alman bah- riye yüzbaşısının geldiğini söyledi. Bu Alman yüzbaşısı, Bronzart paşadan emir ve talimat alan ve paşaların firar plânını tatbike bizzat nezaret eden Berthayin değildi. Bu zabit, (Yavuz) zırhlısında bulunan Alman zabitlerin- den biri idi. Yüzbaşı Enver ve Bronzart paşalara almanca olarak bütün terti- batın alındığını söyledi. Bu izahata güre yarım saat sonra motör Kadıkö- gayretten dolayı Alman yüzbaşısına te- şekkür etti ve yüzbaşı da vakit kaybet- meksizin hemen yalıdan çıkıp gitti. Al- man yüzbaşısının yalıya gelip, hemen dönmesinin yalıyı tarassud eden inzi- bat ve polis memurları tarafından şüp- he ile telâkki edilmesi ihtimali vardı. Gerçi tarassudda bulunan bu memur- lar, Enver paşaya karşı hürmetle, mü- Zibat memurları, İstanbul muhafızı Fevzi paşadan (şimdi mütekaid) gayet kati bir emir âldıkları için Enver pa- şanın böyle serbesçe çikıp gitmesine müsaade edecek suretle vazifelerini sul- istimal edemezlerdi. Bunu yâkından bilen Enver paşa, Alman yüzbaşısının alelâde ve sırf Bronzart paşayı ziyaret ettiği hissini vermek için hiç bir te- lâş eseri göstermemiş ve ziyafete de- vam etmeği münasip görmüştü. Yemek, neşeli bir surette devam edi. yordu. Alman yüzbaşısının gelip git- mesinden bir sanat sonra, Enver paşa, bir aralık sofradan kalktı ve doğruca üst kata, harem dairesine çıktı. Bu, zev cesi Naciye sultana yapucağı son veda idi. Ancak Enver paşa, Kalkasyada yapacağı mücadelede behemehal mu- vaffak olacağına iman ettiği için hiç meyus değildi: Sabık başkumandan vekili, bu ayrılışı muvakkat telâkki ediyor, kısa bir zaman sonra “tekrar zevcesile görüşeceğine kani bulunu- yordu. Bu itibarla Enver paşa, zevcesile ve- da ederken bu kanaati sultana da tel- kin ediyordu. “Naciye sultan, zevcine karşı derin bir muhabbet ve itimad ile merbultu; paşanın her sözüne ina- nıyordu. Binaenaleyh, sultan bu ve- dadan miiteessir olmakla berâber, bu ayrılışın gene parlak İstikballere yol açan bir başlangıç olduğunu sandıl Bunun içindir ki, bu veda sahnesi, büyük bir hüzün ve kederle neticelen- medi, Enver paşa, Telikasile veda ettik- ten sonra misafirlerine vaktin geldi- ğine işaret ettive yalının rihtıma açık duran bir penceresi önünde ha- riçten duyulabilecek kuvvetli bir ses- le: — Daha erken neden acele ediyor- sunuz? Konuşuyorduk!, dedi, Enver paşa, bu sözlerile kendisini tarassud edenlere, gitmek istiyen mi- safirlerine bir ev sahibinin gösterdiği alelâde bir nezaketi göstrdiği hissini vermek, ayni zamanda misafirlerin gideceklerini ve kendisinin de yalıda , kalacağını telkin etmek istiyordu. Far kat aradan beş, on dakika geçer, geç- mez yalınm dağ tarafi kapısına iki otomobil yanaştı; misafirler, 26- min katına indikleri sırada yalının ilk katındaki elektrikler birdenbire söndü: Otomobillerin yanma yaklar şamıyan, fakat uzaktan tarassudda bulunan memurlar, bunu umumi bir &lektrik cereyanının kesilmesine at fettiler. Halbuki Enver paşanın Trab- lusgarplı uşağı Hayrullah, zemin ka tının elektrik sigortalarını çıkarmış ve zemin kalı birdenbire zifiri karan- İik bir hale gelmişti. Enver paşa, oto- mobilin yanında oldukça sert ve asa» bi bir sesle söyleniyordu: — Canım ne oldu bu elektriklere?.. Bakınız, bir bozukluk mu var?, Bahaeddin Şâkir bey gene yüksek sesle cevap verdi: — Zarar yak paşam, üzülmeyiniz, yölu görüyoruz. Pencerede hafif bir hıçkırık duyuldu paşa, misafirlerini teşyi eder bir ses- le mukabele ederken, diğer taraftan da karanlıkta ikinci otomobile atla- dı, Ve her iki otomobil büyük bir sür- bulunuyordu. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: