18 Kasım 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

18 Kasım 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Deniz Harb Okulu bugün 162 nci yılını kutluyor İlk Bahriye mektebi nasıl kurulmuştu? geçirdi ?. Ne gibi safhalar Deniz harp okulu, bugün kurulu» Şunun 162 nci yıldönümünü kut- İuyor. Bu münasebetle arkasında çok Şanlı, şerefli bir mazisi bülunan de- niz harp okulumuzun teessüsünden bugüne kadar geçirdiği muhtelif saf- halara bir göz gezdirmek isteriz. Deniz harp okulunun teessüsün- den önce; bahriyelileri yetiştirmek için bundan 550 sene evvel Gelibolu- da bir tersane vardı. Buraya azepler gönderilir. Ve o z&- manın denizcilik icaplarına göre talim ve terbiye edilirlerdi. O tarih- lerde denizcilik, denizlerde gezerek, bilfiil muharebeler yaparak öğreni- lirdi, Bunun da başlıca âmili kor- sanlardı. Korsanlığın zayıflaması ile çık denizlerde yetişme metodu Or- tadan kalkmıştır. 18 inci asırdan sonra Osmanlı im- paratorluğu denizciliğe karşı lâkayt kaldığından denizcilik eski itibarını kaybetmiş ve bu yüzden bahriyemiz İnhitata başlamıştır. 18 inci asırda deniz harbinin ameli ve nazari bilgilerle idare edile- biecek ince bir fen haline geldiğini takdir eden garp devletleri deniz mek- tepleri açmağa başlamışardı. Bu asırda donanmanızın uğradığı bazı o muvaffakıyetsizlikler, ameli sahada yetişen bir personel İle zafere varmanın İmkânsızlığını mey- dana çıkardı. İlk bahriye mektebi Deniz ordumuzda yaptığı değerli wlahata rağmen Karadenizde Rusla- ra karşı esaslı bir darbe indireme- diğinden müteessir olan derya kap- £ Deniz Harp okulunun bu seneki mezunlarile istibdad devrindeki bahriye mektebi tanı Cezairli Gazi Hasan paşa ilk bahriye mektebini açmakla denizci- Uk talim ve terbiye tarihimizde çok şerefli bir mevki kazanmıştır. Cezairli ünvanile anılmasına Trağ- men aslen Tekirdağlı olan Hasan par şanın takriri üzerine 1776 yılının 18 ikinciteşrin tarihinde Darağacı sem- tihde kadirgaların çekildiği o göz- lerden birinde hendesehane namile mektep açılmış ve derslere başlan- mıştır. Bu mektebe günde doksan akçe ile bir hoca, otuz akçe ile bir baş kalfa've günde otuz akçe ile âlât mu- hafızı yani lâboratuar memuru ta- yin edilmiş ve hendesehanede oku yan talebenin leri gelenlerinden on kişi aynlarak her birine günde on ikişer akçe ve bundan başka hocala- ra ve talebeye ayda yirmi kuruş taa- miye verilmesi yazılmıştı. Hendesehane Açıldığı zaman hoca- ağa tayin edilen Cezairli Hasan ho- ca sonradan kaptanlığa kadar yük- Geç selmiştir. İyi bir tesadüf deniz mektebini kurmak şerefini bir Cezairli Hasan paşaya verdiği gibi o mektebin ilk hoeslik mevkiini de ayni adlı diğer bor Cezairliye nasip etmiştir, Cezairli Hasan bey İtalyancayı iyi konuşur, Fransızcayı okur yazar, çok çalışkan bir hoca idi. İkinci ve üçüncü deniz mektepleri Hendesehane açıldıktan beş altı yıl sonra ihtiyacı ve dar olduğu görülümş, Camialtı binasının yakınında, Tersane saha- | aynarak 1832 senesinde Bahriye mek- yalnız - mezunlarından bir grup X 162 yıl evvel bahriye mektebini kuran derya kaptanı Cezairli Gazi Hasan paşa olan Bahriye kışlasına muvakkaten taşındı ve orada bir sene kadar Kği- dı. Bir müddet sonra şimdiki Deniz hastanesinin bulunduğu tepede, Ce- zairli Hasan paşanın konağı satın sırda, üç ambarlı kalyonların yapı- | tebi Heybeliden buraya nakledildi. dığı yer civarında bir kaç odadan | o patrona Mustafa paşa, mektebi ibaret Mühendishanei bahri binası bahriye nazırlığına tayini üzerine yapılmıştır. Mühendishanei bahri bi- çok kıymetli bir lâyiha yazmış ve bu ması 1821 senesinde Kasımpaşada | yayha meclisi bahriden de geçtikten çıkan büyük yangın esnasında yan- | sonra tatbik sahasma konulmuştur. mıştır. Mektep 1822 de Parmakkapı Heybelide Bahriye kışlası esaslı bir surette tamir edilmiş, binaya bazı varında bulunan Errehaneye yani | ijâveler yapılmış ve mektep 1848 s6- biçki mağazasına taşınmıştır. Hüs- n mektepte, talim ve tedris «minde esaslı ıslahat yaptırdı. Dördüncü ve beşinci bahriye mektebi 1831 senesinde Bahriye mektebi Eeybeliadada evvelce © yaptırılmış nesinde buraya naklolunmuştur, Bir buçuk asır içinde muhtelif İs- tihaleler geçirmiş olan deniz harp okulunun en bâriz vasfı şudur: Sal- tanatın ve istibdadın tahripkârlığına rağmen bu kıymetli irfan ocağı, fa- ziletle memlekete ve mesleğe bağlı yararlı adamlar yetiştirmeğe . çalış- mak, Deniz harp okulu, cumhuriyet dev- rinde ©n büyük inkişaf ve terakkiye doğru yol almıştır Deniz harp oku- Tunun bugünkü hedefi, en büyük bahri devletlerin yetiştirdiği subay- lardan daha üstün bilgili subay ye- tiştirmektir. Türk karakteri, Türk gayreti, Türk zekâsı, ve türkün azim ve sebatı bunu yapmağa kâfidir. Bugün Heybeliadadaki deniz harp okulunda yapılacak olan törene , Bahriye mektebi nazırı iken verdiği lâyiha üzerine mektebin İHeybeliye nakline delâlet etmiş olan Patrona Mustafa paşanın oğlu miralay mü- tekaidi B. Tevfik riyaset edecektir. Bostonda Cum- huriyet bayramı 20 Türk talebe konsoloshanede | toplandı Boston (Akşam) — Boston Nev- yorktan takriben 200 mil kadar şimal- de sahilinde Amerikanın ilim merkezi namile maruf 2 - 3 milyon nüfuslu bir şehridir. Buranın Türk konsolosluğu- nu maruf avukatlardan Mr. Franum yapmaktadır. Türklüğe karşı büyük hürmet ve sevgi hislerile dolu olan Mr, ve Ma- dam Farnum, cumhuriyet bayramını hep beraber kutlamak * üzere Boston- da mevcut Türk talebenin adreslerini bütün mekteplerden öğrenmişler ve 20 kişi kadar tutan talebeyi evlerine davet etmişlerdir. Büyük bir Türk bayrağı, Atatürkün güzel bir resmi, Amerikaya gelmiş bu- lunan Türk diplomatları ve İstanbul ve Ankaranın. mühtelif resimlerile süslenmiş olan odada toplanıldı, hem biribirimizi kutladık ve hem de vata- nımızı konuşarak bir zaman için ken- dimizi ana vatanda hissettik. Yiyip içtikten sonra sanat 7de muhterem konsolosa böyle büyük bir glinde bay- rTamımızı hep beraber kutlamak fır- satını verdiğinden teşekkür ederek evden ayrıldık Yazan: Arif C. Denker ESRARENGİZ KERVAN Tefrika No. 6 Ahmed Abud esrarı çözmeğe uğraşırken, Taotayın evinde toplanan bir heyet çalınan evrak için müzakere halinde bulunuyordu — Rakkamları okuyabiliyorum ama yalnız bunu bilmek neye yarar? İster- sen onları sana okuyayım: 127000, 53500, 425000, 282000. Ahmed Abud Tatar sarrafın Ssö- zünü keserek: — Bu rakkamların ehemmiyeti yok mu zannediyorsun? Bunlar o heyet tarafından şuraya buraya dağıtılan paraların miktarını gösteriyor, dedi. Ondan sonra şu sözleri de ilâve etti: — Bu paraların kime verildiğini meydana çıkarmak için elimizdeki kâ- ğıdları mutlaka birisine okutmalıyız. Ben yarın sabahı gidip Ah-Singi bulü- rum, o bir kaç lisan biliyor. Elbette makine ile yazılı olan bu kâğıdları okur ve ne yazıldığını bana anlatır. Hüseyin efendi genç Türkmenin bu fikrine itiraz etti, Ah-Singin desiseli bir âdam olduğunu söyledi ve ona okutmamasını tavsiye etti. Ahmed onun bu sözlerini doğru bul- du, dedi ki; — Hakkın var, Hüseyin efendi. Kim bilir bu kâğıdlarda ne gibi şey- tanlıklardan basediliyor! Fakat Ah- Singe gitmeyip de kime gidelim der- sin? Hüseyin efendi önünde duran man- galın kömürlerini maşa ile karıştırdı. Meydana çıkan iri ateşlerden etrafa daha fazla sıcaklık yayılmağa başladı. Tavanda asılı duran lâmbanın içinde- ki petrol bitmek üzere olduğundan fi- til ancak yarı ziya ile yanıyordu. Bir- denbire Hüseyin efendi Ahmede: — Bu gece nerede yatacaksın? diye sordu. — Handa Ahmed bunu söylemekle beraber fikrini değiştirdiğine delâlet eden bir hareket yaptı ve: — Hayır, hayır! dedi. Artık geç kal- dım. Handa yatamam, Müsaade et de bu geceyi burada geçireyim. Sen de o-kâğıdları kime okutabileceğimizi düşünürsün. Yarın sabah bir karar veririz, İhtiyar sarraf buna hiç düşünme- den razı oldu. Kalktı, asma lâmbayı halkasından çıkarıp üfliyerek söndür dü, Odanın içi kapkaranlık oldu. Yal- nız mangaldaki kömürlerden intişar eden gayet hafif bir ziya sayesinde İki adamın gölgeleri güçlükle seçilebili- yordu. Dışarıda esen sert bi? rüzgür sokak kapısını arada sırada yerinde titreti- yor, dar sokaklarda ıslık çalarak hı- mi almağa çalışıyor, çivileri sökül- müş kaplama tahtalarını takırdata- rak eğleniyordu. Hüseyin efendi yorganına bürüne- rek yatağına uzandı. Türkmen genci- ni çoktanberi tanıyordu. Beraber ge- çirdikleri ve yaşadıkları bir çok hâdi- seler aralarında sıkı bir bağ husule getirmişti. Onun için Ahmed Abudla geceleyin.bir odada yalnız yatmaktan korkmuyordu. Ahmed Abud mangalın yanında ye- Te uzandı, Dizlerine kadar inen ve bi- çimsiz buruşuklaria vücudünü saran uzun kürkü hem yorgan, hem yatak vazifesini görüyordu. O zaten sert toprak ve kuru tahta üzerinde yatma- ğa alışıktı. Amed, uyumadan evvel Hüseyin efendile nlan muhaveresini bir kere daha düşündü. Ele geçirdiği kâğıdla- rm mühim olduğuna şüphe yoktu. Öyle olmasaydı yabancı adamlar on- ları o kadar ihtimamla saklarlar mıy- dı? Paketin içinde mühim miktarda para bulunması da bunu tasdik edi- yordu. Mühim miktarda para bulunan bir kılıf içinde saklanan kâğıdların da mühim olması lâzım gelirdi. Kâğıdlardan birinde gösterilen yo- Ya Ahmed Abud çok iyi biliyordu. O bu yolu kaç defa katetmişti, Çince ya- zili olan kâğıdı da okutmağa muvaf- fak olursa Kaşgara gelenlerin kimler olduğunu öğrenmeğe muvaffak ola- Ccaktı. Makine ile yazılı olan kâğıdla- ra gelince frenk lisanında yazılı oldu- ğunu zannettiği o kâğıdları Ahmed o gece Mongolların hanıma inen iki ka- dına okutmağı karür verdi. Hüseyin | o kadınların mevcudiyetinden hiç ha- berdar değildi. Bu sayede Ahmed kim- seye bildirmeden o esrarı keşfetmeğe muvaffak olacaktı Bu aralık Hüseyin efehdi derin bir uykuya dalmış olacak ki oldukça gü- Tültü çıkararak horulduyordu. Ahmed bu horultuya ehemmiyet vermediği için o da dalmak üzere bulunuyordu. Fakat tam bu esnada Hüseyin efen- di birdenbire yatağında doğrularak: — Ahmed, Ahmed! diye seslendi. Ahmed: — Ne istiyorsun baba? dedi ve onun tarafına doğru döndü. — Ahmed, hatırlıyor musun? Bun- dan bir kaç sene evvel buraya şimal tarafından bir rahib gelmişti. Bera- berinde bir çok Tibetli hacı bulunan bu rahib, dağ hastalığına tutulduğu ve iki bacağını da kaybettiği için bu- rada kalmış ve edüşünceliler mabedi, ne yerleştiriimişti. İsmi Tsung olan bu rahib çok okumuş bir adamdır, Çince kâğıdı yarın ona okuturuz, ol- mâz mı? Ahmed cevap verdi; — İyi aklına geldi, baba, o rahibi ben de hatırlıyorum, yarın ona gide- riz! Bu kısa muhavereden sonra Hüse- yin efendi tekrar uykuya daldı, Ah- med de ertesi günü artık esrarın mey- dana çıkacağına emniyet getirdiği için geniş bir nefes aldı ve o da uyu- du. Suikasd hazırlıkları Hüseyin ile Ahmed ellerindeki kâ- ğıdların esrar perdesini yırtmak için aralarında bir plân kurmağa çalışır- larken, Hüseyin efendinin evinden birkaç sokak ötede Çin ««Taotaysının konağında yüksek zevattan mürek- .keb bir heyet de müzakere halinde bu- Iunuyordu. Bu müzakerelerin Ahmed tarafından çalınan mühim evrak ile pek sıkı bir alâkası vardı. Çin âdetine göre sayısız çeşidlerden mürekkeb akşam yemeği henüz bit- mişti, Muhtelif, renkli ipekli kumaş- lardan dikili yer minderlerinin üzeri- ne bağdaş kurarak oturmuş olan mi- &afirlerin önünde küçük fincanlar içinde sıcak pirinç Takısı duruyordu. O mıntakanın valisi olan ve Çin li- sanında Taotay denilen ev sahibi biraz geride oturuyordu. 'Taotayin arkasın- da mavi ipekli kumaştan dikili uzun ve geniş elekli bir entari ve matruş başında sarı bir takke vardı. Valinin sağında ve solunda iki yabancı mevki almışlardı. Bunlar, Ahmed Abud ta- rafından paraları ve evrakı çalınan adamlardı, Arkalarındaki Çinli kıya- fetine rağmen kendilerinin gene Japon ırkına mensub oldukları anlaşılıyor. du. İ Bu üç Kişiden başka içtimada Kul- canın Çinli askeri kumandanı, vilâye- tin başkâtibi ve iki de Çinli tüccar hazır bulunuyordu. Tavanda asılı du- ran kâğıd lâmbalardan dağılan ziya hazirunun ipekli elbiselerine donuk bir renk veriyordu, Gayet süslü man- galların içinde yanan kömür ateşi sü lonu ilik denilecek kadar ısıtıyordu. uzun ağızlıklardan çıkan tütün du- manları garib şekillerde dalgalar pey- da ederek kâğıd lâmbalarım etrafını sarıyordu. Ayaklarında çuldan mamul tertiklerile hiç gürültü çıkarmadan Jar vetütünü bitene taze bir çubuk uzatıyorlardı. 'Taotayın bir işareti üzerine uşak. lar dışarıya çıktılar. Kapıları örten kalın halılar uşakların arkasından kapandıktan sonra Taotay bâşkâtibe işaret ett. Kâtip koynundan bir kâ- ğıd çıkardı. Onu evvelâ alnma gö türdü, sonra açarak okudu. Nanking hükümeti Cumhur reisinin imzasını taşıyan bu tezkerede Osako Şimoji ve Tokomo Asa isminde iki Japon ajanı bütün Çin valilerine tavsiye ediliyor ve kendilerine yardım edilmesi emin olunuyordu, (Arkası var) ln Ğİ İY ALA, sre ŞİŞ Mr kriz

Bu sayıdan diğer sayfalar: