2 Aralık 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

2 Aralık 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yağmık nihayet durdu | Mısır kralının 'düğün Gaziamlep üzümler hazırlıkları ilerliyor dün hava açtı Fakat soğuk devam ediyor. Ankara ve Eskişehire kar yağdı Kâğıdhane 'deresinin fas taşması durdu. |Bayan Safinazın Viyanalı mürebbiyesi müs- Son yağmurlardan iki bina çöktü Kâğdhane köyünde su altında kalan evler ve bahçeler On günden beri fasılasız devam cesinde yeniden iki bina çökmüştür: eden yağmur nihayet durmuş, dün | Tarlabaşında Karnaval sokağında yağmursuz kuru bir haya ile geçe ceği ümid edilmektedir, Yağmurun kesilmesi Üzerine Kâ- gıdhane deresinin taşması da dur- muştur, Sular çekilmektedir. Çağlı- - yan köşkü önündeki dere menfezleri- nin açılmasına başlanmıştır. Su taş- ması 30 bin lira kadar zarara sebeb sinden aldığımız malümata göre dün pah idi. Bazı yerlere yağmur yağmıştı. İki bina kısmen çöktü Son yağan sürekli yağmurlar neti- Süryani klisesi akaretlerinden bulu- nan 16 numaralı kâgir bir bina ani olarak kısmen yıkılmış, derhal ma- balli zabıtası ve İtfaiye tarafınran icab eden tertibat alınarak ev boşal- tılmış, ciddi bir tehlikenin önü alın- mıştır. Bundan başka yine 'Tarlabaşında 16 ve 18 numaralı evlerin çatıları çökmüş, lâzım gelen tertibat alma- rak nüfusca zaylata meydan verilme- miştir. Bir vapur Gelibolu önünde karaya oturdu Varna limanından Maltaya 4335 ton buğday yükile giderken dün öğ- eden sonra Gelibolu civarında Do- Fan aslan mevkiinde fırtınadan Pran- sız bandıralı Brisbane vapuru karaya oturmuştur. Kazazede geminin vaki olan istim- dadı üzerine “Türk gemi kurtarma $irketinin o Çanakkalede istasyoner GÖNÜL HINCI Yazan: Perihan Parla — Tahminim hilâfında çok tabif hareket etmiş ve hiç bir şey söyleme- işti, < —Yan xn — Cehdiyi seviyordum... Yalnız, bu hakikati kendi kendime itirafa ilk defa o gece cesaret edebil- miştim. İlk zamanlar anlaşan iki ar- - kadaş samimiyeti zannettiğim bu bağ- ihtiyaç hattâ bir iptilâ halini almıştı. Bu dürüst ve merd insanla her nok- tada birleşen ruh ve fikirlerimiz biri- birimize bu kadar yaklaşmağa en bü- yük âmil olmuşlardı. ? Yakın zamana kadar bunun nereye varacağını düşünemiyecek kadar ken- dimi unutmuştum. Beraber bulundu- umuz günler hiç hissetmeden geçip gidiyor, kendimi küçük bir çocuk ka- dar memnun ve müsterih hissediyor. dum, —— Şimdi artık hakikatle yüzyüze bü- Tunuyordum. Ciddi bir karar almak 'Tefrika No. 20 zamanı gelmişti, Ondan ilelebed ayrılmak benim için hiç dinmiyecek bir acı olacaktı, Çok fazla sevdiğimi artık itiraftan çekin- mediğim bu merd insanın sevgisini her şeye rağmen onun olmama im- kân yoktu. Bir gece evvel kendisine kısaca anlattığım sebep ve engeller buna mânidi. Ben gene o-esir hayatına dönecek, ilk ve son şifamı yalnız gönlümde ya- şatabilecektim. Senelerce maddi yardımile yaşadı- Bımız bir insanın bütün haklarını çiğ- neyip gitmeğe vicdanım razı olmu- yordu. Zavallı ihtiyar bir kadını da san günlerinde muztarib etmek benim ya- , Tadılışımla kabili telif değildi, Bütün bunları göze almış olsaydım bile Eni- Müstakbel kraliçenin elmasları ve düğün elbisesi hazırlandı Misir kralı Faruk ile bayan Sa- #inazın düğün zamanı yaklaşıyor. Bunun için hazırlıklar da İlerlemek- tedir. Şimdiki halde müstakbel kral. içenin elbiseleri, elmasları ile meş gul olunuyor. Kahireden bildirildiğine göre Pa- rİsin meşhur elmasçısı Harrison Mı- Ö ra gelmiştir. Harrison, bayan Safi- nsz için ısmarlanan elmasları getir- miştir, Bu elmaslar 6 milyon frank (300 bin lira) kıymetindedir. Müstakbel kraliçenin düğün elbi- sesi Parisli tersi Lanvin tarafından dikilmiştir. Diğer elbiseler de gene Parisin tanınmış terzihaneleri tara- fından hazırlanmıştır. Bayan Safinazm Viyanalı müreb- biyesi Jenny Gale bir Viyana gaze- tesinde müstakbel Mısır kraliçesin? dair hatıralarım neşretmiştir. Mü- rebbiye, bayan Safinazın şaşılacak kadar fenni ve riyazi malüâmat sahi- bi olduğunu, daha on, on iki yaşında iken motör aksamını bildiğini, evle- rinin üzerinden uçan tayyarelerin hangi cins tayyatelerden olduğunu çıkardıkları seslerden tanıdığını, kar- deşlerini matedecek kadar mükem- mel şâtranç oynadığını üç lisan bildiğini, şimdi de bir dördüncü ii san öğrenmekte bulunduğunu yaz- dıktan sonra diyot ki: «Bayan Safinağ, bu kadar kabili- yetine rağmen musiki ve edebiyat derslerinde geri kalırdı. Bir şiiri ez- berliyemez, fakat en müşkül riyazi meseleleri kolayca hallederdi. Bayan Bafinaz artık bu ders dertlerinden kurtuldu. Çünkü memleketinin kra- Mçesi olmak üzeredir. O daha kü- çük iken böyle bir şeyi arada sırada tahayyül ederdi. Bir gün, prenses henüz on beş yaşında iken onunla gezmeğe gitmiştik. Gezerken bana kraliçe olsaydı neler yapacağım an- latmağa başladı. Dedi ki: «Eran muhafâza etmek istediği, hattâ tamirine bile kalkıştığı bu eski duvarları yıktırırdım. Hiç bir işe ya- ramıyan bu büyük antika şeylerden hiç hoşlanmıyorum. Bunların muha- fazasına çalışacağım yerde daha fay- dalı işler yapardım. Her bir köylünün bir otomobili olmasmı, hiç durmadan memleketimi- zin üzerinden tayyareler uçmsaımı 1s- terdim. Bütün küçük çocukların kral” çenin sarayına gelmelerini ve kraliçe- nin çok çocuklu bir anne gibi onlarla kişinin hayatını zehirlemeğe gönlüm nasıl razı olurdu? Ben, maküs talihi min çizdiği yoldan ayrılamazdım. Bu cehennemi hayata sonuna kadar ta- bammül etmeğe mecburdum, Bu, kati ve muhakkaktı... O gece sabaha kadar düşündüm. Nihayet bu kararda sebat etmekliğim Mizım geldiğine bir kere daha kani ol- dum. Fakat her şeye Yağmen daima gön- Tümde yaşatmağa azmettiğim ilk ve son şifamı bir kere daha görmekten kendimi menedemedim!., Ertesi gün buluştuğumuz zaman bütün ıztırabımızı ifade eden bir hü- zünle selâmlaştık. En ufak bir kelime söylemekten çekinerek yanyana yürü- Nihayet onun derin dehlizlerden geliyormuş hissini veren sesini düy- dum: — Hâlâ kararında ısrar ediyor mu- sun Banu? Düşün ki... Cümlesini henüz ki, yandaki caddenin ilerisinde nal sesleri peyda oldu. İkimiz birden bak- tık; Bu gelen Enisti! O anda ne kadar şaşırdığımı ve ne müşkil bir vaziyete girdiğimi anlatamı- yacağım. Yamız şunu söyliyeyim ki hayatımda bu kadar korktuğumu ve #ahbel kraliçe hakkındaki hatıralarını anlatıyor Müstakbel kraliçe bayan Safinaz meşgul olmasını arzu ederdim. Ne gü- zel olurdu, değil mi?» Müstakbel kraliçe sık sık Avrupa- da dolaşırdı. Yabancı memleketlerde gördüğü güzel şeyleri, bir köylü ka- dınını ve güzel çocukları herne p&- hasına olursa olsun kendi memleke- tinde de görmek isterdi. Prenses Safinaz, Mısırda asri bir kraliçe olacaktır. Kraliçe olurken Feride adını alacaktır. Çünkü kral Ailesine intisap etmek için isminin F harfile başlaması zaruridir. Kral Fuad bu harfin çok uğurlu olduğu- na inanırdı, Bu harfin bütün hane- dan isimlerinde muhafaza olunması- nı emretanişti. Onun için oğlunun ismi Faruktur ve prenseslere de Fev- ziye, Faize, Faika ve Fethiye isimleri verilmiştir. “ Müstakbel kraliçe ismininbu F harfi meselesinden dolayı değişmesi- ni garip buluyor. Fakat kocaya olan muhabbet yüzünden insan neye kat- lanmaz? Sabık talebemin en ziyade sevdiği meşgâleler müfrit derecede aaridir. Tayyare kullanmasını henüz bilme- diğinden dolayı çok meyustur, Er- kek Kardeşleri tayyare kullanmasını bildikleri için onları bayağı kıska rar, İleride her halde bu arzusunu yerine getirecektir. Müstakbel kraliçe tuvalete ehem- miyet vermez. 'Terzide on beş daki- kadan fazla kalmak istemez. Kraliçe Feride her halde dünyanın en se- vimli kraliçesi olacaktır. Son turfanda yaş üzüm ihrac edilecek Gaziantep (Akşam) — Antep üzür mü ile meşhurdur. Hattâ «Gi ğin Antep, yiyeceğin üzüm> söz bile vardır. Otuz küsür üzüm cin razakı vaziyetinde olan bu üzümün dış piyasalara ihracı için ticaret oda sı İktisad Vekâleti nezdinde teşeb- büsatta bulunmuştur. Vekâlet yaş meyva ihracat mütehassıslarından : i tedkikat için gön- dermiş ve doktorun hâlde ve bağlarda yaptığı İ iyi ve müspet neti- “doktor üzümlerimizi gerek nefaset ve gerekse dayanıklığı bakımından çok beğenmiş ve son tur fanda olarak yabancıya ihracını lü v » Humusu'nun y& tiştiği mevsimde dünya piyasalarında üzüm kalmaz. Bu sebepten ihracı çok faydalıdır. Bu üzümler için İn- giltere ve Mısır piyasalarının çok el verişli olduğu anlaşılmış ve önümüz- deki yıldan itibaren üzüm kurumu vasıtasile ihracı tekarrür etmiştir. Bazı maden hurdaları ibraci- nin yasak edilmesi ve satın alınması lâyıhası Ankara 1 (Telefonla) — Barı mâ den hurdalarının dışarı çıkarılması» nın yasak edilmesi ve satın alınmasi hakkındaki kanun lâyihasının da en- cümende müzakeresi (bitirilmiş ve lâyiha Meclisin çarşamba günkü ruz- namesine alınmıştır. Lâyihanın aldığı #on şekle göre, demir bakır, kalay, kurşun, tutya, alüminyüm, antimuan ve nikel hur- dalarile bunların hurda halindeki halitalarının kullanılmıyacak bir har le gelmiş bilümum muharrik veya mü- teharrik vasıtaların memleket dışma çıkarılmasını yasak etmeğe İcra Ve- killeri Heyeti salâhiyettar olacaktır, Bu maddelerin memleket içinde sar tılması serbes kalacaktır. Yukarda yazılı mevaddan askeri fabrikalara arzedilenler hakkında hususi bir satın alma komisyonu teşkil olunacak ve bunlar ecnebi memleketler hurda piyasaları hakkın- da her üç ayda bir İktisad Vekâletin- ce alınacak malümat gözönünde bu- Yundurularak harici piyasa fiatleri üzerinden tesbit olunacak fiatlere göre satın alınacaktır. Emniyet direktörlüğü Sanasaryan hanına taşınmağa başladı Emniyet direktörlüğünün taşınma» $i kararlaştırılan Sanasaryan hanım da alınan tertibat bitmiştir. Direktör lük bazı Kalemlerinin ve eski evrakk nın dünden itibaren yeni binaya na kil işi başlamıştır. Nakil sene başındı kadar bitecektir, me hatılıyamıyorum! Hemen Cehdiye elimi uzattım ve ta- kanır gibi: — O geliyor! diyebildim ve onun be- 7 raber gelmek, rakibi ile karşılaşmak arzusunu gösteren sözlerine mukabil beni mahvetmemesi için böyle hareket etmek lâzım geldiğini alelâcele söyli- yerek döndüm ve ona doğru yürüme- ğe başladım. Aramızda takriben yir- mi yirmi beş metre kadar bir mesafe vardı. Bir hizaya gelince hiç ümid et- — Ani gelişimden memnun oldun mu Banu? dedi. — Menün olmaz mıyım?. Yalnız seni bir hafta sonra beklediğim için şaşırdım. — İşlerim tahminimden evvel bitti; ben de geldim. Biraz evvel vedalaştığın kimdi Banu?, Bu suali sorarken yüzüne bakmağa cesaret edemediğim için nasıl bir ta- vır takındığını bilemem; yalnız sesin- de öyle acı bir istihfaf, öyle kindar bir İfade yardı ki kemiklerime kadar tit- rediğimi hissettim. Buna rağmen elimden geldiği kadar tabil olmağa çalıştım: — Zehra halanın yeğeni... İsviçre- den yeni geldi, Şimdi yolda raslamış- savallılığımı bu derece hissettiğimi | tum, — Çek iyi.. herhalde ben yokken &- kılmadığını zannediyorum. hiç mek» tup yazmadığın da buna bir delil de ğil mi? — Sen de yalnız bir kart gönderdin Enis, Siteme hiç hakkın yok gibi ge” iyor... Evin kapısına gelmiştik. Akşama geleceğini söyliyerek veda etti. Bu te sadüfü böyle likayd karşılamış olma» sına fevkalâde hayret ediyor ve için için seviniyordum. Yalnız sesindeki o öldürücü kini hiç unutamıyordum, Acaba bana bir intikam plânı mi ha» zırlıyordu?!... Gece yemekten sonra teyzem odasi” na çekilince yalnız kalmıştık. Enis c€ binden bir kutu çıkardı: — Banu sana küçük bir hediye ak dım, bilmem beğenecek misin? Derken parıl panl yanan bir elmas bileziği sağ bileğime takmağa çalışıyordu. Ona teşekkür etmek içimden gelmediği için verecek cevap bulamıyordum. Niha yet: — Cidden çok hoş bir hediye. Nasil teşekkür (edeceğimi bilemiyorum Yalnız, hiç bir şey almasaydın daha memnun olurdum. gene zahmet €f tin? diyebildim. ! — O, bu ne seremoni Banu?! Biri birimize yabancı imişiz gibi söz söy“ lüyorsun, Korkarım yaşlandıkça pek romantik bir tip oluyorsun! vi (Arkası var), | e?

Bu sayıdan diğer sayfalar: