12 Aralık 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

12 Aralık 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

13 Künunuevvel 1937 — HER AKŞAM BİR HİKÂYE Arkadaşları Şahendeye: delisi, derlerdi güzel musikiyi Genç kadın — Biliyor musnuz, derdi, İnsanı güzelleştiriyor. En çirkin bir adamın eline kemanı veriniz. Hari- kulâde güzel çalmasını bilsin. Ke- Manı çalmağa başladığı andan itibâ- Ten O çirkin adamın yüzü gözümün Önünde birdenbire * değişir, güzeleş- meğe başlar. Şahende uzun kirpiklerini süzerek bunu söylerken etraftaki erkekler: — Bugünden ; tezi yok... Keman çalmasını öğrenelim... derlerdi. Şahendenin oturduğu apartıma Bin yanıridaki daire boşanmıştı. Bir gün buraya Fuad adında genç bir adam taşındı. Vakia Fuad gençti “amma hatırı sayılacak derecede çir- Kindi. Asansörde daha ilk karşılaş tıkları zaman Puad Şahendeye dik dik bakmıştı. Şahende içinden: «Ne korkunç gözleri var... dedi, ne çir- Kin adam.» Fakat gece Fuadın açık bıraktığı Balkonunun kapısından harikulâde bir keman sesi süzülmeğe başlayınca Şahende yeni komşusu hakkındaki fikrini değiştirdi. Şimdi kendi kendine: — Ne harikulâde çalıyor, kalâde çahyor... diyordu. Hakikaten Fuad kemanı çok güzel çalıyordu. Şahende bu sese o kadar dalmıştı ki pencerenin kenarına da- Yadığı beyaz biçimli dirseklerinin Acıdığının farkında bile olmamıştı, Dışarda, mehtaplı, güzel bir gece Vardı. Ağaçların son yapraklar ha- Hf sonbahar rüzgüârile hışırdıyordu. Şahende: — Ah balkona çıksada bu sa- matkâr adami bir kere daha gör- sem... dedi. Sanki Fuad bunu işit Miş gibi kemanı elinde balkona çıktı. Fakat balkonda çok durmadı. Tek- Tar içeri girdi. Yeni komşu bir, bir buçuk saat kadar keman çaldı. Şahende bunu dinlerken tatlı bir Tüya içinde yaşıyormuş gibi idi. Şim- diye kadar hiç bu kadar güzel ke- man sesi işitmemişti. Nihayet bir buçuk saat sonra Fuad balkonunun kapısını kapadı. Keman sesi durdu. Şahende içinden: — Keşki sabaha kadar çalsaydı... Hiç uyumadan onu öinlerdim.. di- Yordu. Genç kadın o gece yatağına girerken çirkin komşuyu düşünüyor- du. Çirkin komşu rüyasına N Eline kemanını aldı ve çalmağa başladı. Keman çaldıkça çirkin ada- mın yüzü güzelleşiyordu. Yeni kom- Şu güzelleşti, güzelleşti, güzelleşti. Dünyanın en güzel adamı oldu... Ertesi gün ayni saatte Şahende | heyecan içinde bekliyordu. Acaba | yeni komşu bu akşam da gene ke- Man çalacak mı idi?. Şahendenin merakı çok sürmedi. Bitişik apartımandan keman sesi tek- Tar başladı. oŞahende bu güzel sesi Bene saatlerce dinledi, Çirkin kom- Şu o gece de kemanile gene genç ka- dının rüyasına girdi. Şahende ar. İk ona «çirkin komşu demiyordu. Yeni komşusuna bir isim takmıştı: “Güzel komşu..2... Bu keman sesi yeni komşusunu Mazarında o derece güzelleştirmişti ki'artık ona: «Güzel komşu!> diyordu. | Günler böylece devam edip gidi Yordu. Güzel komşu her akşam ona | Tevkalâde nefis bir konser dinleti- Yordu, Şimdi Şahende bu sanatkâr | Adamla tanışmak için can atıyordu. Kim bilir ne ince, ne bambaşka bir | Adamdı Bazan yeni komşu ile asansörde karşılaşıyorlardı. Genç adam Şa endeye gene eskisi gibi dik dik, Şa- Mende de ona bu sefer hayran hay- Tan bakıyordu. Fakat işte bu kar 1. Tanışmak, ahbap olmak için bir mühim fırsat çıkmıyordu. &vaŞ, yavaş, asansörde birbirlerine Pasgele gele selimlaşmağa başladılar, | Bir gün yeni komşu Fuad, Şahen- | koltuğunun altnda bir kaç ile görünce söz açtı: — Musikiye meraklısınız galiba... Şahende gülümsedi: Musikiyi son derece severim... Musiki Hakikaten Şahende çılğın gibi severdi. musiki ne fev- j Baş, diş, nezle keser. Atek musikinin delisiyim... — Çok iyi, dedi. Şahende bahsin kesilmesini . İ: m etti Her âkşam sizi dinliyorum. O kadar fevkalâde çalıyorsunuz ki. Fuad büyük hir sanatkir tevazuu ile: — Size öyle geliyor kemanım ğildir... Şahende Fuadın kemanının hari- kulâdeliğini anlatabilmek için keli- me bulamıyordu. O akşam genç adam kendisine gene güzel bir kon- ser verdi : Lâkin Fuad çokluk balkona çık- mıyordu. Kemanile balkona çıkıp tekrar içeri girmesi bir oluyordu. Şahende bir çok ik sanatkâr- ların garip garip tabiatleri olduğunu biliyordu. Fuadda da “bu garalp var- dı. Balkona çılkap ta kendisile ko- nuşmuyordu. Halbuki Şahende ka- dın gözile lisinin Fuadın çok ho- şuna gittiğini görüyor ve anlıyordu. Bir sabah Şahende, erkenden yü- rüyüş yapmak için apartımanından çıkıyordu. - Kapıda Fuadia karşılaş- tı. Heyecan içinde Kalbi atmağa baş- ladı. İki haftadanberi kendisinde bu yeni âdet çıkmıştı. Bu kemanının sesini sanki tatlı bir rüya içinde imiş gibi dinlediği adamla karşılaş- tığı zaman kalbi fena halde çarpı- yordu. Şâhende hiç bir erkeğe kar- şı şimdiye kadar böyle hisler duy- duğunu hatırlamıyordu. Fuad, genç kadmın yanına Soku- larak sordu: — Sabahleyin böyle nereye teşrif?... Şahende — Bir yürüme yapacağım... dedi, Hürriyet tepesinin ilerilerine kadar ediği Yoksa benim erken erken Fuad ç — Ne iyi tesadüf... dedi. Ben de ayni maksatla evden çıktım... Hürri- yet tepesine kadar yürüyeceğim... Eğer sizi sıkmazsam... Şahende âdeta heyecanla — Katiyen, dedi. Hem de çene ça- larz... Yürüdüğümüzün farkında Genç kadın Em bu gezintiden hem çok hem de bunu yapmak atam Çünkü şimdiye kadar hiç bir erkek- ten korkmadığı halde Fuaddan * ür- küyordu. Fuad eğer isterse derhal onun hayatına girebilirdi. Bu gezin- tiyi kendisi için çok tehlikeli bulu- yordu. Maamafih artık olan olmuştu. Be- raber yola çıktılar. Hava çok güzel- di. Tlk bir güneş insanın âdeta ne- şesini arttırıyordu. Gök masmavi idi. Şişliye gelince Hürriyet tepesi ta- pek dinlenecek gibi de- | na değil de idiyeköyü cihe- tine doğru ilerlediler. Hürriyet te- Kırlar, tepeler ne Nihayet Şahendenin korktuğu başı- na geldi. Fuad ona aşktan bahset- meğe başlamıştı: Genç adam onun yavaşça kolunz. girdi. Şaher artık tehlikeden çekinitmiyec çılamıyacak bir vaziyet ortaya çık- mıştı. Fuadı dinlerken âdeta onun nefis kemanının kulaklarında çınlıyor gibiydi. Fuad bir aralık: — Öğle oldu... Belki acıktın Şa- hende... dedi... Bir boş taksi bulsak Tarabyaya insek te bir yerde denize karşı yemek yesek... Şahende bunu itirazsız kabul etti. Boğazda denize karşı bir otelde ye- mek yediler. Göceyi gene ayni yerde geçirdiler. Şahende bir aralık ona: — Kemanın olsaydı, bu gece seni ne kadar dinlemek isterdim Fuad. dedi... Ertesi akşam Fuad gene balkon kapısını açtı. İçeride keman çalma- ğa başladı. Şahende yavaşça kendi apartımanından çıktı. Fuadın apar- taman kapısı aralıktı, içeri girdi Genç kadın, sevgilisi keman larken onun yanında bulunmak is- tiyordu. Fakat salon girince hayretle du- raladı. Salonda bir gramofon var- dı. Gramofonda, yalnız keman sesi çalan bir plâk dönüyordu. Fuadın sesi mutfaktan geliyordu. Bir arkadaşına bir şeyler anlatıyor- du. Şahende koridordaki aynadan mutfaktaki Fuadla arkadaşını görü- yordu... Fuad, içeride keman çalar- ken, mutfakta kendisine salata yapı- yordu. Bir yandanda arkadaşına diyordu ki: — Ya böyle işte azizim... Ben bu kadının musiki delisi olduğunu uzak- tan işitmiştim. Onun yanındaki apartımana taşınınca aklıma bu hi- le geldi. Derhal bir takım «solo ke- man» plâkları aldım. Ve gramofon- da çalmağa başladım. Sanki bunla- Tı kendim çayormuşum hissini ver- mek için de babamdan kalma telleri kopuk kemanı arasıra elime abyor, yayını oynata oynata balkona çiki- yordum. Fakat kadıncağız işi anla- masın diye balkona çıkmamla içeri kaçmam bir oluyordu. Bereket ver- sin ki bizim balkonla onun pence- resi arasında epi mesafe var... Ne dersin güzel kadın amma zekâsı ol dukça kıt... Benim oyunumu çak- madı. Kekliği tuzağa düşürdük... Yoksa benim gibi çirkin herife ba- kar mıyd?... (Bir yıldız) GRIPI , grip, romatizma ve bütün ağrılarınızı derhal icabında cabında günde 3 kaşe alınabilir. Taklitlerinden sakınınız ve her yerde israrla giripin öztayilniz. EVROZİ ile geçer! Çektiği ıztıraplar bu hakika- öğreninceye kadar sürüp gidecektir. NEVROZİN Bütün ağrı, sızı ve sancıları dindirir. Baş ve diş ağrılarile nezleye, üşütmekten mütevellit ıztı- raplara karşı bilhassa müessirdir. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. ça | KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli maun Tefrika No, 83 Direkte nöbet bekliyen gözcü: “Boğazdaki fener göründü!,, Hava gittikçe kararıyordu. Deniz dalgasızdı. Fakat (gittikçe artan ölü lodos deniz altında kay- naşmalar yapıyor ve Sinanın yelken- disini adamakıllı sallıyordu. Sular kararınca geminin içi zinda- na dönmüştü. Korsan gemileri fener yakmazlardı. Geminin arka kasarasında ke- penkleri kapalı küçücük bir kamara- da oturan Rozitanın başı ucunda bir kırmızı fener yanıyordu. Bu fenerin ışığı dışarıya sızmadığı için, Sinan reis sık sık Rozitayı yoklamağa ge liyor ve her gelişinde Rozita ona 80- ruyordu: — Daha gelmedik mi? Sinan son gelişinde Rozitayı uyur buldu. Kapıyı kapayıp gidecekti. Birdenbire kulağına bir mırıltı ak- setti «— Ah, bir karaya ayak basabil- sem...» Rozita uyanık mıydı? Sinan kımıldamadan, nefes alma- dan olduğu yerde durdu. Rozita uykusunda konuşuyordu: «— Karaya ayak basar basmaz bir söğüt dalı arıyacağım. Annem de son çocuğunu söğüt dalı ile düşürmüş!» Sinan bu sözleri işitince titredi. Demek ki, Rozita karnındaki Çço- cuğu düşürmek istiyordu. Bunu rü- yasında bile düşünüyordu. Sinan yavaşça kapıyı kapadı. Gü- verteye çıktı. Rozitanın sözleri Si- nanın kulağında gittikçe derinleşen akisler birakmıştı. Rozita acaba bir türkten gebe kaldığından memnun değil miydi? Sinan güvertede dolaşırken, eski deniz kurtlarından biri olan Mah- mud dayının sesini duydu: — Misina boğazı fenerini gördüm, Sinan reis! Sinan sevindi: ” — Geldik desene... — Boğaza sokulacak mıyız? — Beş mil kadar geride duralım. Ne yapacağımızı ondan sonra düşü- nürüz. — Limana girmiyecek miyiz? — limanda fazla düşman gemisi varsa?... — #önce kolaçan ederiz. Varsa, girmeyiz. Sinan birdenbire lâfı değiştirdi: — Mahmud dayı, dedi, sen her şe- ye akıl erdirirsin! Söğüt dalı kadın- ların ne işine yarar, biliyor musun? Mahmud gülümsedi: Bunu bilmiyecek ne var, a ku- sum... — Ne yâparlar bunları? — Gebe kaldıkları zaman suda kaynatıp içerler. Söğüt suyu çocuk düşürmesine birer birdir. — Ne-diyorsun? Söğüt suyu' içince bir gebe kadın çocuğunu düşürür demek?... Mahmud dayı dümene dayandı: — Benim anam bundan ölmüş, aslanım! Söğüt dallarının içinde pa- muk gibi beyaz bir öz vardır. İşte onun zehir gibi acı suyu çıkıyor. Kay- gece seferlerinde Çocukla beraber kendi de ölüp git- miş. Sonra birden eğilerek, dikkatle Si- nanın yüzüne bakti: — Reozitanın gebe kalışından memnun değil misin? — Bilâkis, çok memnunum. Bir erkek çocuğum doğarsa neslim ürer, Adım anılır. Halbuki şimdi ölür- sem, beni kim anacak, — O halde meden soruyorsun Sö- Züt dalım?... — Bunun ne işe yaradığını anla- mak istiyordum. Karım rüyasında sayıklarken, söğüt dalından bahsedi- gr EŞ Mr be kalan kanımıza yabancı kadınla rın hepsi bu ilâcı bilir ve Kullanır. lar, Konyadan MENE Da diye bağırdı. lar sahillerine deste deste, denk denk söğüt dah gider. Sinan, Mohmudun yanından ay- nldı. Geminin gözcüsü iskele tara- fından bağırıyordu: — Yanımızdan . bir geçiyor. çevirelim mi? Sinan iskele tarafına koştu. Deniz üstünde bir karaltı gördü. Dümen kırarak kayığın üzerine doğru yürüdüler ve (dur!) işareti verdiler. Mehmed yüksek sesle küçük kayık Yelkenci sordu: — Nereye gidiyorsun? — Balık tutimağa çıktık. — Nereden geliyorsun? — Misinadan... Misina boğazındaki vâziyeti anla- mak için kayığı çevirmekten başka ne yapılabilirdi? — Gemiye yanaş!. Diye bağırdılar. Küçük kayık, Türk yelkenlisine yanaştı. Kayıkta balıkçı kıyafetinde üç kişi vardı. Sinan reis balıkçıların üçünü de gemiye aldı. Bahkçılar korkudan titriyorlardı: — Biz kimseye fenalık yapmayız. Balıkçılıkla geçinen fakir kimseleriz. Bize kıymayın! Diye yalvarıyorlardı. Balıkçılardan biri cesaretini top- — Dün akşama kadar limanda kim- seler yoktu, dedi, dün gece (Kara Mihal) gelmiş. bu sabah şehre çık- Sinan rels, (Kara Mihal) in adı- ni duyunca şaşırdı. — Ne diyorsun, demek Kara Mi- — Evet. Ve bu gece gemisinde eğlenti yapıyor. Misina muhafızı, kale topçularından bir çoğu ve zen- ginlerimizden bazıları gemiye davet- Mdirler. — Şehri soydu. Gecede gemide eğleniyor ha??... Türk denizcileri Kara Mihalin adı- nı duyunca sevindiler. — İşte, tam döğüşecek bir adamla karşılaştık. . Eğlenti sırasında bas- kın yaparız. Ve Kara Mihali yaka- layıp İstanbula götürürüz. <Yeşil Kartal; Kanatlarını gererek boğazın ağzını tutmuştu.

Bu sayıdan diğer sayfalar: