10 Şubat 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

10 Şubat 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

..-m.me. ru EO ŞAN Kr EŞCI TSI BiR ZABITA NUVELİ Katil civarda dolaşır... üzel sayfiye evlerile dolu olan bu köyün içinde Sadiye hanı- Min ölüm haberi büyük bir dedikodu- Ya sebep olmuştu. Uyku ilâcı almış Ye sabahleyin ölüsü bulunmuş olan bu kadın acaba intihar mı etmişti, yoksa bir kazaya mı kurban gitmişti? , Dost, düşman herkes bu hâdiseyle meşguldü. Doktor Rahmi beye ras ge- çe hemen yanına, koşup soruyor» — Cesedi muayene eden sizsiniz, ,Be dersiniz intihar mı? , Rahmi bey gevezeliği sevmiyen, ak- Mi başında, ciddi tavırlı, orta yaşlarda bir adamdı, Suallere kısaca cevap ve- Fiyordu, — Bilmem, her iki ihtimal de akla geliyor. — Allah Allah! 'Tam da mesud ola- €ağı sıralarda öldü... Zavallı kadın, İşittiğimize göre yakında Cevdet bey- le evleneesekmiş. — Belki. — Filhakika doktorlar ketum olur Snma, bu kadarıda fazla! Geçen Sene Sadiye hanımın kocası olan O Sarhoş herif öldükten sonra Cevdet bey ziyaretlerini sıklaştırmış. Doktor Rahmi omuz silkti. Saatine baktı: > — Affedersiniz, yedi olmuş. Köşke Yemeğe davetliyim. Geç kaldım! di- Yerek hızlı adımlarla ilerledi. —— €vdet bey mühim bir servet kar zandıktan sonra iş hayatından Çekilmiş, gerek bahçesinin güzelliği, Betek hayatının lüksü ile dillere des- İan olan köşkünde asude bir ömür ge- çiriyordu. Edebiyata pek meraklıydı, tarih ki- İsbı yazmak arzusuna. düşmüştü. Kâ- İbi olan genç muharrirlerden Ruhi — bu iş için kendisine yardım ediyor- ir Râhmiyi Şaban ağa karşı — Beyefendi yazı odasında meşgul #lendim. — Öyle ise hiç haber verme beyel Hanımlarla oturup konuşuruz... haremi vefat ettiğindenberi evin sü suratından düşen bin parça ola- Kadının bülün sözlerinden, Cevdet m bir hoşmudsuzluk hissedili- Rahmi bey şöyle düşündü: Hey gidi hanımcı ğım hey! Ya Sever, bey Kitfedip seni ve kızını ya- habersiniz, rahat heyata alışmışsınız. Beş parasız ortada kalınca ne yapa” caktınız?» Ses çıkarmadan muhatabını süz- dü. Naciye hanım elli beş yaşlarında sert tavırlı, haşin bakışlı, her zaman herşeyden şikâyet elmeği seven bir ka- dındı. Kaşlarını çattı ve doktora doğru iğildi: — Dahası var. Duydunuz mu? Kı zım Süheylâyı, evlâdlığı Nojada ni- şanladı. — Ye, maşallah... Tebrik ederim... Bugün Nejad beye köyde rasladım. Kadın iz hayretle: — Nasu?.. Ne münasebet?.. Nejad İstanbulda... Doktor istemeden bir pot kırmış olmaktan çekinerek, tereddüdle: — Belki gene Cevdet beyi kızdır. mıştır; ona görünmek istememiştir. Bu sırada kapı açıldı. Süheylâ, gö- ründü, Bu zarif, güzel, gayet sevimli bir genç kızdı. Neşeli bir eda ile dok- toru selâmladıktan sonra: — Anne! Yemek hazır, Cevdet bey sizi bekliyor! - dedi. şeyler söylemek arzusudur. Gel, kim- se bizi rahatsız etmesin; Odama gide- Tim. İki erkek, salondan çıktılar. Yazı odasına, girdikleri vakit, Cevdet bey sobanın karşısındaki koltuğa geçti. Doktor da biraz ötedeki kanepeye otur- du. Kısa bir sükütten sonra, ev sahibi, yorgun bir sesle: — Çok üzülüyorum. Sebebini de tah- min edersin: Sadiye'nin ölümü! Bu kadınla seviştiğimi biliyordun. Hattâ kendisile evlenmek üzere sözleşmiş- sartık bu izdivacın biran evvel olma» sını israrla teklif ediyordum. Yüzü- me baktı ve sonra birdenbire coşarak ağlamağa başladı ve pek feci bir itiraf- ta bulundu: Kocası zannedildiği gibi sarhoşluktan ölmemiş... Meğer o, ko- casını zehirlemiş... Bana karşı hisset- tiği muhabbet, bu cinayete sebebi- yet vermiş. Benimle mukayese ettiği o adamın ahlâksızlıklarına artık da- yanamaz olmuş... Sadiye hanım bana bunları söylerken nasıl hayret içinde kaldığımı tasavvur edersin. Fakat da- hası var: Kadının katil olduğunu bilen biri varmış. Ve mütemadiyen şantaj yaparak ondan para çekiyormuş. Bu adamı ben de tanıyormuşum. Yakı- nımda bulunuyormuş. İsmini söyle- mesi için ne kadar israr ettimse de ba- na şöyle cevap verdi: «Sabırlı ol, bana yirmi dört sant müsaade et, Ondan sonra herşeyi öğrenirsin.» Halbuki iş- te şimdi öldü. Ve ben eminim ki inti- har etti. Bir senedenberi şantajla ona terdim, Senin bu hususta fikrin var mı? Ne dersin? — Zerrece... Şimdiden sonra öğren- mesi de güç olacak. — Güç olacağını sanmam. Çünkü Sadiye ölmeden evvel mutlak bana bir $ey yazmıştır. Bu saate kadar elime birşey gelmedi amma, bir his beheme- hal ona ald bir haber alacağımı bana bildiriyor. Doktor, bir aralık: — Bu oda ne kadar soğudu, pence- re açık mi kuzum? - diye muayene etti; fakat pencerenin kapalı olduğu- nu gördü. O aralık Şaban ağa kapıyı vur- du. Elinde bir sürü gazete ve mektup- la içeri girdi. — Postacı geç kalmış. Şimdi geldi efendim. Cevdet bey, telâşla zarflara baktı | ve bunlardan birini ötekilerden ayıra- | dan evvel amcama «Allah rahatlık ver- rak, uşağın gitmesini bekledi, yalnız kalınca: — İşte... - dedi - Sadiye'nin mek- tubu,., Demek zavallı ölmeden evvel yazmış, postaya vermiş. Mutlsk bu- sm. şantajı yapanın ismi de yazılı- — Aç, okul. — Hayır. Sen git ondan sonra... Ben bu mektupla başbaşa kalmak is- tiyorum. — Oku, kim olduğunu söyle de gi- arkasından seslendi: — Şaban'a söyle. kimse odama girmesin. Beni râhatsız etmesinler, Siğei oktor, evine dönerken, Nejad'ın nişanlanmasını ve köye geldiği halde Cevdet beyin evine uğramamasını düşünüyordu. Nejad, yakışıklı, hovarda, son derece müsrif bir delikanlıydı. Ba» balığından para çekme şekilleri ekse- riya Cevdet beyi sinirlendirir ve kay- galara sebebiyet verirdi. Zihninde bin bir düşünce, yatmak üzereydi ki, telefon çalındı. Hizmet- çisi, doktorun şöyle Konuştuğunu işit- ti: — Evet benim, doktor Rahmi... Ya... Öyle mi?.. Mersi... Zahmet oldu... Na- 87... Kara bir haber mi?.. Cevdet bey vefat mı etti?.. Öldürüldü mü?.. He- Doktor düşündü: «Şu anne kız bu eve sığınmamış olsalar halleri neye ikisi | sin» demeğe gittim. Meyus bir hali vardı. Beni öptü. Kimse gelip rahat- $ız etmesin!, dedi. Ben de Şaban'a am- camın emrini söyleyip odüuma çıktım, Kâtibi Ruhi ise ifadesinde şöyle söy- lemişti: — Bir aralık bazı müsveddeleri tas- hih ettirmek üzere kendisile görüş meğe gidiyordum. Şaban'a rasladım: «Girmeyin. Beyefendi yalnız kalmak istiyor!» dedi, varır acaba?..» — Aman, nasıl bilmezsin? Bana şimdi telefon eden sen değil misin?, — Yoo... — Ne diyorsunuz?!.. Böyle bir şey- den haberim yok... Allaha emanet... Cevdet bey odasından çıkmadı. Doktor endişeyle: — Garip iş... Merak ettim; Gel bir kere odasına bakalım, ne yapıyor?.. Birlikte gittiler. Kapıyı açmak iste- diler, İçerden kilidi! idi. Seslendiler, vurdular; fakat hiç bir cevap alama- yınca her ikisinin de telâşı arttı. Ka- pıyı kırarak içeri girdiler, Cevdet bey masasının başında, yuzü koyun yatmıştı. Arkasına sokulmuş olan gayet süslü bir kamanın kabza- sı görünüyordu. Şaban kapalı kalın perdeleri aralıyarak; — Bahçeye çıkan camlı kapı açık! - dedi, —— VE Yemesi ka haber alan polisler eve doluşmuştu. Doktor- la Şaban gördükleri vaziyeti izah et- tiler, Cesede dokunulmamıştı. Bütün ev halkı istintak edildi. Odada hiç bir. şey kaybolmamıştı; Hattâ çekmedeki paralar bile yerli yerinde duruyordu. Yalnız Sadiye hanımın yazdığı mek- tub bir türlü bulunamadı. Cevdet be- yi en son görenin Süheylâ olduğu is- tintakta anlaşıldı, Kız dedi ki; — Her akşam olduğu gibi, yatma- sü) e Herşeyi olduğu gibi yerli yerince — Pencerenin önündeki kadife per deler, gece olduğu için tabit kapalıy- dı. Hattâ bahçeye çıkan kapının sra- ık bırakıldığını sonradan gördük. Naciye hanım, gözlerindeki muhay- yel yaşları silerek: — Rahmetli iyi adamdı, Hasisliği biricik kabahatı idi. Beni evine aldı- ğı halde parasızlıktan inim inim in- letti. Fakat cimriliği yüzünden canı- na kıyacak derecede düşman kazana- cağını zannetmem, Belki de kazadır. Yılmaz Ali kızdı: — Aman efendim, böyle kaza olur mu?.. Koskoca kama, dolaptan çıkıp Kadın başımı salladı; sonra müs tehzi bir tebessümle: — Nazikter ukalânın biridir. Kayın- biraderime kaç kere bu çerkes kızını savsın diye söylemiştim. Sanki ondan başka evi idare edecek kimse yokmuş gibi bir türlü ayrılamazdı. Nejad da ortalarda yok. Bari o gelse... neden antika dolabında bir tıkırtı işit- mişti? Çerkes kızı bunu şöyle izah ediyordu: kaçlım. Avdette salonun tarasaya açi- dur, Nazikter'de doğru söyliyen bir in- san hali vardı. kaçarlarsa, diğer bir kısmının «kan tutmuş» de- nilen şekilde cinâyet yeri civarında dolaşması da ayni suretle

Bu sayıdan diğer sayfalar: