17 Nisan 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

17 Nisan 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

17 Nisan 1938 Lİ tür Merke. le Ka BRENNER G EÇİ Dİ Avusturyanın ilhakından sonra Alman İtalyan kuvvetlerinin karşılaştığı nokta Avrupanın en mühim geçidlerinden biri Brennerdir, Burada bir kaç hafta €vvel Alman ve İtalyan askerleri elele vererek dostluk tezahüratı yaptılar, «75 milyonluk bir milletle 43 milyon- Tük bir milletin hududu birleştir de- nildi. Halbuki asırlardanberi İtalyanlar Brenner geçidinden geçe- Tek İtalyayı istilâ etmelerinden endi- $e etmişlerdir. Onun içindir ki Umu- Mİ harbin sonunda İtalya Brenner ge- Sidini eline geçirmeğe ehemmiyet ver- di ve buna muvaffak oldu. Şimdi ise Almanlar gelip Brennere dayandılar ve Musolini onlara «hoş geldiniz!» de- di. Fakat Avrupada bir çok müdek- Kikler bu itifatın ne kadar zaman de- Yam edeceğini sorup duruyorlar. Avrupa ile İtalya arasında €n kısa yol Brenner geçidinden geçer. AZ Romalılar Tuna havzasını işgal tmek için Brennerden geçtiler, Şimal barbarları İtalyayı istilâ ettikçe hep enner geçidini kullandılar, Roma- Ya giden hacılar Brenneri aşarak pa- Panın syaklarını öptüler, Orta devir- de bir çok imparatorlar yaptıkları as- Tİ seferlerinde “daima Brennerden İstifade ettiler, Habsburg hanedanı asırlarer Brenner geçidini elinde tut- Mağa muvaffak oldu. Hürriyete Âşık olan Tirol halkı burada Napolyona âni Balebe çaldı. Nihayet bundan yirmi yen &vvel Brenner geçidi Avusturya İtalya arasında hudud oldu. Bu hududun İtalyan tarafını müda- faa etmek İtalya için kolaydır, Çünkü bütün hudud müteselsil dağ kütlele- rinden ibarettir, Brenner geçidi deniz sathından 1370 metre yüksektir. 2470 metre yükseklikteki Sella ve 2500 met- re yükseklikteki Spina del Lupo dağ- ları'bu geçide tamamile hâkimdir, Son seneler zarfında İtalya bütün geçid boyunca bir çok tahkimat vücude ge- tirmiştir, Bugün Alman ve İtalyan hududlarını biribirinden ayıran işa- retler kıtk, ellişer metre mesafe ile çekilmiş olan barlardır. İtalya tarafındaki dağlardan sonra Venedik ve Lombardya ovaları uzanıp gider, buraları askeri mıntaka. sayıldı- gı için her tarafta «memnu mntaka» levhasına rasgelinir, Brenner geçidin- den Meranoya kadar giden yolda f0- tograf çekmek yasaktır. Buraları İtal- yan askerlerile doludur. Bersalyeri alayları, cebel avcı alayları, Muvazzaf ordu, kara gömlekli faşistler biribiri- ne karışık bir halde hududu muhafa- za ederler. İnsan müstahkem hudud muntakasında bulunduğunu anlar, Memnu mıntakadaki köylerin adla- rı İtalyan olmakla beraber manzarâ- ları Alman toprağında kalan köyler- den hiç farklı değildir. Hattâ yalnız manzaraları değil köylerin isimleri de Almanlığı çok hatırlattığı için Duçe bundan bir kaç sene evvel köylerden “ gizlendiği yeri Fransızlara haber ver- İK AIR Brenner geçidinin yirmi beş mil ka- dar cenubunda eski Bozen şimdi Bol- zano şehri dikkati celbeder, Şehrin dağlık tarafındaki servi ağaçları, kes- tanelikler ve dutluklar Akdenize yak- laşıldığını hatırlatır, İlkbahar gün- lerinde şehrin etrafı rengârenk çiçek- lerle unutulmaz bir manzara arzeder. Burada artık İtalyan mimari tarzı | tesirini göstermeğe başlar, Çünkü Bozenden sonra devam eden mıntaka tamamile İtalyandır, Brenner geçidinin her iki tarafında oturan Tirollular Bavyera lehçesini andıran bir almanca konuşurlar. Halk tamamlile dağılardan müteşekkildir. Ekseriyetle uzun boylu ve sarışındır- lar, Tirollular pazar ve bayram günle- rinde türlü türlü renkleri bir araya toplıyan milli kıyafetlerile gezerler, Erenne? mıntakasında yaşıyan Al- manlar ekseriyetle ziraatle geçinirler. Erkekler avcılıkla şöhret kazanmışlar- dır. Tirola çok seyyah gittiği için bir çokları dağ rehberi olarak geçinirler. Tirolün İtalyada kalan kısmında otu- ran Almanların nüfusu 215,000 kişi- den ibarettir, Eski Roma devrinde Brenner geçidi- ne Via Claudia Augusta ismi verilirdi, | Pek eski devirlerde o mıntakada Ret- ler otururlardı. Bu milletin nereden ge- lip oraya yerleştiği bugüne kadar an- laşılamamıştır. Brenner geçidine her zaman çok ehemmiyet verilmiştir. Brenneri koca Napolyona kârşı müda- faaya kalkışan Andreas Iofer oranın kahramanı sayılır. Habsburgluların Napolyona mutavaat etmeğe mecbur oldukları bir zamanda Andrcas Hofer namında bir lokantacının idaresi al- tında toplanan dağlılar zafer bayra- ğını henüz elden bırakmamışlardı. Hofer, dünyayı fetheden bir impara- tora karşı Tirolün hürriyetini müda- faa etmekten vazgeçmiyordu. Fakat orak, tırpan ve tarakla müsellâh olan bu küçük hürriyet müdafileri kafilesi nihayet Napolyon kuvetleri tarafın- dan muhasara edildi. Andreas Hofer dağlara kaçtı ve bir yere gizlendi. Fa- kat kendisini kıskanan bir komşusu di, Hofer yakalanarak Mantuaya gön- derildi ve orada Napolyonun emrile kurşuna dizildi. Anârcas Hofer bugün Brennerin kahramanı sayılır. Büyük Alman şalr- leri onun kahramanlığını şürlerile ebedileştirdikleri gibi Hofer şarkısı bugün Almanyada milli şarkı olarak söylenir, Brenner Almanlarının Ak manlığa olan bağlılıkları çok kuvvet- Midir, Onun içindir ki İtalya, Avustur- yanın Almanya tarafından ilhakına karşı hiç sesini çıkarmamakla beraber, geçid mıntakasını var kuvvetile tah- kim etmeğe başlamıştır. İtalya Şimali (Devams 9 uncu sahifede) A,C.D, Yazan: Sermed Muhtar Alus NANEM Çorap söküğü “Sahife 7 'Tefrika No, 34 İrfan gözlerini açtığı vakit dadım- | nı başucunda buldu: — Epeyce uyudun yavrum, İkindi, ler oldu; yemeğini getireyim, iki lol me olsun ye. — İstememi!.. — Bakındı hele, elbisenle yatmışsın, i Soyun da ütüleyim! — Hacet yok... iv Cebinden ufak bir ayna çıkardı; Baçı başı darmadağınık, tıraşı bir pars mak... İçinden: 4 — Allahım, diyordu, aklımı şım ben, rakı beni aptal etmiş. gece bu halle onun karşısına mışım. Bulamadığım bin kere isabet * olmuş... Ayna elinde, gözlerini kırpmadan bakıyordu. Şakaklarında bir kaç ak gördü, Nesi devlet kılı, o tek olurmuş; bak kaç tane var. Kendine alıcı gözile baktı, Ne soluk renk, ne sönük gözler, ne zayıf yüz. Bir yatak hastası gibi; gençten ziyade ihtiyarı andırıyor... — Ben kime benziyorum? diye dü- şündü... Galiba babama, annem çok güzelmiş. Babasını gözünün önüne getiriyor- du. Şiş göz kapuklar, sarkıkça burun, büyük kulaklar, esmer bir ten... Hayır, onun gözleri donuk ama uzun kirpikli ve gövelâ, burnu düzgün, ağzı ufak, teni beyaz... (Anneciğinin bur- nundan düşmüşsün!) dediklerini, son- ra da emsalsiz güzelliğine giriştikleri- ni, ardından (bir dirhem et, bin ayıp örter) diye ilâve ettiklerini hatırladı. Zavallı anacığının bir resmi bile bü- Tunmadığına, onu hiç tanımadığına bir sizi duydu. Aynayı atıp odadan çıktı, Yüzünü yıkarken, havlu tutan da- dısına: — Dadı, dedi, şu elbiseleri çabuk ütüle, Borç aldığım Hacıyı dün gece bulamadım, parasını veremedim. Şim- di götüreceğim... Geceliğini giyip esvablarını fırlat- tı... Dakikada bir; — Ütü bitti mi?.. Yetişir artık!. di- ye bağırmada, İrfan, muvakkithanenin önünde cebini yokladı. On mecidiyesi var. Sa- at te alaturka on buçuk... Koskadaki perükâr dükkânlarının birinde saçını kestirtti, tıraş oldu, fesini yollayıp ka- Uplattı, Aceleden yerinde duramıyor. Beyoğ- Tunun akşam piyasası başlamıştır bile. Böş bir araba durdurdu, Arabadı, Unkapanı köprüsünden götürmek şartile, üç çeyrek istedi, — Biri, gidip gelme köprü parası. İstanbulun öbür ucuneron kuruştan daha ucuza gidilir mi beyim? diyor. Pazarlık eden kim? İki mecidiye, üç mecidiye dese ona bile razı, Tünel meydanında arabayı savıp yavaş yavaş, Doğruyolu tuttu, Bura- da da etrafa bir kuş bakışı bakalım; Altıncı daire yokuşunun iki yanı mezarlık, sıra sıra selvi... Bozuk Arna- vud kaldırımlı Tünel meydanı toz top- rak deryası... Mevlevi tekkesinin üç dört dükkân berisinde, Mektebi sulta- nililerin kitabcısı Hristodulos... Caddei kebir denilen yol daraş mı daraş, kalabalık mı kalabalık. Konak arabaları, kira arabaları, sedyeler (1) ve omuz omuza insan, Solda Hekimyan fotografhanesi... Asmalımescid sokağının başını geçin- ce Maltız şekerlemeci; ilerisinde İs- ponik bırahanesi... Karşı yakada dev- letin kel kâhyası İgnatiyefin makarrı Rus sefarethanesi... Az ötede İstanbu- lun en zengin harcı mağazası (Kün) (2) ve sırasile hünkârın fotog- rafçısı Vasil Kargopulu, Sebah Juvali- ye ve Bonmarşe (3).. Galatasaraydan ötesi büsbütün yangın yeri, Cadde boyunda epeyce bi- na yapılmış, bir çok ta büyüklü kü- çüklü inşaat görülüyor, Gerilerin dört- te üçü, Yenişehire, Kasımpaşaya, Fi- ruzağaya, Cihangire kadar hâlâ vira- ne... Şaka değil, Beyoğlu yanıp kül olmuş... İrfan dört yol ağzında durdu. Başı fırıldak. Dön babam dön, Küçükden nam ve nişan arama... Sola sapıp İramvay yolundan (4) Kabristan caddesini tuttu. Tepebaşı baştan aşağı arsa, alt tarafı kabristan, Bizans oteli de ora- da, Gözleri pencerelerde. Şimdi Küçük orada mi acaba? Hangi odada?., Dudağının altı bir tutam kıllı, iri kıyım bir gölge arıyordu. Zira mare şal Bazenin resmini (Musavver Me- deniyet) te görmüştü. Zihninde bir teteddüd: Otel kapıcı- sından bir ağız arasa mı? (Mösyö Ba- zil veya Vasil efendi namında bir zat burada mı) dese'mi?.. Sonra, (kadın- dan madından geleni gideni var mi) diye sorsa mi?.. (Evet burada; kara kaşlı, kara göz- lü bir madam da ziyaretine geliyor, şimdi de yanında. İsminizi bildirin, haber verelim) deseler ne cevab bula- cak? Soğuk terlerden suçuk kesilmiş, gene Galatasarayına döndü. Taksime “doğru taban tepmeğe başladı. Naumun tiyatrosunun arsasında, iskeleleri minare boyu çıkmış bir ya- pi; banker Hıristakinin şeddadi aka- reti... Haleb çarşısının (5) önünde tahta havale... Abraham paşa kona- ğı (6) gıcır gıcır, yeniden yapılmış... Ağacamii hâlâ yangından çıktığı gibi, Minaresinin kurşunları erimiş, kendi de dört duvar. “Taksim havuzunun ilerisi kır, sah- ra. Yalnız, Pangaltıda kibar Ermeni- lerin bir mahallesi var... Nişantaşı (7), Maçka tarla, bayır. Şişlide istersen si- nek, istersen kuş avına çık, İranın fikri gene harekete geldi: Küçüğün evi galiba Pangaltıdaydı. Gidip bir arasa mı?.. Elengo mu bu, (Aç!) diyip kapıya dayan, Nanemollacığın açlıktan karı zil çalıyordu, Meyhane bozuntusu bir ah- çı dükkânında iki kadeh rakı çekti; bir lop yumurta ile bir kaç çiroz yedi. Gene caddeye tırladı. Etrafı araş- tıra araştıra, Tünel başına kadar gi- dip geri döndü... Beyoğlunun en civ- civli vakti. Piyasa eden edene, bir ek- sik varsa o da Küçük, (Kafe Flam) da gene yok. İrfan ta» banları kaldırmış gidiyordu. Kuledibi- ne dönerken Deli Corci (Sevdim seni) Yi tutturmuş, karşıdan şimendifer gi- bi geliyor. 'Uğurdur işallah!.. O esnada biraraba gürültüsü. Gelen araba, Beyoğlunun numara» sız kiralıklarından, arka körüğü ka- palı, önü açik bir landoydu, Durdu, içindekilere ışık vurdu. Bideler ruşen!.. Küçük Karakaş- yan; yanmda da ellielli beşlik bir dudu.. (Arkası var) (1) Hasta sedyesi değil, kibar kokoha- ları taşıyan ehalse â porteurs, (2) Şimdiki (Pazar dö Levan) m tam karşı köşesi, Beşinci Murad tahta çıktı- ğmın haftasında, yanında yalnız bir uşakia buraya gelip eldiven almış; vü- kelâsı da bunu ekil fıkaralığının tik alâ- meti saymışlar, (3) O vakit Banmarşe, bugünkü Sent Antuan kilisesinin obulunduğu (yerde, Bonra taşındığı, şimdi Karlman Pasajı olan mağaza gibi geniş değil; İki katlı bir dükkân, (4) İstanbulda atlı tramvayın kurulu- gu 1871 (1288) senesindedir; Tünelden iki yıl evveldir. (5) Şimdiki Fransız tiyatrosunun pa- sh. (6) Bugünkü (Serkldoryan). (7) Abdülhamid Yıldıza kazık kaktık- bendegânı buraları dol- LLA

Bu sayıdan diğer sayfalar: