23 Temmuz 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

23 Temmuz 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Gellâd, çeşme önünde, fakat kayınvaldesinin altınları İkinci Sultan Osmanın Yedikulede maşuk. | «Cehecibaşı dedikleri Iâin, katl alâ- i meti olmak üzere, derhal kulağını, hat tâ galiba burnunu da keserek sultan İ Mustafanın validesine götürdü.» | İ Bu cinayet neticesi iktiâzr mevkiine "geçen damad Davud paşa ve ievabil uzun müddet hüküm süremediler, (1), Davud paşa da ayni şekilde Yedikule- de idam edildi ki bugünkü mevzuümu- ,Zu bu harikulâde vakaya hasredeceğiz. #3 ) Devlet ehliyetsiz ellere düşmüştü. * Sultan Mustafa, atını sandala bindir« mek ve sandaldan indikten sonra da, Kkayığını karada arkasından yürütme ği istemek derecesinde belâhet göste- riyordu. Bazı hocalar, onun bu hare- - ketlerin! deliliğe değil de veliliğe izah “ Yedikulenin etmek istiyorlardı amma, asker ve halk İnanmıyordu. Genç Osmanın öldürül mesine teessüf edenlerin yekünu gün | pek hassas önle Bel geçtikçe kabarıyordu. Anadoluda, bu | 1€ Eygi beleş Şt ni katli bahane ederek isyan edenler Zü- Miz hur ediyordu. İstanbulda ise, biribirin- olduğu Mi değerin vi e Se badi etmezdi. O'da yü- yekdiğerini takip ediyordu. Saray inkâr dinlarile hadımları siyaseti döndürü- a lapa nm Nm .. | gakat ahalinin hakiki gazabı bu hare- iha; 1623 senesi yi ketler üzerine, bir müddet, tatmin edil. sallan Osmanın öldürülmesi hatırası miş gibi göründü. #ipahilerde bir vicdan azabı yahud Davud paşa, damad olduğu için, ge- utanç halini aldı, Bundan da damad ve| rek kaynanası valide sultan, gerek mazul sadrazam Davud paşanın düş- | zevcesiolan sultan, onu kurtarmak İs manlari mahirane istifade ettiler, tiyorlardı. Bu Sali eN i i sına nüfuz elli, i, tevi NE ehir divan etrafmda toplana- zl i — «Bize ketili sultan deyü ta'neder. | mide, askerlerin sözde civanmerdik- ler! Elbette kim katletti ise hakkından | lerine sığınmak istiyerek dedi ki: gelünsüni» dediler, — Yoldaşlar! Davud paşa ele a O gün bölükağaları gürültüyü bas- | (Tutuldu) Emir padişahındır! li tırmağa muvaffak oldu. kendisi hakkında bir söz Mir Divandan sonra sipahiler mahuğ Or.| Bundan sonra da Koplarıp (di ta camide toplandılar. (2). riz!) Gyo Harlem ii Şu mealde bir istida ile zabitlerini Yeniçerilerle sipahiler, sözlere ii dekar ?i 1 ik dağıldılar. Sir Vi ME Askerlerin gren m «Eğer padişah sultan Osmanın kat- | velide m. emeli vadun. lini emretmiş ise bunu ortaya koysun | ©€Sİ - Milk olmanin k da bizim namusumuzu halkın iftira. | verdiği kudretle De kurtarma! pal sından kurtarsın!» 'kuf sadrazam lehine bir Ertesi gün bu taleplerinde gene iş- | veidleri MENS ee müessir olabil. rar ettiler; muhtelif sıkıştırmaları mü- e ei t cellâd Usta Süley- teakip, şu hattı hümayun çıktı: “ kandırıldı. man bile altın kuvvetile ti « Ben sultan Osman katlolunsun de- İdamda ağır davranacağına dair ken. medim, Davud paşa öldürdü. Kati. disinden vaid aldılar. ler kim ise haklarından gelinsin. Ertesi günü divan kuruldu. Davud Bunun üzerine, asker: paşanın öldürülmesi emri m amaç — Tez bulunsun! - diye bağrıştılar, sadrazam, geti li Go Genç Osmanın kulağını keserek sul- | yer yer pamuk! m mi PA tan Mustafanın validesine götüren Ce-j ti elbise ile Yediku 7 de becibaşı o gece kaçarken karagoltara- | sından alındı, cellâdlar Di fından tutularak sultan Osmanın > ei e ei a | istediği çeşme öünde (3) boynu vuruk ir pie nie! du. 3 mami dehşe! İstanbulun sokakları, iki gün müd- cali kalmamıştı. detle Davud paşadan intikam alınma- Nüima anlatıyor: si kıvırıp», " 81 için sayhalarla çınladı. Genç Osman «Cellâd Yakasın çalacağı sırada, Da- nından çıkarı, ml par n nl sirâ” hare dan sıvışmağa ve Eyüp” uyattı... Kendi veziriazâm ag yuri Topçularda iyi- da sultan Osmanı katlettik! sonrâ Miklerini görmüş hademe nde padişahın öldürülmesini vaeip- Yahşi mesulü oydu. s sipahinin evinde | dırmış, F ce ni sallanmağa. arak muş ey m Mustafadan bu hür em Askerler, inad ve israrla her yeri âra e için aldığı fermanı çıkarıp elile yu dılar, Üçüncü gün kendisini Hamza b© | yarı kaldırdı. anlığında buldular, Didinme İste tam bu sırada, anlattığımız para —— sırtındaki | İş aktile iütuf gör- esnasında sabık sadrazamın ie tutulmuş yahud v a netti kapama yırtılmıştı. Başı sekiz müş kimsler, bu delili kâfi görmi >: ra bük Tezyif maksadile, üstübaşı çamu: landı. Bir gübre arabana bindi her taraftan lânet, beddi çi yağdıra mezaliminin ve im sh nesi olan Yedikuleye götürdüler. * Katillerin üçüncüsü mesi idi. İsmi «Çocuk hırsız iyi gi mek üzere «Kelender Uğrusu» diye tarihlerde geçen, eli insanları hadım etmeğe alışık olan ve genç Osmanın Gi DM a e Osman katillerinin öldürülüşü vud paşanın yakasını kıyırmış, kılıcını sıyırmıştır a — bu ilk tehlikeden mucize gibi kurtardı a nasıl öldürüldüğünü geçen sefer yaz» El Ke © Eski ve yeni Istanbul - Yedikule zindanında Genç 1819 da denizden görünüşü bir uzviyetini bu melekey- Het taraftan; — Çalma! — YVurmal - diye nağralar duyul- atılıp Davud paşayı idam çeşmesinin önünden kaldırdı. Asker etrafını çe- virip orta kapıdan dışarı çıkardılar. Bir ata bindirip Ortacamiye götür düler. Fakat yolda Yeniçerilerle Sipa- hiler az kalsın biribirlerine giriyor- lardı. Kimi «Dursun, bakalım!,, kimi de «Görelim, tehir olunsun!> derlerdi. Bu vakada külâh kapmak istiyen- ler, paşanın nefti elbisesinden ve ku- diye saklamağa başladılar. kn dlpmian dai iel HAŞA Başı açık, şaşkın «köpek gibi solu- yan», «yarım canla giden» sadriza- mın nişan vermesinde sebeb buydu ki, ilerde tekrar iktidar mevkiine ge- çince, sözde onlara iltimas edecekti. Mi e den biri, başından sarığını çıkarıp giydirdi; biri de ferâcesini verdi. Biri de alından inip Davud paşayı bin- amiye “ Cemaat bu suretle Ortac: var- dılar. Hil'at ve sırmalı kavuk giydi- rip vezirliğine ahdü bist ettiler. Ni- şan sahipleri daha şimdiden mükâ- fatlarına nail oluyordu: Kendilerine yüksek vazifeler bağışlarıyor; diğer taraftan da yeni yeni nişanlar dağı- talıyordu. 3 Davud paşa kendine böyle taraf- tarlar edinedursun, öte yanda veziri- Azam Cellâdı çağırarak: — Malikümu meydandan kim gö- türdü? - diye sordu. Yürük Çelebi (Devamı 13 üncü sahifede) (1) Karışıklığa meydan vermemek Üze- re, bü Davud paşanın İstanbuldaki meş- hur #emte ismini veren zat olmadığını kaydedelim. O şahsiyet, Ikinci Beyazıd za- manında l4 sene müddetle sadrüzam olup devleti idare eden Arnavud Davud paşa- Gir. Bu ise Bosnalıdır. (2) Geçen yazımızda da bahsetiiğimiz Orta cami hakkında Ahmed Rasim, Os- maplı tarihi birinci cildinin 575 inci ve 676 nci sahifelerinde şu malümatı ver- mektedir: karşısında da ve diğeri eksmdenkyasde Küğizim Şir ve clan caddesinden kadar olan âda mahallinde oda- yeniçeri ları Yani kışlalar vardı. Etmeydanı tari» fında bulunanları (Yeni oânlar), Şehza- ” (3) Ata beyin tahminine göre, şimdiki amenu “ gölde çeşmenin önünde, Yaran: Sermed Muhtar Alus ————— NANEMOLLA İşini bitirdikten sonra tımarcılar- dan lokman ruhu isteyip koklattı. Ağzına melise ruhu, posyon kordiyal akıttı, Kâfürulu bir su ile göğsünü. vücudünü uğuşturdular. İrfan gözlerini araladı, Hâlâ kendi- ni bilmiyor. Teskereye koydular, Veli bey: — Baygınlığın ehemmiyeti yok, di- yordu; biraz sonra kendine gelir, göz- lerini açar. Omuzundaki yara mühim. Kol, bacak değil ki yangren olursa ke- sip kurtarasfhı genci... Bu çocuk mut- Jaka ya Vidin, ya Sofya, ya da Üsküp gibi buraya yakın şehirlerden birinin askeri hastanesine yatırılmalı. haya- tı kurtarılmalı... Arkadan da ilâve ediyordu: — Vallahi birader bunca senelik he- kimim, Bu binbaşılığı buluncıya ka- dar Sivastopolunda, Giridinde, Bosna Herseğinde binlerce yaralı elimden geçti. Kurşun çıkardım; fitil soktum; dikiş diker gibi et, cild diktim; kıtır kıtır kol, bacak kestim. Bu derece ta- hammüllü bir gence, hele şehir ve İs- tanbul çocukları arasında, katiyen te- sadüf etmedim, Paşa oğluluğu, vezir oğluluğu da cabası.. Olur şey değil be kuzum!.. Ve nihayet diyordu ki: — Kaymakam sana bir şey şeyleyim mi, hem de apaçık. Sağ selâmet kur- tulsun, afiyet bulsun, ben bu delikan- lıya benim kızı vereceğim, damad ya pıp büsbütün evlâd diyeceğim!., Parmağını kaldırmıştı: — Allah bir yanımdan ayırmazdım, kendi elimle bakardım, fakat ne ola- cağımız belli değil. Heriflerin payi- tahtlarına mı yürüyeceğiz. Belgrad kâlelerinde tekrar mi döğüşeveğiz, kar- şımiza Moskof ta mi çıkacak, iş daha sarpa mı saracak, bu hususları dü- şündüğüm için şehir hastanelerinden birine gitmesini hayırlı görüyorum... Veli bey; — Ey, hadi bakalım Lokmancığım, yakında tosunumuzun ve kızımızın pilâv zerdesini yiyeceğiz desene!.. di- yordu. Sofyadayız... O zamanlar Sofya, Tuna vilâyeti- nin (1) sancak merkezlerinden biri. Mitat paşa 1860 da Niş valiliğine gitmiş, orada bir çok faaliyetler gös- termiş, ıslahat yapmıştı. Babıâlideki vükelâ heyetinden Âli ve Fuad paşalar bu esas dahilinde bir vilâyet örneği Leşkilini mecliste karar. laştırmışlar, bütün o havali Tuna vi- Yâyeti adile toplu bir şekle getirilerek valiliğine gene Mitat paşa tayin kı- lunmıştı (1864). Mitat paşa yeni vilâyette tekrar iş başına geçip haydudluğu kaldırmış, şoseler, yollar, köprüler yaptırmış, ziraate yarıyacak cedveller açtırmiş, belediye teşkilâtları, kimsesiz çocuk- Tara ıslahhaneler, mahkümlara asri hapishaneler kurdurmuş, Tunâda iş- liyecek gemiler, kasabalar arasında gidip gelecek arabalar için şirketler vücude getirmişti. 'Tuna ile Balkanların arası hakika- ten-model bir vilâyet halini almıştı. aydanberi Sofya hastanesindeydi. Doktor Kadri bey en muvafık olarak orayı bulmuştu... Nisbeten yakın, yolları düzgün, gidişi kolay... Vakıâ Vidin kale ve daha askeri; vesaiti, kalabalığı çok; fakat yakında patlıyacak yeni vakalara maruz... Üş- küp dersen, yolsuz denilecek derecede yolları berbad. Oraya gidinciye kadar, değil yaralı, taş gibi bir kimse helâk olur. İrfan Sofyaya Niş tarikile yollan. mıştı, Kaymakâm ve doktor, bilhassa yaylı ve çifte beygiri bir araba bul durmuşlar, üstünü ve etrafını kalın muşamba ile örttürüp içine yatak ta serdirmişlerdi. Yanına bir çavuş, bir onbaşı, iki de nefer katarak genci se- Jâmetlemişlerdi. Ayrılırlarken Veli beyin de, Kadri Tefrika No, 127 beyin de gözlerinde yaşlar, Gösterme- meğe çalışıyorlar: — Tosun bir hafta, on gün sürmiye- cek, turp gibi geleceksin işallah, Hadi gülegüle!, — Evlâd istirahatine bak, doktorla» rın dediğini yap, Bugün çarşamba mi? Önümüzdeki değil daha öbür çarşam- ba gene aramızdasın!.. Gibi sözler söylüyorlarsa da harita- da gidip dönmemek te yazılı, hem de kuvvetle... Aradaki mesafe aşağı yukarı 160, 10 kilometre. Sarsılmadan, orta yü- rüyüşle gitmek şartile beş, beş buçuk konaklık bir yol... Teşrinisani girmiş; hava oldukça soğumuş; ortalık yağaş... Nanemollacık hayli tehlikeler, va- him saatler atlatmış, ölümlerden kur- tulmuştur. N Omuzundaki yara gittikçe azmış, şişkinlik arttıkça artmış, bir kaç ke- reler ameliyat yapılmasına, iltihabla- rın alınmasına, köprücük kemiğinin kazınmasına mecburiyet görülmüştü. Günler ve gecelerce gözlerini kırp- mamış, morfinler vecaı yatıştırama- miş, uyku İlâçları hiç fayda etmemiş- ti. Sancılardan kıvranıyor, nöbetten Yanıyor, buhranlar geçiriyor, gene ta- hammül edip sesini çıkarmıyordu. Yeme yok, içme yok, uyuma yok; üstelik ıztırab, azab... Vücudü zaten zayıf; bir kat daha erimiş, bir deri bir kemik kalmıştı... Omuzundaki o menhus yara, tam bir buçuk ay işle. di; kapanmak nedir bilmedi, Bir iki gündenberi iyiliğe yüz tut- muştu. Gençcağız yatağında oturabi- lecek, gazete, kitab okuyabilecek hale gelmişti, Oradaki doktorlara, tımarcı- lara, hademelere de kendini sevdir- mişti, i Hepsi ona (aslan mülâzim) diyorlar, yanından ayrılmıyorlar, canla başla bakıyorlardı. ( Kara kış girmişti.. Kânunuevvel nihayete ermek üzere, Oraları ayaz mi ayaz, soğuk mu soğuk. Balkanlar Şu- racıkta... İ Her gün her gece lapa lapa kar ya- Bıyor, damlardan saçaklardan buzlar sarkıyor, odadüki saç soba durmadan yanıyor ve odun yiyordu. İrfan sabah olur olmaz; $ — Aman posta geldi mi?. diye soru- yor, İstanbul gazetelerini herkesten önce ona koşturuyorlardı, Artık akşama kadar, yatağın içinde sırtını yastığa yaslamış, bu gezeteleri baştan aşağı devirde. Türk ordusu Aleksinaçlan sonra Deligrad müstahkem mevkiine de gir- miş, mütareke dolayısile orada mayna etmişti, Sulh hâlâ imzalanmamışlı, Devleti aliye müşkül bir mevkide bo- calıyordu. - i Rusya ha bugün harb ilân edecek, ha yarın!., Avrupa büyük devletleri arasında Türkiyeye bir derece hayırhahlık gös- teren İngiltere hükümeti bile, muave- net etmek arzusuna rağmen, bunu yas pamıyordu. Zira İngiliz efkârı umu- miyesi aleyhimizde, | En başta liberal partinin lideri meş- hur Gladiston... i Muhafazakârları düşürmek ve par- tisini iş başına geçirmek için türlü türlü propagandalarda, nümayişlerde bulunuyor, fikrinin mürevvici (Deyli Niyüz) gazetesinde Türkiye aleyhinde esassız ve mübalâğalı hâvadisler neş- rettiriyor, sik sık yaptırdığı mitinkler- de devleti aliye için (Barbar impara- torluk!) diye barbar bağırıyordu. ğ (Arkası var) (1) 1292 hileri yılının salnamesine göte 'Tuna vilâşetinin o sıralardaki valisi vezig Asım paşa, mülhakatı Varna, Vidin, Tulçi, | 'Tırnava, Solya, Niş sancaklarıdır, Soya sancağı Köstendil, OSamakov, Dobniça, Radomir, İzladi, Cuma, Orhani- yo kazalarına bölünmüştür. Solya mutasamıfı Rumeli beylerbeyiles rinden Mazhar paşa, naibi Hüseyin Hüs- nü efendi, muhasebeci Şerif efendi, evkaf muhasebecisi İbrahim efendi olarak göğ“ teriliyor, Vilâyetin askeri kıtaatı ikinci ordu müs şürüne bağlıymış. ! ' | | | |

Bu sayıdan diğer sayfalar: