6 Ağustos 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

6 Ağustos 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Arkadaşım Naille karşılaşınca hay- Tetler içinde kalmıştım. Nail sinema artisti Duglas Fsirbanks'ın bıyıklar rının biçiminde, uçları yukarı doğru kıvrık, incecik, kırpık kırpık bıyıklar bırakmıştı. Halbuki o geçen seneye kadar bü- tün hayatını bıyıksız geçirmişti. Bu- | . Jüyor, Dün İçin.dayanamadım. Sordum: — Ne 0? Bıyık mi bıraktın? Mağrur bir tavırla gülümsedi: — Ne yaparsın? dedi, güzellik te başa belâdır işte,.. Ne de olsa yekı- şıklı bir adamım ya... Peşimi bırak- miyorlar... Bu bıyıkları da güzel bir kadının hatırı için bıraktım... Bana: <Duglas Fairbarıksınki gibi bıyık Sana çok yaraşacak... Aman öyle br Yık birak..3 dedi. Ben de danyanama- dım, bıraktım. Nasıl?., Hakikaten ba- ma bu bıyıklar çok yaraşmış değil mi? Güldüm. Bu uzun ve kırpık biyık- Tar zalen çehre züğürtü olan arkada- Şımı büsbütün çirkinleştirmişti. Alayla sordum: — Peki sana: «Aman bıyık uzatır san çok güzel olacaksın...» diyen gü- zel kadın, senin şimdiki halini gö rünce ne dedi?.. Seni bıyıkla daha mı güzel buldu? Nail, biraz evvelki gururlu tavriyle cevap verdi: Tabi, Tabii ya. Bu bıyıklar bana yaraştı, Güzele ne yakışmaz ki. Bana bıyık bırakmağı tavsiye gn genç kadın da benim şimdiki halimi pek beğeniyor, «Aman böyle Duglas Fairbanks gibi bıyık bırakman sana ne kadar yakıştı. Tıpkı artiste ben- zedin. Tıpkı anma... Seni gören Duglasdan farkedeme?...» diyor. Najlin bu sözü üzerine gülümse dim, Ayrıldık. İki hafta sonra arkadaşıma tekrar rasgeldim. Bir gözüne kocaman, bir tek gözlük takmıştı. Gözündeki tek gözlüğü düşürüp kırmamak için yü- zünü buruşturuyor ve böylece pek gülünç bir hal alıyordu. Yanıma yaklaşırica, sordu: — Nasıl tek gözlüğüm? ... “raz onunla alay etmek istedim: — Enfes,,. dedim. İzahat verdi: — Efendim, ben bunu güzel bir genç kadının hatırı için takıyorum. Yoksa şimdiye kadar hiç takmış bir adam değilimdir. Fakat güzel, genç bir kadın bana geçenlerde israr etti: «Aman sen tek gözlük tak... dedi, sana pek yaraşacak!...> Bunun üze- rine hemen ertesi günü bir tek göz- lük aldım, taktım.,. Çok güzelleşmi- şim değil mi? Gülümsedim: 4 — Ne diyorsun? Pek güzelleşmişsin. Fevkalâde!... O benim alay ettiğimi anlamadı. Memnun, mağrur yanımdan uzak- laştı, İl Aradan iki, üç ay geçti. Birgün ona Beyoğlunda rasladım. Şakakla- rına kadar uzun, kapkara favuriler bırakmıştı. Gülmemek için kendimi yor zaptettim. Nail daha bana «merhaba» deme- den sordu: iş —N #avari Pes — oni amma, pek uzun değil mi? — Amma çehremi ne değiştirdi... Pek güzelleştim aki adetâ bam- başka bir simam oldu... kr an da bir kadın mu tav- etti? ei Nasıl da bildin?... Hem bana bu- nu tavsiye eden ve yemis kadın... Dedi ki: «Sen tırsan o derece güzelleşeceksin ki ta- Savvur edemezsin...» Ben de bunun Üzerine favurileri salıverdim... Şim- di o güzel kadın beni son derece be- ğeniyor... Amma ben de bu halim- le beğenilmiyecek gibi değilim Xi ca- Ari yüzüne hayretle tım, Acaba deli mi idi? Şakakların- ine k bu uzun dan çenesine kadar inen favuriler yüzünü bir Orangoluna benzetmişti. Maamafih ©, halinden memnundu, Ben de bozmadım. Artık Naile her rasgeldiğim zaman onu acayip bir çehre ile, garip bir kı- lıkla görüyordum. Bütün bunları ni çin yaptığını sorduğum zaman, gü- cevap veriyordu: — Bunları güzel kadınlar bana tav- siye ediyorlar ve diyor Jar ki «Böyle yaparsan çok daba güzelleşirsin...> Ben de hemen istediklerini oyapıyo- im. nie gün tanıdığım genç bir kadına rasladım. Fahireyi çocukluğumdan- beri tanırdım. Beni görünce: — Haydi, dedi, seni arkadaşlarıma götüreyim. Hepsi plâjda... Gel on- larla tanış... Bak ne neşeli insanlar... Güzel bir gün geçireceksin. Fahire ile plâja geldik. Orada ha- kikaten bir alay neşeli, delibaş genç kızlar, kadınlar vardı. Fahire hepsini bana takdim etti: Müşerref, Zehra, Selma, Sacide, Me- Jiha, Münevver, ir aralık oemwi cml konuşmağa başladılar, Kulak verdim. Arada sıra- da bir Nail ismi geçiyor. sordum: — Kim bu Nail?... Gülerek cevap verdiler; — Aman bizi son derece eğlendiren bir adam... «Sana fevkalâde yakışa- cak adiye ona neler yaptırmıyoruz, pöler!... Aklırmza esiyor, Duglas Fa- irbanks gibi bıyıklar bıraktırıyoruz. Aklımıza esiyor, tek gözlük taktırıyo- ruz. Zaten gayet çirkin bir adam... Bunları da yapınca artık büsbütün gülünç bir hale geliyor. Onun yüzü- ne bakıp bakıp gülüyoruz. Bu esnada genç kızlar, arasında bir çığlık koptu: — Geliyor. geliyor işte., Hakikaten gelen Nâalldi. Sırtında kırmızı bir mayo vardı. Kendini be-: ğenmiş bir tavırla yanımıza oturdu. Biraz sonra genç kadınlardan biri Naile döndü. Tatlı bir sesle: — Aman, dedi, siz eğer yakanızı biri kırmızı, öteki beyaz iki karanfil takfb gezerseniz pek şık olacaksınız. Amma dalma yakanızdan iki karan- İ fili eksik etmeyiniz... Nail memnun, gülümsedi: | kadınlar — Peki... dedi, yarından itibaren dalma yakama biri kırmızı, öleki be- yaz iki karanfil takıp öyle gezece- ğim... Hikmet Feridun E* Har inkılâbı ,,|,|Â| Harf inkılâbının onuncu yıldönümü | 9/Ağustos/938 salı günü saat 17de | Eminönü Halkevi merkez salonunda | kutlanacaktır. “Törene İstiklâl marşile başlanacak, | bundan sonra muharrir (İskender Fahrettin Sertelti) tarafından bir kon- ferans verilecektir. Konferansı Halk- | evi örkestrasının bir konseri takip ede-| cektir. : Ortaköy Fıkaraprver cemi- yetinin Bebekte balosu Ortaköy fukaraperver cemiyeti 23 ve 39 ncu ilkokpllardaki yoksul yav- rular menfaatine bu akşam saat 19 dan sabaha kadar devam elmek Üze- re, Bebek bahçesinde bir kır balosu tertip etmiştir. Bu balonun geçen se- neler olduğu gibi bu sene de neşeli geçmesi için bütün tertibat alınmış- tır. Afrodit buhurdanında bir kadın TN içlimai görüşlerinin isab; ve arr vim Ma Bl öneli anlaman. bir kadın» la, Hüharrir, iş kanunundan önceki amele hayatını, bütün sefalet ve iztırabi landırmıştır. işinde, fakir hir ye ye kadının dü- yel ailesi örüşlerle ve canlı bir ifade şüşü, realist mapa ARR ğe anlatılıyor. Yaa Baş, Diş, Nezle, Grip Romatizma tün ağrılarınızı derhal keser. va, de 3 kaşe alınabilir. kel | yerden İ küçük bir sinek çekti. Eğer küçük bir si- Süküt altındır Çetin bir mücadele oyununa rağmen granşilemi yapmak her halde hoş ve dramatik bir hadisedir. Büyük kiğıdların taksim düğmüş olduğu bir elde sıkı bir müdafaaya karşı granşilem! yapabilmek nadir tesadüf olunan oahvaldendir. Ge- çenlerde bizim klühlerden birinde şark ve garb sansatuda on üç lere kırmışlardı. Halbuki başka bir masada ayni kâfıdlar- la bu defa şimal ve cenub dört pika kontre olarak üzerlerinde kalan oyunu granşi- Jem yapmağa muvaffak olmuşlardı. Şimal kâğıdı verdi, pasla geçti. Şark bir nzatu dedi, Şurasını İstitraden kayde- Ki İngiliz usnlünde bir sanzatada dokuz leva kırılırsa Üç sanzatu yapılmış gibi hesab olunur ve parti kazanılır. Cenub elindeki kkğıdına nazaran şar- kın bir sanzatudan fazla bir şey yapa- muyacağına hükmetti ve muhasim *ara- fin kupaya gilmesini fore etmemek için sanzatuya mukabele etmemeği muvafık buldu, Şimdi garbe gelelm: Astan başlı- yan yedi karosu var. Ekseriya bir sanza- tuya karşı böyle kuvvetli karolar göst rilir. Fakat karo kü dan partiyi almak için on bir leve ya; mak Mizimdır. Halbuki oyunu se & bırakıp ortağına dokuz da şarkta kaldı, Cenub, konvansiyonel çıkış olarak pi- üsini oynadı. Şark dam ile al- ben kupanın asın çekti, Va- ziyete nazaran şark hiç bir empasia te- şebbüs etmeden karodan yedi leve daha | alarak partiyi temin edebilir. Koğcu karoları aldıktan sonra kupa pasını yaptı, pas geçti, 12 nci levede ce- nub ya pika veya sinek aslarından birini | wkarta etmek mecburiyetinde kaldı. Oyu- pa Jâyıln veçhile dikkat etmediğinden hangisini tutacağını şaşırdı. Lüzumlu ası | ekarte etti. Muhasım taraf granşilemi | yaptı Sıra benim bulundu! #i zaman ben cenubd y tağım kâğıd verdi ve pasla geçti, bir sanzstu dedi. Ben de miyen garbd: mal geçti, Şerk üç karo dedi. Bu nokta- da artık benim de müzayedeye karışmak- nm icab etv, üç pika dedim. Maksa- | dım da, eğer muhasım taraf oyunu behe- | mehal karoda oynamakta israr ederse 0E- tağım çıkacağı rengi bilmiş olsun. Garb ka- roları dörde çıkardı, ortağım ise dört pika dedi. Şark bunu şahsına bir tecavüz te- lâkki ederek kontre etli, Herkes geçti. Oyun üzerimde Kaldı. Gürb karo asile ayunu aştı. Her ne kadar bu eli parlak bir suretie oynamak büyük bir mehare- te mütevakkıf değil isede iyi bir müda- faaya karşı yapılacak küçük bir dikkat- sizlik bir çok Tevelerin kaybedilmesine sebeb olabilir Karo asın! pika onlusu İle kestim ve kerun Odörlüsünü Ooçektim. Eğer karo küçük bir kozla kesilir ve mü- tenkiben yerden oynanacak pika onoru- na şark onor koymazsa cenub sıkıntıya düşer, gilemi yapamaz. Pika dörtlüsüne şark onor koymayınca eenub dokuzluyu pas yaptı, elinden tekrar bir karo aynıyarak yere kestirdi. Yerden nek yerine dum oynanır, şark tn ruayı basmazar kuzcunun çilem ümüdi boşa gider Yerin küçük sineğine cenub elinden waleyi koydu. Pas geçti Müteakiben Xoz- ları çekip aldı, Sinek runsı sinek ası üzerine düştü. Eldeki iki kupa boşunu ye- rin uzun sineklerine kaçtı. İlk leveden sonra muhasım taraf koz- cunun granşilem yapmasına mâni ola- maz, Çünkü pika damile sinek ruasnın şarkta olduğu deklârasyonundan belildir. Şilemi yapamamak yalnız bir ihtimelle olur, o da Üç sineğin şarkta bulunması ve binaenaleyh ilk sineği garbin kesmesidir. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Pongaltıda Nargileciyan, 'Tak- sim: Limanciyan, Beyoğlu: İstiklâl caddesinde o Dellâsuda, Tepebaşında Kinyoli, Galata: Hüseyin Hüsnü, Ka- Vezmecilerde Üniversite, * Mehmed Arif, Bekır- köy: Merkez, Sarıyre: Osman, Aksa- Tay, Nuri, Beşiktaş; Vidin, Fener Vi- , Kumkapı: Lülelide Haydar, Kü- çükpazar: Necati, Samatya: Yadiku- lede Teofilos, Alemdar: Ali Rıza, Şehremini; Ahmed Hamdi, Kadıköy: Altiyolda Merkez, Modada Nejad Se- zer, Üsküdar; Bellmiyede Belimiye: Heybellada: Halk, Büyükada; Şinasi Rıza. Mer gece açık olan cezaneler Yeniköy, Emirgân, taköy, Arnavutköy, DİŞİ KORSAN Tarihi Deniz Römanı Yazan; İskender F. Sertelli Tefrika No. 78 Said bir akşam gemide oturruken, karanlıkta bir ses duydu: — Iyileşince hemen yola çıkacağım!,, Saidin israrları beyhude idi. Arap korsanları Haccacın bu ihanetini af- fedemiyorlardı, Tekrar yumruklar sıkıldı. bağrış- malar başladı: — Onu hemen asalım.. Ve ittifakla Mehmed Haccacın O gün yakalanıp gemi direğinde asıl- masına karar verildi, ... Haccac ölüm mahkümu oldu. Fakat Haccacın Ogemisi Hayırsızadalar önünde duruyordu. Haccac o gün 1&- batsızlığını bahane ederek, amiral gemisindeki toplantıya iştirak etme- mişti. Haccac idama mahküm olunca, onu yakalayıp getirmek için, dokuz rels bu işe memur edildi, Dokuz reis kendi gemilerine bine- rek (Yassı) adaya doğru açıldılar, Reisler Haccacı el birliğile yakala. yıp Kızkulesi önlerine getirecekler ve Karşıyaka kumsalında - şimdiki Şem- sipaşa sahili - asacaklardı Dokuz geni, yelken açarak, Ha- yırsızadalar ni vardığı zaman, orada Haccacın yelkenlisini görem&- diler, *Ada nöbetçilerine Haccacın nere- Nöbetçiler: — Dönt saat önce demir alıp giti... Enginlere döru açıldığını gördük. Nereye gittiğini bilmiyoruz. Dediler, Arap reisleri bu haberi / ahnen: - Eyvah! Haccac ağır bir cezaya çarpılacağını sezmiş... Bugün Saidin davetine icabet etmiyerek, kaçmak fırsatını bulmuş, Diyerek, Hayırsız adalar önünde toplandılar,.. Konuştular... Gemiler- den birinin Kızkulesine dönerek ha- diseyi Salde bildirmesi, diğerlerinin de Marmaraya açılıp Haccacı arama- ları kararlaştırıldı, Hocacın gemisile beraber ortadan kayboluşu, kendisine isnad edilen cürmün sıhhatini teyide vesile ol- muştu, Şimdi, onu takibe koyulan gemilerdeki - en ufak işçilere varın- cıya kadar - bütün korsanlar Hacca» cın en insafsız düşmanı olmuşlardı. — Biz, Saidin sözlerini mübalâğalı bulmuştuk, Fakat, O, yaptığı fenalı- ğın cezasız kalmıyacağını çabük an- ladı ve kaçtı, Ağyara karşı onu ceza- İ sız birakmak, zaalımızı gösterir. Haccacı ne yapıp yapıp, bulmalıyız. Diyorlardı. Sekiz yelkenli Haccacı takibe ko- yulmuştu. z İkisi adalar arkasında dolaştı. Bu- ralardaki bütün izbe köşeler ve kör- fezler arandı. Diğer ikisi Marmaraya açıldı. Dördü de Çanakkaleye doğru dümen kırdı. Onun en çok Çanakka- leye, oradân da Akdenize gitmesi ih- timali vardı, Kızkulesine dönen rels hadiseyi Salde bildirdiği zaman, Korsanlar Haccacın başını ne zaman görecek- lerini sormağa gelmişlerdi. Haccacın firari haberi Arap deniz- cilerini hayretten hayrete düşürü- yordu, — Onu Keşki yakalasaydık: Bu ka- dar masumun kanına giren bu ha- inden öcümüzü alamıyacağız? Diyerek, kendi aralarında gizli giz- li konuşmalar yapmağa başladılar, Said birdenbire ne yapacağını şa- şırmıştı. En büyük hasmını böyle ko- ayca kaçırdığına mi yansındı? Yok- sa Haliç hücumunda “yüzlerce şehit verdiğine mi? ... Haccacın kaçtığı haberi Arap kor- sanlarımı o kadar heyecana düşür- müştü ki.. o dakikada Haccacın bü- tün sülâlesini parçalasalar kinlerini yenemiyeceklerdi. * Araplar o gün Salde sordular: — ne yapacağız? Sald: — Bekliyeceğiz, arkadaşlar! dedi. Bizanslılar açlıktan geberinceye ka- dar.. İmparatorun burnu kırılıncaya kadar bekliyeceğiz ve Bizansı zâpte- meden, Mihâi tacını yere vurmaâ- dan dünmiyeceğiz. Surların etrafını karar verdiler, sarıp beklemeğe * Marmarada dolaşari iki yelkenli © gün gece yarısmdan sonra Kızkulesi önlerine dönmüştü. Korsanlar Meh- med Haccacı bulamadıklarını söyle- diler, — Öteki arkadaşlarımız Çanakka- leye kadar peşini kuvalıyacaklar, Dediler, Haccaci ele geçire mediğine yanıyordu. Keşke Antonyo ona he: i bir gün önce söyleseydi. Sald, bir gün önce Haccacla karşılaşmıştı. O gün Semiko, Saidin yanına geldi: — Bugün uyuüklarken, bir rüya gördüm, dedi, Haccac çok yakında elinize düşecek... .. Said ne zaman «Emirülbabir> oldu? Haccacın kaçtığı tarihten on gün sonra... Çanakkaleye kadar giden Arap korsanları, Haccacın kendilerinden önce Boğzadan geçip gittigini öğre- nince geri döndüler Said: — Onunla kozumuzu sonra paylaşı- rız, dedi, biz şimdi işimize bakalım. O gün karada toplanan Arap kor- sanları ittifakla Saide sadakallarını teyid etmişler ve kendisine «*Bmirül- bahir» ünvanını vermişlerdi. Said o günden itibaren donanmada ölümle cezalandırılması icabe den her hangi bir suçluyu - kimseye sor- madan - asâbilmek hakkını kazan- mış oluyordu. Şimdi, korsanlar, Said- den eskisinden daha fazla çekinmeğe lüzum görüyorlardı, Maamafih Said reislerin fikrini almadan hiç kimse yi - ölüme müstahak olsalar bile - asmıyacaklı. Bunu arkadaşlarına da söylemişti. Saidi donanmade sevımiyen bir tek denizci vardı: Haccac. O da Bizans önlerinde düşmanla çarpışmak iste memiş ve Saidi devirmek için hazır. ladığı plânlar Saidin eline geçince derhal Bizansdan Akdenize kaçmıştı. Yeni Emirülbahir o gün bütün re islere yeni talimat verdi ve Bizansın muhasarasın; devam kararı bütün reislerce kabul edildi Muhasâra en aşağı sürecekti, Arap korsanları, Bizanslıların ergeç şehir kapılarını açacaklarına ve Bi- zansı Araplara teslim edeceklerine inanmişlardı. iki ay daha * Said o akşam güneş batıncaya ka- dar geminin güvertesinde arkadaşlar rile görüştü. Ortalık Karardıktan sonra Vene- dikli Semiko ile beraber yemek yedi, Said o gün Semikoyu çok takdir et- mişti. Salde Emirülbabir ürivanı veris lirkne relslerden biri arapça hütbe okumuş ve bu sırada Semikonun göz- leri yaşardığı, bir çocuk gibi ağladığı görülmüştü, Said: — Semiko, sen çok sadık bir adam- sın, dedi, seni ölünceye kadar yanım- dan ayırmıyacağım | Semikonun gözleri tekrar ıslandı: — Oğlum Antonyoyu düşünmüyor musunuz, Emir? z Said gülümsedi: — Düşünmez olur muyum? Oda sen de yanımda kalacaksınız! Semiko yere iğilidi.. Emirin dizini öptü: — Ben zaten sizin bana bu iyiliği yapacağınızı bülyordum. Antonyo sizi kurtaracaktır, ya Emir! — Kurtaracak mı dedin? Bir teh- like mi var? — Hayır. Bügün için hiç bir teh. like yok. Fakat yarın, öbür gün ker hangi bir tehlike ile karşılaşabilirsi- niz.. o zaman Antonyo sizi kurtarmak için Bizansın altanı üstüne getirebi- Wir, 1 — Kendisine o derece güveniyor, öyle mi? (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: