18 Eylül 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

18 Eylül 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 12 SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM —Turcüme, Iktibas hakkı mahfuzdur Tefrika Askerin siyasete karışmaması fikri itiraz edenler ve buna Atinada bulunan İsmail Kemal bey ve diğer Ahrar fırkası mensuplarile birleşilerek müzakereler icra olunacak | ve fırkanın İsmail Kemal bey riyase- tinde ihyasına çalışılacak; Faik bey , bu husus için on bin lira kadar feda» kârlıkta bulunacak ve bir kaç gün | sonra Atinada Nureddin Ferruh ve Rifat beylere iltihak tüeeök. Faik bey Mevlânzade ile Nureddin beye bin frank harçlık verdi. İkisi bir. likte Atinaya hareket ettiler ve orada İsmali Kemal, Rıza Nur beylerle bü- luştular, Faik beyle verilen kararı on- lara da anlattılar. Hepsi bunu muva- fık gördüler ve Faik beyi beklemeğe başladılar. Divanıharbın Mevlânzade Rifat bey hakkında (Serbesti gazetesinin ittihaz eylediği neşriyat mesleği daima avâm- pesendane makalelerle umumun cahi- lâne efkârını hükümet aleyhine sev- kederek hükümetin icra kuvvetine zaaf ve tereddüd vermek olmuştur. Sahibi Mevlânzadenin gerçi ihtilâl ve irtica ile bir münasebet ve iştiraki an- şılamamış ise de takib ettiği meslek itibarile fasid ve müheyyic fikirler er- babından ve bu sebeble şüpheli güru- hundan görülmüş olmasına binaen matbaasının bütün bütün kapatılma» sına ve tutulunca on sene nefyine) 21 temmuz 1909 tarihinde karar ver- mişti, Mevlânzade bu hükme neşriyat ta» rikile itirazlarda bulunuyordu. Ab- dülhamidin Avrupadan gizlice iki mil. yon lira celbettiğini haber alıp gazete- 8ile ilân etmiş, bu paranın niçin geti rildiğine, nereye sarfolunacağına dik- kat edilmesini kısa ve şiddetli sözler- le istemiş olan kendisi değil miydi? 'Uryanizade Cemil Mollanın Abdülha- mid ile gizli mülâkatını da «meşrutiyet nigehbanlarıw uykuda iken haber alıp gazetesinde neşreden gene o değil miydi? (Yıldız sarayı meonhusu) tabirini kullandığı için müddelumumi Serbesti aleyhinde dava açmıştı. İrticaa hiz- met etmek istiyen kimse böyle bir ta. bir kullanır mıydı? Nadiri Fevzi ve Tayyar imzalı jur. .. mallar ile kendi aleyhinde çevrilmek istenilen entrikalar meydana çıkmış değil miydi? Katli için padişahtan is- tenilen paralar meşruliyete hâdim ol- duğunun delili sayılmak iktiza etmez miydi? Divanıharb bütün bu nokta- ları nazarı itibare almamıştı! O da elbette buna ihtimal vermiş olduğu için olacak ki Hareket ordusu İstanbula girmeden iki gün evvel - tam zamanında - İstanbuldan sa- vuşmuştu, Şimdi de İttihad ve Terak- kiye muhalefet yolunda eski mesle- ğinde deyam ederek diğer muhalif. lerle teşriki mesai için diyar diyar do- aşıp durüyordu. İkdam gazetesinin sahibi Cevdet bey de uğradığı mah- kümiyeti protesto ediyordu. Fakat divanıharb bu itirazlara bak- miyor, verdiği gıyabi hükümlerin olsa olsa vicahi muhakeme üzerine değişe- bilmesi usulünden tabii olarak inhi- raf etmiyordu. k Faik beye intizar esnasında Saba- haddin beyle ötedenberi münasebet- te bulunan Jorj Skalleri Atinaya gel di. Nureddin Ferruh beyle başbaşa ve uzun uzadıya konuştuktan sonra Sa- bahaddin beyin kendilerini bir aya ka- dar Parise çağıracağını, hatlı hareke- tin o vakit orada tayin edileceğini bil. dirdikten sonm İstanbula gitti. Faik bey vaadine muhalif olarak Atinaya gelmedi; paralurı da göndermedi. İs- mail Kemal bey İtalyaya gitti. Diğer Ahrar da birer tarafa dağıldılar, Bir gün bir Yunanlı, Mevlânzadeye gelerek Parise gitmesi için Sabahad- din bey tarafından ikl yüz frank ge tirdi. Sabahaddin beyin bu daveti ha» fi olmasına rağmen Rifat bey işi Nu- reddin Ferruh beye açtı Parise bir- likte gitmeğe karar verdiler. Fakat para yetişmiyeceği için Nureddin Fer- ruh beyin akrabasından ve Ahrardan olup Parise gitmekte olan Mekki beys den Pariste ödenmek üzere ikisi için yedişer yüz frank istikraz ettiler. Pariste bu aralık siyasiyat ile işti. € ie vazgeçmiş görünen Sabahad. vi ! din bey ile görüşemediler. Ancak Şerif No. 206 3 paşa ile bir mülâkatta Serbestiyi çi- karmağı kararlaştırdılar. Yaptıkları mukavele mucibince Şe- rif paşa bu iş için Mevlânzadeye ayda 2500 frahk vetecekti. Fakat Şerif paşa ile Mevlânzadenin arası açılması çok sürmedi. (1) Ser- bestinin ancak on üç nüshası çıka- rılabildi. Mevlânzade Mısıra avdet etti ve Mısırda «mürüvvet erbabının yardımi- le» gazetesinden yedi nüsha daha çi- kardı. Fakat Şerif paşanın İlkaatı te- #irini gösterdiğinden Mısır hükümeti gazeteye müşkülât çıkarıyordu. Mev- lânzade Mısır Hidivi Abbas Hilmi pa- | şa ile münasebete girerek ondan yüz İngiliz lirası tahsisat vaadini aldı. Hidiv harcirahinı vererek kendisini gene Parise gönderdi. Hidivden vakit | ve zamanile para gelemediği için şey- hislâm Cemaleddin efendi oğlu Bay Muhtar, Rifat beye nakden yardım &t- ti. Nihâyet Hldivden bir taksit geldi ama sonra gene müşkülât göründü. | ğürden Mevlânzade Mısıra avdet mec- buriyetinde kaldı. (Hidiv Abbas Hilmi paşanın kendi. sine para vermeğe ne sebeble ve ne hizmet mukabilinde razı olduğunu mevlânzade risalesinde izah etmiyor!) Mısırda arlık cereyan değişmiş oldu- Bu için Mevlünzadeye yardım eden ol. müyordu. O da Şerif paşa ile münasebetleri hâkkında (Bilânço) risalesile 31 Mart faciasına dair bir tarihçeyi bastırdı. Bunların hasılatile geçinmek istiyor. du. Fakat Hidiv kitablarını ve evrakı. | nı müsadere ettirerek kendisini Mısır | hududu haricine çıkarttı; hattâ İngi- | Jizlerin muhalefeti olmasaydı mahfu- | zen İstanbula bile sevkedecekti. Atina- | ya giden Mevlânzade başına gelen bu | belâyı Şerif paşadan biliyor. (2) Oda onun aleyhinde bulunuyordu. evlânzade Atinada Osmanlı Rum- lardan bazılarile yaptığı mukavele ile | (Faruk) ve (Cihad) gazetelerini taş basmasile çıkarmağa başladı. Bunla- rn mesul müdürü (Sadayi millet) gazetesi sahibi (Eterya) cemiyeti mensublarndan (Sava Elâgözoğlu) idi. Ancak bu neşriyat ta Yunan hükü- metinin hoşuna gitmedi. Mevlânzade Aleyhinde şiddet gösterilmeğe baş- landı, Artık Rifat bey için İstanbula ar- detle nefsini divanıharbe teslimden başka çare kalmamıştı. İstanbula geldi. Divanıharb kendi- sini Bursaya nefyetti, Mevlânzade Rifat bey Sultan Reşadın cülüsunun yıldönü- münde siyasi mücrimler için ilân olu- nan umumi affa kadar Bursada kaldı. 31 Mart hâdisesinde mahkümiyet- ler faslı da bununla kapandı, 31 Mart Askerin siyasete karışmasının feci ve kanlı bir akıbeti olmuştur. (Vatan ve hürriyet) cemiyetini tesis edip Terakki ve İttihad cemiyeti için- de de bilfiil çalışmış olan Mustafa Ke- mal bey meşrutiyetin ilânından sonra, artık askerin siyasetten çekilmesi Jü- zumuna kani bulunduğu için bu esa- sı kabul ettirmeğe çok uğraşmıştır. 'Türk tarihi tedkik cemiyetince neş- Tolunan tarihin üçüncü cildinde bu nokta hakkında şü izahat veriliyor: (Mustafa Kemal bey meşrutiyet inkılâbını yapmış olan ordunun her şeyden evvel asli vazifesine avdet ede- rek yakın tehlikelere maruz bulunan vatanın müdafaâsına hazırlanması ve | bilhassa siyasi hiç bir şeyle iştigal et- memesi fikrini ortaya koydu ve bu- nun müdafii oldu. Fakat kendisinin fikir ve kanaatle- ri İttihad ve Terakki cemiyetinin baş- ka reislerinin fikir ve kanaatlerile te- vafuk etmedi. i (Arkası var) (1) Mevlânsade (o (Hakkı Vatan) ve gerif paşa OMücahedei Vataniye) risalele- rinde bu mukavelenin bozulması mesele sinde birbirlerinin aleyhinde bulunurlar, (2) Merlânzade (mecbur olunca salta- nati münevvere meuviyatını, isah ve tasvir edeceğin! yazıyor) Acaba bu «sal- tanatı münovvere» düşüncesi Şeri? paşa- ya mı, yoksa prens Sebahaddin beye mi aid İdi? Bu cihet anlaşılamıyor. Üç Istanbul (Baş tarafı 10 uncu sahifede) çıktığını görürsünüz. Cemastın göştüğü bu sıralarda, zavallı hakikatın ağız açma- ga mecali kalmadığı halde her ihtimale karşı onu yine bastırmak için telâşla « tumturaklı bir de edebiyat türer: Bakar- sınız harabeler umran olmuş, yılim te- rakkiyo dönmüş, habasete çelenkler ta- Kılmış. Misalini isterseniz istibdad gaze- Welerinde bir ecülusü hümayun» genlikle- rini okuyun. Fenalık bu derecelere çıkin- ea göz güzü görmiyen bir siste kelimeler bile mânalarını değiştirdiği için kimseye artık derd anlalmağa imkân yoktur. Göz ve vieden doğruluğu bağrına bir inme gi- bi inen adamlara, kolu kanadı kırk, içi yanmaktan başka yapılacak birşey kslmaz. Mithat Cemalin meraretleri, en- gini duyan, derinden bakan, o namuslu- nun wlarabıdır. » Bora karartıları durur gibi olunca, «Üç | İstarbuls da inep gölgeler titremez değil, Üstünde şiir buharı tüten şu kroklye göz atın; «Misafirsiz konağına yalnız Dağıs- tanlı hoca gelirdi; o gece Maliye Na- zırt yarım saat geç yatardı. Konakta- ki vakasızlık, misafirsizlik, cncak üç | dört tanesi sararan pencerelerden, | gündüz iki üç defa açılan sokak kapt- | sından belli olurdu. Kapı esniyerek açı» lir, kanadını uşak gerinen kollarla çe- kerdi. | Bu konakta halıların, hasırların üstünde sanki herkes çıplak ayakla | yürür, sanki lâkırdıyı biribirlerinin kus | lağına söylerlerdi. Eski İspanya saray- | larına benziyen bu sessiz binada Hact kâhya gürültü eden tek insandı. Uyku bile konakta azaltacak gürültü ve hareket bulmuyordu. Ve bu kona- ği eşya bile görünmiyerek döşüyordu.» Bu çatının altında ' bir Fazil yaşar, Uslu kızı süheylâ var, bir de kabasapı Dağıstanlı Hoca adında hamiyeti bir dostu. Komanın kalabalığında bunlar te- miz kalabilen tek tük insanlardır. Lekelo- rile beraber şirin görünen başka yüzler yok değii. Adnan, ondan sonra Belkis, he- le Belkis! Hodda Göbler gördüğüyle Rim- band bir daha kadın sevmemiş. Belkis İle tanışınca da insan ondan gözünü ala- muyor. Babası müşir Kerim paşa bile sc- vimli. Paraya düşkünlüğü, : saraya şakia- banlıkları ile beraber koca irfan sahibi bir âkildir. Nasıl kl Claude, Nöron karşuunda türlü türlü zilletlerine, mahkeme irtikâp- larından fildişi 400 sofra doldurduğu sa- rayına, rağmen, Sönögve bir #kil, Kerim paşa zenginlenmenle pis terlerini kendi- ne, tatlı bir sis içindeşmanolya ve limon çiçeklerini erlidna saklamıştır. Devlet kasasına uzanmış bir hortum böylece Bel- kisi Bond Sireet'den giyindirir, İnce «ne- bati güzellik»*ini tahsii ve terbiyenin en halisiyle ısıtır. Flaman tablolar döşeli ko- nağında, bir lâhzede görünüp siliniveren hacemağalarının açtığı kapılardan ışık gibi salona girince göz birden sezer kl o tırnağına kadar hanımelendidir. Baştan başa edeb Ye alım Dişiliri kocası Hüsre- rin mermerine çarpınca, tatlı, kapalı bir yumuşaklıkta ya bellidir, ya değil Yoksa gururu gnibde bir işarete dikilidir: Asalet gibi mövhum birşeyler. Ne olursa olsun, maddi, hakiki Belkis bu şaşi tahassürle sanki adsız bir gayel hayale bakmakta, ruhunun kutuplarında hazik bir szr duy- maktadır ya, Bu növrose yüzünden bazan hırçındır, bazan züppedir. Fakat onun hef halinde şeytan tüyü var. Yazık ki «Üç İstanbul; un öfkeli cinleri eninde gonun- da bu kadını da çarpacak, oksijenli kıril saçlar altında, morfinoman bir Rus pren- sinin koynunda maskaraya çevirecektir. Bilir misiniz neden? Müellif 6 zanna sap- lanmıştır ki başlıca insanlarile beraber bir hikâyenin ile #önunu getirmek lâzımdır. Halbuki Manet'nin tablolarını bir hatırla- yın: Faraza çemende yemek. Giyinmiş sa- kalı adamlar arasında çırçıplak bir kadın oturur. Bunlar aralarında konuşuyor gibi bir istif almışlar, tamamiyle yalancıktan. Manet'den sonra Cözanne'e de bakınız. Bu berikinin tablalarından resim, şekil kayıt- lirı bile yok olmuşlur. Bu sanatkârların gözünde sanat, renklerin birbirile kayna» şan #hrinden ibarettir. Vaka düzeni kendini derlitoplu bir mantıkın pençesin- den sıyırınca, romanın da Üzerinden bir ağırlık gitti ve evvelki edebiyat birden kocadı. Adnan, Belkis, Süheylâ gibi esaslı kimsölerin etrafında hikâyeyi apothöose- İarla sıkı sıkı bağlamak kaygusundan kurtulsu, kudretini hız ve canlılıktan alan «Üç İstanbul» un yüzünden bir çok buru- Şıklar kalkacak, Sonra, s#üküt sanatların en büyüğüdür. Şekispir, söylediklerinin yanında söyle- mediği şeylerden doğar. Bunu da bilme- mezlikten gelen Mithat Cemal Jâkırdıyı arasıra uzatır. Raşel adındaki kaltağın suratına birbiri ardına indirdiği tokatlar, bu rezil karıyı nihayet Müraya uğrıyan bir masuma döndürmüştür. Başka bir misal: Belkis yeni zengin diye istihkar ettiği ikinci kocasının bir piçini, uşak yaradılı- gına hayrun kalıp övine sofrası tatar, Karı koca hizmetçinin kim olduğunu bil- miyorlar. Kapalı, ibiisi bir hakikat Belkise gözlerini kırpıyos gibi ne nefis bir çizgi! | Yuka baba oğul gafleti burada kalsa, ile- ride feci bir kazaya meydan vermese, Bu kusurlar üzerinden bir rende geçiri- nverince galiba silinecektir. Bana öyle ge- liyor kl «Üç İstanbul: dışından son kiva- munı bulmamış bir taslak, özü, içi, cinsi bakımından ağıl tartıda eşsiz bir eserdir. Ahmed Bedi DİŞİ KORSAN Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli Tefrika No, 119 Korsanların bir kısmı dönmek, bir kısmı da muhasaraya devam etmek istiyordu İşte bu yangın hadisesi, Necib Hay- yatı Bizana muhasarasının devamı fikrinden vazgeçirmeğe mecbur etti, Necib Hayyat: — Aldığımız altınları burada bi- tirmiyelim, dedi, muhasaranın Uza- masından birşey kazanmış olmıyaca- gız. Eğer Muhammed Nuhaş bizden ayrılmamış olsaydı, içimizden bir kuvvet ayırarak oRomanos kapısız nı zorlamağa çalışırdık, Halbuki, bu va- ziyetle karaya muharip çikarmak imkânsızdır. Denizcilerimiz esasen kara muharebesine alışmamışlardır. Dedi, O gece Marmara açıklarında reisleri topladı. bu hararelli konuş- ma sabaha kadar sürmüştü. ... Yeni bir teklif: Beni kral ilân ediniz! Sâbahleyni muhasaradan vazg& çilmesine karar verecekleri sırada Hayırsız adadan Saidin gemiye aldı- ğı prens Vasliyos, emirülbahre bir haber gönderdi. «— Beni kral ilân ediniz.. Anado- Tu sahilinde yeni bir Bizans hükümeti teşkil edeyim.» Necib Hayyat bu haberi alınca dü- şündü., relsler henüz dağılmamışlar- dı: Prens Vasilyosu çağırdılar. Emirülbahir sordu: — Kral olursan, biz ne kazantca- ğız? Vasilyos çok kurnaz -bir adamdı. Arabları avlamak için - her türlü fe- dakârlığı göze almıştı: — Ben kral olursam, imparator Mihaili esir alıncaya kadar çarpışi- rım onlarla, Sizin de büyük kazan- cınzı olür.. Bizansı aramızda payla- şarız. Necib. Hayyal gibi bir çok reisler de Vâsilyosun bu teklifi karşısında düşünceye daldılar, Abdülmelik bin Nasir Arab mücahidi söz aldı: — Vasilyos bizim sayemizde yeni bir tahta oturmak emelile bizi kan- dırmağa çalışıyor. Onu Anadolu ki- yısında serbes birakirsak, buralar- daki Rumları başına toplayıp bizim- le harb etmiyeceğini kim temin ede- bilir? Bugün zayıfır.. elimizde esir- dir. Her şeye boyun eğiyor. Fakat yarın hürriyetine sahib olunca İlk yapacağı iş, bizi buradan uzaklaştır- mak ve bizimle döğüşmek olacaktır, Ben bü fikirdeyim. Kararımızdan dönmiyelim.. yelkenlerimizi şişirip gidelim. Esasen şimdi korsan adla” rinin vurgun mevsimidir. bizi bek- liyen defineleri avlamak sırası gek miştir. Burada beklersek, ne kazana. cağız? Bir kaç reis müstesna ölmak üze- re, bütün korsanlar Abdülmelik bin Nasirin fikrini kabul ederek; — Dönelim... Diye bğarışmağa başladılar, Vasilyos son söz olarak şunları söyledi: — Korsan adalarında ele geçirece- ğinizi umduğunuz defineler bu yıl başkalarının eline geçmiştir. Papa- nın yeni bir eHaçlılar ordusüş hâ- zarladığını duymamış gibi görünü- yorsunuz! Siz her zaman denizlere hükimsiniz.. ben karada düzeceğim bir ordu İle size yardım «edeceğim. Sözümde durmazsam, bütün Anado. lu sahilindeki halkı kılıçtan geçir mek sizin için güç bir iş midir? Eğer ben kral olursam, Mihail teessürün- den zehir içip intihar edecektir. Bu- nu bana bir kaç Kere söylemişti, Mihall rakibsiz bir hükümdar ol mak hevesindedir. Beni karşısında görünce hiddetinden çatlayıp ölür, Bizanslılar da şehir kapılarını çarça- çabuk açarlar. Bizanstaki defineler ayağınızın dibinde dururken, uzak- larda servet aramağa gidilir mi? Mu- hasaradan vâzgeçip giderseniz, Bi- zanslılar arkanızdan ne demezler?! «Arablar korktular. kaçtılar» sözü- nü dedirimemek için, en kestirme muvaffakıyet yolu benim teklifimi derhal kabul etmektir. Size söz veri- yorum: Bizansı ben yıkacağım.. ve bütün Bizans genernllerini esir alıp adı bir size teslim edeceğim! Abdülmelik bin Nasir güzel sös söyliyen bir reisti, Onun sözleri kor- sanlar üzerinde daha müsbet tesir yapmıştı. Dönmek istiyenlerin sayı sı çoğalıyordu. Vasilyosun son vaad- leri gerçi Necib Hayyatı fazla düşün- dürmemiş değildi. Vasilyostan kor sanlar hiç bir zarar göremezlerdi. Ni- hayet bütün sahil halkını mahvede- bilirlerdi. Vasilyosun teklifi yabana atılacak kadar mânasız değildi. Bu sırada diğer reislerden Halil Geylân da: — Bu tecrübeyi yapmakla bir şey kaybetmiş olmıyacağız, dedi, biraz daha kalalım burada. Vasilyosu yö- ni Bizans imparatoru ilân etmekle, Bizans definelerine o kavuşacağımızı neden hatırlamıyorsunuz? Reisler arasında ihtilâf çıkınca, herkes: — Son söz emirülbahrindir.. Demeğe başladı. Necib Hayyat kati kararını vere- miyordu. — Bir gün daha bekliyelim.. ya- rın tekrar toplanır, Konuşuruz. Dedi. Reisler dağıldılar. Halil Geylânın, sözünü en sonra- ya bırakmasının gizli sebebleri var- dı: O, Necibin gözdesi Kiveliyi sevi- yordu. Hattâ hatırlarsınız ki, onu iki gemici ile kaçırımağa bile teşeb- büs etmiş, fakat Hamdan gemicileri yere serince mesele kapanmıştı. Halil Geylân kadm düşkünü, şeh- velli bir erkekti... Kiveliyi ilk gör- düğü gündenberi sevmişti. Gerçi Saidin verdiği kadınlardan biri de ona isabel elmişli amma, o, kendisi ne hediye edilen kadının yüzüne bi. le bakmıyordu. Her gece: «— Ah Kiveli.. seni bir ele geçir sem. Başka bir şey istemezdim. Der- hal seni alıp Kaçardım buradan...» Diyordu. Şimdi Hamdan da ök müştü. Halil Geylân: — Şu herifin bu kadar Kolay can vereceğini aklımdan bile geçirmez. dim. Mademki öyle azılı bir rakibim de artık dünyadan göç etti. Ben na- sıl olsa Kiveliyi Necibin elinden alı- rm. Diyerek, muhasaranın devamın da ısrar ediyordu. Halil Geylân da - Kiveliyi alınca - Muhammed Nühâş gibi kolayca kaç- mak fırsatını bulacaktı. Fakat, Bi- zansın muhasarasına devam etmek şarttı, Donanma Bizans önlerinde kaldıkça, Necib Hayyat, şüphe yok ki kadından ziyade donanma işleri- le meşgul olacak ve Kiveliyi zaruri olarak ihmal edecekti, O gün relsler döndüklen sonra Halil Geylân geride kaldı ve emirül. bahrin yânına sokuldu: — Başbaşa kalırsak, daha İyi an. laşabiliriz, ya emir! Dedi. Vasilyosu tekrar ambardan çıkarttı. Ve Bizanslı prens gelinceye kadar Necib Hayyatı kandırmağa çalıştı: — Arkadaşlarımızın kanları uyuş- muş.. ruhları kararmış, dedi, bura dan dönüşümüz, bütün dünyanın hayretini çekecek. eArab korsanları korkup kaçtılar!» diyecekler. Bu dam“ gayı yedikten sonra, Akdenizde na- sıl barımabiliriz? Nasıl yabancı kor- sanlarla döğüşebiliriz? Vasilyos gibi bir Bizanslı prens elimizde varken, burada neden her istediğimizi yapar nuyalım? Vasilyosu kral ilân etmek» le, kaybımız ne olacak? Donanma elimizde, Anadolu sahilleri elimizde... Eğer Vasilyos bize ihanet ederse, onun tedibini bana birakın! Necib Hayyat, Halil Geylânın söz. lerini ihtiyatla dinliyordu. Necib, onun da muhasaranın devamına ta raftar olmıyanlar arasında bulundu- ğunu biliyordu. Şimdi birdenbire muhasaranm devamına taraftar gö- rünüşü, Necibde bir çok şüpheler uyandırmıştı. Fakat, bu şüpheler arasında, Halilin Kiveliyi elde etmek emelini beslediğini aklından bile girmiyordu. , (Arkası var) # iğ çi

Bu sayıdan diğer sayfalar: