22 Eylül 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

22 Eylül 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bu sene yapılan güzellik müsabakasında Finlândiya güzellik kraliçesi Avrupa güzellik kraliçesi ilân edil miştir, Yukardaki resimde birinci sırada soldan sağa doğru Macar; Norveç, Yunan, Rusya, ortada Belçika, Finlân- ağıda İspanya, İngiltere, Fransa, İsviçre güzelleri görünüyor. diya, Yugöslavy: Çekoslovakya vekayii: Camları kırılan bir mağaza 've bir beyannameyi okuyan halk İngiliz başvekili Berlin dönüşünde tayyareden inerken Ortadan kaybolan Henlein l Perşembe musanamDeler J Musikiyi sevenler için (Axel Munthe ) den Nakleden: Selim Sırrı Tarcan Vaktile Pariste tıp tahsil ederken benim bir İtalyan dilenci dostum vardı, Bakınız kendisile nasıl ahbap oldum? Bir gün ikamet ettiğim ma- hallenin köşesinde belediye kanape- lerinden birinde oturuyordum. Kar- şımdaki sokaktan armonikle (Travia- ta) dan: (Addio del passatobei...) nin çalın- makta olduğunu işittim Çalgıcı parça bitince şapkasını çıkardı, kederle, endişe ve ümitle dolu gözlerile pen- cerelerden uzanan başlara yalvarır gibi baktı, sonra armoniğini koltu- ğuna kıstırdı, Biricik arkadaşı olan maymununu ipinden çekerek yürüdü. Ötedenberi musikiden o hoşlanırım ve biraz da anlarım. Kulaklarım fe- Da veya iyi çalınan havaları ayırd eder, İhtiyarcık hiç fena çalmıyordu. Hem kendisine teşekkür etmek, hem de yorulmadıyse biraz daha çalması- nı rica etmek üzere yanına gittim. Gariptir benim takdirkâr sözlerim onun gururu gen bir insan tav den sonra, har istiyorsunuz? de Ben sizi dinlemek istiyorum, ne çalsanız memnun olurum! dedim Hemen parmaklarımı fildişi tuşlar Üzerinde bir iki kere gezdirdi, Du- dakları arasında bir nağme mırl- dandı. Havayı çalıp bitirdikten sonra kır saçlı başını eğerek beni selâmla- dı. Ben de ufak borcumu verdim, İş- te o gün kendisile ahbap oldum. İhtiyarın, eski ve perişan kıyafe- İlinden, sapsarı çehresinin derinleş- miş çizgilerinden bir mihnetzede ol- duğu belliydi Ara sıra bizim semtte bu düşkün geliyor, durup onun or. Küçü de bulu- ni maymu- iyor, bazan ce nan şekerlerden bir ik na da uzatıyordum. Maymunla efendisi çok sevişiyor- lardı. İhtyarcık armoniğini çalarken oda dizinin dibinde ard ayakları üzerinde oturur, kımıldamadan $es- sizce efendisini dinlerdi, (Don Gaetano) ile (bu onun adı- dir) dostluğumuzu İlerlettikten son- ra oturduğum (Avenir) otelindeki odamın penceresinin altına vakit, vakit gelir bana çaldığı havaları din- letirdi. Böylelikle sonbahar geçti. Ha- valar iyice soğudu. Kış geleliberi sokak çalgıcısı dos- tum rengi soluk eski bir pelerine bü- rünmüştü. Beraber gezdiği maymun yoldaşının da, sıska vücudüne yırtık bir fanilâ kılıf geçirmişti . Bir yılbaşı günü idi, (Notre - Da- me) kil inin önündeki meydandan geçiyordum. Büyük katedralden iba- detlerini bitiren dindarlar birer, bi- rer çıkıyorlardı. Bazi düşkünler sa- daka almak ümidile kilise kapısına sıralanmışlardı. İçlerinde malül olan- Jar da vardı. Lâpa, lâpa yağan kar- Jar onların yırtık elbiselerini örtmüş, dar İzzetinefislerini saçlı başını önüne iğmiş, beli bir daha bükülmüş benim sanatkâr dos- tum gözüme ilişti. Yalnız ne elinde armoniği, ne de yanmda maymunu yardı! Kiliseden çıkanların hiç birinin ona sadaka verdiğini görmedim. Ya- vaş yavaş ortalık tenhalaştı, Bir ck- mek parası alabilenler çekilip gitti ler. Nihayet karalar giymiş yaşlı bir mösyö genç bir kızla kiliseden çıktı- lar, Kız parmağile bizim ihtiyarı göş- terdi, Sonra koştu onun şapkasının içine bir şey bıraktı. (Gatano) hür- metle başını eğerek teşekkür etti. Kızın verdiği parayı kırmızı bir men- dilin ucuna düğümledi ve güya omu- sunda armoniği asılıymış gibi vücu- dünü bir tarafa eğerek oradan ayrıldı. Sen nehrinin karşı yakasına geçen dostumun peşine takıldım. Buz gibi esen dondurucu bir rüzgüra ka yürüyord Körüklü paltoma sikı sarilmiştim, (Maube meydanından geçtik (St. Germain) * bulvarına * girmiştik, Sokak kalabalıktı. Onu gönen kay- betmemek için iyice yaklaşmıştım. Bu sırada bir büyük şekerlemeciye girdiğini hayretle gördüm. Camekânr dan baktım. Kırmızı imendiline dü- ğümlediği parayı çözdü ve bir kutu şekerleme alıp çıktı. Ben kendimi göstermemek için bir adamın arka» sna saklandım, O, dükkândan rldı ve hızlı huzlı Nebatat b tarafına doğru yollandı. Yiyecek ek- mek bulamıyan bir adamın biraz ev- vel avuç açıp dilendiği lem&ye verişine doğrusu çok Arkasını bırakmadım. Dar bir sokak» ta viran bir taş binanın kapısından girdi ranlık merdivenlerde kay- boldu. Biraz sonra ben de bu dik mer- diyenlere tırmandım. Üçün katta aralık bir kapıdan loş bir odada yer- de bir mangalin etrafında ikisi kız bir oğlanı üç küçük çocuğun ellerini ısıtmakta olduklarını gördüm. Kılık- sız ve çelimsiz'olan bu yavrular be- ni görünce bu yabancı wisafirden biraz ürktüler, Yanlarına ol Odada eşya namına üzerinde ot min- der bulunan bir'demir keryoladan başka bir şey yoktu, Üçünün de gör- lerinde korku ve ümid . okunuyordu. Çocuklara sordum: (Don Gağtano) burada mı otu- rur? En büyüğü cevab verdi: «Hayır, da- ha yukarıda tavan arasında!» Ayaklarımın ucuna basara çıktım. Açık bir küçük ka kandilin aydınlattığı acıklı bir lâv- ha ile karşılaştım, (Don Gastano) sırtı kapıya dönük, bir maltız ocağının önüne çömelmiş, bir toprak tencerede biz şey ısıtmak- la mesguldü. Yanda yere serilmiş de- Mik deşik bir şilte üzerinde yorgan yarın mahud pelerini ör- fta eski gasste parçaları üzerinde biraz kuru Üzüm ve ceviz vardı. (Gadtano) tencereye hir şeker attı ve bir tahta kaşıkla karıştırdık- tan sonra acıklı bir sesle; — Aman ne güzel! Ne lezzetli! Bu şekerli süt sana ne iyi gelecek! Ağla- ma yavrum, şimdi hazır! Şimdi! Bak sane şekerleme de getirdim! Pelerinin altında küçük bir kımıl. dama oldu, Kadid bir el şekerleme paketine uzandı. İhtiyar söylendi — Yo... Acele yok! Önce süt! Önce sütl Sonra dayanamadı. Haydi ne ise al bir tane! dedi. İnce parmaklar paketten bir ba- dem şekeri aldi ve pelerinin altında kitar, kıtır çiğdedliğini duy (Don Gadtano) sıcak sülü bir cana boşalttı ve yavaşçacık pelerinin ir ucunu kaldırdı, Bir dene p y Küçük maymun şiltede büzül- müş yatmiyor mu? Gözleri humma nöbetinden kıpkırmızı, zayıf gi nefes aldıkça kalkıp iniyordu. Deri ye sarılmış bir k iske haline gelmiş. İhtiya maymunu incit- meden usü erine aldı ve kü- şıkla ağzıma Su itten akıttı. Maymun yerde duran fr ara, cö- üzümlere isteksiz, isteksiz baktı. Sonra incecik parmaklarile efendi sakalını okşadı Zavallı hayvan arada bir kesik, kesik öksü- rüyor ve ellerini şakaklarına götürü- yordu. (Don Gağtano) başını teessürle iki yana salladı, maymunu ö; gene yerine yatırdı. Ve nünce beni gördü! Ve hayretle yüzü- me bakarken, beri kendisine: «Bura- dan tesadüfen geçiyordum, Sizi eyi- nize girerken gördüm. Bir bonjur demek ve hatırmızı sormak için bu- raya kadar sizden izin almadan çık- tım.» dedim. Çoktanberi armoniğint dinlemekten mahrum olduğumu da ilâve ettim. İhtiyar artist uzun saçlı başını iki yana salladı: «Artık armo- nik çalmıyorum! Onu dim!» dedi, Meğ mun hastaymış! H ilmiş, kur şiddetli bir âteş onu yatağ (Devamı 11 inci sahifede) Selim Sırrı Tarcan

Bu sayıdan diğer sayfalar: