23 Eylül 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

23 Eylül 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

pa | Sahife 6 AKŞAM 23 Eylül 1998 ş . * . . “ Bir yumruk için 100 bin frank! © Birlikte yemek yemek ve sokakta gezmek için 50 bin dolar!... Geçmiş zamanlar Abdülhamidin devleti bitaraf hale koymak düşüncesi Bu hususta Rus sefiri Nelidof neler söylemiş? ilk günler evrak çantasına iki parmak girince avuç dolusu para çıkarken son günlerde kolu dirseğine kadar çantaya sokmak lazımgeliyordu! Fransanın en meşhur plâj yeri olan 'Dovil (Deauville) de mevsim bittiğin- den gazino ve büyük oleller kapan- muşlır, Fransız gazeteleri bu sene zi- yaretçinin nisbeten az olmasına rağ- men, mevsimin iyi geçtiğini, otellerin, lokantaların iyi iş yaptıklarını yazı- yorlar. Dovil, plâjı kadar gazinosile de meş- hurdur. Bu gazinoda ağustos ayında çok büyük kumar oynanır, her gece milyonlar döner. Gazinonun oyun öğ lonlarının başlıca müdavimi Yunanlı Zografostu, Zografos bazı dostlarile , birlikte bir kumpanya teşkili etmişti. Kumpanyanın ortaya koyduğu ser- maye ile her gece sabaha kadar baka- ra oynardı. Birkaç milyon frangâ kâ- gıt çektiği çok olurdu. Bu stne Zografos Dovile gelmiş, fa» kat oyun oynamamıştır, Bu hal her- kese merak olmuştur, Zografos: — Niçin oynamıyorsunuz?... diye soranların hepsine şu cevabı vermiş» tir: — Canım istemiyor da ondan, Fakat hakikatte Yunanlı bankerin deostlarile birlikte pek çok'para kay- bettiği, bu yüzden oynamadığı anla- şılmışlır, Zografos birkaç sene evvel bir gecede 25 milyon frank kazanmış- tı, #akat bir müddet sonra bu parayı ve birçok milyonlar kaybetmiştir. Genç Amerikalının macerası Bakara salonunun ruhunu Zogra- | fos teşkil ettiğinden onun çekilmesi üzerine oyün küçülmüş, ehemmiye- tini kaybetmiştir. Buna mukabil Yu- let salonunda genç bir Amerikali çok nazarı dikkati celbetmiştir. Dick is- mindeki bu Amerikalı, çantalara, ka- dın elbiselerine konan ve bir taraftan diğer tarafa çekilince çantayı, elbise- yi açan, diğer tarafa çekilince kapa- yan Ekler fermtürü mucidinin oğlu , İdi. Babası bu icadı sayesinde yüzler- | ce milyon * kazanmış, genç oğlunu “ dünyayı görmek üzere Avrupaya gön- dermişti, Ekler fermtürü mucidi ihtiyat bir adam olduğundan, genç oğlunun ya- nına itimad ettiği, iri yarı birini kat- miştı. Yarı kâtip, yarı muhafız vazis yetinde olan bu adamın iki vazifesi vardı: 1 — Delikanlının 77 viskiden fazla içmesine mani olmak, 2 — Bü- | yük evrak çantasını dolduran para- larını taşımak. Dick, 7 viski içinciye kadar çok mü- vâzeneli ve neşcli bir adamken, bun- dan sonra müvazenesini kaybettiğin- MEŞ'UM Zografos den, babası 7 viskiden fazla içmesini | yasak et ir. Bunun için muhafızı daima Dick'in yanında bulunarak iç- tiği viskileri saymakla meşgul olmuş- tur. İkinci vazifesine gelince, delikanlı- nın babası, oğluna bir çek defteri ve rirse, hesapsız para sarfedeceğini dü- şünerek bundan vazgeçmiş ve büyük bir evrak çantasını 100 dolarlık Ame- rikan paralarile doldurmuş, bunu harçlık diye oğluna vermiştir. Fakat ayni zamanda paraları saklamak va» zifesini yanındaki kâtip ve muhafıza tevdi etmiştir, Dick, viski içtiği, rulet oynadığı zaman paraya ihtiyacı olun- ca, muhafızı çağırır, onun getirdiği ev- rak çantasını açarak elini daldırır, bir tomar banknot alırdı, İk zamanlar evrak çantasına iki parmağını sokun- Ca yüz dolarlık birçok banknot aldığı halde son günlerde para almak için bütün elini ve dirseğine kadar kolunu çantanın içine daldırmak Jâzım geli- yordu!... Delikanlı bir gece rulet oynarken bir numara üzerine âzami para ola- rak 1000 #rangı koymuştur. Rulet KADIN Aşk ve macera romanı Nakleden: (Vâ Âdeta kızın dizlerine kapanır gibi bir vaziyet almıştı. Cenân hemen ye- ! rinden fırladı. Teyzesinin koluna gir- | di. Onu kaldırdı. Ağlıyarak boynuna | sarıldı. Sözünü dinliyeceğini vaadetti. İlk vapurla hareket ettiler. Refika hanımefendinin düğün hazırlığı hüm- maları göçiren konağına indikleri za- man Reşid paşanın haremi kızını ku- caklayıp sevinçle öplü. Bu izdivaç onun gururunu pek okşuyordu. O ka- dar seviniyordu ki yirmi yaşını biti. ren koskoca kızını ortaya çıkararak kendi yaşını da fâş etmekten artık korkmuyordu. Leman büyümüştü. Ablasını mü. dekkik bir nazarla süzdü. Bu bakışta on yaşında bir çocuk değil, âdeta ol- gun bir kadın ifadesi vardı. Kızların en çirkin bu çağında Lemanın şaşila- cak bir güzellikte olduğu göze çarpı- yordu. Atide pek mevzun olacağı şim- diden belli bir endam; mafsalları za- | Tif, ince uzun bacaklar; yuvarlak bir kalça; ve bilhassa insanı hayrete dü. / Nü) | peri | Ailenin şımarık ve kendisine her | 'Tetrika No. 14 zler... şey mübah görülen Kızı olduğu her halinden belliydi. Owl ewi konuşu yor; İstanbulun bütün dedikoduları- na annesi kadar vâkıf... Tekmil mu- | ammalı, kinayeli sözleri anlıyor; Re- fika hanımefendinin Cenana telmihle söylediği bazı nasihatleri dinliyor ve kıs kis gülüyordu. Zaten annelerinin verdiği nasihat- ler de gayet garibdi!.. Kendine mah- #us fikirler, hayat telâkkileri... — Müstakbel kocan güzel oğlan... Diyecek yok... Fakat çok clddi... Doğ- rusu, böyleleri beni ürkütür... Geçen gün izdivac hakkında sadakatten ve doğruluktan öyle bir bahsediyordu ki vallahi tüylerim ürperdi... Üstelik Av- rupada dolaşıyor... Gene de alalurka fikirlerden vazgeçmemiş. Bu sözleri işiten Cenan âdeta eri- yordu. Ya bir gün bu adam onun ka- 'bahatini duyar, farkederse acaba na- sıl bir ceza verecekti?... Bugün gizle | cevlendiğimizden | dürüst, sadık bir zevce kalacağım. döndükten sonra bu numara kazan- mıştır. Fakat krupye 1000 franklık lişin tamam, kazanan numara Üze- rine değil, bu numara ile yanındaki numara Üzerine konduğunu iddia ede- Tek yarı parayı vermek istemiştir. Dick bunu kabul etmeyince, oyün komiseri çağırılmıştır. Komiser de krupyeyi haklı çıkarmış ve: — Bir daha numara üzerine koyar- ken daha dikatli hareket edin... de- miştir. Dick, bu sözlere fena hâlde kızthiş ve komiserin yüzüne bir yumruk â$- ketmiştir. Yumruğun tesirile komise- rin ağzımdan kan gelmeğe başlamış- tır. Delikanlı bunu görünce şaşırmış ve önünde duran onar bin franklık fişlerden bir avuç alarak, komiserin eline sıkıştırmış ve: — Kusura bakma,,, demiştir, Bu bir avuç para, en ssir bir iliçtan daha tesirli olmuş, kömiser s8- sini çıkarmadan çekilmiştir... Dick, kamisere 10 tane onar bin franklık, yani 100 bin frank vermiş. Bir yum- Tuk için 100 bin frank... O sırada Do- vilde bulunan eski boksör Carpantier bunu duyunca içini çekerek: Şimdiye kadar hiçbir boksor bir yumruk için bu kadar çok para alma- mıştır!,., demiştir, Bu sene Dovile Amerikadan 14 dans kızı getirtilmişti. Biribirinden güzel olan bu kızlar vapurdan çıkar çıkmaz Dorvile gelmişler ve dansa başlamışlar- dı. Dans kızlarından dördü br gün çalıştıkları gazinonun müdürüne mü- racaatle Parisi görmek için 24 saat izin İste erdir, Müdür de bu izini vermiştir. Kızlar hemen bir otomobile atlıya- Tak Parise gitmişler. fakat aradan 24, 4B, 72 saat geçtiği halde3 geri dön- memişlerdir. Ancak dördüncü gün iç- lerinden biri gelmiştir. Bu kızm an- Jattığına göre, kendilerine zengin dört Amerikalı genç müracaatle Pariste birlikte gezmek için ellişer bin dolar teklif etmişlerdir. Bu teklifin cazibe. sine tahammül edemiyerek Pariste kalmışlar, Dovile dönmemişlerdir. Bu Kız eşyalarını almak ve borçlu olduk- ları zarar ve ziyanı ödemek için gel- miştir, Dans kızlarına verilen eilişer bin dolar sırf arkadaşlık ücretidir. Dans kızlari dünyanın en namuslu kızları olduğundan, bunlardan birlikte gez- mekten başka bir şey beklenemez. Bu sebeple herkes dört Amerikalı gencin ve kabahat, kat kat üzerlerine yıkıla- caktı. Ertesi gün, büyük bir akşam ziyafe- ti verildi. Nişanlıları biribirlerine res- men takdim ettiler, Cenan, sakin ve kibar halile gayet iyi bir tesir bırak- mış olacak ki delikanlı gözlerini on- dan ayırmıyordut. Bir aralık yaklaştı ve yavaş sesle! — Cenan hanım! Sizi mesud etmek için elimden geldiği kadar gayret ede. ceğim. Hem pek çok seveceğime emi. nim... Acaba biraz olsun sizde bu İxis- sime mukabele edebilecek misiniz? — Vallahi, beyefendi, doğruyu söy- | lemek lâzımgelirse şimdilik hissiyatı. mı tablil edecek vaziyette değilim... Si2i henüz tanıyorum... Ailelerimiz münasip gördü. Biribirimize veriyor- lar. Yalnız şuna emin olabilirsiniz ki, itibaren o (amamile Genç adam hürmetle iğildi. — Samimi sözlerinize teşekkür ede rim efendim... İnşallah zamanla mu- habbetinizi de kazanmağa muvaflak olurum. Sesinde, belli etmek istemediği bir heyecan vardı. Bütün korkusuna ve vicdan azabına rağmen Cenanın biran kalbi titredi ve gayriihtiyari tâtb bir tebessümle delikanlıya baktı, İ nene söyledim. Birlikte geli | Merilediler Abdülhamid bir gün bana, 1890 se- nasi ortalarında, kendisine ne taraf- tan ilham olunduğunu söylemiyerek: «Memleketimizi düşmanlarımızın şer- rinden masun kılmanın çaresini ari- yorum. Devletimizi Belçika ve İsviçre gibi bitaraf hale koymakla emniyeti- mizi istikmal etmek kabil olacağını yenler var. Kendi kendime dü. şündüm. Buna benim de aklım yat- mağa başladı. Bitaraf olursak düş- man İaârruzuna uğramak korkusu kalkar. Nüfusumuz artar, Harbiye bütçemizden külliyetli tenkihat yapa- rız. Tasarruf edeceğimiz paralar ile memleketimizi imara ve sanayi ve ti- caretimizi ileriletmeğe çalışırız. Fakat açıktan değil ise de gizliden Moskof- İarin bü maksadımızı husule getirme- ge hail olmıyacaklarından pek emin olamıyorum. Onun için gidip Rusya elçisini görmelisin ve benim tarafım- dan bir şey söylemiyerek kendi hesa- bına devletlerin gerek aralarında ve gerek bize karşı takib ettikleri politi- kalarından $öz açarak ve münasebet düşürerek nihayet bitaraflığı iltizam yolunda mütalealar yürütmelisin, Ne- Hdof bakalım neler söyler. Münakaşa» dan çekinme. Elçinin düşündüklerini meydana çıkartmağa bak» dedi. 'Nelldof Karadeniz ile Şark Aksa arasında işliyen Moskof vapurlarına Boğaz memurlarımız tarafından hâk- 8iz yere bazi müşkülüt gösterilmesin- den dolayı şikâyette bulunmuştu. Bu şikâyetlerin haklı olduğu tebeyyün eylediğinden müşkülâtın önü aldırıl. mıştı. Nelidofun pek ziyade iltizam ettiği bu işin arzusu gibi tesviye olun- duğunu haber vermek bahanesile s8 farete gittim ve kendisine «hem işini- #i yolüna koyduğumu söylemek ve hem de tatlı ve kıymetli söhbetinizden istifade eylemek niyetile sizi tasdi ey» liyorum »dedim ve biraz nazikâne Afaki sözler ettikten sonra o arahk bazı ecnebi gazetelerinin bize dair yazdıkları yalan yanlış haberlerden ve büyük devletlerin de bize karşı ta» kib edegeldikleri politikalar dolayısile tiğimiz belâlardan emsaller göste rerek acı şikâyetler ettim ve «acaba memleketimizi Belçika gibi Bitaraf hale koyacak olursak bu gailelerden kurtulamaz mıyız diye kendi kendime 040 ENANEeEN dört dans kızile evleneceğine muhak- kak nazarile bakmaktadır. Gazino müdürü bu vaka üzerine acele Londradan tayare ile dört dans kızı getirtmiş, fakat bunlar gelir gel- mez, pasaportlarını ve bütün hüviyet varakalarını alıp kasasına, kilitlemiş- tir. Müdür ancak bundan sonra ra- hat edebilmiştir. kadar yalanla bitmeğe mahküm... Halide hanım ıztırab içinde buna karar vermişti. Mademki namuslarını kurtarmak için bu işe girişmişlerdi, o halde bunu nihayete kadar mükem- mel surette idare etmek lâzımgeliyor- du. Sabahleyin namazını kıldıktan son. ra Cenanın odasına girdi. Genç kızı yatağında, gözleri açık, düşünür bul- dü. — Haydi evlâdım! Kalk... Çilemiz bitmedi. Şahsi bir işim olduğunu an- n için izin aldım. Bol bir çarşaf giy; kalın bir peçe ört. Kılığın dikkati celbetme- sin... Sokakta lâalettayin raslanan iki kadın manzarası arzetmemiz Jâ- zımgeliyor ki bize kimse dikkat et. mesin... | Nereye; teyz8? — Yolda söylerim... Sakın arabayı falan da ısmarlayim deme... Tramvsys la gideriz, sonra kira arabasına bine TİZ... Çıktılar, Sokakta kadın; yavaş sesle izahat verdi. Cenan rüzgâra tutulmuş bir yaprak gibi titreyordu. İstanbul tara- fına geçtiler; çapraşık sokaklarda Köhne bir evin tokmağı nı çaldılar, — Kablentima: (“#*) hanım bura düşünüyorum ve buna muvaffak olur. sak hem devletlerin tacizlerinden kur- tuluruz ve hem de Şarkı Karibde sulh ve müsalemetin devamını ve Garbi Avrupanın da huzur ve rahatını te- min ederiz zannında bulunuyorum. Bitaraflığın, tahminimde aldanmıyor- sam, Çarın sulhperverane hissiyatına uyacağından eminim. Lâkin Fransa- dan başka devletlerin hesablarına el- verir mi elvermez mi orasini pek kes- tiremiyorum »dedim. Sözlerimi dinledikten sonra Neli- dof bana şu cevabı verdi: «Memleketinizin bitaraf hale ko- nulması meselesinin şimdiye kadar bahsi geçmemiş olduğundan devleti. min bu babdaki efkârını bilemem. Fakat padişahınızın ve devletinizin hayırkahı ve ciddi dostu olduğumuz». dan ve İstanbulda ve Boğazlarda ve memleketinizin. başka taraflarında gözümüz olmadığından devletimin ve Çarın bu tasavvurunuzu memnunen kabul edeceklerinde şüphem yoktur. Fakat İngilizlerin sizin hakkınızdaki niyetleri pâk ve halis olmayıp gayet fasiddir. Onların takibinden vazgeçe- medikleri gaye Boğazları ele geçirmek ve hiç olmazsa kendi kontrolları gltın- da bulundurmak ve Rusyanın askerlik ve ticaret noktai nazarından birinci derecede ehemmiyeti olan cenubi sas hillerimize hâkim olmaktır. Boğazların kapanması hakkındaki muahedeleri daima İngilizler parçala- mak istiyorlar. Bu babda «ize bir mi- sal göstereyim. Bundan dört sene ka- dar evvel İngilizlerle Afganistan tara- fında aramızda bir hudud meselesi Zuhur etmişti. O vakit bizi arkamız- dan vurmak için, Karadenize donan- ma sokmak istediler. Lâkin Şükürler olsun ki padişahınız buna razı olma. dı. Hasılı benim zan ve itikadımca İngilizler bizim gibi değildir. Onların memleketinizde gözleri vardır. Onun için bitaraflık projenizi fiile koyma. mza her suretle müni olurlar. Avus. turyalılar da devletinizin mirasından hisse kapmak sevdasındadırlar. Onlar da İngilizlere uyarak size türlü müş- külât çıkarırlar itikadındayım. Hası. ı gene tekrar ederim ki Rusya bitaraf- lığınızı esasen kabul edeceğinden emin olabilirsiniz. Çünkü sizden bi- zim alacağımız bir şey kalmamıştır. Biz mubarebeden pek ziyade çekini. yoruz. Elimizden geldiği kadar sulhun muhafazasına çalışmaktayız. Yeni yapmakta olduğumuz şimendiferler sayesinde mamuriyet kesbetmeğe baş- ıyan Asyayı vüstanın tabii seryetin- den istifade etmeğe bakıyoruzu dedi. Salih Münir Çorlu Mütekald büyük elçi — Buyrun... İçeri girdiler. Bir tahta merdiven- den çıkınca, karşılarına gelen odanın kapısında uzunca boylu, bâşi yemeni. li, esmer, biraz erkeğimsi bir kadın taşralı ve Rumeliye meyyal ahengile gelenleri karşıladı. İlk bıraktığı intiba haşin olmakla beraber, hareketleri o kadar munisti ki insanı kendisine alıştırıyordu. > Zıngır zingir titreyen Cenanın omuzunu okşıyarak: — Korkma kızım... Buraya gelen- ler derdlerine deva bulurlar... Senin de üzüntün neyse söyle... Halide hanım, meselenin icab eden taraflarını anlattı. Kadın gülümsiye- rek: — Ooo... Böyle işler ne çok, ne çok... Kaç özürlü kız sayemde evlendi de kocaları farkına bile varmadı... Sene- lerce mesud yaşadılar. İsimlerini Söylesem hayret edersiniz... Ne kibar aileler, neler neler... Ama ben sir kü- püyüm... Burada olan, burada Kalır... Haydi hanım kızım, korkma... Yat e mukabil on beş altını verirken, Halide hanım sıkı sıkı sor. du: — Hiç tehlike yök mu?.. Asla şüp- he uyanamaz mi? — Asla bhanımcığım... Yoksa ben bileklerimi şuracıkta keserim!

Bu sayıdan diğer sayfalar: