25 Eylül 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

25 Eylül 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YA SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM —Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur Adanada iki unsur arasında zıdlık artıyor, hükümet acz içinde Ermeni komitecilerinin resimlerile kartpostallar, eski Ermenistan kralla- rının büyük kıtada resimleri, Erme- nistan arması, Ermenistan haritası, Şark vilâyetlerinde en' müthiş zulüm- leri irtikâb etmiş Rusyalı Ermeni ç©- telerinin her hareketlerini birer kah- ramanlık gibi gösteren tablolar, Sasun ve Zeylun Ermeni kahramanlarının resimleri ellerde dolaşıydr, sokaklarda satılıyor, vilâyetlere;: gönderiliyordu. Ermeni çocuklarının fikirlerini zehir- liyecek ihtilâl ve mihli istiklâl esasları üzerine kitablar yazılıyor, Türklüğe ve Türklere bugz ve nefreti arttıracak eserler tertib ediliyordu, Komiteci öğretmenler Osmanlı dev- letinden bahsettikleri sırada Türkle- rin Anadolu vilâyetlerini Ermeniler- den zaptetmiş olduğunu, her Ermeni için eodadının memleketini Türk bo. yunduruğundan kurtarmağa çalış. mak vatani ve milli bir vazife sayıldı- ğını telkin ediyorlardı; ücretle tutul- muş hatibler verdikleri Konferanslar- da Ermenileri bu yolda ifsad eyliyor- lardı. Gençlere öğretilen o manzumelerde en mühim mevzu ihtilâl idi. Taşnak- sağan ve Hınçak marşları, istiklâle davet şarkısı, Ermeni çete reisi Hânın şarkısı, Ermenistanın figanı, ana va- tan Ermenistan şarkisi gibi. Bu şarkılar tiyatro sahnelerinde, Ermeni mahalle kahvelerinde, kulüb. lerinde, hattâ sokaklarda taganni edi- liyordu. Gramofon plâklarına alını- yordu. «Ermenistanı İran boyunduruğun. dan. kurtardığı için azizler sırasında sayılan ve ismi günü âyin yapılan milli kahramanlardan (Vartan Mami. konyan) için en taşkın his ve fikirler- Je yazılmış piyes oynandığı vakit se yirci Ermeniler heyecanın son derece» sini gösteriyorlardı. (1) Ermenilerin meşrutiyetle kazandıkları hürriyet ve müsavat hakkından böyle tafralarla istifadeye kalkışmaları onları öteden- beri bu yolda nümayişlerden mücte- nib, kendi işlerinde, güçlerinde gör- meğe alışmış Adana imanlarını sinirlendiriyordu. ” Bütün vaidlerine, kararlarına rağ- men meşrutiyetin ilânından bir kaç ay sonra yeni tarzdı i faaliyetleri ne devam eden kol meoşruti- yetle serbestleşen ifsadlarının Adana havalisinde de fena tesirler uyandır. maması kabil olamâzdı. Fakat Adana vakasının zuhuru tarihi yani 1909 se- nesi nisanı Adana ve ciyarı Ermenile- rinin bir kıyam ve ihtilâl çıkarmaları- na hiç te müsaid bir zaman değildi. Bunun için daha fikirler Şark vilâ- yetlerinde olduğu kadar işlenememiş» ti. Ermeniler komütelerce kâfi görü- lecek “derecede silâhlanamarsışlardı. Mevsim de hasad veiş zamanı idi. Adana vilâyeti dahilinde başka vilâ- yetler halkından tahminen altmış bin amele ve İşçi Ermenilere muhalif bir kuvvet almak üzere mevcud bulunu- yordu. Ermeniler için bu sene bir ki- yam hareketinde bulunmak isterlerse evvelâ mahsullerini toplamak ve sat- mak, yabancıların memleketlerine av- detlerini beklemek lâzım gelirdi. Fakat efkâr ve hisilyattaki galeyan böyle hesablarda bulunularak müs- Yümanları tahriktenictinaba salk ola» cak derecede ihtiyatla» 'davranmağa meydan bırakmıyordu. Diğer taraftan bir çok vilâyetlerde olduğu gibi Adana havalisindeki mü- tegallibe de meşrutiyetlde vazolunan esasların kendi menfaatlerine hiç uy- madığını müşahede ediyorlardı. Bir köylü, bir &mele ile bir çiflik sa ibinin, bir ağanın, efendinin kânu- nen müsavi tanılması nasıl olabilir. di? Memurlar üzerinde eskisi gibi nü- fuz icrasile istedikleri yolda iş yürüt. mek kabil olmaz, kendi arşınlarile alıp kendi kantarlarile tarkmaz ve kendi kilelerile satmazsalar halleri ne ola- caktı? Meşrutiyet kendilerini istibdadın Bahri paşasından kurtarmıştı, ama ayak takımı mesabesinde gördükleri halkın da ağzını açmıştı. Hele Erme. nilerin tafrasına hiç tahammül ede. miyorlardı. Evveldenberi istismar edi. len müslümanların cahil tabakasile Ermenileri bu kadar yüze çıkaran bu meşrutiyet nasıl hazmedilebilirdi? Kanunu esasinin temin ettiği kelâm serbestisi, vicdan hürriyeti, meşruti- yetin ortaya koyduğu anasır ittihadı ve cins, mezheb ayırmadan müsavat kaidesi halkı esirleri gibi kullanmak, bu suretle servetler idhar etmek fikir ve mesleğinde olan mütegallibeye en muzır esaslar gibi görünüyordu. Ancak bu fikirler Adana mütegalli- besine hâs değildi. Diğer vilâyetlerde de bu yolda düşünenler vardı ve böy- le düşünenler kendilerinde kuvvet gördükleri yerlerde İstanbulun 31 martını müteakıb vakalar ihdas eyle- mişlerdi. Diğer vilâyetlerde cereyan eden bu vakalar irtica bütün şartla- rını arzederler. Adana vakasına husü- #iyetini veren ise bu irticaiğ ve müte- assıbane fikirler değildir. Menfaatle- rini meşrutiyet esaslarına tevfik ede. miyen mütegallibe yeni rejimin itti. hadlarını temin eylemeği gaye ittihaz ettiği Türk ve Ermeni aralarını bozabilirlerse eski mevki ve itibarlarını muhafaza zehabına kapılmışlardı. Başka maksadlar takib eden Erme. nl Komitecileri ve tafracıları da iki unsurun arasını açmak hususunda bu mütegallibeye muin oluyorlardı. Mahalli hükümetin aczi sayesinde ayrı cereyan ve istikametlere sevk ve tevcih edile, edile iki unsur arasında" münaferet ve husumet kıvama gelin- ce vaka da patlak verdi. Şimdiye kadar İstanbulun 3İ martı | ile Adana vakasının tertiblerinde bir- lik olduğunu gösterecek bir vesika or- | taya çıkmamıştır. Bu hale göre Adana vakasının 31 mart hâdisesini takib eylemesi bir ter- ! tib neticesi değildir. Payitahttaki ka- rışıklık olsa, olsa Adanada esasen mevcud heyecan ve galeyanı bir kat dahâ teşdid ederek kitalin ' vukuunu tesri etmiştir. İstanbulda 31 mart vakası çıkmayıp | ta Adahada hükümet idaresi, daha doğrusu idaresizliği aylardanberi de- vam ettiği şekilde gitseydi iki unsur | arasına giren husumet yüzünden ge- ne böyle büyük bir vaka kopmamak kabil olamıyacaktı. Adana vilâyetinde Ermeniler eski tavırlarını değiştirmişlerdi. Bir çok Ermeniler istibdad devrinde mülegal. Hibe tarafından zaptolunmuş diye ta: Yalarının iadesi için mahkemelere mü- racaatlerde bulunuyorlardı. Bu suret- le menfaatlerine dokunan, nüfuz ve haysiyetlerini kıran bu meşrutiyet re- jiminden kendilerine hayır ummuyan müteğallibe için müslümanlardan Sadedil, cahil, tahriki kabil tabaka, hele yobaz ve amele takımı maksadlas rına hâdim birer alev olabilirdi. İstib- | dad zamanında gayrimeşru menfaat. ler teminine alışmış şerirler meşrutik yete karşı kalblerinde hasıl olan infi- | al ve kini ilk günlerde izhara cüret edememiş iseler de o günlerin şevki, sersemliği geçer geçmez yani meşruli. yetin ilânından hemen iki ay sonra bütün Ermenilerin islâm ve valan düşmanı olduklarını müslümanlara telkin ile iki unsur arasına nifak sok- mağa koyulmuşlardı. Bu suretle Adana vilâyeti dahilin- de Ermeni komitelerinin Ermenilerde ihzar ettikleri bir cereyan ile müte- gallibe ve müstebidlerin müslüman- larda uyandırdıkları zıddiyet ve nef- ret hisleri biribirile çarpışmağa baş- lamıştar. Meşrutiyetin iki unsuru ittihada sevketmesi lâzım gelen düsturları suiniyetle takib ve fena idare yüzün- den münafıkları teşci eden Amiller oluyordu. Adana hükümeti islâm ve hıristi. yanlar arasında böyle hainane fikir. ler besliyenlerin mazarratını izaleye çalışmak yolunda hiç bir teyakkuz ve gayret göstermiyordu; bilâkis ilikleri- ne kadar İşlemiş bir gevşeklik ile uy- kuya dalmış görünüyorlardı. (Arkası var) (1) Ermeni komitelerinin öâmal ve ha- rekatı ihtlAliyosi, unsurlarının | edebilecekleri | 1 — Ağudan ağıza yayılarak. 2 — İnce kalburdan geçiren - Oynak, 3 — Çizgi - Hayret edatı. 4 — Mafevklik. 5 — Bir erkek ismi - Bir nevi cübbe. 6 — Genişlik - Hanım. 7 — Nüfuzlu adam, 8 — Eş 9 — Üç bölük - Şişe mantarı. 10 — Binalar - Para mukabilinde kulla- 1 — Tazelik - Tersirii kasap salar, 3 — Âzamızdan - İnsan - İsim, 3 — Kuruntu - Sakil, 4 — Mustazam işlemiyen saat. 5 — Çekince tüfek patlar - Canlı, 6 — Şan - yük. 1 — Halâs, 8 — Nasire - Dadı - Bağışlama. 9 — Bir makarna cinsi - Şafak - Eski Papalardan birinin ismi, 10 — Hükümdarlar hükümdarı - Sin Geçen bulmacamızın halli: Boldnn sağa: i 1 — Basdıbacak, 2 — İaşe, AM, 3 — Ral, Tık, 4 — Di, Karaca, 5 — Elek, El, 6 — Ne, Ahu, Aba, 7 — Ayarlmak, 8 — İn, 21, Ren, 9 —Repel, Blem, 10 — Eyer, Anita, Yukardan aşağı: 1 — Birdenbire, 2 — Aile, Nez, 3 — Sille, | Çe, 4 — Da, Kayzer, 5 — Işık, Hafi, 6 — Belâ, Ur, 7 — Irz, Tfen, 8 — Caka, Ameli, 9 — Al, Cebanet, 19 — Kabalık, Ma, Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Halâskârgazi caddesinde Halk, Taksim : Nizameddin, Tarlabışnda Nihad Abdullah, .Beyoğlu: Kanzuk, Dairede Güneş, Galata: Topçular cad- desinde Sporidis, Kasımpaşa: Müey- yed, Hasköy: Sadık Aktoman, Emin- önü: Agob Minasyan, Fatih: Vezme- cilerde Üniversite, Karagümrük, Meh- med Fuad, Bakırköy: HUAJ, Sarıyer: Yenikapıda Barım. Be- sikir Bali Feneri Alata, Tie: meddin, Kumkapı: Cemil, Küçükpa- zar: Necati, Samatya: Yodikulede Teotilos, Alemdar: Ali Rıza, Şehremi- ni: Ahmed Hamdi, Kadıköy: Sadık, Yeldeğirmeninde Üçler, Üsküdar: İs- kele başındı o Merkez, Heybellada: Tomas, Büyükada: Halk. Her gece nçık eczaneler: Yeniköy, Emirgân. Rumelihisarı, Or- taköy, Arnavutköy, Bebek, Beykoz, Paşabahçe ve Anadoluhlsarındaki ee- rareler her gece açıktır. * Fatih Halkevinden: Bü yu Evimizde | açılan biçki derslerine devam eden tale- belerimizin öğrendiklerinin tatbikatı ola- rak hazırladıkları sergi 26-0-958 paraz günü saat 17 de Ev kurağında açılacak- tır. Bu açılma törenine bütün yurddaş- ları çağırınız. Sergi her gün saat 10 dan 21 e kadar açık bulundurulacaktır. 1400 kuruş 2700 Kuruş 0 3 ue » «0 >» 60 » w » » Posta ittihadıma dahil olmıyan ecnebi mem)eketler: Seneliği 3000, alta aylığı 1900, üç aylığı 1090 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lhsımdır. Receb 3) — Ruruhızır 143 8. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsi B. 1007 1144 602 926 1200 ii Ve. 4li 5481205 1528 1003 1934 İdarehane: Babrâli civarı Acımusluk ve mülhakali için AKŞAM gaze- tesinin tevzi yeri münhasıran İz- mirde İkinci Beyler sokak 52 nu- marada Hamdi Bekir Gürsoylar mağazasıdır. k Apartıman sahipleri! Boş dairelerinize hemen iyi kiracı bulmak için «Akşamın KÜÇÜK İLÂNLARI'ndan isti- fade ediniz. * DİŞİ KORSAN Tariht Yazan: İskender F, Sertelli Deniz Romanı Tefrika No, 125 ji Hacerin Bizansta olup bitenlerden haberi yoktu. O, yola çıkarken hâlâ Saidi düşünüyordu «Bizans surları önünde sıkaşıp kalan Saide yardıma gidiyorum. Allahını $€- ven ve eli kılıç tutan mücahidler be- himle birlikte gelsinler.» Bu cihada çölden ve sahilden bir çok mücahidler icabet ederek, Hâce. rin bulunduğu limana ükın etmeğe başladılar. Hacer bütün gemileri kılıçlı mu- hariplerle doldurarak hemen yola çıktı. Aralarında rakabet ve birbliini çe. kememezlik yüzünden başlıyan ger- ginlikler bir çok reisleri bir erkeğe baş eğmekten menediyordu. Fakat Hacere hepsinin güveni ve saygısı vardı. Hacer donanmanın basına ge- çince bu gerginliklere nihayet ver- miş: # — Hepiniz kardeşsiniz!» Diyerek reisleri barştırınıştı. Dişi korsan bu barışıklıktan sonra Arabistan sularından ayrıldığı zaman kalben müsterihti, O, yolda, Hacca- cın Bizanstan peden ayrıldığını düşü- nüyor ve bu dönüşe bir türlü mâna ve- rTemiyordu. Acaba Haccacın Saldle ara- sı mı açılmıştı? Çünkü Haccac ne kadar zalim ve dövüşçü bir adamsa, Said da o dere- ce asabi, atılgan"Ye cesur bir deniz- ciydi, Gerçe o güne kadar aralarında endişe edilecek bir gerginlik hissedil- memişti, Fakat, donanma Bizans ön- lerine vardıktan sonru, aralarında harb yüzünden bir geçimsizik baş göstermesi muhtemeldi, Hacer bun- ları düşünerek üzülüyor, Haccacın Bizanstan ayrılması hiçde hoşuna gitmiyordu. Hacer yollarda Haccacıs çok ara- muşta. Onunla bir kere karşılaşsa, ne ya- Pip yapacak, tekrar Bizansa götüre- cekti, Hacer, Saidin ölümünden haber- dar değildi. Dişi korsan bütün bu gü- rültülü ve heyecanlı yolculuk ara- sında mütemadiyen Saidi düşünü- yordu, Said donanmanın başına geçip Bi- gansı muhasaraya gittikten sonra, Hacer onu eskisinden çok daha fazla sevmeğe başlamıştı. Said sefere çıkarken Hacer bir- denbire hastalandığı için onunla be- raber yola çıkamamışlı, Bütün Arap kabileleri arasında Said - bilhassa son günlerde - bir kahraman olarak tanınmış ve se vilmişti. Said kabilesinden ayrılırken, kabile reisi ona : — Sen. Bizans fatihi Allah yardımcın olsun! Diye dua etmiş ve gemiler sahilden ayrılırken kurbanlar kesilmişti. Sefere bu kadar iyi bir niyet ve büyük bir kuvvetle çıkmışlardı. olacaksın... Hacer yolda lm kayığa ras- Tamıiştı. Bu, sahilden sahile yolcu ve er- zak taşıyan bir kayıktı. Hacer kayığı çevirdi.. ve kaptanına sordu: — Nereden geliyorsun? — Fellum körfezinden ... — Yollarda yabancı gemilere ras- Iadın mı ? — Hayır, Yabancılara raslamadım. Fakat, bizim yelkenlileri gördüm. Hacer hayretle kayıkçiya baktı: — Bizim yelkenlilere mi dedin? — Evet. Hattâ onlar da beni çevir- âller ve nereden gelip nereye gittiği- mi sordular. — Kimdi onlar. anlamadın mı ? — Anlamaz olur mıyım? Reisi gö- — Muhammed Kolay; — Ne dedin? Muhammed Nuhaş buralarda mı dolaşıyor? — Evet ve yanında sekiz yelkenli daha vardı. Hacer kulaklarına inanamıyordu. — Yalan 'söylemiyorsun, değil mi? » diye haykırdı « Beni aldatmıyor- sun, değil mi? Kayıkçı yaşlıca ve ciddi tavırlı bir adamdı, Böyle bir haber uydurmak- ta hiç bir menfaati yoktu. — Allah şahidimdir, dedi, beni bir saat kadar yolumdan alıkoydular, Bütün erzakımı da aldılar, On para vermeden çekilip giltiler, Dahası da var; Yolcularımı da soydular.. kayık- ta hepsini çırçıplak bıraktılar, Kayıkçı çok meyüstü — Siz bana bir fenalık yapmıya- caksınız, değil mi? Diyerek Hacerin ayaklarına panıyor ve yalvarıyordu: — Bin müşkilâla Felhum'a dön- düm. Oradan borç olarak erzak al- dım. Eğer bunları da siz elimden alır- sanız, artık bu sahillerde kayıkçılık edemem, perişan olurum.. bana ve çocuklarıma Acıyınız! Hacer çök heyecanlıydı: — Merak etme, dedi, erzak ve para- ya ihtiyacımız yok, Fakat, kulakla- rıma hâlâ inanamıyorum.. Muham- med Nuhaş Bizanstan buralara geldi de bize neden görünmedi? Kayıkçı duyduklarını kısa cümle- lerle anlattı: — Muhammde Nuhaş, Bizans önle- rinde Necib Hayyat ile geçinememiş.. donanmada isyan çıkmış. Kendisine iltihak eden reislerle Bizanstan ayrı lip gelmiş ... — Bunu kim söyledi sana? — Beni sorguya çektikleri zaman, güvertede hızlı hızlı konuşan deniz- cilerden dinledim, Hacer birdenbire şaşalamıştı. kat, bu şaşkınlığı çok sürmedi, — Nuhaş, Necib Hayyatla geçine memiş olsa bile, donanmanın başın- da Said vardır. Nuhaş, Necibe değil, Saide bağlıdır. Bu işte bir yanlışlık olacak. Sen uyduruyorsun bunlafı... Dedi. Kayıkçı şu sözleri de ilâve etti: — Nühaş vaziyetten çok memnun- du. Onun. bir derdi vardı: Erzakları yoktu. Vurgunculukla bunu da temin ediyorlardı. Gemiciler «yakında dü- günümüz var!, dediler. Nuhaş bir hristiyan kadını kaçırmış. onunla evlenecekmiş ... Hacer kayıkçıyı daha fazla dinle- mek istemedi. Göğsünden iterek: — Haydı, defol şuradan. Sen af- yon çekmişisin! Ayakta rüya görü- yorsun! Diye bağırdı.. ka- Fa yoluna devam etti, Denizde fırtına vardı Akdenizin göbeğinde yelkenlerini şişiren on beş tekne, coşkun dalgalar arasında bucalıyarak Bizans yolunu tutmuştu. Rüzgâr böyle şiddetli eserse dört gün sonra Çanakkaleye varacaklardı. Üç gündür havasızlıktan şikâyet edip duruyorlardı Hacerin gemisinde Gemel adlı ihti- yar bir kaptan vardı. Gemel'in sol omuzunda kanburu vardı, denizciler deveye benzettikleri için ona bu adı vermişlerdi. Gemel çok keskin ve mahir bir deniz» ciydi. Ona: «Dalgaları yenen dev!» di- yenler de vardı. Dalgaları yenen dev, Hacere ta- partasına bağlanmıştı. Gemelt bütün denizciler severdi. O, çok uğurlu bir adamdı da, İşi rasgitmiyenler Gemel'in kanbu: runa bir kerecik el sürmekle bütün işleri düzelir, talikleri açılırdı. Fakat, Gemel çok heybetli, iri boylu ve ya- landan, hileden hoşlanmıyan temiz kalbli bir adamdı, Onun kanburuna el sürebilmek için onunla çok İyi ge- çinmek ve onu kırmamak gerekti. Hacer yolda gelirken Gemel'e sordu? — Fırtına artarsa ne yapacağız?... İhtiyar deniz kurdu, omuzunu sil- kerek güldü: — Dalgaların sırtından atlayıp yo- Yumüza devam edeceğiz. — Ya öteki yelkenliler?... — Onlar da bizi takib edecek. Ve kaşlarını kaldırarak - muhitine itimad vermiş olmak için - ilâve etti: — Rüzgâr arkamızdan geliyor. Dal. galar bizi kovalıyor. hiç bir tehlike yok. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: