31 Ekim 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

31 Ekim 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 6 PAZARTESİ KONUŞMALARI: ŞEREF KiTABI .Cümhuriyet Halk Partisinin on be- inci yıldönümü münasebetile tertip ve neşrettiği kitaplardan biri: Şeref kitabı. Bu küçük hacimli, fakat bü- yük kıymet taşıyan eseri, derin bir vecd içinde okudum. Onda Türk gençliğinin cümhuriyete, cümhuriye- ti kuran büyük insana duyduğu yük- sek saygı, sıcak sevgi ve kopmaz bağ bütün samimiyeti, bütün temizliği, bütün masumluğile yaşıyor, Hakika- ten bu kitaba geçmek, tarihe geçmek * gibi bir şereftir. Orada yazıları ve isimleri bulunan Türk çocuğunu candan tebrik ederim. «Keşke ben de onların yaşında olsaydım ve onlar gi- bi bu kitaba geçseydim!..n dileğinde bulunmayacak bir tek çağdaşım yok- tur sanırım. Kim bilir, otuz bin, kırk bin, elli bin, belki daha çok genç, bu mevzu- da yazı yazdı. Onlardan 51 nin yazısı bu kitapta.. Demek elli binin içinden ayrılabilmişler.. Bu, başlı başına bir bahtiyarlık. Fakat biz de bahtiyarız. Evlâtlarımızı, büyük ideallere sevgi. le bağlayabilmişiz. İftihar edebiliriz. Bizden sonraki neslilere, yerlerimizi ve vazifelerimizi devrederken gönlü- müz rahat olabilir. Korkusuz, onlara itimat edebiliriz, Millete yapılmış hizmetler ve iyilikler, onların gön“ Jünde minnet uyandırıyor. O halde kendileri de böyle büyük hizmetler ve iyilikler yapmaya namzettirler. Bütün bu Türk çocuklarının ana - babalarını, hocalarını, onları böyle ahlâklı, duygulu, memleket ve mik letsever yetiştirdikleri için «çok me- sut, mesut olmaya çok haklı görmeliyiz. Kitabın birinci yazısı; Zile Sakarya ilkokulundan Rahmi Dönmezin Ata. türke bir şiiri: Yalçın kayalar aşan, Sel olup birden taşan, Bağrımıza ulaşan, Ey büyük kurtarıcı! Sendeki iman metin, Barışm her kuvvetin, Yaptığın savaş çetin, Ey büyük kurtarıcı! Atasısın Türklerin, Bu şair, ne Faruk Nafiz, ne Behçet Kemal! Bu, kim bilir, on, on bir ya- şında bir Rahmi Dönmez. Küçük şa. ir!.. Seni bir gün, büyük şair olarâk selâmlamak isterim. Yine bu yaşta, yine ilokul tale- besinden biri: Zeki Akın, bakın ne di- yor Yirminci yüz yıldır bu, ilerleme devridir; Bu devirdâ en gevşek yaylar bile gerilir Nihayet çalışmakla her İsteğe erilir!.. Durmadan ileri koş, parlat sün- güleri, koş!.. Bunu söyliyen Zeki Akının sesi, Malazgirtten (o geliyor. (o Malazgirt, Türk tarihinin mühim bir noktasi- dır. Selçuk Türkü, Anadoluya, Öz- yurda, anayurda oradan girdi, Ora- dan gelen bu genç seste tarihin uğul- tusunu duyuyorum. Siz, duymuyor İnebolulu Atatürke, bakın ne Söylüy: «Sana yalnız biz deği bu Seprağri altında yatan dedelerimiz de borçlu- dur. Sen olmasaydın onların top- rak olmuş varlıkları üstünde yaban- cılar dolaşacak, yabancılar yaşaya- tı. Tarih, seninle seviniyor. Yurd, bü- tün yeşilliğini, üstünlüğünü senden alıyor, Ulusumuz, senden aldığı kud- retle neşeleniyor, kaynaşiyor. Türk çocuğu senin yüksek sözlerini duy- dukça kabına sığamıyor.» Bunu söyliyen gençliğin kim ol- duğunu yine kendilerinden dinleme- liyiz. Kütahya lisesinden Çetin Gü- ney, böyle anlatiyor: «Biz Dumlupınar çocuklarıyız. Bu topraklar üstündeki savaştan doğ- duk; bu tepeden esen inkılâp havası- nı içerek büyüyoruz. Kendi yüreğimi- zin kabuğunda yaşıyoruz; içimiz gü- neş başlı, engin bakışlı Atamızın sev- gisile dolu. Çetin ve uzun yollar, dö- nüşsüz yürüyüşümüzle kısalıyor. Biz Atatürk çocuklarıyız; istikbal, aya- Zımızın sesini dinliyor.» Vakuhi Saatciyan, Eseyan lisesin- den. Bu küçük Türk kızının şu sözle- rini okurken, söyliyeyim ki, gözlerim yaşardı. Türk vatanında gönülden Türküm diyen herkesin hakikaten Türk olduğunu bu yazıların içinde görmemek kabil değil. Cümhuriyetin yoğurucu, yükseltici, medenileştirici terbiyesinde bu sır var. Küçük Türk kızı Vakuhi Saatelyan şöyle diyor: «Atatürk, dehasını silâh olarak kullandı. O dehaya imanla bağlanan millte Önder oldu. Tarihe parmak ısırtan bir davranışta düşmanları püskürttü, Padişah adını taşıyan va- tan hainini kovdu. Yurdumuzu yı kılmaktan ve bizi esir olmaktan kur- tardı, Bu, Atatürkün yüksek şahsiye- tinde beliren şafağın korkunç geceyi silip süpürmesiğir. Tarih buna istik- lâl savaşı diyor; biz, Atatürkün ya- rattığı ebedi gündüz diyebiliriz.» Büyük Şef böyle demişti: «Bugün vasıl olduğumuz netice, asırlardanberi çekilen milli musibet. lerin intibahı ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu neticeyi Türk gençliğine emanet ediyorum.» Ulu Atamızın yüce yüreği müste- rih olsun; eserini emanet ettiği Türk gençliği onu bağrında yaşatıyor; bu mukaddes. emaneti, var oldukça ya- şatacaktır. Hasan - Âli YÜCEL MEŞ'UM KADIN Aşk ve macera romanı Nakleden: (Vâ - Nü) — Affedersiniz, hanımelendi... Böy- le kıymetli bir teklifi reddetmeğe mec- bur kaldığımdan dolayı son derece mahcubum... Fakat işim var... Hasta- neye gitmek mecburiyetindeyim... Hat- tâ burada fazla bile kaldım. Şimdi ay» rilıyorum... Bu yeni inkisar üzerine, genç kadın öfkeyle dudaklarını ısırarak? — Pek âlâ... Başımın çaresine bâ- Reddinin hüşunetini hafifletmek için, çok terbiyeli olan delikanlı ilâ- ve etti: — Emin olun, benim için büyük bir mahrumiyetti, Fakat doktorluk ta askerlik gibi... İnsan, dakikası dakikasına vazife başında bulun mali... Leman bu sözleri dinlemiyor, fa- kat düşünüyordu. Şu esnada, bir pencere girintisi içinde, doktorla yapyalnızdı. o Yakında da, onlarla meşgul olacak kimse yoktu. Genç ka- dın, . çoktandır pe ie ime nie gile e Tefrika No. 52 — Aceleniz var, anlıyorum... Lâ- kin bir kaç dakika daha benimle ko- Duşabilir misiniz? Delikanlı, nezaketen, başını «evet» makamında eğdi. Leman, onu ko- lundan çekerek biraz daha kendine yaklaştırıp, çapkın bir eda ile: — Sizin hakkınızda söylenen söz- ler doğru mu, Rauf bey?... — Cevab vermem için, hanımefens di, ne denildiğini bilmem lâzımgelir. | — Bir çok şeyler... Meselâ; Bir metresiniz bile yokmuş... Doktor başını kaldırdı. Bu garib suale hayret ettiği halinden belliydi, Leman devam etti; — Cevab versenize... Doğru mu?... — Evet efendim, doğru... — Aşkolsun... Vallahi bu erkekler ömür şey... Ne güzel yalan söyleme- sini biliyorlüğiei Metresi mi yok?... Ya Didar Hoşsesi ne yapmalı?... Delikanlı, ciddiyetle: — Didar hanımefendi, metresim İ ki bütün gurur ve âzamet hislerini 3EŞAN 31 Teşrinlevvel 1938 Trakyada artezi-| Türk köylüsünün bü istekleri yapılacaktır Ziraat Vekili dün Ankara rad- yosunda bir nutuk irad etti Atatürkün nutuklarından: “Eğer “Eğer milletimizin ekseriyeti azimesi çifçi olmasaydı biz bugün dünya yüzünde olmayacaktık,, yen kuyuları Her kazada tecrübelere baş- landı, bol su bulunuyor Lüleburgazda sanatkâr Hüsnü usta tarafından açılan arteziyen kuyusu (saatte altı ton su veriyor) Edirne (Akşam) — Trakya arte- ziyen işleri hızlı ve müsbet safhaya girdi. Her vilâyet ve kazada bu hare- ket başlamıştır. Hepsinde tecrübeler yapılıyor. Fakat en ileri giden ve ba- şaran Kırklareli vilâyetinin (Babaes- ki) ve (Lüleburgaz) kazalarıdır. Bu iki kazada açılan ve gür su fış- kıran arteziyenlerin sayısı (18) dir. Babaeski ile (Hâyrebolü) arasın- daki Sinanlı köyünde (5), Lülebur- gazda en son (3) arteziyen 24 saatte ortalama 200) ton su veriyor. Bu ar- teziyenlerin son üçüncüsü saatte (13) ton su vermektedir. Bütün sular en iyi dereceli ve ki- reçsizdir. Devlet demiryolları artezi- yenlere başlamak üzer emir vrmiş ve mühendis göndermiştir. Bunları çı- karan makineleri işleten hep Türk ustalarıdır. Arteziyen açtırmak Tekirdağ, U- zunköprü, Meriç de dahi devam edi- yor. Çanakkale makineleri satın al- mıştır. Bu program birkaç sene de- vam ederse Trakya su davası en iyi tarzda halledilmiş olacaktır. Jeolog- Jar İyi ve ümitli haberler vermekte- dir. Polonyanın Prag se eiri Prag 30 (A-A.) — Polonya 'sefiri, dün öğleden sonra Hariciye Nazırını giyaret etmiştir. » Metresim de- | ğildir, az zaman sonra zevcem oOla- caktır, —A.. Ravf, uzaktaki kalabalıkta birini görmüş gibi yaparak; — Affedersiniz efendim... İşte bir arkadaşım da beni bekliyor... Bera- ber gideceğiz... Müsaade istiyorum. Eğilip selâmladıktan sonra, hızlı adımlarla uzaklaştı Genç kadın, boğuk bir sesle söy- lendi: i « —Beni hiçe saydı... Beni istihfaf etti> | Bu tahkir, Reşid paşanın kızında- isyan ettirmişti. Öleceğini bilse, ken- dini kepaze eden bu aşkı boğmak istiyordu. Hattâ bir aralık bulanık | gözlerinde intikam hisleri parladı, Bir an, canavarca bir fikir, aklında şimşek gibi çaktı: «— Bediin elinde kuvvet vardır. Raufu lekelemek için bir şey icad edip onu mahkemelerde sürüklendi- rebilirim.3 Hummalı beyninde bir an hayat bulan bu fikir karşısında kendi de ürktü. Hayır, bu kadarını - yapa- maz... Aşkının nevmidliği içinde ken- dinin mahvolması daha iyi... Fakat bu genç vaktile Didar Hoşsese ras- Geli a ep Gene deren Şabi arılammai Ziraat Vekili B, Faik Kurtoğlu dün Ankara radyosunda köy kalkınması we Ziraat Vekâleti teşkilâtı hakkında bir nutuk irad etmiştir. B. Faik Kurtoğlu bütün hakikatlerin ve yolu» muzu aydınlatacak ebedi nurların kaynağı Atatürk olduğuna işaret et- tikten sonra Büyük Şefin şu sözlerini tekrar etmiştir. «Türkiyenin sahibi bhakikisi ve efendisi, hakiki müstahsil olan köy- Jüdür. Köylünün netayiç ve semeratı mesaisini, kendi menfaati lehine hat- ti âzamiye iblâğ etme siyaseti iktisa- diyatımızın ruhu esasisidir, Yedi asırdanberi, cihanm dört kö- şesine sevkedilerek kanlarını akıttı- imz, kemiklerini yabancı toprak- larda bıraktığımız, yedi asırdanberi emeklerini ellerinden alıp israf etti- ğlmiz ve buna mukabil daima tahkir, terzil ile mukabele ettiğimiz ve bun- ca İcdakârlıklarına ve ihsanlarına karşı nankörlük, küstahlık ve ceb- barlıkla uşak menzilesine indirmek istediğimiz bu asil sahibin huzurun» da bugün ihtiramla hakiki vaziyeti- mizi alalım, iğer milletimizin ekseriyeti âzime- si çifçi olmasaydı, biz bugün dünya yüzünde olmıyacaktır.» Vekil, köylünün, bu memleketin temeli olduğuna işaret ettikten sonra | ezcümle demiştir ki: — Cümhuriyet 15 yıldır her şeyi se- nin için, seninle ve senin dileğinle yap-| mıştır. Yol, demiryolu, emniyet, asayiş, | kötü vergileri koparıp atma, bataklık ye kuraklıkla savaş, hastalıklarla sa- vaş, sağlam politika, fabrika, kanun. lar,.. Hep, hep senin saadetin için, se- ni lâyık olduğun ve istediğin mesud yaşayışa eriştirmek, önündeki fena şartları, vasıtasızlıkları, imkânsızlık. ları süpürüp atmak için düşünülüp hesaplanmış, sıraya konup başarılmış şeylerdir. Doğruluğuna, isabetine binlerce misa- ile iyman ettiğimiz, aynı anda kendi kalbimizde, kendi beynimizde doğ- muş gibi yürekten benimsemekte ol. duğumuz ulu ses, bizi, yeni cepheye çağırıyor: Köy ve ziraat kalkınma cephesine. Sayısız büyük işlerin gibi, bu işte de, her büyük işteki müstesna tutum ve kabiliyetinle muvaffak olacaksın. Yütümek değil, sıçramak ve aşmak lâ- zımdır. Ziraat kongresi Bir kaç gün sonra, Cümhüriyet hü- ne kadar kolay elde edebilecekti, Bu kadin, ah bu kadın... Erkek, o ismi ne de mühabbetle anmıştı. Filhakika bu kız, sesi kadar güzeldi. Fakat kendisinin cazibesile kıyas edilemezdi ya... Hem de ne Olsa, şu- rada burada şarkı söyliyen bir ka- dın! Buna rağmen işte o, aralarına gi- riyordu. Rauf onu seviyordu. «— Ne yapmalı? Bu mânlayı na- sıl yok etmeli?» diye Leman düşündü. Deli gibiydi. Bir çok feci sahneler gözünün önünde tecessüm etti. Ver- diği kararlardan kendi de korktu. Fakat ne olursa olsun sevdiği bu gen- ci elde edecekti. Rauf onun dostu olacaktı. Reşid paşanın, Refika hanımefen- dinin şımarık kızı hayatında ilk de- fa olarak sevdiği halde nasıl oluyor da karşısında mukabele görmüyordu? Acaba Rauf bu kadını sahiden mi bu kadar seviyor? Belki hissiyalın- da aldanıyordu. Belki duyduğu, ge- çici bir kapristir. Bunu tecrübe et- mek kolay! Her halde bu Didar Hoş- ses, delikanlının mevkiine, parasına gözkoymuş bir insandı. Kumazlıkla onu el edebilir de başka bir tarafa atlatırsa yalnız kalan Raufu teselli ederek yakınlaştırmak kolay şeyl... Onu güzelliğiyle, cazibesiyle bir kere kümeti, Ankarada ilk köy ve ziraat kongresini toplıyor. Memleketin her tarafından gelecek yoldaşlara, Ziraat Vekâletinin, teşki- lâtını nasıl bu davanın emrins sefer- ber ettiğini orada izah edeceğiz. Şimdiden söyliyeceğim şey şudur: Ziraat Vekâleti, bir taraftan Cüm- huriyetin yapıcı karakterinin gerekle- diği işlerde yapıcı rolü almakla bera- ber, diğer taraftan yol gösterici, yar. dımcı ve yaptırıcı olarak memurları- nı, mekteplerini, tecrübelerini, teşek- küllerini, vasıtalarını bu dava için köye ve köylü emrine götürecek, kısa- ca çalışma ve teşkilât sıklet merkezini köyler lehine değiştirecektir. Köylülerimizin bütün dileklerini ve isteklerini tesbit etmiş bulunuyoruz. Bunları temin için öz Türk rejimi olan Cümhuriyet her şe y Atatürk, ilk ve en bü; rini sizdeki hudutsuz, üstü ti keşfetmekle göstermiştir. Bu keşif, halde ve istikbalde büyük Türk mille- tinin erişe: başarıların en kati teminatı, Türk gücü, Türk 'Türk devrimindeki dalma tükenmez hazinesidir. Var ol Atatürk. Nutuktan sonra Yüksek ziraat ensti- ileriliğin İ tüsü talebesinden 20 kişilik bir koro heyeti tarafından Ziraat marşı söy- ienmişti Diyarbakırda buğday ve yağ fiyatarı Diyarbakır o (Akşam) Ziraat bankası kilosu beş kuruştan epeyce buğday mübayaa elimiştir. Bu esna- da fiatler yükselmişti. Şimdi Ziraat bankasının buğday alımını kesmesi yüzünden buğdayın kilosu 3 kuruş 45 santime kadar düşmüştür. Arpa kilosu 2 kuruş 90 santim, nohud 4 kuruş 40 santim üzerinden borsada muamele görmektedir. Ticaret borsasında yağ alım ve sa- tımı çok hararetlidir. Yağın kilosu 78 kuruş, taze badem 94 kuruş 10 santim, Kitre 27 kurş 70 santim- pirinç kilosu 17 kuruş 25 santim, aci badem 30 kuruş 75 santim üzerinden muamele görmektedir. Yağ piyasası- nın biraz daha yükseleceği tahmin olunabilir. : İngilterede belediye seçimi Londra 30 (A.A.) — Belediye mec- üslerini yenilemek için salı “günü krallığın her tarafında Belediye inti- habatı yapılacaktır. Leman, günlerce iztırab çektikten sonra nihayet kararını verdi, Otomobilini emretti. Giyindi. Dİ- dar Hoşsesi görmneğe gitti, Asu ismi- ni de tahkik ettiği için, telefon relr berinde adresini bulmak güç olmadı. Artist, mütevazi bir apartımanda oturuyordu. Kapıcı, üçüncü kak ta oturduğunu söyledi, Merdivenlerden çıktı. o Hizmetçi onu küçük, temiz bir salondan içeri aldı; — Biraz bekleyin... efendim. Bir kaç dakika sonra Didar içe girince güzel gözlerini misafirin hayretle çevirerek ahenkli bir gesi! sordu: — Buyurun efendim... Eiminif müşerref oluyorum? — Efendim... Gelişimin sebebi9i garib bulacaksınız. Fazla mukadd me yapmadan, doğruca maksad söyliyeyim: Gayet yüksek mal rı işgal eden bazı şahsiyetler müh sebeblerden dolayı, hiç değilse Dİ müddet için bu memleketi terk “Ü menizi istiyorlar, — Ben mi?... Bu memleketi e etmek mi?... İmkânsız, efendi... Zaten © kebil şahsiyetlerin benimi. ne alâkaları olabilir? Şimdi gelir, (Arkası v8” ğer ai id aaa

Bu sayıdan diğer sayfalar: