11 Kasım 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 3

11 Kasım 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| | 11 "Teşrinisani 1938 Mukaddes Atatürkün Altın Devri Ne mesud millettik, ne büyük ma- teme gömüldük, Hastalığına dair, en mübhem Şa Yialar çıktığı gündenberi, evlerimiz de konuşuluyordu: — Hayatımın yarısını ona verin dim. — Hayır, hepsini; ve derhal, — Kabil osa... ” Sabahları kâbuslu wykularımız. dan uyanır uyanmaz, hasta yattığı Dolmabahçe sarayının üzerindeki bayrağa gözlerimiz çevriliyordu: Ya- rım değil; tamam asılmış. Rahatir yorduk: — Yaşıyor. — Tek yaşasın da, çalışamasa bi- le onun nefes alması bize yeter! - di- yenler oluyordu. Dündenberi işte unulmaz acıla- ra gömüldük. Ulu matemi dar hav- salamıza sığdiramadığımız için mi dir, yoksa ruhunu ayrılmaz şekilde milli ruhumuza kalbolmuş hissetti. ğimizden mi, Onu ölmemiş, ölemez, ve hiç bir şeyi değişmemiş, değişemez görüyoruz. Bununla beraber, evinden yeni çıkmış bir kadın, mezar sükütu İçin. deki tramvayda birdenbire silkine rek, soruyor: — Bu bayraklar?.. asılmış?... Biletçi, bir şey söylemeden nemli gözlerini önüne İğiyor ve kadın felâ- keti böylece anlıyarak bir feryad koparınca, tramvay arabası birden bire, sari hıçkırıklara, feryadlarla matem evine dönüyor. Susarak zehirini içine akıtanlar mı daha muztarib; baygınlık nöbeti geçirecek derecede hislerini izhar edenler mi? Ömürlerince gözlerinde yaş görünmemiş koca erkekler, giz lenerek çocuk gibi ağlıyor. Bize bahşettiği mesud hayatın zer- resinden Onun matemile dolu bir uçuruma yuvarlandığımz için, bu Aâni tenakuz, yasımızı başka hiç bir kederle o ölçülemiyecek kadar nza- metli bir hale getiriyor. Asıl azamet, milli matemimizin va- karındadır; bu kara günde bile, Onun büyük eserine milletçe ebeği- yen devam etmek, - azmimizdedir. Atatürkün filli eseri olan Türkiye cümhuriyetini, Kemalist ideolojiyi, hiç bir sarsıntıya uğratmaksızın, Onun ALTIN DEVRİNDE olduğu gi- bi, nifaksız, şikaksız sürüp gölür- mek; Onun bşaladığı işleri tetviç et mek ahdimizdeğdir. Onun «tarihteki en şanlı millet» diye tesbit ettiği ve bataklıktan çi- kararak en müterakki memleketler- le bir nesil içinde yarıştırdığı Türk milletini, İstikbalin de rakibsiz ihti- şamda bir milleti haline koymak, « Onun yarattığı sevgili kelimelerle söyliyelim - ulusal ülkümüzdür. Bu yeni devleti, - ilk reisi ebediyete da- ha dün intikal etmiş” olan bu ezeli Türkün ebedi cümhuriyetini, - tari- hin hiç bir rejimine nasib olmamış pürüzsüzlükte bin senelerce yaşat mak, Onun kurucusuna, bizim kur- tarıcımıza karşı en küçük, en naçiz, fakat katiyen zaruri bir vazifemizdir. Atatürkün Türklüğe mezcolmuş kudsi şahsiyetine karşı hürmetimizi ancak bu suretle yüzümüz kızarma. dan eda edebileceğiz. Niçin yarım (Wâ - Nü) “..1nEEErEAEEAEENEANEEENEEEEEEEAEAAEASENE Londra radyosu Dün Atatürkün büyüklüğün- den, yaptığı inkılâplardan uzun uzadıya bahsetti Londra radyosu dün öğleden son- raki neşriyatında, ilk havadis olarak Büyük Önder Atatürkün vefatını bü- Yük teessürle haber verdi ve Harbı Umumideki kahramanlığını, Türki. Yeyi izmihiâl ve felâket uçurumun- dân nasıl kurtardığını şsaltanati de- Yirerek eümhuriyeti nasıl ilân ettiği. hİ, Türkiyede her sahada yaptığı ©ş- 8iz inkılâpları uzun uzadıya anlattık- sonra neşriyalına wTürkiye Ulu Befini, cihanda büyük bir siyaset ia kaybetti sözlerle bitirmiş. AKŞAM Sahife $ Gençliğin büyük teessürü Üniversite talebesi dün konferans salonunda toplandı Bütün talebe ağlıyordu, rektör bir kaç teselli sözü söylemek istedi, göz yaşları içinde buna muvaffak olamadı, hıçkırıklar, göz yaşları içinde dört beş dakika süküt edildi, sonra Bütün 'Türk âlemini en derin ke- der ve matemlere sürükliyen müellim haber dün üniversite muhitini em- sali görülmemiş bir teessüre garket- miş bulunuyordu. Asırlardanberi Türk milletinin ye- tiştirdiği en büyük adamın dünyaya gözlerini kapadığı haberi geldiği za- man dershanelerde bulunan talebe. ler hüngür hüngür oğlamağa başla- muışlar, teessürden talebelerine bir kaç teselli cümlesi söylemek takatini da- hi kendilerinde bulamıyan profesör- ler talebelerile beraber ( gözyaşları içinde sınıfları terk etmişlerdir. Üniversiteyi ağır bir matem hava- sı kaplamıştı. Herkes teselliye muh- taç görünüyor, herkes bir tek kelime söylemeden dolu gözlerle biribirleri. nin yüzlerine bakıyordu. Talebeler Türk tarihinin bu en matemli gününde yanyana bulun- mak ve kederlerini paylaşmak ihti- yacile yavaş yavaş ağlaşan küçük gruplar halinde üniversite konferans salonunda toplanmağa buşldılar, Ağlamaktan gözleri dolu dolu ol- muş kız talebelerin huçkırıklarını zaptedemiyerek beyaz mendillerle âğızlarını kapadıkları görülüyor, me- tin olmağa çalışan erkek talebelerin gözlerinden çenelerine doğru yaş ta- neleri süzülüp dökülüyordu. Herbiri Atatürkün büyüklüğünü takdir ederer onun memleketinde, onun yetiştirdiği nesle çalışmak ar- susunu İzhar eden ve bu vasifeyi se. ve seve yapan ecnebi profesörler de bu büyük matemin dışında değildi. ler, En aziz evlâdını kaybeden bir milletin en küçüğünden, en büyüğü- ne kadar kadın, erkek ağladığını gör- mek onlara da gözyaşları döktürü- yor, fakat bu anda en derin &cı ile parçalanan kalbleri teselli için söy- Jenecek 8öz bulunmadığını biliyor- lardı. Talebeler konferans salonuna yer- leştikten biraz sonra üniversite rek- törü, yanında fakülteler dekanları olduğu halde eğlıyarak içeri girdi. Ağır ağır kürsüye çıtı. Bir kâç te sekli sözü söylemek istiyordu. Fakat 1 talebeler ağır ağır salonu terketmeğe başladılar Atatürk Üniversite talebesi arasında Atatürkün gençliğe hitabı Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cümhuriyetini, ilelebed, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek istiyecek dahili ve harici bedhah- ların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cümhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen vazifeye atılmak için, içinde bulu- nacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmiyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsaid bir mahiyette “teza- hür edebilir. İstiklâl ve Cümhuriyetine kasdedecek düşman- lar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mü- messili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün ka- leleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün ordu- ları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfül işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hiyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emellerile tevhid edebilirler, millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cümhuriyetini kurtar- maktır. Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kan- da mevcuttur. buna muvaffak olamadı. Gözyaşları içinde: — Ölen, yalnız Türklerin en aziz evlâdı değil, beşeriyetin de en bü- yük evlâdıdır, Metin olunuz! diye. bildi. Bundan sonra bir iki cümle daha söylemeğe çalıştı. Fakat tees- sürü mâni oldu. Salonu derin bir süküt kapladı. Hıçkırıklar ve gözyaş- ları içinde dört beş dakika devam eden bir süküt! Rektör ve dekanlar salondan çık- tılar. Bundan sonra talebeler de ağır | ağır salonu ter ketmeğe başladılar. Mağmum bir halde ve önlerine bâ- | karak Beyazıd meydanına geldiler. Orada gene ağlaşan kümeler halin- de dağıldılar. Hiç bir kara haber Türk milletini | bu kadar derin bir mateme garkede- mezdi. Kişi 4 Bütün eğlence yerleri kapandı i İ o Büyük kayıp haberi alınır alınmaz, şehrimizdeki bütün sinemalar, tiyat- rolar alâkadar resmi makamlara mü- racaat ederek Büyük Şefin ölümü kar- şısında temsillerini tatil ettiklerini bildirmişler ve kapılarına, büyük mll- ! Mi matem üzerine tatil ettiklerine da- ir birer ilân asmışlardır. Belediye re- | isliği de Şehir tiyatrosunun temsille- rini tatil ettirmiştir. Dün akşamdan itibaren çalgılı | kahyelerdeki çalgılar da fasıl ve kon- | serlerini tatil etmişlerdir. Kahvelerde | Kâğıt, tavla, bilârdo oyunlarının da İ oynanmadığı görülmüştür. Dün Istanbul en büyük matem gününü yaşadı Bütün halk bir vücud halinde büyük kayıp karşısında ağladı Dün saat on bire on kala Dolma bahçe sarayının üzerindeki Riyaso- ticümhur bayrağı yarıya indi, Bunu İstanbul vilâyetinin bayrağı takib etti, Bir müddet sonra İstanbul, mem- leketin her köşesi gibi yekpare bir cenaze evi haline girdi. Sokaklarda ağlıyanlar, gazele satan dükkânların önünde grup grup toplananlar gö- 28 çarpıyordu. Gazete Idarehanelerinin telefonla» rı mütemadiyen işliyor, kadın, erkeli binlerce vatandaş ayni suali sorü- yordu: — Atatürk nasıl? Ve gazetelerden derin bir hüzünle bunlara cevab veriliyordu: — Maalesef Atatürkü kaybettik... Bu cevabı alanlar telefonu kapat» madan tcessürlerine serbes cereyan veriyorlardı. Caddelerde matem havasi elle tü tulacak derecede ağırlaşmıştı. Beyoğlunda bütün büyük fotograf. çılar kara çerçiveler, kara tüller içi- ne Büyük Adamın resmini koymuş- Jardı, Bunların önünde büyük bir kalabalık toplanmıştı. Resimleri göz yaşları içinde seyredenler konuşuyor. Jardı: — Sen ölecek insan mı idin? — Öldüğüne 'inanamıyacağım ge Jiyor, Bütün büyük lokantalar, sinema. Yar, tiyatrolar, eğlence yerleri kapan- mıştı. İstanbul cihetinde de bir çok dükkünlar kepenklerini indirmişlerdi. Büyük bir kalabalık akın halinde Dolmabahçe istikametine doğru yü- Tüyordu. Sarayın önündeki kaldırım talebeler, halk, hattâ küçük mekteb- dilerle dolu idi, Sarayın üzerindeki Riyaseticüm- hur bayrağı direğin ortayerinde ha- zin hazin sallanıyor. Sarayın önün- den geçen bir çok münevverler şap- kalarını çıkararak içeride yatan bü- yük ölüye ihtiramlarını gösteriyor lardı, Sarayın kapısı kapanmıştı. Yan kar pıdan otomobillerle büyük hükümet adamlarının saraya girip çıktıkları görülüyordu. Dün İstanbulda yüzlerde çizgilenen bir tebessüm izi bile görülmüyordu. Herkes hüzülnü idi, Sultanahmedde #htiyar bir adam eline bir gazete &i- mış, gözleri yaşlar içinde etrafında kilere: — Sen öleceğin yerde ben öley- dim... diyordu. Bir İlkmektebin önünden geçiyor. dum, Yarıya kadar inik bir bayrak... Talebe mektebin bahçesinde toplan- miş... Her zaman gürültüleri ayuka çikan talebeler arasında küçük bir çıt bile yok... Yalnız genç bir kadın öğretmen ta lebeye anlatıyor: — Atstürk öldü... Atatürkü han giniz tanımazsınız ki?... Onun yap- tıklarını, bizi nasıl kurtardığını, nasıl, yükselttiğini hanginiz bilmezsiniz ki... İşte o Büyük Atatürk öldü. Çocuklar ağlıyorlar... Dün bütün mektepler kara haber Gen sonra dersleri tatil etmişlerdi. Ta» Jebeye büyük ölünün, eşsiz şahsiye- tlnden, yaptığı muazzam işlerden baha sediliyordu. Dün İstanbul en kara gü- nünü yaşadı, Tramvayda vakur yüzlü, orta yaşlı bir adam, yanında 8-9 yaşmda küçük kizi... Kız, mendili elinde ağlıyor. Orta yaşlı adam: — Kızım, çok üzüldün... Artık suş evlâdım... Diye çocuğunu teselliye çalışırken kendi gözleri doluyordu. Ona kim ağlamıyor ki?... vk

Bu sayıdan diğer sayfalar: