18 Aralık 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

18 Aralık 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ga or Tunusun Fransa için ehemmiyeti ea 4 Bir Fransız muharriri: “'Tunusta bir karış yer terkedemeyiz,, diyor Muharrir ilâve ediyor: “Kuvvetimiz o kadar üstündürki Trablusgarp cihetinden gelecek saree bizi korkutamaz. ,, Fransanın tanınmış muharrirlerin- den Renâ La Bruyâre İtalyanın müd. deiyatı münasebetile Tunusun, siyasi ve bilhassa askeri bakımdan Fransa Için haiz olduğu hayati ehemmiyetine dair Petit Parislen gazetesinde bir ma» kale yazmıştır. Bu makaleden mühim gördüğümüz bâzı parçaları naklediyo- Tuz: talyanın Tunus üzerinde ileri sürdüğü talepler, bizi endişeye düşü. remez. Maamfih Başvekil B. Daladi- et'nin beyan ettiği veçhile, Tunusun hir karş toprağını bile, memleketin €inhiyeti bakımından dokunulma, bir Yeğia:addettiğimizi tekrar etmek lâ zimdır. Tunusun şimali Afrikadaki imparatorluğumuzu muhafaza için bize ne kadar cizem olduğunu anla. mak gayet kolay bir şeydir. Bu mın taka, şimali Afrikadaki imparatorlu- ğBumuzu teşkil eden Tunus, Cezair ve Fas müsellesinin desteklerinden biri- dir. Şimali Afrikada yaşıyan Berberi. ler ve Araplar, yanyana yaşamağa alış- muş bir blok teşkil eder. Bu bloku sars- madan bir parçasmı ayırmak kabil değildir. Şimali Afrikadaki Fransız impara- torluğunun nüfusu şöyledir: Cezairde 6,900,000, Fasta 5,400,000, Tunusta 2,400,000 nüfus... Tunusun hududla- rına katiyen dokunulamaz, Tunus, hiç bir pazarlığa mevzu teşkil edemez. Bunun siyasi ve askeri sebeplerini izah edelim: Tunus Fransanın himayesinde bir beyliktir. Fransa, Tunus beyine karşı bir takım taahhüdler altına girmiştir. in bir parçasını, başkasına e hakkı yoktur. Cenup hudud- larının herhangi bir değişikliğine mâ- ni olan diğer bir nokta daha vardır: Bu memleketin cenup hududlârı, to- poğrafya vaziyeti bakımından mükem- mel bir surette müdafaa edilebilir. Trablusgürp hududile, Gabes körfe. zi arasında uzıyan yerler, dağlık ve kumluk araziden mürekkeptir. Bil hassa Trogloditez dağı, kolaylıkla mü- dafaa edilebilecek bir sed teşkil eder. | Eğer bu emniyet mıntakası feda edi-| Jerek hudüud hattı Gabes körfezine yak-| Taştırılacak olursa Tunusun emniyeti tehlikeye düşer. İtalyanlar, Trablus- garbe hücum için Tunusu bir üssül- hareke ittihaz ettiğimizi iddia ediyor- Jar. Bundan esassız bir söz olamaz. Fransanın Tunusu müdafaa için icap eden tedbirleri alması vazifesidir. Binaenaleyh 'Tunüsun cenubundaki teşkilâtımız, tamamile tedafüidir. İtal- ya, Trablusgarpte iki kolordu bulun- Tunus şehrinde bir bulvar durmaktadır. İtalyada yapılan son te-! sahürler, bizi Tunus hududlarını mü» dafaa azmımızı bir kat daha kuvvet- lendirecektir. Fransanın şimali Afrikada askeri kudreti, dört Kolordu ve fevkalâde mu- harip, 15 milyon tebaaya dayanmak. tadır. Bizim bu kuvvetimiz, İtalyanın- kilere o kadar üstündür ki Trablus. garp cihetinden gelecek tehdidler, bi- zi korkutamaz. Tunusun cenubundan gelecek bir tehdid, Afrikadaki kolordularımızın seferberliğini geciktirebilir. Bu sebep- ten dolayıdır ki, Fransa hükümetinin Tunusun cenubunda tabii müdafaa hatlarından istitade ederek burada ikinci bir Maginot hattı kurması ta- bildir. Bu müdafan hattının arkasın- da şimali Afrika ordularımızın sefer- berliğini yapabilirler, “Tunus, bahri vaziyeti itibarile Fran. siz imparatorluğunun sevkulceyş va- ziyetinde üstün bir mevki işgal ediyor. Bizerte müstahkem şehri, dünya münakalât yollarını müdafaa etmek, için en iyi bir mevkide bulunuyor. Bi- zerte'in Fransızların nazarında Brest ve 'Toulan derecesinde bir kıymeti var- dır. Bizerte, bahri tersaneler baki- mından mükemmel bir vaziyettedir. Limanı mükemmeldir. Açılan kanal vasıtasile Ponty koyuna bağlarmışlır. Bu koy, bütün bahri müdafaa vasıta- larını, yani tahtelbahirleri, torpido. ları, torpil tarayıcı gemileri, seyyar müdafaa kuvvetlerini, deniz tayyare» Jerini, sabih müdafaa vasıtalarını isti. âp edebilir, Fakat Bizerte'd bilhassa paha biçilmez bir kıymet bahşeden şey, gölüdür. Bu göl, İngiltere ile Fran- sanın bülün merkez kuvvetlerini içine alabilir. Bu gölün dibinde de Sidi - Ab- dallah tersanesi vardır. Deniz cihetinden mükemmel suret- te müdafaa edilmekteolan Bizerte müstahkem şehri, kara cihetinden de mükemmel bir şekilde müdafag edile. bilir. Çünkü şehri kara tarafından Cebeli Süküt çevirmektedir. Porto Farina yarımadası tahkim edilmek suretile bu müstahkem şehir, zapledilmez bir. hale getirilmiştir. Eğer Akdeniz haritasına bir.göz gez- dirilecek olursa, görülür ki, Bizerte müstahkem şehrile hava kuvvetleri. mizin toplanabilecekleri Bon burunu, Sicilya kanalını kontrol ederler, Fran- sız hava deniz kuvvetleri burada bu- Yundukça, Sicilyadaki İtalyan kuvvet- leri yerlerinden kımıldıyamazlar, Şayed Bizerte İtalyanların eline ge- çerse İtalyanların Akdeniz için ileri sürdükleri «bizim deniz» parolası ta- hakkuk etmiş olur. Bilâkis Bizerle Fransızlarda kaldık- ça, Sicilya kanalı, güç olmakla bera. ber Bizerte'e ve biraz daha beride bu- lunan Maltaya istinad edilerek geçi- Jebilecektir. Bu vaziyette İtalyanlar, bu kanaldan pek az istifade edebile. cekler, Bizerte ile Malta arasında, örs ile çekiç arasında kalmak gibi bir va- ziyete düşeceklerdir.» Kö 48 Ranunucvvel eş ylü için bir tevzi cihazına ihtiyaç vardır Fabrikalardan çıkan maddelerin köylere kadar ucuzca tevziini temin etmek lâzımdır Reisicümhur İsmet İnönünün gon seyahatinde, köylü iplik meselesin- den şikâyet etti, bir köylü iplik bul- mak için, Adanaya kadar gitmiş, fab- rika direktörünün kapısında saatler- ce beklemiş. Köylünün biri, hiç ip- lik bulamadığından bahsediyor. Hal- buki fabrikaların ambarlarında pa- ket paket iplikler müşteri bekliyor- muş. Görülüyor ki bir tarafla iplik bu- lamıyan küçük tezgâh sahibleri, di- ger tarafta da müşteri bulamıyan iplik fabrikalar var. Fabrikelarla, ipliğe muhtaç olan küçük dokumacı- lar, köy tezgâhları arasında sıki ve kuvvetli bir münasebet yoklur. Maalesef bu münasebet, çeşld çeşid mutâvassıllar tarafından İdare edil mektedir. Fabrikadan köye bir pü- ket iplik gidinceye kadar bin bir saf- ha geçirmektedir. Büyük iplik taciri, komisyoncu, perakende iplik satan tacir, gene bir komisyoncu, kasaba- daki her çeşid eşya satan dükkânda iplik satan tacir, bu tacirden mal alan köy bakkalı... Hasılı bir paket iplik köye gelinceye kâdar kırk el- den geçiyor. Bu paket narh mucibince, fabri- kada 520 kuruşa satılması lâzımdır. Fakat bu falti dağbaşındaki köyde tatbik etmek mümkün değildir. Çünkü bu paketi fabrikadan köye taşıyan eller de kâr edecektir... İplik meselesi, küçük sanayiin bel- kemiğini teşkili etmektedir. Hem bu küçük sanayi şehirlerden ziyade köylerdedir ve bü köylerdeki tezgâh- Jarın adedi de bizce malüm değildir, Bir kaç sene evvel İzmirde pamuk- lu dokumu fabrikaları, sanayi kon- gresine hazırladıkları bir raporda bu küçük tesgühlardan bahsetmişlerdi. Burapordaki malümata göre, yalmz İzmirin dağ köylerindeki tezgâhların mikdarı 100 binden fazladır. Doku- macılıkla dağ köyleri daha ziyade meşguldür. Çünkü dağ köyleri ziraa- te elverişli değildir. Nitekim Denizliye tâbi köylerde dokumacılık daha kuvvetlidir. De- nizlinin Kadıköy nahiyesinde, işlene- cek bir karış toprak bile yoktur. Köylü, bütün istihsal kuvvetini do- kumacılığa hasretmiştir. Bu itibarla ova köylerindeki, top- rak meselesi, tohum ve ziraat âletle- ri meselesi ne kadar mühimse, dağ köylerinde de iplik meselesi o kadar ehemmiyetli bir meseledir. Bilhassa, yalnız dokumuacılıkla geçinen Kadı- köy tarzındaki köylerde, ipliksiz ka- lan dokumacı ile, topraksız ve to- humsuz kalan zürra arasında ehem- miyet itibarile hiç bir fark yoktur. Şehirdeki küçük dokumacı, bo? kaldığı ve yahut iplik bulamadığı v9 malını satamadığı zaman, büyük $€ hirlerin hayatına karışarak başka biş iş yapabilir. Seyyar sâticilik eğe” rek hayatını kazanabilir. Fakat dağ köyünde yapılacak başka bir iş yok” tur. Burada ipliksiz kalan dokume €ı, köyünden tarlalara, insant yeri© rine hicret etmek mecburiyetini? kalır, , Bu vaziyet karşısında, küçük sana; küçük tezgâhların 'himay** sini düşünürken, dağ köylerin de gö” önünde tutınak lâzımdır. Reisicümhur İnönü, sön seyahat” lerinde iplik meselesine temas bw yurmak suretile, memleketimizin en can alacak meselelerinden birini o” taya atmış oldular. Çünkü dağ köy” lerindeki dokuma istihsalâtı zannet” tiğimizden daha fazla ehemmiyeti haizdir. Köylülerin çoğu, el tezgâh larında yapılan dokumaları giymek” tedir. Henüz büyük fabrikaların yaptığı dokumalar, bütün köylün ihtiyacını temin edecek mikdarda d© gildir. Böyle olduğu için, köylünün giyecek meselesini temin etmek mak sadile, köylerdeki dokumacılığı hi- maye edecek şekiller bulmalıyız. Yazımızın baş tarafında, fabrik$ larla, köy tezgühları arasında sik! münasebetler olmadığından b miştik. Fabrika malını yalnız büyüf tacire satmakla vazifesini bitiriyof- Halbuki mesele bununla kalmamalı. mal fabrikanın kapısından çıktıktan sonra, memleketin en ücra köşeleri ne kadar ucuzca yayılmalıdır. Bunun için, geniş ve hassas tevzi cihazınd ihtiyaç vardır. Bu tevzi cihazı ni kurulmak, milli fabrikalar aralar” da birleşerek geniş bir satış teşkilâ mı yapmalıdır? Bu, derin derin teğ- kik edilmeğe değer bir meseledir. Şu muhakkaktır ki, köylü, evlerde yapılan mamulâtı pahalıya satın ak maktadır. Meselâ: Bir imalâthaney€ 25 kuruşa mal olan bir kasket, KöY bakkalında, ve yahut köyden geçe seyyar satıcı tarafından 1 - 2 lirayâ satılmaktadır. Aradaki farklar bü yüktür. Daha bunun gibi bir çok mi saller getirmek kabildir. Fakat bu misallerden sonra yaracağımız neti” şudur: Köylüye ucuz mel tevzi ed& cek bir teşkilât lâzımdır. Ankara ziraat ve köycülük Kom gresi toplandığı zaman, köy ekon© misinin belkemiğini teşkil eden bü; meseleye büyük bir yer ayıracağı dan eminiz. Hüseyin A (CAkşam)ın edebi romanı YAPRAK AŞISI BURHAN CAHİD 'Tetrika No. 2 — Mimar Hikmet bugün telefone etti, Boya için intihap edeceğim rengi sordu. Sanatine olduğu kadar zevkine de inandığım mimar Hikmeti bu me- selede serbes bıraktım. — İstediğiniz gibi olsun. Yalnız ko- yu renklerden hoşlanmadığım bilir- siniz! dedim, Yeni bir hayata doğmak ihtiyacı içime öyle yerleşmiş ki şimdiden yeni evim için eşya ısmarlıyorum. : Zaten çocukluğumdanberi oDeğirmendereyi severim. Babam oraya dinlenmeye gi- derdi. O zaman bir küçük ev vardı. Kış mevsimi köyden bir bekçi bırakır. dık. Bir gün bu evin yandığını haber verdiler. Babam da küstü, Bir daha gitmedi. O zamandanberi yalnız bah- çe olarak kiraya veriyorduk. Denizin açılmış el gibi uzandığı bir koy ve yemyeşil sahil, Mimar Hikmet haya. Binde çizdiği villâyı bu yeşil koyun en güzel yerinde yaratıyor. Orada dinleneceğim, Kendi âlemim- de yaşıyacağım. İğreti salon ahbap- larından o kadar usandım ki! Herşeyi > sırtınızdaki elbise, evinizdeki eşya ve altınızdaki otomobille ölçen insanlar dan iğreniyorum. Bu hergün ayni renkte, ayn! şekil. de ayni dedikodularla sürüp giden ce- miyet hayatında benliğimi kaybedi- yordum. İnsan kendi hislerine bile ya- bancı kalıyor. Başka türlü hissedip başka şekilde ifade etmeğe alışa alışa aslından çıkıyor. Makineleşen bir ha- yatının çarkları arasında ezilip gitli. /gimizi farketmiyoruz. Bazı salon hanımları gibi hayatına değişiklik getirmek için macera ara“ maktansa inzivaya çekilip kendi âle- mimde samimi hislerim düşüncelerim- de başbaşa kalmayı tercih ediyorum. Hem artık ne macera ne aşk bekliye- bilirim, Başımdaki ilk beyaz teli kopa- ralı iki yıl oluyor. Tabiatle mücüde- leye girişip güzellik enstitülerine abo- ne olmaktansa şampiyonluk kemerini beline takdıktan sonra sahneden çe- kilmesini bilen bir sporcu gibi kendi- ni bilmek herhalde daha şerefli. Düşen göğsünü operatörün pistüri. si ile tamir ettiren, çürüyen dişlerini modern protezle değiştiren, derisini ve rengini kimya ilminin yeni keşifle. Tile tazeliyen kadınları da ayıpliyacak değilim: Olabilir ki onların kalbihde sevilmek ihtiyaci zamanla sönmiye- cek kadar şiddetlidir. Gerçi gurur bu ihtyaçtan daha kuvvetlidir. Fakat ih- tirasların ölçüsü olmaz ki! Başkalarını çekiştirmekten çekişti. rilmelerini dinlemekten o kadar bık- tım ki kimsenin dedikodusunu işit. mek istemiyorum, Biraz kendi kendimle başbaşa kala- yım, “. Bugün mimar Hikmet geldi ve müj- desini verdi: — Villânız sizi bekliyor hanımefen- di, Ve minimini bir anahtar uzattı; — Yalnız bir eksiğimiz var. Hayretle yüzüne baktığımı görün. ce devam etti: — Bu güzel villâya bir isim koya- 1m... — Hayal!.. Mimar Hikmetin. gözleri aydınlandı: — Eserime isminizi vermeniz benim için de saadettir, Teşekkür ederim ha- nım efendi. Ve sonra izahat verdi. — Bahçenin de ana plâna göre yol« ları, pârkeleri yapıldı. Koyun orta kıs. mına büyük bir motör yanaşacak ka- dar rıhtım yapım. Bir deniz kıyısın- da, bir de orman tarafında iki bekçi odası yapmak lâzım geldi. Şömineleri Çamlıcada eski bir köşkten söküp al. dık. Avrupadan getirmek çok külfetli, Bunlar İngiliz sistemi, çok kiymetli şeyler. Vaktile Mısır prenslerinden bi- ri getirilmiş. Renkleri de odalar için intihap ettiğimiz renklere uydu. Balı- çede bir elektrik santralı var. Değir- menderede elektrik olmadığı için mo- tör koymağa mecbur olduk. Tecrübe- leri de yapıldı. Genç adam anlatırken sevinçten du- daklarım seyiriyor. Elimi uzattım: — Çok teşekktir ederim Hikmet bey. Benim için çok meşgul oldunuz. Ne- zaketinizi unutmıyacağım. Ve şimdi. den söyliyeyim. Sır? sükünete kavuş. mak, kendi âlemimde yaşamak için hazırladığım bu inziva köşesinin ye- güne misafiri siz olacaksınız. Eyimin kapısı size her zaman açıktır. Koyu yeşil gözlerinde tatlı bir te. bessüm vardı: — 'Teşekkür ederim hanimefendi, dedi. Mesud yuvanızda size samimi bir dost olmak fırsatını kaçırmıyacağım, Villânın eşyasını hazırlarken onun fikrinden, zevkinden istifade etmek istiyordum. Mukavelemizde bu olma» makla beraber biraz bahsedecek ol dum. Hararetle kabul etti. Yarın beraber Değirmendereye gi. deceğiz. Ev tahminimden çok güzel olmu Kalın gövdeli koyu yeşil kestanele arasında bembeyaz bir yuva, “Mimar Hikmet içerisi için de ne güzel renkle” intihap etmiş. Kapıları geniş vera” daya açılan salon açık pembe, Yö nındaki yemek salonu bej... YataX odam portakal rengi. Kitap odası fİ* Jizi, Banyo ve tuvalet odası açık krem. Eve altı basamak merdivenle girili” yor. Pek alçak olan alt katta da depo” lar var. Orta kat benim dairem, İnc€ bir merdivenle çatı arasına çıkılıyof” Orada iki hizmetçi odası var, Hepsi bu kadar, Bahçe henüz çiçekleri konmamış Ok masına rağmen cennet gibi. Tarh'lari yolları çizilmiş. Eşya için mimar Hikmetle birkağ gün dolaştık. O yeni stil (möbleyni” rahat olanlarını tercih ediyor. Ben o fikirdeyim... Bu meselede ona salâhiyet vermek en doğru olacaktı. Esas nokt anlaşmıştık. O alacağı fiatlerden beni haberdar edeceğini söyledi. On beş de bunun için beklemek lâzımdı. Gel diğimiz gibi motörle dönerken ge rimiz bu şık, minyon yuvaya takıldı, kaldı. Mimar Hikmet eserini kendi de beğenmişti: — Yer de güzel, dekor da güzel, Dİ" na da hiç fena olmadı. Ve gözleri dalarak ilâve etti: dAzkası vr).

Bu sayıdan diğer sayfalar: