22 Haziran 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

22 Haziran 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 6 Çıplak ayakla ateş üze- rinde yürüyen insanlar AKŞAM ai Haziran 1939, Bulgaristanda Nestinari denilen bir sınif her sene günlerde bu âyinleri yapar muayyen Bulgaristanın bazi köylerinde çıp- lak ayakla ateş üzerinde yürüyen ve rTakseden bir sınıf vardır, Bir Fran- sız muharriri bu köyleri gezmiş, ateş dansını görmüştür. Muharrir gördük- lerini İllustrationda şu suretle anla- tayor «Sofyada görüştüklerim: «Ateş üze- rinde dans edenleri gidip görün. Bu adet yavaş yavaş ortadan kalkıyor, Bir zamanlar birçok köyler halkı ateş üzerinde dansederdi. Şimdi yalnız bazı köylerde yaşlı birkaç kadın bü- pabiliyor» dediler, Bir parça şüpheli bir halde yola çıktık, Trenle Karadeniz sahilinde Burgaz limanına kadar gittik. Ora- dan otomobille fena bir yoldan 80 kilometre cenuba, Türkiye hududu- na doğru ilerledik. Gittiğimiz Beul- gari köyü fakir bir yerdir. Bu yolsuz ve mahreçsiz yerde halk bir parça buğday ekiyor ve mangal kömürü ya- kıyordu. Gelen Türk yelkenliler bu kömürleri ahp İstanbula götürüyor. Tardı. Bu geri, medeniyetten uzak kalmış yerde her türlü eski itikadla- rm mevcudiyeti kolayca anlaşılabilir. Bu köyde her sene rum! 21, 22 m&- yısa, efrenci takvimle 2 ve 3 haziran- da dini bir âyin yapılır. Bütün gün süren dini merasimden, halk dans- Yarından sonra ortalık kararınca kö- yün meydanında büyük bir ateş ya- kılır ve birkaç kişi dindarane bir huşu içinde ortaya çıkarak ateş Üze- rinde dans ederler, Ateş üzerinde raksedenlere «Nes- Gnariş denir, Bunların kiliseleri ye Tefrika No. 34 Bazen etralınız kapanır, bir bulut de- nizi ortasında küçücük bir adaya si- Bınmış kazazedelere dönersiniz. Niha- yet sivri tepeler feraha erer, duman yalnız vadilere yığılır; hem öyle koyu, bembeyaz, yumuşacık yığılır ki, Adeta insanı içine atılmağa sevkeder; dür- yanın hiç bir yerinde, ne denizde, ne banyoda, ne yatakta bulamıyacağınız rahat sanki oradadır. Geceleri ay İle duman birleşirse man- yara büsbütün acaipleşir; artık arz. dan ayrılp göklerin üzerinde gez diğinize ve başka bir ışığa eriştiği: ze hükmedebilirsiniz. Bu ziya yalniz sizi aydınlatır, sizden çıkar gibidir ve etrafa aksetmekle beraber hiç birşeyi göstermez, beyaz bir karanlıktır. Kıran ile Nina son gecelerini, işte, böyle bir dünyada geçirdiler. — Yarın, bu saatte şehirde olacak- #in, şu aşağıdaki İskenderunda... Bey- ruta telgraflar yağacak, kocana müj- deler ulaşacaktır. Tekrar eski hayatı- na, sevdiklerine kavuşacaksın; tekrar SAR : £ 1. Bir kadın, bir erkek, iki Nestinari baba dedikleri bir reisleri vardır. Bu- günün babası Nouna ile görüştüm. İhtiyar göğüs geçirerek dedi ki: «Şim- dilik ancak bir kaç kadın Nestinari kaldı. İtikad azalıyor. Gençler ateş Üzerinde dans etmek istemiyorlar.» — Ateş üzerinde dansederken hiç bir şey hissetmiyor musunuz? — Hiç bir şey hissetmiyoruz. Sent Konstanten ve Sent Helen ayakları- mızın yanmasına müsaade etmiyor. Bu azizler önümüzde yürüyerek âte- EL Yazan: REFİK HALİD eski mücadelene, tehlikelere atılacak» sın. — Sen de öyle yapacaksın. — Bu sefer düşmanlarının elinden kurtulmana ihtimal veremiyorum; &ci- | yorum. Ben de senin için ayni şeyi düşü- nüyorum; üzülüyorum. — Gözümün ön: süne saplanmış bir kama ile... Yüre- ğim sızlıyor. Şakağına giren bir kurşunla ye- re yuvarlandığını görür gibi oluyo- rum... Kalbim parçalanıyor, İkisi de akıllarından, yekdiğerinin mücadeleden ayrılmış olması imkâ- nını bir saadet geçirdiler. Kıran istiyordu ki, Nina artık politikacılığı bırakıp bir kenara çekilsin; muhata- ralı hayattan uzak, rahat yaşasın. Ni- nanın da Kıran için aryisu budur, harbin bitmesi ve mektep kürsüsüne | dönmesi... Birbirlerine söylemedikle- ri halde zihinlerinden (geçirdiklerini karşılıklı anlıyorlar. Hattâ birşey da- »e geliyorsun: Göğ-| şin üzerine su döküyorlar, *** Akşam olunca köyün meydanında» ki odunlar yakıldı, bir ihtiyar ateşi karıştırdı, Bu sırada şarkılar başla- dı. Bir ihtiyar kadın halk arasından ayrıldı. İstavrozu öptü, sonra munta- zam küçük dımlarla ilerledi, Bütün halkı bir titreme aldı, Kadın çıplak ayaklarla ateşin üzerine bastı bir de- fa, bir defa daha, nihayet bir üçüncü defa ateşin Üzerinde gezdi, yerine döndü. Bunu müteakib bir erkek çıp- Jak ayaklarla kor halindeki ateşin “Üzerine bastı ve çimenler Üzerinde geziyormuş gibi gezdi, Me m bitti, Köylüler elele vere- rek ateşin etarfında dans etmeğe baş- ladılar. Nestinariler kiliselerine çekil- diler, Çehreleri ciddi, fakat memnun- du. Ateş üzerinde yürüyenlerin ayak- larına baktık, hiç bir yanma alâlmi yoktu. Bu âdet bunu bilmiyor. Hiç şüphesiz Asyanın uzak içlerinden gelmiştir, nereden geliyor? Kimse Beynelmilel olimpiyad at yarışları Londra 21 (AA) — Beynelmilei olimpiyat at yarışlarında kral Goor- ge kupasını İtalyan kaymakamı Bettoni kazanmıştır. Fransiz yüzba- şısı Bizard, ikinci gelmişti ha düşünüyorlar ve ayni şeyi düşün. düklerini de biliyorlar; O, diledikleri hayatta, beraber bulunmak. Bir aralık Nina gülümsemeğe baş- ladı; bekledi ki, Kıran sebebini sor. sun. Erkeğin dizleri üstünde idi, du- manlı ay ışığı çehrelerini kâfuru be- yazlığına sokmuştu, yüzyüze, yakından bakışıyorlardı. — Neye gülüyorsun? — Şunu düşünüyorum: Ben, artık dünya yüzündekiler için mevcud de- gilim, On gündenberi izimi bulamadı. lar ve muhakkak öldüğüme hükmetti. ler, Dostlarım ve düşmanlarım naza- rında prenses Nina Daniloviç veya Vikontes dö Kervolant ahrettedir, Za» ten ben de kendimi öyle farzediyorum, | öbür dünyada sanıyorum, belki de cen nete ulaştığıma hükmediyorum. Yeni | bir hayat yapmak için ne güzel, ne bu- Yunmaz bir vesile! Halbuki yarın, ge- ne didişmekten vaz geçemediğim ve gö | çemiyeceğim eski dünyama dönece- | ğim. | Bu son cümleyi söylerken Ninanın | dudaklarındaki ferah, tatlı tebessüm silinmiştir. Devam ediyor: — Sanra birçok kişiye hareketimden | izahat, hattâ hesap vermek de Jâzim gelecek. Meselâ, Adanaya niçin gitmek istediğimi soracaklar... Kırana öyle geldi ki, Nina bu suğ- lin, evvelâ, kendisi tarafından #orul Haftalık piyasa Muhtelif memleketlerle ticari vaziyetimiz - Rekolte hakkındaki tahminler İhracat mevsimine girdiğimiz bir 8i- rada, muhtelif memleketlerle olan ti- cari vaziyetimizi şu suretle İzah ede- biliriz; Türkiye . Almanya ticari münas&- betleri — Piyasada çıkan şaylalara rağmen, iki memleket arasındaki eş- ya mübadelesinde bir tahavvül yok- tur. Valıa Alman fabrikaları, demi- re müteallik malzeme âlât ve edevat, makine vermek hususunda müşkilât çıkarmaktadırlar. Fakat bu müşkilâ- tn diğer mallara teşmil edildiği he- nüz görülmemiştir. Yünlü ve pamuk- Yu kumaş ithalâtı için müşkilât yok- tur. Yalnız manifatura tacirlerimiz de, bu nevi malları almakta tereddüd etmektedirler. Ekseriyetle gönderilen eşya suni ipekten yapılmıştır. Hattâ kauçuk mamülğtı diye gelen eşyanın bile, muayene neticesinde suni ipek olduğu anlaşılmaktadır. Halbuki suni ipekten mamül eşya, gümrüklerde daha yüksek tarifeye tâbi tululmak- tadır, Bu yüzden Almanyadan geti- rilen kauçuk namı altındaki sun! ipek mamülâtı, tüccara pahalıya mal ol- maktadır. Hasılı ham madde müşkilâtına ma» Tuz kalan Alman sanayli, mamülâtı- nı kalite itibarile değiştirmektedir. İngiltere le ticaretimiz — 'Türki- ye - İngiltere arasındaki ticari mü- nasebetler gün geçtikçe artmaktadır. Almanyadan demir, demir malzeme alamıyan fabrikatörler ve demir it- halât tacirleri İngiltereye sipariş ver- mektedirler. Bu suretle İngiltereden demir ithalâtı artmaktadır, Bundan başka İngiliz firmalari eskisine nisbetle Türkiyeden daha çok mal almaktadırlar. Bunların ba- şında tiftik, yapağı gibi mallar bu- Tunmaktadır, Kuru meyva ihracatı mevsiminde, İngiltereye daha ziyade üzüm ve fındık satılacağı ümid edil mektedir, Fransa ile ticaretimiz — Türkiye « Fransa arasında yeni bir ticaret an- Jaşması için hazırlıklar başlamışlır. Diğer taraftan Paristeki Franco - 'Türk şirketi de, iki memleket arasın- daki ticari münasebetlerin artması için, Fransa hükümeti nezdinde de teşebbüsatta o bulunmaktadır. FPran- co - Türk şirketi, Osmanlı borçları- nm tesviyesi için teşekkül eden bir müessesedir. Rekolte vaziyeti Piyasayı meşgul eden hadiselerden biri de, rekolte meselesidir, bu seneki rekolte hakkında en salâhiyetlar adamlar bile kati bir fikir beyan ede- miyorlar. Çünkü son yağmurların sirai mahsuller üzerine olan tesirle- rini tamamile öğrenmek kabil olama- masını istiyor. Bu, bir sir ise ona ver- meğe hazırdır. İşittin mi? Bana bunu soracak- Jar. Öteki susuyor. Onlara söylemiyeceğim. Gene süküt... — Fakat, istersen sana anlatabi- dirim, Kıran dışarıya bakıyor. — İstemesen de söyliyeceğim; mo- dem bir Monte Christo rumanına ben» siyen bir hikâye hülâsası dinliyecek- sin. Ben oraya bir definenin gömül düğü yere aid plânı ele geçirmek mak- sadile gidiyordum; acele edişim, yüce Komiserliğin yasağına aldırmayışım, deniz yolunu seçişim de plânın biran evvel ele geçirilmesi, zaman kaybedil. memesi içindi. Plânı bir Alman zabi. ti, harp sonu, metresi olan bir Erme- ni kadınına vermişti; zabit öldü; plân bu kadında kaldı, kadın da şim- di Adanadadır. Üç ton altın bugün Suriyenin bir tarafında gömülü duru- yor. Seni alâkadar edeck nokla şu- dur: Bü altınlar Osmâenlı ordusunun malıdır ve Suriye ricatında Buka' ova- sının bir kenarma Almanlar tarafın- dan gizlenmiştir. Plânın aslı general von Stramberg'in elinde bulunuyor, Fakat general, şimdiki vaziyette Fran. 8z işgali altındaki arazide araştırma yapamaz; en küçük bir Alman faali. mıştır. Maruf bir buğday ticarete” mesinin elde ettiği malümata güre, orta Anadoluda, son yağmurların iie bahar zeriyatına faydası olmamıştır. Kışlık zeriyat iyi bir vaziyettedir. Fa kat ilkbahar zeriyatı zamanında yağ” murlardan istifade edemediği için büyümemiştir. Netice olarak denilebilir ki orl# Anadoluda bu seneki mahsul geçen senekinden azdır. Fakat ne kadar azdır? Bu nisbeti ancak bir ay sonr& tayin edebiliriz. Diğer taraftan Şark vilâyetlerinde buğday mahsulü g& çen seneye nisbetle fazladır. İhracat maddelerimizin vaziyeli Hububat maddeleri — Mersin ye Mile Suriye, Filistine buğday ve arpa ihracatı devam etmektedir. İstanbul limanından ufak partiler halinde Ak manyaya, Yunanistana acat ya” pılmaktadır, Arpa için, Belçiks İtalyadan pek az denecek derecede talepler vardır. Bundan başka Alman” yadan mısır istenilmektedir. Halbuki piyasada misir finlleri de yükselmek” tedir. Bu yükselişten en ziyade Kr rTadeniz köylüleri müteessir olma dır, Diğer taraftan glikoz fabrikaları da, pahalı mısır aldıkları için şikâye” te başlamışlardır, Gilkoz fabrikaları, mısır ihracalının menedilmesine bi” le tarafdardırlar, Halbuki icabındâ mısır ihracatına müsaade etmemek için hiç bir kararname mevcud deği dir. Buğday - hakkında bu yolda ya” pilmiş bir kararname vardır. Dokuma ham maddeleri — Yukar rıda yazdığımız gibi tiftik ve yapağı piyasasının vaziyeti iyidir, Almanya” ya, İngiltereye, biraz da Sovyet Rus” yaya ihracat yapılmaktadır Pamuk üzerine ihracat durmuştur- Yeni pamuk mahsulü hakkında da biç bir fikrimiz yoktur. Esasen şir diden pa k TÖEekolte: düşünme de imkânsızdır, Dokuma ham maddelerinden, at kılı, keçi kılı da ehemmiyetli maddi ler arasına girmektedir. Vak'a öt denberi at kılı, keçi kılı ihracat mad- delerimiz arasında sayılır. Fakat son zamanlarda, Almanyaya bu madde ler üzerine ihracat artmıştır. Deri ve deri parçaları — Geçen se- fer de yazdığımız gibi deri ve deri parçaları ihracatı artmaktadır. En # yade Almanyaya satış yapılmaktadıf. Tütün — Piyasada sükünet vardıf. Ufak partiler halinde İsveçe, Almürr- yaya ihracat devam etmektedir Netice olarak diyebiliriz ki ihracat mevsimi henüz başlamadığı halde, ihracat maddeleri üzerinde bir dur- gunluk mevcud değildir. H.A yetinin menedilec: )i şekilde ve yerli adamlarla çalışarak bunü çıkarabileceğiz ve hissemize dü- şen büyük kısmını Paristeki beyaz Ruf teşkilâtına hasredeceğiz. Kıran kadının anlattığı bu mas&- Iş önce gülümsedi ve sonra onun n€ kadar kolay hayale, sergüzeşte kapılır bir ruhta yaratılmış olduğuna bakir rak istikbalinin karanlığı karşısında endişeye düştü. — Ruhun daima tehlikeye ve mace* raya koşuyor, dedi, velev bir hayal, velev bir hakikat olsun, bu define için ölümü ve öldürmeği güze alanlar çok tur. Daha henüz bir müthişinden ye- ni kurtulmuş iken onun kadar tehlik© li bir ikinci sergüzeşle tekrar atila” caksın. Niçin tabil ve sade hayata dö müyorsun; norma) kadın hayatına? Nina buna şu cevabı verdi: — Sevememiştim. Beni bütün bu korkunç, yıpratıcı ve belki de netice siz sergüzeştlerden kurtaracak kuv- vet ancak büyük, sağlam, hakiki bir aşk olabilirdi. Ona ras gelince, onun pençesine düşünce benliğimi artık tâ” mamen sevgiye verebilirdim; aşk be nim halâskârım olabilirdi, Evvelce dü“ şündük m, uğurunda canımı ver“ meğe hazırlandıklarım ne varsa, hef türlü ihtiras, daha doğrusu tehlike ve macera susamışlığı, hepsi yerini aşka bırakabilirdi, (Arkası vas),

Bu sayıdan diğer sayfalar: