23 Ekim 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

23 Ekim 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Aşağı katta gene bir gürültü koptu. İnce bir kadın sesi sinirli sinirli bağırıyordu: Böyle... Gene bu zamanlara kadar ne- rede idin .. Kimlerle beraberdin? Kimbi- lir gene ne kepazelikler yaplın!. Hangi şırtıntılarla beraberdin. Söyle diyorum ana. Söyle... Buna bir erkek sesi cevap veriyordu: Vallabi fena bir şey yapmış değilim nonoşum... Birkaç arkadaşla beraber otur- duk, bir iki bira içtik. Öteden beriden ko- nuştuk. Bir de saate baktım ki epeyce geç kalmışım... Hemen kalktım, geldim. — Haydi, haydi... Sen onu benim gece Mk külâhıma anlat. Sanki ben senin çe- virdiğin dalarereleri bilmiyorum mu sanı- yorsun? Nedim aşağı kattaki bu gürültülerle uyanmıştı. Gene aşağıdaki komşuları bir kıskançlık kavgasına tutuşmuşlardı. Fa- kat artık bu derecesi rezületti. Haftada üç dürt gece hep böyle oluyordu. Nedim yata- ında doğruldu. Artık uykusu iyiden iyiye kaçmıştı. Bir sigara yaktı. Yeni oturduğu yerden hiç te memnun değildi. Hele bu aşağıdaki komşularının Kıskançlık kavga» larından artık gık demişti. Onların gürül- tösü biraz yatışınca Nedim yeniden uzan- dı, Gözlerini kapadı. Uyumağa çalışıyordu. Pakui bu esmada, gece yarısı olmasına rağ» men bitişik apartımandan bir radyo sesi yükselmeğe başladı. Nedim hiddetle miri. dandi Bir bu ekaikti!.. Gece yarısı radyo çal- ; mak! Gürültülü bir cazband, klam bir kadın Bihin söylediği acayip bir rumba kulağı- na kadar geliyordu. O gece uyuyuncaya kadar yatağının için- de kimbilir kaç kere sağdan sola, soldan sağ dönüp durdu Sabahleyin banyoda yüzünü yıkarken bir takım gürültüler işitti. Merak etti. Banyonun penceresinden şöy- le bir baktı, Karşı karşıya olan apartı- manların mutfak pencerelerinden iki hiz- metçi kız biribirlerile konuşuyorlar, dedi- kodu yapıyorlardı. Birisi: — Ah sorma... Sorma... diyor, gene İşi ,Azıtmış!,. Gece yarısı geldi. Zavallı Karısı sinir içinde kaldi amma me yaparsın kar- deş?.. «Huy canın altındadır. derler. Bu adamın da cam çıkmayınca huyu çıkmaz, en hiç çekilecek adam değil... > la Kardeşim, ah kardeşim. Ya sen benim eski çalıştığım eyrdeki —— Hearst #eydin... Bunun kadar ahlâksız bir görmedim ben! i Nedim dedikodudan nefret ederdi. Hiz- melçi. kızlarının pencereden pencereye Yaptıkları dedikoduyu duydukça fena hal- de sinirleniyordu. Hızla kapattı. içeri girdi. Kapısının geti gazeteyi alıp pencerenin kenarina « Dünya havadislerini okumağa başladı. Bir aralik gözü peneeredon dışarıya Miş, Köğe ba- grda oturan komşusunun Sinema artisti taklidi oğlu geçiyordu. Her nedensa Ne- dim bu çocuğa pek sinirlenirdi, Genç adam onu bakarken kendi kendine; «Bu ne'caka? Bu ne çalım!. Saçların ensesinde toplamış, hargketlerine bir âi- nema yıldızı hali vermekle sanki küçük dağları bu delikanlı yaratmığ!.» Hakikâten komşunun oğlu öyte bir eda, öyle bir çalımla geçiyordu ki değme git- sin! Bu sirada aşağıdaki karı koca uyanmış olmalılar ki gece yarıda bıraktıkları kıs- kançlık kavgasına tekrar başlamışlardı. Nedia — Aman, dedi, ben burada fazla otüra- mıyacağım, Başımın, sinirlerimin dinlen- mesi için şöyle daha rahat, sakin bir yere çekileyim.. Birdenbire aklına amcasının çifliği gel- di. Memnun memnun gülümsedi. Kalkıp çiflğe gidecek orada bir müddet başını dinlendirecekti, Kendi kendine: — ON, diyordu. çilüğe giderim. Orada Be kıskançlık kavgaları, me pencereden pencereye dedikodu yapan hizmetçi kızlar, he ihsanı sabahlara kadar uyulmiyan gü- rültülü radyolar Yar, Ne de Sinema artisti bozuntusu delikanlı artık bedi sinirlendi- römiez. Hemen o ayın sonunda hareket etdi. Çifliğe yerleşti. O günü yol yorgunluğu ile rahat bir uyku çekti, Ertesi sabah çiflikle #airane bir çardağın altında sütlü kahve- sini içiyordu. Karşısında bir sürü tavuk, höroz vardı. Bir aralik gözü bu hayvanlardan iki- #ine ilişti. Bu kırmızı tüylü, kıpkırmızı ibikli bir horoela, beyaz bir tavuktu. Ho- roz âşıkane tavırlarla tavuğun otrafında dönüyor, kanat çırpıyordu. Beyaz tavuk ta hafifmeşrep tavırlarin etrafındaki yem- lori gagalıyordu. “Onlar bu halde iken uzaktan kapkara bir horoz telâş ve hid- det içide koştu. Evvelâ kırmızı horozun Üzerine atıldı. Birkaç müthiş gaza attık- tan sonra onu kaçırdı. Bundan sonra be- yaz tavuğa doğru koştu. Onu da fena hal- da hırpaladı. Bu sahneyi uzaktan seyreden Nedim ken- di kendine — Allah cezasını kaldırsın!.. dedi, ben şehirden biraz da kıskançlık kavgaların- dan kaçmıştım. Halbuki onlar beni bura- da da buldular. Bu çeşit kavgalar meğer tabiatta varmuş!... Bir aralık kümesten ötekilerine hiç ben- zemiyen genç bir horoz çıktı: Bunun ibiği büsbütün kırmızı idi. Kuyruğu daha ca- kalı idi, Üstelik başında gösterişli bir te- pelik vardı. Paçaları da tüylü idi, Genç horoz tavukların, öteki horozların arasından: «Küçük dağları ben yaratlım» gibi. bir tavırla, büyük bir çalım, hududsuz bir caka ile geçiyordu. Nedim: — Bu cakalı horot bana sinema artisti bozuntusu delikanlıyı hatırlatdı, Ayni ta- vırlar, âyni hareketler... Demek dünyanın var.. Şu-horoza bayağı sinirlendim!. di- yordu. Gece yatağına çekildiği zaman Nedim kendi kendine: «Çiflik hayatı ne de olsa daha güzel... Hiç değilse radyo gürültüsü olmadan mükemmel bir uyku çekerim.» diyordu. Fakat tum gözlerini kapayacağı zaman dışarıdan teüihiş inek böğürmeleri İşitti. Hem bu öyle geveze bir inekti ki pi dakikada bir nci ac bağırıyordu: Ne- dim: «Hay yarabbi... Ben ki radyo gürültü- #ünden kaçmış bir adamım. Şimdi de ba- şıma bu çıkta....» diyordu. Nedim ilk gece yol yorgunluğu ile bu inek böğürtülerini duymamıştı. Fakat bu gece hiç uyuyamıyordu. Yatağında: — Şimdi böğürecek... Ha böğürdü. Ha böğürecek!., diye bekliyordu. Gece yarısından sonra horozlar, sesle- rinden emin birer hanende gibi Avar Avaz bağırmağa başladılar. Köpeklerin gürül- tüleri de caba... Ertesi sabah Neim epey uykusuz kalkla Gene bahçde sabah kahvesini içiyordu. Bir aralık dünkü kıskanç kara horoz gö- züne ilişti, Başka bir tavukla burun bu- runa, dâha doğrusu gaga gağaya erme gi 2 acayip mırıldanıyorlardı. Onla: uzaktan görenler âdeta konuşuyorlar sinârlardı. Nedim kendi kendine: — İnsanlar arasındaki birçok şeyler bunlarda da var... Belki de şu esnada şu horozla, bü tavuk dedikodu yapıyortardır... dedi. Hakikaten kara .horoz “karşısındaki ta- vukla bir müddet murıldandıktan sonra yerinden fırladı. Biraz ötede yemleneti be- yaz tavuğun yanıns koşup onu gağalima- döğmeğe başladı. gösterdi, dedi, öteki tavuk kara horozu doldurdu, doldur- du. Horoz da gidip şimdi beyaz tavuğu döğüyer işte... Burada da dedikodu. İki gün sonra Nedim tekrar şehre dön- müştü... Hikmet Feridun Es Apartıman sahipleri Boş dairelerinize hemen iyi kiracı bulmak için «Akşam» ın KÜÇÜK İLÂNLARI'ndan isti- fade ediniz. 1848 m. 182Kc/1.120Kw. TAN 1974m. 15195 RKe/5. Kw. Ankara Radyosu T.A.P.3170m. 0468 Ke/420KG « Pazartesi 23/10/4139 TÜRKİYE SAATİLR 1230: Program ve memleket saat ayarı, 125: Ajans ve meteoroloji haberleri, 12.50; "Türk müziği (PL), 13,30 - 14: Müzik (Karı- $ik program - P1). 18: Proğram, 1805: Memleket saat aya- Tu ajâns ve Meteoroloji haberleri, 18,28: Müzik (Radyo caz orkestrası), 19: Konuş- ma, İ9İS: Türk müziği (Fas! heyeti), 20.15: Konuşma; 2030: Türk müziği: Ça- lanlar: Vecihe, Ruşen Kam, Cevdet Kozan, 1 — Okuyan: Müzayyon Senar. 1 — İs- fahan peşreri, ? — Arif bey “İsfahan şar- Kı: (Canda hasiyet mi var), 3 — Rahmi bey - İsfahan şarkı: (Elme beyhude fi- gan), 4 — Kanun taksimi, 5 — Faize - Uyak yarkı: (Niçin naledesin), 6 — Şük- rü - Uşşak şarkı: (Geçti muhabbet demi), 7 — Deda » Gülizar şarkı: (Bivefa bir çeş- mi bidat). 2 — Okuyan: Mustafa Çağ- lar, | — Nuri bey - Hicarkâr ağir semal: (Benim servi hıramanımı, 2 — Udi Ce. mil - Hicazkâr şarkı: (Lâyık mu sana), 3 — Zekâi Dede - Ileazkâr yürük semai: (Bülbül gibi pür oldu), 4 — Hicazkâr saz aemdisi, 2115: Müzik, (Küçük orkestra - Şefi Necip Aşkın): 1 — THanins Sehmidt: İnciler (Vals, 2 — Sorde: Sevgilim (İn- termezzo), 3 — Beethoven: Op. 7, Meh- tap sonalırın Adaclo Sastenuto'su, 4 — Fucik: Hülya (Vals), 5 — Tschalkoweky: Melodi (Op. 42, No. 3), 6 — Yoshitomo; Japon sülti, 7 — J. Strauss: Şen Viyana (Vals), 22: Memleket sant ayarı, ajans haberleri, ziraat, esham - tahvilât, kambi- Yo - nükud borsası (fiat), 2220: Müzik (Küçük orkestra - Yukarıdaki programın devamı), 2235: Mürik (Cazband - PL), 23/25 < 2330: Yarınki program ve kapanış. RADYO LÂMBALARI Radyo makinelerinden iyi randı. man almak için muhakkak surette radyoların kalbini teşkil eden lâm- balarını arasıra muayene etmek ve ölçtürmek lâzımdır. Bu işin bilâbedel yapılmasını arzu edenlerin lütfen 41014.numaraya telefon etmeleri lâ- zmdır, Barutgücü sahasındaki | maçlar Bakırköyde Barutgücü alanında Fatih Gençlerbirliği A takımile Barutgücü A ta- kımı kesif bir kalabalık önünde karşılaş- muş ve neticede 6-0 Barutgücü A takımı galib gelmiştir. 6-AYLIK 3 AYLIK 1 AYLIK göndermek Jâzımdır. Ramazan 10 — Hasar OL 8. İmsük Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı #. 1122 1238 639 936 1209 Va. 442 0181158 1488 1718 çeri eline aldı, gözden geçirdi: - babamın "Ağlamak, LEYLÂ ie MECNUN Tetrika: No. 98 Yazan: İskender Fahreddin Leylâ hayretinden çıldıracaktı, çölde bulunan babasının gözdesi buraya ne zaman gelmiş ve kafası nasıl kesilmişti? Mehdi, deveciye hayretle baktı; — Kim verdi bunu sana? — Kardeşiniz çöllerin hâkimi Şeyh Sald. Mehdi hiddetlendi: — Bu ünvanı ona kim verdi? — Kendisi. — Müstakil olmak mı istiyor? — O zaten müstuklldir. Bu yıl size vergi göndermiyeceğini süylüyor, Göndermezse, zorlu almasını da bili- rim ben, — İki kardeşin versi yüzünden biribiril; kavga yapmasına imkân var mıdır? — O, bana tâbi olmağa mecburdur, Ver- giyi göndermezse, yerine başkasını gönde- rirln, Deveci gülmeğe başladı: — Şeyh Saldin çölde ne kadar kuvvetli olduğunu bilmiyorsunuz galiba?! O şln- di halifeye bile meydan okuyor. Mehdi bonçayı açmak istedi: — Ne var bunun içinde... — Bilmiyorum; Seyid! Fakat, çok kıy- amelli birşey olsa gerek, Çünkü şeyh Sald bunu bizzat size teslim etmekliğimi emret- u. Mehdi deveciyi başından savdıktan sonra bohçaya elini uzatla. -— Besbelli Sald benimle barışmak için vesile arıyor. Bana mutlaka bir torba altin göndermiştir! Diyerek bohçayı açlı, Mehdi o güne ka- dar böyle dehşetli bir manzara karşısında kalmamış, bu derece heyecana Kaplin tu. Bohçanın içinde kesik bir insan başı var- dı. Bir kadın başı... Uzun saçları pıhtalaşmış boynuna dolan- muş, gözleri çoktan sönmüş ve yüzünün rengi çoktan solmuş olan bu kadın başını tanımakta gecikmiyen Şeyh Mehdi, görls- rini açarak: — Emine... Diye haykırdı ve kesik başı heyecanla yere alarak pencerenin önüne doğru yü- rüdü. — Ömer.. Ömer.. Leylânın babası Ömeri çağırıyordu. Ömer meydanda yoktu. Şeyh Mehdinin bütün ümidleri boşa çıkmıştı. Tekrar pencereden döndü, gözdesinin bas şını bohçadan çıkardı, bir gümüş tepsinin içine ki > oydu: — Sana kim kıydı, Emine? Nasıl oldu da bu felâket başına geldi? Diye söyleniyordu. Mehdi gözdesinin ölü münden çok müteessir olmuştu. Eminenin kesik başını kaldırınca, bohçanın dibinden küçük bir hançer göründü. Şeyh Mehdi han- — Bu, küçükken ona hediye et- dek bançerdi! Balâ bu hançeri de bohça nın içine koymakla «İşte; senin bana gön- derdiğin cariyeyi ben bü hançere öldür- düm! demek istemiş, Alacağı olsun onun. Emineyi. öldürmenin ne demek olduğunu ona anlatacağım. Diye söylenetek tekrar kesik başın, önün- de durdu. — Emine! Sen nasıl oldu da o canava- rm tuzağına düştün? Onu şimdiye kadar geberimek fırsatını bulamadın m? Mehdi hiddet ve tesssüründen titriyordu. bağırıp çağırmak neye yarardı? — Ölünün kulağı benim lâflarımı duyar mı?! Diyerek, tepsinin başından ayrıldı, Meh- di o kadar muvazenesini kaybetmiş, o dere- ce şaşırmıştı ki, ne yapacağını, ne söyil- Şeolinali bilmiyordu. Ömeri arattı.. bulduramadı. Ömer o gün ava gitmişti. Gün batmadan zaviyeye dönemezdi. Şeyh Mehdi, Eminenin kesik başını Xa- rısından ve kızından saklamağa karar ver» mişti. Hâdiseyi yalnız damadına açacak ve geyh Said hakkında onunla esaslı tedbir- ler almağa çalışacaktı. Artık, kendi kendi- ne büyük ünvanlar veren ve yalnız şeyh Mehdiye değil, halifeye bile meydan oku- yan bu adamin vücudünün ortadan kaldı- rlması zamamı gelmişli. Fakat nasıl” Bu işi kim yapabilecekti? Şeyh Mehdinin en meşhur muheripleri birer birer çöle kaçarak Salde iltihak et- mişlerdi, Kabile içinde şeyhin damadı Ömer- den başka maruf bir cengâver kalmamış ti. O akşam Ömer avdan döner dönmez Şeyh Mehdi hâdiseyi damadına açacak ve onu - Saldin işini bitirmek üzere- çöle gönde- röcekti. Bundan başka kurtuluş yolu kal- mamıştı, Şeyh Mehdi bu hakarete göz yu- mamazdı. — Eminenin başını koparan bu canavar yarın başkalarının kanımı dökmekten de çekinmiyecek, Onu ancak Ömer sindirebilir, diyordu. '... Bahçede dolaşan kesik insan kafası..! Bir sabahı Leylâ bahçede dolaşırken, hba- vuzun kenarında kesik bir insan başı gör- dü. Tüyleri ürperdi.. Birkaç adım geriye çekildi. Leylânın yanında kimse yok. Leylâ uzaktan bu başı tânıyamamıştı. Saçları dö- külmüş bir kadin başıydı bu. Başın etrafında şeyhin maymunu Sar do- Jaşıyordu. Leylâ bu başın kime aid olduğunu anla» mak isledi; uzakla çalışan bir bahçıvanı çağırdı: — Burada bir insan başı var. Kim kesti bunu? : Diye sordu. Bahçıvan kesik başı görünce şaşırmışta. Yere eğildi, başı gözden geçirdi ve çeneleri titriyerek kekeledi: — Emine... Şeyhin gözdesi. Leylâ hayretinden çıldıracaktı. Babasının biricik gözdesi çoktanberi çölde bulunuyor» du. Buraya ne zaman gelmiş ve kafası na- sıl kesilmişti? Sar, kesik başla u, Kâh saçla tini bulup çekiyor, kâh ellerini soluk ya- naklarında gezdirerek gülüyordu. Leylâ bu sahne karşısında çok müfessir olmuştu Leylâ, Emineyi sevmezdi, fakat onun ince ve merhametli kalbi düşmanının kafasının bile kesilmesine tahammül edemezdi. Göz- leri sulanmıştı. Bahçıvana: — Koş, babama haber ver. Diye bağırdı. Bahçıvan sendeliyerek Kkoş- tu, şeyhe haber verdi, Biraz sonra Leyiânın babası telişla bahçeye gelmişti. Leylâ: - Eminenlü kafasını kim kopardı, baba- sağım? vak e YEM Şeyh Mehdi hakikati gizliyemez — Onunla amcana bir mektup gönder- miştim. Said, cevap olarak bana onun ba- şını kesip göndermiş. Dedi: Ve onu odasından bahçeye kadar sürükliyen maymuna hiddetle bakarak: — Melün hayvan! — diye bağırdı - Senin yaptığın muziplikler artık tahammül edil- mez bir hale geldi. Nöbetçilerden birini çağırdı: — Vürun şu habisin başını. Nöbetçi kılıcmı kınından sayırdı. Ve maymunun başını bir vuruşta yere düşürdü. Lajlâ: — Sen çok inanfaz ve katı yürekli bir adam olmuşsun, baba! Diye söylenerek bahçeden odasına kaç- Blşta. Şeyh Mehdi o güne kadar #minenin başının çölden geldiğini karısına bile söyle memişti, Maymunun bu işi meydana çıkar- masından hiddetlenen kabile şeyhi, o gün- den sonra, hâdiseyi herkese anlatmağa mecbur oldu. — Kardeşim çıldırmış, ne yaptığını bil- miyor.. Onu yakında tedip edeceğim. (Arkası var) 92 derece — sıcaklıkta su Yeni kaynakların etrafında tesisat yapılması düşünülüyor İzmir 2i (Akşam) — Dikili ve Ber- gama havalisinde tedkikat yapan İstanbul üniversitesi jeoloji profesörü B. Hâmid Nafiz ve cografya profesörü B. Sadi, doçentlerle birlikte tedkikle- rini sona erdirmiş, Bergamadan oto- mobille Somaya geçerek oradan” İs- tanbula gitmişlerdir. Zelzeleden son- ra Kaynarca mevkiinde fışkırmış olan iki kaynak sularının hararet derece- sinin 92 olduğu tesbit edilmiştir. Türkiyede başka yerde bu derece yüksek sıcaklıkta kaynak yoktur. Bu yeni kaynakların etrafının temizlene- rek burada bina ve tesisat yapılması tasavvur edilmektedir. Çandarlı. nahiyesinin bulunduğu sahanın binlerce sene evel bir ada ol- duğu, zamanla Çakırçayın sahille ada arasına yığdığı teressübatla ada- run, kara parçasile birleştiği tesbit edilmiştir. Profesörler, geniş alloviyon tabakalarını havi bu sahanın, daimi zelzele mıntakası sayılması mülalâ- sındadırlar. Onun için gerek DikiM, gerek yıkılan köylerin yeni inşa edi- lirken bazalt tabakalarile örtülü dağ- larda ve hususi bir plân dahilinde in- Şu edilmesini muvafık görmüşlerdir. ! Tahtelbahirle çarpışan | bir İngiliz şilebi Tek topla uzun müddet harp eden vapurun telsiz memuru neler anlatıyor ;Nevyork 22 (A.A) — pool gemisinin mürettebalından 39 Kişi ile beraber buraya gelen geminin Dün Herons- , dalıyor ve su yüzüne çıkıyordu. Biz, Okyanusta mütemadiyen zikzak ve bombardıman yaptık. Tah- karşılıklı telsizcisi Georges Harensnape, bir Al | telbahir, bize fazla yaklaşmağa cesa- man tahtelbahiri ile, tek bir topla mü-| ret edemiyordu. Nihayet bizi torpille sellâh olan kendi gemileri arasında nievvelin 13 ünde batmışlır. Bu felâ- keten hayatlarını kurtaranlar, Pre- sident Harding ttansatlantiği tara- fından tahlis edilmişlerdir. Telsiz memuru, vakayı şu suretle hikâye etmektedir: Kafileyi terkettiklen sonra bir Al- man “tahtelbahirinin Emil Muget adındaki Fransız vapuruna hücum etmekte olduğunu gördük. Biraz son- râ tahtelbahir, hücumlarını bize tev- cih etti. Tek bir topla dört saat muha- rebe etmek meoburiyetinde kaldık. 'Tahtelbahir, bizi borabardıman et- mek için mütemadiyen denize meğe muvaffak oldu. Tahlisiye san- dallarına binmiş olan mürettebat Pre- sident Harding taransatlantiği tara- fındân alınıp kurtarıldı. Işıklar sönmüş seyreden bir Alman gemisi Santiago - de - Chili 22 (AA) — | Dancazzo Sessa vapuru, bu sabah saat 4 de açık denizde bütün ışıkalrını sön- dürmüş olduğu halde seyretmekte den'in dün Valparalso'da Magellan tarikiyle Avrupaya döneceğini haber vermiş olduğu halde şimale doğru gitmekte olduğu söylenmektedir. Litwanyada yahudi mültecileri Amerikan federasyonu yar- dım va'dinde bulundu Kaunas 22 (A.A.) — Litvanya teş- kilâtı, halihazırda Vilnoda on bin. lerce yahudi mültecisinin bulunmak- ta olduğunu haber vermektedir, Polonya yahudilerine omüzaheret için teşekkül etmiş olan “Amerikan federasyonu, mültecilerin getek mü- hacereti ve gerek iaşesi için yardım. da bulunmağı vaadtmiştir. Bu mak. sadla burada beş yahudi ve beş Lil. yanyalı azadan mürekkep muhtelit bir komite teşkil edilmiştir. Litvanya mahaofili, Amerikan fe derasyonunun * Litvanya ( bütçesini ağır bir yükten kurtarmış oOlmasın- dan dolayı memnuniyet izhar et- mektedirler, Lituanyada askere çağırılanlar Kaunas 22 (A.A) — 1911 sınıfı, milli müdafaanın yeni plânı muci- bince altı ay talim görmek üzere | teşrinisanide silâh altına davet Se —ietir. m nal Mİ emme ekiyle Kİ m EŞİ me Rİ. İRİ a lg m mlm mmm nl Viyanada bir nümayiş Halk: « Yaşasın Avusturya» diye bağırmış Londra 22 (A.A) — Viyanadan Ce nevreye gelen sözüne itimad edilir bir kimse, eski Avusturya Başvekili Şuşnig'i Viyana caddelerinden birinde, iki bastona dayana dayana, ilk karı- sının mezarını ziyarete giderken gör- düğünü, Sunday Express gazetesinin Cenevre muhabirine söylemiştir. Ya- nında, hücum taburları milisi efradı Diğer taraftan bası şayialara göre, eski Başvekilin: ikinci karsı sabık kontes Vera Fugger devlete karşı has- mane hareket suçundan tevkif edil- miştir. Kont Ciano'nun kız kardeşi vefat etti Roma 22 (AA) — B. Ciano'un kız kardeşi Kontes Magistrati Ciano vefat etmiştir. Yugoslavyada yeni bir radyo istasyonu yapılacak Belgrad 22 (AA.) — Maribor şeh. rinde yeni bir radyo mürsile istasyo- nu ihdas edilmesi derpiş edilmektedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: