6 Kasım 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

6 Kasım 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ihtiyar dostum anlatmağa başladı: — Bilirsin ki ben senelerdenberi Boğaz- da otururum. Tekaüd olduktan sonra haf- tada bir iki defa İstanbula inmeğe başla- Mmıştım, Sakin, gürültüsüz bir hayat geçi- #iyordum. Geniş bir bahçem vardı. Bura- dâ güzel çiçezler, sebzeler yetiştiriyordum. Akşamları gazetelerimi okuyor, radyomu diriliyor, torunlarımla şakalaşıyordum. © Sön zamanlarda İstanbulda mühim bir işim çıktı. Bunun için sik sık şehre İnme- Be mecbur oldum. Bir gün sabahleyin gene İstanbula git- mek üzere vapura bindim. Karşıma iki or- ta yaşlı adam oturdu, İkisi de kerli ferli, durmuş oturmuş kimselere benziyorlardı. Birinin Kocaman bir çantası vardı. Benim gibi ihtiyar bir adam vapurda, © tsmvayda, trende kendisini nasıl eğlendi- 1? Kâh pencersdeu etrafı seyrediyâr, kâh vapurun salonunda oturan yolculara şöyle bir göz gendiriyordum. Onları tedkik edi- yordum. Meselâ sağ köşede, genç, üzel bir kadının lam Karşısına oturmuş, bir türlü ondan gözlerini ayırmıyan bir deli- kanlı... Biraz ileride: — Baba... Bana İlmon şekeri aaaaaaal.. diye çırpınan bir yumurcak... Halbuki ba- bası, gazetedeki dünya havadislerine dal- “mış gitmiş, çocuğun (feryadlarına kulak bile asmıyor... Yalnız arasıra gözlerini ga- zetesinden ayırıyor, oğluna dik dik ba- karak: — EHım!. Şimdi haaaa!. diye bir tehdid savurduztan sonra tekrar gazetesine da- iyor. > Ben böylece etrafı tedkik ederken kar- şundaki orta yaşlı iki adam konuşmağa başladılar. Her halde onlar bizim köyden değildiler. Çünkü kendilerini ilk defa gö- rüyordum. Bunlardan şişman olani yanin- 'dekine sordu: — Peki bu aşkın sonu me olacak?.. Şim- di Şimdi Lütfiye ile Hakkı deli gibi seviş- piiyorlar mı? Öteki sigarasını yaktıktan sonra: — Hem de ne sevişme. Ne sevişmel. Hakkı her gece saat on İkiden sonra Lüt- fiyenin köşkünün etrafında dolaşıyor. 1s- bkla bir şarkı söylüyor. Lütfiye hemen fırlıyor, hiç gürültü yapmadan sokağa çi- kıyor.. Böylece her gece buluşuyorlar. Baatlerer dolaşıyorlar... Çünkü Lütfiye er- dekilere farkettirmeden ancak gece yari- #ından sonra sokağa çıkabiliyor... İkisi de eğer evlencmezlerse o yaşayamıyasaklarını söylüyorlar... Canımı sen bütün bunları be- nim kadar biliyorsun. Ne diye bana tek- “rarlattırırsın?. Karşımdaki adamların konuşmaları git- o Gkee meraklı bir safhaya giriyordu. Aşk hiküyeleri daima tatlı ve meraklıdır. Ben de hissettirmeden karşımda konuşulan. > kulâk misafiri oluyordum. Bunlardan — Mademki bu kadar sevişiyorlar, ma- © Odemki birbirlerile evlenemezlerse yaşıya- © muyacakiar.. Gel şunları evlendirelim.. Pakat ötexzi başını salladı: — Olmaz. dedi, evlendirmiyelim!.. — Evlendirelim canım... — Olmaz, olma; Rica ederim sen işi bana birak... İki. sevgilinin Ooevlenmelerini ois- temiyen adama bayağı kızmıştım. Sanki © ora ne oluyordu?.. Öyle ya... Ötekinin de- diği gibi mademki bu derece sevişiyorlar, mademki birbirile evlenemezlerse yaşıya- miyacaklar, o halde bu adam onların saâ- “deline niçin mâni oluyordu? İçimden: «Vay hain vay!.» dedim. Sevgililerin evlenmelerine taraftar olan Bât arkadaşına sordu: — Peki bu maceranın sonu ne olacak?.. Öbürü hain hain gözlerini açtı: — Sonu mu?. Lütfiyeyi istiyen zengin i bir adam var ya... Hani şu Memduh. > ben Lüâtfiyenin onunla evlenmesine © Baraftarım.. Fukat Kız bu zengin yuşlı adamı hiç sevmiyor... Lâkin Lütfiyeyi Mem- ıdireceğim, oduhla evlen Si © İçimden bunları söyliyen adama Öyle i ki... Onu bulsam bir kaşık suda y . Çünkü gençliğimde benim de böyle bir maceram vardı. Bir kızı sevmiş- tim. O da benim için deli divane oluyor. © Tefrika No. 120 İŞ m EĞ m çk e İİİ mmm mn yam rm du. En büyük emelimiz birbirimizle evlen- mek, müşterek bir yuva kurmaktı. Lâkin ben züğürtün biriyim diye sevgilimle ev- lenmeme Tazı olmamışlardı.. Zavallı kızı mendebur, zengin bir ihtiyara vermişler- di. İşte karşımdakı iki adam henüz yüzle- rini banımadığım iki sevgiliden bahseder- lerken bu eski, gençlik maceram hatırıma gelmişti. Yüzünü hiç görmediğim Lütfiyeyi sev- mediği zensirle evlendirmek istiyen Şiş- man adama gençlik maceramın senelerce içimde sakladığım kini ile bakıyordum. Kendi kendime: «Zavallı Lüâtfiyecik! Za- vallı genç kız!.» diyordum. Karşımdakile- rin insaflısı, yani Lütfiyeyi sevdiği gençle evlendirmeğe taraftar olanı gene itiraz etti: Biz Lütfiyeyi sevdiğile, Hakkı ile evlendirelim... — Bırak birader.. Sen işi bana birak... Öyle şey olur mu? Lütfiye zengin adamla evlenecek... Ben bir kere bunu aklıma koydumt.. — Amma bu pek hazin bir şey olur.. — Olsun... Bu konuşmanın daha ilerisine tahammül edemedim. Yerimden kalktım. Bir elâ- havle. çeztim. Aşağı kamaraya indim. O günü, o gece hep biçare Lütfiye ile sevgili- sini düşünüyordum. Hattâ bu macerayı evdekilere de anlattım. Muhakkak vapur- da karşımda oturanlar LüWiyenin pek ya- kın akrabası idiler. Belki de biri babası, öteki amcası filindı. Çünkü zavalı kızı zengin ihtiyarla, yahut onun sevdiği deli- kanlı ile evlendirip evlendirmemek bun- ların elinde idi, Ertesi günü gene vapurda o iki adama raslamıyayım .mı?.. Hararefli hararetli bir şeyler konuşuyorlardı. Bu sefer ben git- tim. Onların tam karşılarına oturdum. Lütfiyenin maceresile o kadar yakından alâkadar oluyordum. Onların konuşmalarına biraz kulak ka- bartınca hâlâ dünkü münakaşalarına di vam ettiklerini anladım. Biri; Kardeşim... Sen beni dinle. Gel şu yi sevdiği gençle evlendirelim... di- yordu. Öteki domuzuna bir inatla; — Kabil değil, kabil değil.. Ben Lüâtfi- yeri zengin ihtiyarla evlendireceğim.. di- ye diretiyordu. şa kendimi tulamıyacağımı anlamıştım. Kar- gımda oturanlara: — Efendi oğullarım bana baksanıza. İkisi de hayretler içinde başlarını çevi- rip bana baktılar. Ben bilhassa şişmanı- na, yani Lütfiyeyi sevmediği ihtiyarla ev- Jendirmek iştiyonine döndüm: — Böyle şeylere karışmak ayıptır, mü- nasebetsizliktir. Lâkin dündenberi konuş- tuğunuza kulak misafiri oldum. Pek günah bir iş yapıyorsunuz... dedim, Şişman adam bu sözlerim üzerine Şaş- kın bir tavırla yüzüme baktı: i — Ne gibi?. dedi. — Ne gibi olacak?.. dedim, şu Iki günden beri bahsettiğiniz biçare sevgililerin saa- detlne mani olmayınız efenjim.. Ev bark | yapmak sevap iştir. Fakat böyle birbiri için çıldıran iki insan varken bunların arasına bir kara çalı sokmak doğru mu ya... Ba- şundan geçti de bilirim... Ben de bir za- manlar böyle bir felâket atlattım. Siz o Lütfiye dediğiniz genç kızı sevdiği ile ev- lendirin, sevdigi ile... Zavallının başını nâ- ra yakmayınız. Ben daha lâkırdımı bitirmeden karşım- daki iki adam kahkahalarla gülmeğe baş- ladılar. O derece gülüyorlardı ki bir aralık ikisinin birden çıldırdığına zahip oldum. Nihayet birisi; i — Aman efendim. dedi o Lütfiye ile Hakkı bizim gibi yaşıyan insanlar deği... Biz müşterek bir tiyatro yazıyoruz. Lütfi- SEVİLEN KADIN — (Aldattığınız bir kadının servetile ya- şıyan bir insansınız siz... Bir takım çapraşık, dalavereli işlere de girmiş- — Yalan, 3 — Elimde vesikalar var. © — Ne gibi bir mucizeyle? — Söylüyorum size... Elimde ve- r vardır... Onun içn Aâlnınızı, “büyük mücrimler gibi hacaletle yere iğiniz!... Ve kendi kendinize şöyle söyleyiniz: <İnsanların kurdukları adalet bana kadar ulaşamaz, Şeriki “cürmüm ve ben polis takibatından yakayı sıyırmış bir vaziyetleyiz! E- Basen cinayetlerimizin (şekillerine — karşılık cezalar, mecellelerde, asri Yanunlarda yazılı değildir.» Hayatta çevirdiğiniz meşum (dalaverelerin mükâfatını elde ettiniz. Bundan Sü- 'künle, emniyetle istifade ediniz... “ Bund n sizi menedecek ben değilim; fakat Allah rızası için tahammülfer- sa mevcudiyetinizden beni kurta- nn... Yanımdan gidin. “ Erkek, öfkeden kuduruyordu, Hid- sapsarı kesilerek yerinden Nakleden Vâ - Nü kalktı. Yumruklarını sıktı. — Kendinizi koruyun... Bu sözle- rinizden vahim neliceler doğabilir! — Sizden korkum yok... Uşakları- mı, hizmetçilerimi buraya çağıracak olsam kimin taraflısı olacaklarını siz tahmin ediniz... — Metresliğini ettiğiniz adam, si- ze para ile tutulmuş başka müdafi- ler de temin edebilir. — Hele onu tahkir edecek bir söz söyleyin... Hem kendisile karşılaşın- ca ne hal alacaksınız, onu düşünü- yorum, Bakışlarile size şu müthiş it- hamlarda bulunacaktır: «Vehbi bey! Siz sahtekârsınız! Alçaksınız! Dok- tor Kadri Ahmedin cürüm şerikisi- nizl...> Vehbi, yumruklarını, kanatırcası- na ısırdı. İ — Demek harekâtım hakkında iza- hat isliyorsunuz? İzahatı ben iste meğim, siz buna cesaret ediyorsunuz, öyle mi? Ben sizin işlerinizle uğraş mazken siz ne hakla benimkilere burnunuzu o sokuyorsunuz? o Cemil Hüsnünün lâfını ne diye açtınız? LİK Türkiye Radyodifüzyon Postaları Dalga uzunluğu Türkiye Radyosu 1048 m. Ankara Radyosu T.A. P, 31.7 m. 9465 Ke /5 20 K, W. TÜRKİYE SAATİLE Her gün yalnız kısa dalga 31/7 m. 9405 K&3 postamızla neşredilmekte olan ya- bancı dillerde haberler saatleri aşağıda gösterilmiştir: İranca saat 1200 ve 1845 de Arapça sani 13,15 ve 19,45 de Fransızca saat 13,45 ve 20,15 182 Ee./4. 120 Ker. 6/11/1939 pazartesi 1230: Program ve memlekst saat ayan, 1235:Ajans ve meteoroloji haberleri, 12, Türk müziği (PL), 13,30 - 14: Müzik (Ka- rişik hafif müzik - PL), 18: Program, 18,05: Memleket saal ayı TI, ajans ve meteoroloji haberleri, 18,25 Müzik (Radyo Caz Orkestrası), 19: Ko- nuşma (Su Nimetleri), 19,15: Türk müziği, Çalanlar; Vecihe, Reşad Erer, Rüşen Kam, Cevdet Kuzun. 1 — Okuyan: Muzaffer İlkar, 1 — Zâvü peşrevi, 2 — Mehmed ağa - Mahur beste: (Ey gözü ahu, 3 — Mehmed ağa - Zâvil ağır semai: (Bulun- maz bir nevcivansın), 4 — İbrahim ağa - Mahur türkü: (Sabah olsun ben bu yer- den gideyim, 5 — Üçüncü Selim - Zâvlı Yürük semai: (Almış nişanı, ö — Zâvll sax semalsi, 2 — Okuyan; itadi; 1 — Hafız Yusuf - Suzinâk şarki bu tezafül), 2— Hristo - Suzinâk gri Ey nice .dağlar başında, 3 —Arif bey -Suzi- nâk şarkı: (Hüsnün ölemi tuttu senin), 4 — Ahmed Rasim - Suzinâk şarkı: (Pek revadır sevdiğim ettiklerini, 3 — Okuyan: Necmi Rıza Ahıskan. | Şerit 1 hur şarkı: (Alamam doğrusu desti emele), 2 — Rahmi bey « Mahur şarkı: (Servü na- zı seyret çıkmış oyuna), 3 — Arif bey - Muhayyer şarkı: (İltimas etmeye yare), 4 — Deda « Gülizar şarki: (Nazlı hazlı kıp gider, 20,15: Konuşm müziği (Fasıl heyeti), 2115: Müzik (Kü- çük Orkestra - Şef: Necip Aşkın). 1 — Paul Lineke: Darılma (Fantezi), 3 — Ne- yaldaa! Loreley şarkısı Üzerine fantezi, 3 — Köâler Böla: Ren nehri kıyılarında, 4 — Paul Lincke: Venüs (Vals), 5 — Hanns Löhr: Hülya Gecesi (Valsi, 6 — Robert Volistedt: Şen Kardeşler, 7 — Bemhard Kütach! Çiğan Puntezisi, 27: Memleket saat ayarı, ajans haberleri, ziraat, esham « tahıvilât, kambiyo - nukud borsası (fiat), 22.20: Müzik (Küçük Orkestra - Yukarda- ki programın devamı), 2235: Müzik (Sen- fonik plâklar), 23: Mürik (Cazband - PL), 2825 - 2830: Yarınki program ve kapanış. SENELİK $ AYLIK 3 AYLIK 1 AYLIK 1400 kuruş 8 » w > 8 » Posta Mthadına dahli olmıyan ecnebi memleketler: Saneliği 3E0D, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tendili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. 135 657 di va. 4586 6351158 1443 1700 1833 İdarehane: Babıali sl civarı Acımusluk kak No. 13 Evimize gelecek. fitre zatfları- nı boş çevirmek, Türk gençlerini kanatsız, Kızılayı ilâçsız ve sar- gısız, kimsesiz yavruları sütsüz bırakmak demektir. Ben onun metresiyim diye mi? Alda. nıyorsunuz, Vakıa ben onu sevdim; yine de seviyorum. Lâkin e benim dostum değildir. Ben kimsenin met. resi değilim, Siz hayatta bulundu. unuz sırada başka bir erkekle müna- sebet tesis edecek değilim, Bununla berâber şimdi Cemil beyin evindeydim. Oradan çıktım, buraya geliyorum. Lâkin hayalinizde çirkin şeyler be- lirmesin. Vehbi, istihza ile; — Öyleyse kendisini gece yarısı ne diye' ziyaret ettiniz? — Söyliyeyim: İki ezim vardı. Bunlar öldüler diye senelerce ağla- dım. Doktor Kadri Ahmed meğer ya- lan söylemiş, Evlâtlarım hayatta imişler. Allah âdildir ve adletini ni- hayete kadar gösterecektir, eminim. Sizlere öyle beddualar ettim ki ce nabıhak muhakkak ki cezanızı vere- cektir. Büyükannem bu yavrulara karşi çok insafsız davrandı. Sonra- dan vicdanında azap duymuş. İtirafna. me gibi bir mektup yazmış. Bu mek- tup, mucize kabilinden bir tesadüfle Cemil beyin eline geçti, Bu, sizi it- ham eden bir vesikadır, Böyle gece yarıları kendisini niçin ziyaret etti- ğimi merak ediyorsunuz, İşte bu mağ- dur çocuklarımıza dair malümat al mağa gittim. Bunları nafile yere biz. den kaçırniışlar, dünvanm öhite ta, AİN LLM İNNÇ çi İNEĞİ vi e Gü AĞ 'Tefrika No. 110 LEYLÂ ie MECNUN Yazan: İskender Fahreddin Abdullah şaşalamıştı, Haticenin tehdidleri karşısında ne yapacağını, ne söyliyeceğini bilmiyordu Seyid Ahmed bu mektubu alınca, şeyhin dediklerini yapacak, yahud yapmak imkün- larını bulabilecek miydi? Bunu şimdiden kimse kestiremezdi, Yalniz şurası . kolayca tahmin edilebilirdi ki, her ikisi de Araplı, Mehdi uzun yıllardanberi Seyid Ahmedle dargın olduğu halde, şimdi böyle bir mek- tupia dargınlığa nihayet veriyordu. Bayld Ahmed, debdebesinin yıkılmasından endi- şe ederek, Şeyh Mehdiye yardım etmek is- tiyecekti. Buna şüphe yoktu. Zaten Şeyh Mehdi de: — Eğer 'Taşbilek (Mahkümlar kuyusu)n- dan çıkmamışsa, Seyld Ahmed istediklerimi yapmakta gecikmiyecektir. Diyordu. Acaba Ur'dan gelen haberler doğru mıydı? Urman hastalanabilirdi. Fakat, öldüğü haberi hakikat mıydı? Yoksa Urlular Şeyh Mehdiyi denemek için mü çöle böyle bir haber uçurmuşlardı? Şeyh Mehdi herşeyi düşünmüş, yalnız ou ihtimali hatırlıyamamıştı Birkaç gün sonra csvap alacağımdan eminim... Bi ek seviniyordu. ... yolcuların verdiği Halticenin bir tuzağı Hatice, Abdullahı çok sevmişti. Onu ne yapıp yapacak elde edecekti, Fakat nasıl? Saraydan dışarı kuş bile uçmuyordu. Hatice bu sıkılığın sebebini bir türlü anla- yamıyordu. Eşkiden işlediği zaman çarşı- ya, pazara çıkabilirken, şimdi sarayın bah- çesine gerbesçe çıkamaz olmuştu. - Eyvah... Ayın on dördünden daha gü- zel olan Abduliahı elden kaçıracak mıyım? Diyerek dövünüp duruyordu. Şeyh Mehdi, Seyid Ahmede gönderdiği mek:uba cevap almcaya kadar harem dai- resinden dışırışa kimseyi çıkarmumağa karar vermişti, Leyli kendi derdinden etrafını görmü- yor, gece gündüz (Can) ını düşünerek göz yaşı döküyurdu. Hatice bir gün şeyhin kölelerinden biri. ni elde ederex Abdyilaha gönderdi. Hasice, Abdullah saray bahçesine ça- bırdı. Şeyhin kölesi Haticenin verdiği bol bal” şişi görünce dayanamamış, Abdullatu ge- ne kadın kıyafetile saraya getirmeğe mu- yatfak olmuştu. Hatite bahçedeki nöbetçiyi de elde et- migti, Abdullah bahçeye geldiği yaman ortalık iytee kararmıştı. Nöbetçiler uzakta dola» #ıyordu, Abdullah kadın bahçedeki havuzun başında durmuştu. Hatice, Abdullaht ep sevindi: — Onun da bi olmasaydi, bu akşam buraya £ — O geceden sonra bir daha semtimize uğramadın.. bizi unuttun mu, Abdullah? Abdullah, Haticeyi görünce şaşırdı. Şeyhin kölesi bana; «llavuz başında seni Leylâ bekliyor!s demişti. Ur dağına gene mektup mu gönderecek acaba, de- dim ve koşarak geldim. Hatice gözlerini süzerek güldü: Bu sefer seni ben çağırttım, Abdul- lah! Artık Leylâ ile bir işin kalmadı. Şim- di benimle konuşacaksın! — Seninle ne konuşacağım, Hatice? Yok- sa seninde uzakta bir âşığın mi ar? Sen de gizli mektup mu göndereceksin? Hatice elini Abdullahın omuzuna attı: — Benim sevdiğim erkek uzaklarda değil - Şehirde mi? — Hayır. Burada, yanımda, Abdullah hayretini gizliyemedi — Beni mi seviyorsun yoksa... Hatice önüne bakarak: — Evet, dedi, bunu yeni mi anlıyorsun? raflarına sürmüşler, fakat Cemil bey, ikisini de buldu. Ben de yavru- larıma kavuşacağım. İşte mesele bu- dur!... Öğrendiniz!... Şimdi gidiniz, deni rahat bırakınız, Vehbi bey... Hatta İstanbul muhitinden de uzak- laşınız... Bir daha karşımda belirme- yiniz... İrad, varidat ne isterseniz size vereyim... Tek gözüm sizi gör- mesin; kulağım lâfınızı işitmesin... Hiddetime gulebe çalamayacağım. — Ne oluyor efendim?... Ne var?...; Bu anlattıklarınızdan fazla bir şey mi biliyorsunuz yoksa?,., Necile, Allahtan imdat ister gibi gözlerini semaya kaldırdı; — Aman yarabbi!... Ne adam... Bir de soruyor... Kurcalıyor... — Neymiş? — Ne olduğunu da söyliyeyim... Şu Süzi... Durdu. Dehşet verici bir nazarla bak:yor- du: — Şu Süzi... - diye devam etti. - Gençliği bedbahtlık içinde geçmiş; kirli maceralar içinde yuvarlanmış... Fakat bunların hiçbirinden mesul değildir... Ona karşı duyduğum his, ancak merhamettir... Bilsen kendi. sini ne derin bir muhabbetle seviyo. rum... Zavallı kız... Onu siz, anne. sinin parasile sulın almışsınız; ken- dinize metres yapmışsınız... Yüzü- yila A fakammil ede. Abdullah, Haticenin elini omuzundan indirdi: — Pakat, benim de bir sevgilim var. Bundan Leyliya da sana da behsetmiştim. Ben onunla evleneceğim. — Ben ondan güzel değil miyim? — Belki ondan çok güzelsin! Fakat, bö- nim kalbimi çalan, beni teshir eden odur. Ben onu bırakıp seni sevemem ki... — Gerçek, gönül kimi severse. güzel odur, derler amma... Ben ondan zenginim, Benimle evlenirsen, papağanlı havuz baş- larında, kuş tüyünden yalaklarda yata- caksın! Sefaletten kurtulacaksın! Abdullahın güzleri sulandı: — Bu, benim elimde deği), Hatice! Onun- ia evlehmezsem, mesud olamam. gözü- me ondan başka güzel bir kadın görün- müyor, Serçelorin peşinde koşan atmaca- lar gibi, yıllarca onu kovaladım, Bugün gençleşmiş. güzelleşmiş bir erkeğim. Ona kendimi beğendirdim. Eskiden onun önün- de boynumu eğiyordum. Şimdi onun ya- nında başi yukarıda duruyorum. Ve beni sevdiğini, beni beğendiğini hissediyorum, Leylânın verdiği bileziği yarın onun ko- Yuna kendi elmile takacağım. O zaman beni dahâ çok sevecek. Hatice dişlerini gıcırdatarak sordu! — O bileziği hâlâ vermedin mi sevgili- ne?.. — Hayır. Koynumda saklıyorum. Onu yarın göreceğim. , Hatice birdenbire yumruklarını sıkarak, sert bir tavırlâ söylenmeğe başladi: — Senli seviyorum... Budalalığı bırak da benimle evlenmeğe söz ver. Yoksa... Abdullah bir çocuk safiyetile verdi: Bu, elimde deği, Hatice! Kalbimi ko- parabilsoydim, yarısını da sana verirdim. ır. Beni sevgimi paylaşamam. Se- » seviyorum, Elimden kurtulamaz sn artık... — Ne 0.7 Beni tehdid mi ediyorsun? — Eret. Şimdi tuzağıma düştün! Beni benden başka kimse kurtaramaz. Haydi, cevap ver; Beni sevecek misin?.. Benim olacak mısın?.. Yalnız benimle evlenecek misin? Abdullah şaşalamıştı, Haticenin tehdid- leri karşısında ne yapacağını, ne süyliye- ceğini bilmiyordu. -- Bırak beni, Hatice! Sen uzun zaman- danberi Leylâya arkadaşlık yapıyorsun. Sevginin me olduğunu benden İyi bilirsin! Şeyh Mehdi, kizini nasıl bu derdden kur- tarms a muvaffak olamıyorsa, ben de tap- kı öyleyim. Ondan başkasına gönül vor- mek elimde değil. Şüphe yok ki, sen sev- gillmden daha güzel, daha şon ve şakrak cevap İ bir kızsın! Fakat, benim gözümde tüten, benim & Ibimde yaşıy beni kendine çö İ ken odur. Sen, istediğin gibi zengin bir er- Dedi. Abdullahın yanına sokuldu: kekle ovlenebilirsin... Haydi, bırak benim yakamı da gideyim. Hatlee, zarif çiçeklere musallat olan arı- lar gibi, bir müddet Aodullahın etrafında dolaştı ve onu kandıramıyacağını anla- yınca: — Senden inlikam alacağım, buda- la! dedi. Ne yapıp yapacağım, günün bi- rinde ayağıma düşüreceğim. Abdullah yalvardı: — Yerle gök birleşse ve ben ikisinin ara- sında ezilip can çekişsem; dünyanın bü- tün akrepleri, çiyanları vücudüme yapış- sa, ondan ayrılamam, Hatice! Onu seviyo» rum. Allah aşkına merhamet et bana... Şuradan selâmetle çıkıp gideyim, Günün birinde sana İyiliğim dokunabilir. Buna kıyma! Haticenin gözleri dönmüştü. Abdullahın sörleri kulağına bile girmiyordu. Birden- bire nöbetçilere dönerek: — Hirsiz var, Köşunuz. Neredesiniz? Diye bağırdı. (Arkası var) mediğimi şimdi anlıyor musunuz? Haydi buradan gidiniz; okarşımdan yıkilınız Vehbi bey... Dostum dedi- ğiniz Cemil Acıba ile neler konuştu- ğumu merak ediyorsunuz... İşte bun- ları konuşuyordum: Eızlarımı!,.. Her şeyi anladım, her şeyi öğrendim... Artık tahammülüm kalmadı... İs- tanbuldan uzaklaşınız! Gözlerinden alevler (o saçıyordu. Vehbi, görünüşte sakin duruyorsa da hakikatte heyecanlıydı Zira bir ta- kım berbad akibetlere doğru sürük- lendiğini anlamıyor değildi. Kalktı, : Odanın içinde aşağı yukarı dolaş- tı, Karısının hiddetine ehemmiyet vermemiş gibi duruyordu. i... - dedi, - Öğrenmek is- İ dediğim her şeyi öğrendim. Kendine Aciba diye isim takan z4üu muhte- Tem meğer mahuz Cemi Hüsnü imiş ve İstanbuldaymış. #iz benim hakkımda ne düşünürseniz düşünü- nüz; ben namusumla yaşavacağım. Onun için sizin harekâlınızı takip etmek mecburiyetindeyim. o Namusu herkes başka şekild: tefsir eder, Ben de bu şekilde... O çocuklar meselesi- ne gelince... Kaybolmuşlar, sonra bulunmuşlar... Bu, tamam'le bir ro man mevzuudur... Mahkeme karşı- sında bu iddianızı isbat eömek için hayli uğraşmanız lâzım gelecek... (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: