17 Aralık 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 3

17 Aralık 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AKŞAMDAN AKŞAMA Istılah meselesi Meslekdaşımız Peyami Safa, «te rim» yani ıstılah meselesinde tedkik- ler yapıyor; pek çok kimsenin de fikri plan şu teklifi ortaya atıyor: Yalnız ilim dilinde kullanılan terimler, Greko - Lâtin çevresine dahil bütün mil- eller arasında, küçük farklarla, müşterek» tir. Binlerce misalden birkaçını alıyorum? Fransızcada — (Crilicilme), almancnda (Kriticlamus) , ingilizcede (Criticism), ital yancada (Criticismo). Fransızcada o (Dialectigue), almancada (Dialektiseh), ingilizcede (Dialectic), ital yancada (Dialettico). Fransızcada o (Formel), Oalmancada (Förmlieh ve Formal), ingilizcede (For- mal), italyancada (Formale). Fransızcada (Genâse), almancida (Ge- mese), inglizcede (Genesis), itatyancada (Genesi). Fransızcada — (Hypnose), almancada (Hypnose), ingilizcede (Hipnosis), ilalyan- cada (İpnosi), Demek ki ilim dilinde kullanılan terim- er için mesele gayet basit: Bütün garb Milletleri gibi Lâtin ve Yunan köklerini ka- bul edeceğiz. (Zaten bizim resmi dil tesi- miz bunların türkçe olduklarını iddia pon ne diye «Yaşalabetime gibi icad- lara kalkıyoruz? Her millet gibi Biyoje- ografi deriz. Esasen Biyolojiyi kabul etme- dik mi?» Görüyorsunuz ki terim meselesi- nin en ehemmiyetli kısmı beş dakikada halledilmiş oluyor. ... Fakat, - mahiyet itibarile belki doğ» ruysa da, - bu hükmü vermekte de acele etmiyelim. Zira yeni bir karga- şalıkla karşılaşabiliriz. Son günlerde parmağımıza dola- dık; — Nedir bu mektep kitaplarının hali, Aynı talebe bir mefhuma sekizinci sınıfta başka türlü bir isim verildiğini gördü; dokuzuncuda başka, onuncuda başka... Şimdi de bir cereyan; Beynelmilel mahiyetteki terimleri kullanalım... Bu da olursa, dördüncü değişiklik!... Nesiller kendi aralarında Bâbil kulesi halkına dö- necek... Bence, «terim» meselesinin en bü- yük müşkülü, hiç bir lisanda derin- leşmeden bu davayi halletmeğe kalk- mamızdır, Bizzat Peyami Safa arka- daşımız da: «Grek - Lâtin çevresine dahil bü tün milletler» diyor. Sanırım o milletler mekteplerinde lâtince ve Grekçe okuturlar; bu iki kültürle hakikaten ünsiyetleri vardır da kendilerine (Genöse - Genese - Genesis - Genesi) tabiri onun için yenir yutulur gelir! Biz ise grekce ve lâtinceye bu dere- ce yabancı iken, yaklaşmak için de tek adım atmamışken niçin grek « Jâtin çevresine dahil milletler tar- zında hareket etmek imkânını kendi- mizde bulalım? ( Parallelogram - Paralleliped - Bazidyomiçed - antikonstitüel ih... ) tarzındaki tabirlerin mektep talebe- Si nazarında eski medrese tahsili el- fazından ne farkı vardır, Pardon!... O elfaz daha mantıkiydi, Zira arapça ders okunuyordu. «Ten- kit» kelimesinin «nokta» kelimesin- den geldiğini çıkarabiliyorduk. Arabi tahsili kalkıp da bunu çıkaramıyan nesiller zuhur ettiği gündür ki eski sstılahlar manzumesi sukut etti, Şim- di, tamâmile yabancısı olduğumuz ve yaklaşmak için bir teşebbüste bu- Tunmadığımız grek ve lâtinceye sarıl- manın pek nikbinâne neticeler vere- ceğini sanmamalıyiz. Arkadaşımızın — söylediği gibi, bu işin «beş dakikada halledildiğine» inanamıyorum. 'Terimlerini ana dillerinden koyan milletler vardır. Grekler, Araplar, Cermenler, kısmen Slavlar. Atatürk de bizi milli kökleri kullanmak yolu- na sevkediyordu. Şayed Arapların şamil arapeayı, cermenlerin şamil Almancayı bildiği tarzda bizde de, bütün tarihi istihalesile ve Tehcelerile türkçeyi bilen - bir nesil demiyeyim » bir zümre olsaydı, ıstilah o meselesi türkçe köklerle, türkçe eklerle de halledilebilirdi. Kabahat ne arapçada, ne lâtince- de, ne türkçededir. Bunların her han- Fi birinde ilmin icab etiirdiği derece. de ehil olmadan terim davasını hal- letmek cüretindedir. 'Terim hakkında da bendeniz böy- le derim! (Wâ - Nü) menssssuseaneeasssanersassaasEEraaE, Beyoğlu itfaiyesi için gara Taksim kışlasının sahasında yapılacak binalar arasında Reyoğlu itfaiyesi için de bir gam! yapılması kararlaştırılmıştır. Beyoğlu itfaiye grupunun Şişhanedeki bi- nası Çocuk babçesine ilâve edileceğinden yıktırılacaktır. Taksimde yapılacak gara» Jın plânı Belediyece hazırlanacaktır. Evkafın yapacağı büyük bina Belediye, Evkafa, 2150 metrelik bir sahayı yarım milyon liraya satacak Vali ve Belediye reisi B. Lütfi Kırdar, Evkaf umum müdürü B. Fahri Kiper, Bo- lediye imar müdürlüğünde toplanarak bir müddet çalışmışlardır. Bu içtimada, Emin- önünden Unkapanına doğru açılacak sa- hada Evkafın yapacağı inşaat tedkik edü- miştir. Evkaf müdürlüğü, şimdiki Balıkhane bi- nasından Unkapanına doğru Belediyece istimlâk edilecek 2150 metre murabbalık Taksim gazinosu yılbaşı gecesi açılacak Belediye o gece gazinoyu Çocuk Esirgeme Kurumu menfaatine yapılacak eğlen- ceye tahsis etti Taksim bahçesindeki gazinonun yilbaşi- na kadar ikmal edilerek açılacağını yar- mıştık. Alınan tertibata göre gazinonun bütün teferrüata ve mobilyesi de yılbaşına, kadar tamamlanacak ve bu suretle gazino- nun açılma merasimi yılbaşı gecesi yapıla- caktır. Vali ve Belediye reisi doktor Lütfi Kır- dar, yılbaşı eğlencesinin Çocuk Esirgeme Kurumu menfaatine tahsis edilmesini mü- nasip görmüştür. O gece gazinoda hazırla- nâcak yemekler, içkiler, yılbaşı gecesi mü- nasebetile diğer gazinolar ve otellerin İls- telerinden hiç farklı olmıyacaktır. Beledi- ye, o gece gazinodan hiç masraf almıya- cak, eğlencenin bütün kârı Çocuk Ksirge- me Kurumuna kalacaktır. Bu münasebetle Kurum da o gece için gazinonun dekoruna ve harici tezyinatına bilhassa büyük bir itina gösterecektir. Gazinonun Belediye ile Ceşriki mesai eden bazı zevattan mürekkep bir şirket ta- rafından idare edileceğini yazmıştık. Şir- ketin hukuki ve kanuni muamelesi tekemi- mül etmiştir. Ancak, gazinoda kullanıla cak çatal, bıçak gibi sofra lerazımı henüz gelmediğinden gazinonun şirket tarafın- dan idaresi bir müddet daha gecikecektir. Balık sandalı Motörün dalgaları ile san- daldakiler denize döküldü Cibalide oturan İsmali, Şükrü ve Hâmid isimlerinde üç arkadaş dür Boğaziçinde balık avlamağa Karar vermişler, ve bir ka- yık kiralıyarak Boğaza açılmışlardır. Üç arkadaş bir aralık, sandallarını bir motörün arkasına bağlamışlar, bu şekilde ileriemeğe o koyulmuşlardır. Fakat moför süratli, deniz de dalgalı olduğu için bir aralık sandal sulara gömülmüş ve üç ar- kadaş denize dökülmüşlerdir. Bunlar denizde çabalayıp dururken ci- yarda balık tutmakta olan Mustafa ismin- de biri, imdadlarına yetişmiş, bu üç deli- kanlıyı birer birer kurtarmıştır. İşe elkoyan polis, bu gençleri tedavi al- tana aldırmıştır. Benzin buhranı yok Benzin ve petrol satan fir- malar hükümetle yine te- maslarına devam ediyorlar Petrol ve benzin satan firmaların bükü- mete müracaat ederek yanıcı maddeleri pahali aldıklarını, binasnaleyh memleketi- miz piyasasındaki toplan flatlerin arttarıl- ması icap ettiğini bildirdiklerini, hüküme tin bu müracaata red cevabı verdiğini yaz- mıştık Yanıcı maddeler satan firmalar ile hü- kümetimiz arasındaki temaslar devâm et- mektedir. Öğrendiğimize göze benzin flat- lerinin yükseltilmesine lüzum görülmemek- tedir. Şehrimizde, uzun müddet ihtiyaca yete- cek mikdarda benzin vardır. Petrol flatleri ie motörin fatlerinin yüksettilmesi husu- sunda ısrar edilmektedir. Bu arzunun ne dereceye kadar hazarı dikkate alınacağı belli değildir. Dün, şehrimizdeki benzin ve petrol mümessiileri, mıntaka bi- caret müdürlüğüne gelerek temaslarına de- vam etmişlerdir. Ayağına düşen bıçakla yaralandı Cibalide inhisar idaresinin kıyma dai- resinde çalışan Osman; bir araya içinde büyük kıyma bıçaklarını nakleylemekte iken biçaklardan biri ayağı üzerine düşe- rek ehemmiyetli surette yaralamış, işe el koyan polis tarafından hastaneye kaldı- rılmıştar. Yaman bir hırsız İstanbul tarafında muhtelif semtlerde birçok ev, apartıman ve dükkünlarda hir- sızlıklar yapan Zeki adında biri dün aslii- ye ikinle ceza mahkemesinde muhakeme edilmiştir. Muhakeme neticesinde Zekinin müteaddld suçları sabit görüldüğünden iki sene on ay on bir gün müddetle hapse konulmasına karar verilmiştir. erazi, Belediye in Evkafa yarım milyon liraya satılacaktır. Bu suretle Be- lediye bu erazinin metre murabbamı 233 liraya yakın bir paraya satacaktır. Evkaf idaresi bu sahanın Üzerinde yarım milyon lira sarfile gayet büyük bir bina inşa ede- cektir. Bu bina, inşa tarmına göre ortası beş katlı, iki tarafı dört katlı olacak, ara- sında bir pasaj bulunacak, binanın cephesi portikli, yani caddenin yaya kaldırımını teşkil eden kısmın üstü olacaktır. Bundan Karilerimizin mektupları | Bira buhranı Bir karilmiz yazıyor: Hükümet fasia alkollü içkilere hal- | tenzilât yaptığı zaman farla rağbetten dolayı, İstanbulda şiddetli bir buhran amış idi, Gazetelerin devamlı şi- ehyetleri üzerine İnhisar hsrekete ge- lerek bira iztihselâtını arttırmış ve bu buhranın mehmaemken önüne gej- mişti. Halbuki on beş yirmi gündenbe- ri meyhaneler ve birahâneler müstes- na olmak üzer» şehirde gene bira büh- ranı başlamıştır. Bakallarda şişe e satılan bira bulunamıyor. Bakallar fabrikanın makinesinde vukubulan bir ârızadan dolayı İnhisarların kendileri- De şişe ile bira vermediğini iddia edi- yorlar. Bu iddianın ne dereceye kadar doğru olduğunu bilmiyoruz. Eğer bu yokluk hakikaten makinede bir ârıza- derhal bu sakatlığı Bugün halk, ihti dan ileri geliyorsa tamir ettirmelidir. 1, birahanelere gitmek suretile yazın bu buhranın daha ziyade çşid- 'detleneceğine ştiphe yoktur. İnhisar- lar umum müdürlüğünün ehemmiyetle nazarı dikkatini övibederiz, Türkişepost'ta basılan broşürler i vapuru mürettebatı geminin Müddeiumumilik broşürler- den kendisine iki nüsha gön- derilmediğinden takibat yapıyor Moskovada münteşir Pravda gazetesin- de çıkan bir makalenin Alman gefaretha- nesine mensup biri tarulından türkçeye tercüme ve tabettirilerek öteye beriye gön- derilmesi üzerine tahkikata girişilmiş, ma- kalenin de Türkişepost matbaasında basıl- dığı anlaşıldığı yazılmıştı. Müddeiumumilik makamından yaptığıs miz tahkikata nazaran meselenin esası şu- dur: Müddelumumiliğin tahkikatı bu broşür- lerin siyasi muhteviyatı üzerinde değildir. Memlekette basıp satılan bilümum mat- bunlar harice tevzi edilecekleri zaman ka- nunen iki nüshasının o müddelumumiliğe gönderilmesi ve matbunların üzerinde de bunların basıldıkları matbaa İsimlerinin yazılması mecburidir. Pravda gâyeteşinden alının makale ter- cümesi broşürlerinin öteye beriye gönderil. diği gazetelerde yazılinca kanunen bunla- rın iki nüshasının müddelumumiliğe gön- derilmesi lâzimeelirken o gönderilmediği müddelumumiliğir hazarı dikkatini celbet- miş ve ele geçirilen broşür nüshaları ted- kik edilince üzerinde, basıldığı matbaanın ismi de yazılmamış olduğu görülmüştür. Bu vaziyot karşısında, matbuat kanunu- na muhalif hareketten dolayı kanuni ta- kibatta bulunulmak üzere müddetumumi- lik, bu broşürlerin basıldığı yerin tesbitini zabıtaya bildirmiştir. Zabıta tahkikat yap- imiş, neticede bunların Türkişepost gazete- si matbaasında basıldığını meydana çıkara- rak maldaada yaptığı araştırma ile de key- #lyeti tesbit etmiştir. Tahkikat neticesi müddelumumiliğe bildirilmiştir. Şimdi müddelumumilik, kanunen iki nüs- hası iddia makamına gönderilmediği ve ba- sıldığı matbaanın ismi de üzerine yazılma- dığı için kanuni takibat yapılmak üyere bu matbaadaki mesul eşhâsın tesbitini Za- bıtaya bildirmiştir. Bunlar tesbit edilince müddeiumumilikçe lüzum görüldüğü tak- dirde mahkemeye verileceklerdir. Bu cürüm de hafif para cezasını müstelzemdir, Hakaretin cezası Zehra adında bir kadın komşusu Şefika ve İbrahimle kavga ederek bunlara haka- ret ekmek suçundan maznunen asliye öeki- sinel ceza mahkemesinde muhakeme edil- miştir. Zehra mahkemede #uçunu İnkâr eğ- mişso de gerek tahkikat evrakı ve gerekse şahidlerin ifadelerils hakaret sabit oldu- gundan üç ay on gün müddetle hapsine, 86 lira para cezasi ve Şefika ile İbrahime elli lira manevi tazminat ödemesine karar verilmiştir. başka binanm arkasında biref katlı dük- künlar bulunacaktır. Bu esası ihtira ödecek plân, Evkaf fen heyeti ile Belediye imar müdürlüğü mi- marları tarafından müştereken hazırlana caktır. Bina Eminönü ile Unkapanı ara- sında açılacak sahanın ve sahilde burakıla- cak geniş caddenin üzerinde olacaktır. Ev- kaf müdürlüğü. bu binayı bilâhare kiraya, verecektir. Rumen vapuru nasıl battı? Karadenizden gelen Türkân dalgalarla mücadelesini iklime Pe Karadenizde batan Rümen vapuru Ban- du'nun battığını gören yegâne gemi, dün, Umanımıza gelmiştir. Bu geminin adi Türkân'dır. Türkân mürettebatından biri- si, bir muharririmize şunları anlatmıştır: 4— Biz, kibrit şirketine Tuna yolu ile ıh- lamur kökü getiriyorduk. Bulgâristan sa- hilleri önlerinde, bir gece, Sandu'yu gör- dük. Şiddetli bir fırtına İle uğraşıyorduk. Gece zifiri karanlıktı, Bu yüzden bir fki mli önümüzdeki vapurun âkibetini takip edemedik. Sandu'nun alabora olarak dal- galar arasina gömüldüğünü tahmin ediyo- ruz Biz fırtına yüzünden Bulgaristanın Vaslllçya limanına sığınmak mecburiyetin- de kaldık. Burada, batan gemiden ancak 4 kişinin kurtulduğunu öğrendik. Kurtu- lanlar, Sandu'nun iki ahçısı, bir makinisti, bir tayfasından ibarettir. Vapurda 24 yol- cu varmış, Öteki 20 kişinin âkibetinden haberdar değiliz. Vasilişyada üç gün kal- dık. Bulgarlardan dostluk gördük. Arabadan düşerek yaralandı Kemali isminde biri, idaresindeki oküz arbasile Hürriyelebediye tepesinden geğ- mekte ikon bir aralık muvazenesini kay- bederek düşmüş, tekerlekler alunda ağır surette yaralanmışlar. Kemal, 2 tara- fından hastaneye Ihracat faaliyeti Son hafta zarfında limanı- mıza şimal memleketlerin- den vapur geli gelmedi Son bir hafta içinde limanımıza pokaz ecnebi vapuru gelmiştir. Bu yüzden gerek ihracatımız, gerekse ithalâtamız evvelki haftaya nazaran az olmuştur. Son hafta içinde limana İsveç, Norveç, Danimarka, Finlândiya vapurları gelmemişlerdir. Yal- niz İtalyan, Rumen Yi gelmektedir. Dün gelen Romanya bandıralı Recele Karol vapuru otomobil ve sut kostik getir- miştir. Dünkü ihracatımız, fındık ve balığa in- hisar elmiştir. Pindik, az mikdarda olmak üzere Fransaya, taze balık da Yunanistan- ia Bulgaristana sevkedilmiştir. Sulh ceza hâkimleri Asliye ceza işlerine de bakabilecekler Evveiki gün Büyük Milet Meclisinde Türk cega kanununun meriyefe vazına aid ka- nunun 29 uncu maddesine bir fıkra Hüve- si hakkındaki lâyiha müzakere edilmişli, Bu kanunun 29 uncu maddesi sulh hâ- kimlerinin vazife ve salâhiyetlerini göster- mektedir. Öğrendiğimize nazaran Adliye Vekâle- tince görülen lüzüm üzerine bu fıkranın tevsline karar evrilmiş ve maddeye bir fıkra ilâve edilmiştir. Bu fıkra ile sulh ce- za bükimlerinin vazifeleri genişletilmekte- dir. Şimdiye kadar sulh bükimleri sadece kendi vazifeleri dahilindeki davalara ba- kabiliyorlar, bunlar baricindeki davalar asliye ceza mahkemelerine veriliyordu. Bu hal ise, birçok yerlerde asliye ceza mah- kemeleri mevcnd olmayıp sadece sulh ceza mahkemeleri bulunduğundan davanın as- liye cesa mahkemelerine verlimesi, işlerin uzamasına ve gecikmesine, ayni zamanda sahabi mesalihin de fazla vakit ve mesai sarfına sebebiyet veriyordu. Bunu nazarı itibara ulan Adiiyo Vekâleti, asliye ceza mahkemeleri bulunmıyan yerlerde işlerin sürat ve kolaylığını temin için sulh ceza hâkimlerine de asiiye ceza mahkemelerinin. işlerine bakmak salâhiyetini vermeğe lü- zum görmüştür. Yeni kanunun tatbikine başlandıktan #owra, İcap ettikçe sulh ceza hâkimleri de eli ceza mahkemelerinin salâhiyetile va- zfe göreceklerdir. Belediye sarayı Sultanahmedde yapılacak Belediye sa- SOHBET Kalemin gelişi ı HACİM, — İnsanların çoğu kitabın hacmine hürmet eder ve sayıfa adedi çoğaldıkça muhteviyatının da mu- hakkak zenginleşeceğine inanır. Şal rin: «Sikletin fehmolunur hacm-i kı- tabından senin» demiş olmasına rağ- men, birkaç kelime ile de çok derin şeyler söylenebileceğini o gerçekten kavramış pek az kimse vardır. Uzun kitaplar okunur demiyorum; bilâkis, onlardan kaçınıldığını bilirim; fa- kat kıymetlerine de ezbere iman edi- lir. Nice insanlar vardır ki hiç kimse nin okumıyacağı uzun uzun kitap- larda hiç bir şey söylemedikleri için etraflarını, büyük ve derin birer âlim olduklarına inandırmışlardır. Kıyme- timizi kabul ettirmek için - hiç bir şey yazmayıp gülümsemekten sonra - en iyi çare yığın yığın kâğıd karala- maktır. Fakat bunun üzerinde pek ısrar et- meğe gelmez; çünkü bazı kimseler de her büyük, uzun kitabın muhakkak boş ve değersiz olacağına hükmetme ğe kalkarlar, Halbuki yalnız beş on sayıfada değil, iki üç yüz sayfada bile anlatılamıyacak mevzuğlar var- dır. Bin sayfalık bir kitabın muhak- kak uzun sayılması lâzım gelmez, ba- zan çok kısa bulunması bile kabil dir. Fakat bazı kimseler de vardır ki kısaca söylenmesi kabil olmıyan şey- lerin söylenmesine tahammül ede mezler, kendi anlayışlarını aşan her Şeyi fikir sahasından uzaklaştırmak isterler, Uzun kitap insanı sıkan, okunul miyân kitaptır; böylesinin bazan ha- cim itibarile çok küçük oldukları da görülmüştür. Rivarol bir gün kendi- sine bir tek beytini okuyan bir şalre; «Fena değil ama biraz uzun!» demiş. n ISMARLAMA. — Bugün: «Ismar. lama sanat eseri olur mu7» o sunlini yüz kişiye sorun, doksan beşi, belki de daha fazlası: «Hayırı diye cevap verecektir; çünkü bugün sanatta bil. ğu ısmarlamadır, Renaissance devri. nin büyük eserlerinin çoğu ısmarla. madır; bizim edebiyatımızın kaside- leri ısmarlamadır, yahut caize için yazılmıştır ki bunun da ısmarlâma- dan farkı yoktur. Diyebiliriz ki sanat sipariş kabulünden kaçınmağa baş- ladığı günden beri inhitat etmiş, hiç olmazsa hayattan alâkasını kesmiştir. Eski devirlerin sipariş kabul eden sanatkârları samimi değil miydi? Şüphesiz ki onlar da samimi idi, an- cak samimiyetin hakiki mânasını bi- Jen adamlardı. Sanatkirda arıyaca- ımız samimiyet söylediklerine inan- ması değil, sanatına İnanmasıdır; fikirler karşısında duyduğu heyeca- nın değil, yarattığı şekiller karşısın- da duyacağı heyecanın sahih olması- dır, On dokuzuncu asırdan beri fikir (ekseriya fikirden ziyade oukalâlık) mütemadiyen sanatı ezmekte olduğu içindir ki samimiyetin bu mânası unutulmuş, sipariş kabul eden sanat- kâra istihfafla bakılmıştır. Sanutkârın sipariş kabul etmesine razı odmıyan asli münevverlere 60 run, mimarın da ısmarlama eser yap- mamasını mı istiyorlar? Şair, ressam, bestekâr yalnız ilhamlarına, yahuf samimi arzularına uyarak eser ver dikleri gibi mimar da kimseden sipa- riş kabul etmiyecek, canının istediği yerde canının İstediği binayı kura cak... Bunun ne kâdar saçma bir şey olduğu daha söylenirken anlaşılıyor. Mimar sipariş kabulüne mecburdur ve ancak o sayede çalışabilir. Onda da samimiyet, sanatkâr samimiyeti aramıyor muyuz? Arıyoruz. Şairde, ressamda, bestekârda aramağa haklı olduğumuz samimiyet de ancak mis marda aradığımız samimiyetdir; üst asalet müm...

Bu sayıdan diğer sayfalar: