7 Şubat 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

7 Şubat 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

'Tanıdıklarımın, arkadaşlarımın içinde so siynde takdir ettiğim kimselerden biri de bizim ahmed Nihattır. Kendi büyük bir şirkette şeftir. Ahmed Nihudan gerip bir mmeyiyeti vardir. Onun en tembel memurlar ateş gibi çalışırlar. Herkesle kavga eden, daima İşten kaşınan en aksi, en huysuz kimseler onun yarında çalışmağa başladıktan sonra gayet öm Adeta kuzu gibi olurlar. Doğu dekar &i bir dalre âmürldir. Çalıştığı şirketin Urmu- mi müdürü onun bu mesiyetin! bildiği işin mbel, en oksi, en siyade işlem Kaç Nihadın emrine Kadar İyi çalışlıracuk başka kimse Hattâ işin tuhafı Ahmed Gaşlarını, dostlarını bile, kendisine hizmet eitirmesini bilir. Bir gün Ahmed Nihadı ziyarete gitmiştim. had arka: Onun odasında A eee Fiye uzun boylu, eâmer, gözel, gi DSA tile girdi. Genç kiz kaşlarını tama! a ıların yerine kalemle yalancı şti, Giyinişi, tuvaleti ie meş“ ma artistini Pe isini biraz uzaktan tanırdım, a ME demeci bel bir kısdır. İri sahi- belalar ie yi omar zın hepsi belki inek elli sahis Daktilo bu kâğıdları Ahmed Ni- :, dedi, Amerikaya günde- Hepsini yazdım... had genç kısı hayretler içinde —— Maşallah... deği, bu kadar az zamanda bepsini nam! bitirdin!iz?... Daktilo gülümsedi: — Bu gibi işler benim hoşuma gidiyor... dedi, koşa giden işler de çabuk yapılır... Genç Kiz Amerikaya gidecek mektuplar Fi Ahmed Nih&dın masasının üzerine bırak- tıktanı sonru odadan dışarı çıktı. Ben He- men Ahmed Nihada sordum. — Bu gtnç kıza ne olmuş böyle?... Eski- deo son derecede eli yavaştı. İki aahifelik Yazıyı üç döri saatte bitirebilirdi. Halbuki Bindi âleş kesilmiş... Ahmed Nihad işinin eri bir daire âmiri tavrile gülümsedi; — Azizim, dedi, yeryüründe herkes gayet | Ayi iş çıkarabilir. Elverir ki, onları çalış tırmunun usulünü bilmeli... — Bir siyara yaksana... diyerek bana ketini uzatırken içeriye şirket mem ara dan İrfan girdi. İrfan bana uzaktan akraba olan ihtiyar bir kadının oğlu idi. Onu şirkete ben yer- leştirmiştim. Fakat son derece tembel bir İyi bir memur olamıyacağı" Demek Irfanı Ahmed Niha» vermişlerdi. Genç memug sân bir dosya zarfını Ahmed Nihada uzatırken — İşte efendim, dedi, av derileri hakkın da istediğiniz raporu hazırladım. uzunca oldu amma zânenderim hiç MED Dok- sanı yoktur, Bütün malümatı raporda bü- dabilirsiniz, Ahmed Nihad: — Teşekkür ederim, dedi, fakat hakika- tan tebrike şayansınız. Son derece İyi ça- şıyorsunuz... İrfan mahcup bir tavırla; — Teşekkür ederim, teşekkür ederim... Teş işe yarıyacağını Ümid ederdim. Fakat bu bizim İrfanın ça- eee Di a söyliyeyim ?- dünyada aklımdan geçmezdi, | Ahmed Nihadın yaklaşırkan: — Biendim, dedi, e bir tedikik Paporu Yazman. MERA yarn else raporu takdim edeceğ::n — Aselesi yok efendim... Birksş gün #on- ra da, ginbitlir... dedi, Bali cevap verdi: — Hayır efendim hayır.. Yayın raporu başladı: — Azizim, bence yeryüzünde işe yaram ı- yazak insan yoktur, Elyerir ki insanlardan istifade etmenin yolunu bilmeli... Bilmem dikkat ettin mi? Herkesin bir iptilâen, bir Yaklısıdır. Yanında bundan bahis açıldı mı? Kendisin: tutamaz süre Karışır. Kimi şiddet H av meraklızıdır. Av bahsi adilirken âdete | kendisinden geçer. Kimi seyahat meraklı. sadır. Bu gibilerin yanında gezdikleri mem- ieketler hakkında konuşmağa başlarsanız bülbül kesiltirler... İşte ben insanların bu hafif taraflarından istifade ederek malyetlmdeki memurları 18- tediğim gibi çalıştırıyorum. Bona veriler memurlürı evvelâ tedkik ederim. En ziyad? merak etikleri şey, en zayıf tarafları ne- dir? Bunu anladıktan sonra artık mesele kal mamış demektir. Meselâ şu biraz evvel di- şarıya çıkan Sald spor meraktısıdır. Onur en zayi! tarafı budur. Kendisine bir iş ve- rirken mutiska spordan bahis açarım. Y3- hud,vereceğim işin -gayet ehemmiyet Pile olsa- sporla miâküder olmasına dikkat ederim. O zaman aksiliği ile meşhur Seir kuzu gibi emrime itant eder ve içinde ales kestir... Benin işe yerleştirdiğin İren av meraklı- m, ve teribel diye adı çıkan daktilo kız de #nema delisidir. Lâkin ben onların bu 22- yıl taraflarını elimde miikermel bir stlâh gibi kullanırım. Meselâ genç kıza bu sabah — Eeee Amerikaya 11 mektup yamlacak... Amerika... Yan! > Hollivudun - bulunduğu memleket... dedim. Mektuplur: elimden alırken biraz daha izahat verdim: — Şirketin elinde sinema ile alâkndar bir M var. dedim, bu mektuplar da onlara > a de gördün ya... Pek az zaman sonr mektupları yazıp bitirmişti. Azizim bir iş adamı etrefındaki kimseler — Dabsına göre şerbet vermesini bilme- > Hikmet Feridun Es Tuzak içinde Tuzak 'Tefrika No. 58 «— Aferin bizim Sühi oğlana... Şu kızcağızın çabucak akin Hükümdarlık kadar sağlam esaslara dayanan bir aileyi temelinden çürü- tecek... Arzu ettiğim vaziyetlere erk gebildi... Ne söyledimse yapabildi. Doğrusu, senelerdenberi plânımı İyi tahakkuk ettirdim... Gerçi oğlanın tahsil ve terbiyesi için çok para sarfet” tüm amma, bunun da faydasını gö- Tüyorum, Gerçi dünyada para çok iyi şey... Fakat ondan da daha muteber bir şey olduğunu hissediyorum: Can bu muvaffakıyetimden dolayı ne kadar heyecanlanıyorum... Kudret'i mahvedeceğim... Yahut ben birinci ihtimal pek daha kuvvetli!» Mektupları, masanın gözüne koy- du. Çekmeyi sürüp kapadı. Sonra ayağa kalktı. Ellerini arkasına kuşa- tarak odanın içinde aşağı yukarı do- Jaşıyordu. «— Burlett ve Templeton... Ne adamlar... Ne dâhiler...> - diye tek- rar söylendi. | Nakleden : (Vâ - Nü) Bu mütevazı otelin üst katında iki de Kudretin gayri meşru oğlu Sühf içeriye girdi. Eporcuyari giyinmişti. Kalın boy. nu, açık beyaz gömleğinden görünü- yordu. Fakat yüzünde hayli endişeli bir ifade vardı. Dudakları kısık, gös- leri gamlıydı. Bahaeddin, Sühaya gizli bir nazar attı, Alinh Allah! Ne coşkun, taşkın oğlandı bu... Kendisini yeniden tes- kin etmek lâzım gelecek... Delikanlı, bronz işlemeli stfi bir ma- sanın başına oturmuştu. Düşünceliy- di. Baha, onun yanıma yaklaştı. Elini omuzuna koydu. Oğlan, başını kaldıp- di. — Gene beyninde neler var, Süha? bü inilir iindeki etdi T.A. P.$1T m. 9465 Ko/s EW. TÜRKİYE BAATİLE 18 Program ve memleket sant ayarı, 18,0$ 'Türk müziği: Fasıl heyeti, 10,55 Serbes seni, 19,10 Memleket saat ayarı, Ajans ve met&- 9orloji haberleri, 19,30 Türk müziği: Çalan lar: Fahire Fersan, Cevdet Çağla, Refik Peğ- san, Fahri Kopuz, 1— Okuyan: Necmi Riza Ahiskan, 1- Hüzzam peşrevi, 2- Mahmud Celdlettin Pç. - Hüzzam şarkı: Değildi böy- 1e), 3- Süreyyu bey - Hüzzam şarkı: (Sen sanki baharın gülüsün), 4- Yesari Asım » Büzmam şarkı: (Yine kalbim taşar ağlar), B- Rakım - Hüzzam şarkı: (Aşkın bana bir gizi eler oldu), 6- Yesari Asım - Hüzeam şarkı: ( #eni sevmekle nihayet bu- Macsktır), 2— Okuyan: Mefhareb Buğnak, 1 Cevdet Çağla: Keman taksimi, 2- Artaki- Eviç şarkı: (Aşkınla harap olduğumu söy- Myebilsem), 3- Ralf bey - Eviç şarkı: (Sebep sevdayı aşkın ahuzare), 4- Bimen Şen - Fe- rahnak şarkı; (Ruhumda bahar uçta), 6- Eviç şarkı: (Gâhane gözler), 20,15 Konuşma (Diş politika hâdiseleri), 2030 Temsil: En haklı insan, Yazan: Kemal Tözem, 21 Ser- ben anat, 21,10 Konuşma (Haftalık posta Kutusu), 21,30 Müzik: Riyaseticümhur ban- dosu (Şef: İhsan Künçer), 1- Ch. Aneliffe: Marş, 2- Ch. Ancliffe: Vals, 3- Paul Dukas: Acemi sihirbaz, 4- Cari Zeller: Der Voğel- bandier (Potpuri), 22,15 Memleket saat aya- nı, Ajans haberleri, ziraat, esham » tahvilât, kambiyo - nukut borsası (fat), 2235 Mü- sik; Koro eserleri (P1.), 22,55 Müzik: Caz- band (PL), 23,25-23,0 Yarınki program ve kapanış. 336 doğumluların ilk Patih Askerlik şubesinden; 1 — Bu yıl isra edileceği yer (Mü- racaat yeri) Fatih askerlik şubesi binasıdır. 3 — Taşrada bulunanlarda bulundukları mahal askerlik şubelerine müracaatları ve yahut efradı ailesinden birisi tarafından yoklamasının yaptırılması, 4 — istanbulda bulunan gübemize mensup 336 doğumlular haftanın cumartesi ve pa- zar günleri hariç olmak üzere her gün sa- bah saat 9 dan 12 ye kadar aşağıdaki ve- Aikalarla şubeye müracaatları ilân olunur. A) Yeni harfli ve en son nümuneye göre yazılmış nüfus cüzdanı. B) İki sdet ince kâğıdlı vesika fotoğrafı, m Şehremini Hulkevinden: 10 Şubat 100 cumartesi günü akşamı saat 2030 da Evimizde Halkalı Ziraat mek- tebi musllimlerinden bay Necati tarafm- dan umumi bağcılık hakkında bir konfe- rans verilecektir. Davetiyeler Ev kâtipli- öinden alınır. Giresundan fındık ihracatı Giresun 6 (A.A.) — 939 yılının ba- #adan nihayetine kadar iikelemizden mauhtelif memleketlere 2.123.541 lira kiyımetinde 5939 ton fındık içi ve 276.737 lira kiymetinde 1816 ton ka: buklu fındık ihraç edilmiştir. İhraç mevsiminin başlangıcı olan ağus- tos ayından bugüne kadar da 2.384.950 lira kıymetinde 6684 ton fındık içi ve 324,167 lira kıymetinde de 2108 ton kabuklu fındık ihraç edilmiştir. 'Tefriks No. 45 İSLÂM TARİHİNDE Türk kahramanları Yazan: İskender Fahreddin Musa bin Nasir Afrikadan Endülüse geçer geçmez ilk işi Zeyyad oğlu Tarıkı hapsettirmek olmuştu Tahir, halifenin sayesinde hiç bir şeye ih- tiyacı olmadığını söyledikten sonra: — Atlem evlenmemi istiyor, dedi, evlenme gağım da geçiyor. Henüz dünya evine gir- bulamamıştım. Müsande ederseniz, cariye- lerinisden Maryana ile evlenmek istiyo- rum! Halifenin birdenbire kaşları Sik Ba- olan bir kadına mı göz diktin? Sarayımda başka cariye bulamadın mı? Tahir soğukkanlılığını muhafaza ediyor. pie — Bu işe onunla beraber başladrk.. onun- a beraber bitirdik. Birleşirsek, bu Sır İki- mizin arasında kalır, diye düşündüm. Size karşı vazifesini büyük bir fadakârlıkla ya- pan bir kadına bundan sonra İhtiyacınız olacağını ummuyorum. Eğer böyle bir ihti- yaç dayarsanır, karı koca derhal emrinizi ifaya koşarız. — Yarın başka taraftan bir ikinci şeyh Bad Velidin gözleri dönmüştü, Hiddetle yerin- den fırladı: — Hayır, hayır... ben ondan hoşlanıyorum da, Onu kimseye çırak edemem. O, behiim müstakbel sevcem olacaktır. Kendisine söz verdim. Sana gelince: Cariyelerimden baş- ka birini seçebilirsin! Maryana benim ya rımdan ayrılamaz. Tahir fazla birşey söyllyemedi ve söyliye- mezdi de. Zaten hükümdar mevkiinde bulu- yana sevişiyorlar 3 Velid bunu ilk önce Maryanadan anlıya- caktı. İspanyol dilberi halifenin huzurunu girer girmez yere eğildi: — Çok merak ettim, dedi, acele çağırdı- lar. Efendimiz birdenbire rahatsizlandılar söyliyeceksin: 'Tahirle aranızda birşey var m? Genç adam, bu suale başka bir sü- | geldi... Böyle hissediyorum. alle cevap verdi; — Ne vaziyetteyiz, baba? — Para meselesinden mi bahseği- yorsun? — Şüphesiz... Hedefimiz para de- — Kuzum şu Şerminin de ne hu- susiyeti var? — Birtek kelimeyle söyleyeyim: Tapınırcâsına onu seviyorum. — Hissiyatında, yahut hissiyatını ğü mi?... Geri kalan kısım beni alâka- | anlayışta mübalâga ediyorsun san dar etmez... rım, — Hakkın var evlâdım.,. Her işin Süha, büsbütün coşkunlaşmıştı, başı ve sonu — Vallahi, billâhi bayılırcasına 86- — Bizden aldığım dersi size tekrar- viyorum!... - diyeısrar etti. - Zaten yorum. .. — Paraya ihtiyacın mı var? dini alıkoyamadı. — Haydi canım! - dedi, - Bilmemez- giz de o menhus Femina barında olup bitenleri gördünüz ya... Herkes onu Yum! Genç erkek de gülümsemekten ken- Şakird hocasına yaklaşıp ona iti- madını anlatan bir tavırla: — Size bahsetiğim bir alâkayı ha- Hkten gelmenize ne lüzum var?... Be- | tarlıyor musunuz? bebini elbet siz de tahmin ediyorsu- nuzdur, — Şu genç kız meselesi mi? — Tamam... Buldunuz... — Aşk ve alâkadan kendini koruma» ni kaç gere tenbih ettiğimi de sen ha- tarlıyor musun? Kadınlar tehlikelidir. ler, netamelidirler... İnsan onların — Onun için her deliliği yapacak | narına yanar... vaziyette görünüyorsun. — Ömirtimde coşkunluk, taşkınlık dinli Delikanlı, sözüne devamla: — O, beni beğenmiş olabilir, hazret! Şeyhi Saldin zaviyesinde beraber çalıştık, elimizi birlikte kana boyadık ve beraber döndük. Pakat, bunlar, onün beni istemesine ve be- Bimle evlenmesine bir sebep teşkil eder mi? O ve ben, ayrı ayrı vazifelerimizi yaptık, Halife geniş bir nefes alarak gülümsedi — Hele bir gönlünü yokla bakayım! Eğeğ ona karşı Kâlbinde ufak bir temayül dus yursan, bana açıkça söyle. Maryana hahife min dizlerine kapandı — Ben, #aden başka bir erkek seymiyo- rum, hazreti Tahir gibi yüzlerce erkek sya» Bımın dibinde can verse, başımı çevirip bak» mam onlara, Kalbimde bir sevgi var; Hali- fenin sevgisi. Ben, mezara kadar bu sevgi He yaşıyncağım. Halife o gün Maryanayı bu hareketinden, dolayı takdir ve değerli hediyelerle taltif ederek: — Ben, sehin sadakatinden emindim, de- di, seni bir köre daha denemek istedim. Ta- bir sana koca değil, ancak uşak olabilir, Maryana odasına döndüğü zaman, o gün, istikbale aid ümidleri biraz daha canlan- mıştı. Halifeyi avucunun içine almak için urun zaman beklemiyeceğini umuyordu. Velid, bütün ömründe belki âe 6 çün ilk defa kıskançlık eseri göstermiş ve kıskanç- ağın ne demek olduğunu anlamıştı. Bu hâ- dise acaba Maryanayı halifenin meşru 26Y- celeri ürasına sokmak işini tesrie vesile olabilecek miydi? Mlaryana çok yakında haliferin karısı ola sağından emnidi. İspanyol dilberi o mevkle geçecek olursa, öteki kadınlar gibi sessla we hareketsiz kalacak değildi. Herşeyden Moe baremde kendi hâkimiyetini tesise ça- ışacak, ondan sonra halifenin Endülüs fize- sine dikkatini çekecekti. Halife Velid, Endülüsü ufacık bir vilâyeğ telâkki ederek, oraya ehemmiyet vermiyor görünüyordu. Maryananın maksadı, orada- ki müslüman kumandan'arını biribirine dü- şürerek İspanyayı uzaktan kundaklamaktı. Maryana, İspanyanın yeniden dirilmesine çalışacaktı. Kendisi suyun başmda bulunu- yordu. Halifeyi elde ederse, belki bü maksa- dını tahakkuk etiirmeğe de muvaffak ela- caktı. Musa bin Nasir Afrikadan Endülüse ge- çer geçmez, ilk işi (Tarık)ı hapseltirmek ole muştu. Maryana bunu duyunca çok sevin- mişti. Pakat, halife Velidin (Tarıkin sar- e bir teveccühü vardı. Hattâ Musa bin > Mani Şama gönder, Ben burada onun muhskemesini yapacağım. Sorguya çekil. e böyle bir kahraman nasıl hapsedi- > Diye haber göndermişti. Maryana birkaç kere (Tarikidan bah tiyse de, halifenin fikrini çelmeğe mu dak olamadı, Emevileri içinden vuran kadın.. Aradan birkaç ay geçmiş, Hacene, Sind selerine gitmişti. Tahir hil evlenmiyor ve İspanyel dilbe- rini günün birinde tatklıkla halifeden alam ağını umuyordü. Bir akşam halife Velld gözdesiie yemek yerken: — Endülüsten çoktanberi haber alamiyo- rum, Maryans! Acaba oradakiler ne bal- dedir? te (Arkası var) — Evet, evet... — İşte bu Şermin, o Şermin... — Anlamıştım zâten... — Ama, o günden bugüne çok değişmiş... Daha büyümüş, daha gü- — Demek bu tesadüf âdetâ mucize Orada, Zonguldakta, ci- var küçük evlerin birinde oturuyordu. İşimden serbes kalır kalmaz, tek onu görebilmek için, civarına gider, evini tavaf ederdim... Alnını tutârak: — İşte o hayal benden şimdiye ka dar hiç kaybolmadı. Femina barında kendisini görünce rüyada olduğumu sandım. — Nasi gelmiş?... Nasl düşmüş oralara... Ben, ne konuştuğumuzu bilmiyorum, — Öbür kadınlar gibi, — Sefalet, ihtiyaç yüzünden mi? — Şüphesiz. — Öyleyse şimdi sana para lâzım... — Elbette... Zavallıyı mühtaç ve siyette nasıl birakırım?... — Kendisini metresin mi yapacak» sn? — Tabii. — Evveloe bunu onunla görüşmeli. — Hani Zonguldakta âşık olduğum | sin. yapmam mukadderse, işte o zaman | bir kız vardı.

Bu sayıdan diğer sayfalar: