31 Mart 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

31 Mart 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yirmi beş senedenberi evli hayatı ya- şadıktan sonra, Necip ile Feride aynı yorlardı. Halbuki egümüş yıldönümü; denen bir çeyrek asırlık müşterek hayat. larını kutlama zamanına ulaşmış bulunu- yorlardı. Ama, neşlersiniz ki, çocukları ol mamıştı, Kendilerini biribirlerine bağlı yan tek bağ mevcud değildi artık, Cinsi arzuları kalmamıştı ve tabiatleri taban tabana zıddı. Ayrılmağa, dostça karar verdiler. Esasen ikisi de zengindi. Müstakil ya- şıyabilirlerdi. Birlikte aldıkları öteberiyi de konuşup görüşerek taksim ettiler. İz- divaç hayatları esnasında biriktirdikleri parayla satın aldıkları"evi mobilyeli ola- rak kiraya vereceklerdi. Bunun parasını yarı yarıya Kadın Vaniköyündeki evinde, erkek Sundiyede oturacak Biribirlerinin tazibinden, huzurundan uzak... OR... Ne âlâ... İkisinin de bavulları hazırdı. Aşağıdaki taşlıkta buluştular. timal sonuncu karşıl aşmaları taksim edeceklerdi. olacaktı, Gayri ihtiyari, ikisi de, heyecan duydu. | Sealeri türiyerek konuştular, Necip: Bundan sonra artık, biribirimizden | uzak yaşıyacağız. İnşallah artık saadete kavuşursunuz. Ömrümün sonuna kadar sizinle tam bir âheak içinde yaşıyamadı- ğım im. Hayatınızı zehir imden dolayı beni affedin. Feride, nezâketle: — Kusurların birçoklarından ihtimal ben face Sizden biricik ricam: Ba- na kin meyiniz! dir n ellerini sıktılar. Otomobiller kapıda bekliyordu. Binip ayrılacaklardı. İşte tam bu csnada, yarı aralık kapı: İarın birinden, tin tn yürüyerek, Mikrob narık çocuğ! endisine hele son günlerde öyle ilti- Ba, ib- | dilmişti, o derece şeketler ikram | uştu ki, ailenin bağına bir felâket geldiğinden bile şüphelerimiyordu. Hem hanımının, hem b bacak- ların koklıyarak ikisine de sıçradı. He- yecan gösteriyordu: Feride: diye köpeğe hitap iyoruz... Vaniköy göreceksin... Seni, orada, denize de sakacağım Necip, birdenbire kaşlarını çattı — Ne demek istiyorsunuz yani?... Mikrob'u ben Sundiyeye götüreceğim! n buradan daha iyidir, inkü iki aylıkken parası verip ben almamış muydım? — Ama ben büyüttüm... benimdir. — Yone... Hiçbir noktada çıkmıyaa ihtilâf, işte burada çıkıyordu, Asıl hak Münakaşa, münakaşa... Nihayet şuna | karar verdiler. Sokâk kapısından çikâ- caklar; biri sağ tarafa, biri sol tarafa yüz adım yürüyecek... Hayvan kimin peşinden gelirse onun olacak. Mukadderatını tayin etmek bizzat Mikrob'a veriliyordu. Bunu böylece tatbik ettiler. Feride, yürürken, yan gözle doğru bakıyordu: Eyvah... Hayvan gelmiyor... Vay ha- 1.. Demek kocasını tercih etti. Mikrob, hakikaten, bir hanımının, bir de.beyinin peşinden. koştu. Sonra, ikisi- mini de evden ayrıldığını gördüğü iğin, arkaya ümidini kesti, Dönerek evine girdi. Eski itiyadı! Bir an, karı koca, şaşaladı. ceye vardi Sonra bir şey söylemeden geriye dön- düler, Mikrob, bahçede, ikisinin birden üs- tüne atlamağa, sıçrayıp sevinçle hopla- mağa başladı. Bu sembolik hareketin karşısında, ay- nlan karı koca, büyük bir tereddüde düş” tü. Kendi mukadderatile birlikte, köpek, onlarınkini de tayin ediyordu. Necip, içini çekti. Bahçe kapısında asılı duran «Kiralık mobilyeli ev» lâvhasını söktü, çıkardı. Karısı ise: — Bari savdığımız hizmetçileri gene bulduralım!.., - dedi. Artık yapılacak bir iş kalmıştı: Oto- mobilleri savmak, bavulları yukarıya çıkarmak. Hayat eski minval üzere devam etme- ğe başladı. Mikrob, rolünü oynamıştı! Nakleden: Hatice Süreyya Voleybol maçları Bugün yapılacak maçlar Başvekâlet beden terbiyesi İstanbul böl- Düşün- İ gesi voleybol - basketbol ajanlığından: Barı küme: Beşiktaş - Beyoğlu Halkevi (Altaok) sant 12, Topkapı - Davutpaşa saat 13, Eyüp - Boğaziçi saat 14 Beyaz küme; Altıntuğ - Doğuspor saat 15, Fenerbahçe - Beyoğluspor saat 16, Alem- yierbeyi saat 17. Kırmızı küme: Galatasaray - Vefa saat 18. Hakemler: Nalli Moran, Ali Riza Sözeraip, Lütfi. Popof, Kember, Saha komiseri: Pet- hi Dinçer. Not: Müsabakalara iki defa iştirak etme- yen ekipin lik haricinde bırakılacağı ta- mimen tebliğ olun Güreş Broşürü Beden terbiyesi neştiyat müdürlüğü tarafından 6 «inci Balkan güreşleri hak- kında güzel bir broşür neşredilmiştir. Müsabakalara iştirik eden Balkan güreşçilerinin hayatlarile o karşılaşmalar hakkında esaslı tafsilât bulunan broşür- de öymca Elen, Rumen ve Yugoslav ka- file reislerinin Türk sporunun ması hakkında mütaleaları vardır, * Balkan kır koşusu münasebetle de bir broşür çıkarılacağı haber alınmıştır. Beşiktaş klübünün kongresi Beşiktaş klübünün senelik Okongresi dün klübün Akaretlerdeki merkezinde yapılmıştır. Bir senelik idari ve mali raporlar okunduktan ve eski idare ibra edildik- ten sonra yeni idare heyetine o reisliğe Ziya Ezdem, âzalıkları da Hüsnü Keser- oğlu, Abdülkadir Ziya, Fehmi, İhsan, Sadri ve İhsan seçilmişlerdir. Beşiktaşın yeni idarecilerine fakiyetler dileriz. muvaf- Bugünkü maçlar Taksim stadı: Vefa - Beşiktaş Galatasaray - Fenerbahçe Şeref stadı: Anadolu - Davudpaşa Eyüp » Alemdar Fener stadı: Kurtuluş - Şişli Beyoğluspor - A. Hisar Tuzak içinde Tuzak 'TefriKa No. 111 İçi eriyor gibiydi. Başı dö gözleri karariyordu. Acaba anne caktı? Gazeteleri tekrar açtı, havadisi tekrar okudu. Resimlere tekrar tek- rar bakı Bunun hayalle alâkası yoktu. Maalesef aynı hakikat! Şüphelenmesi bile hata idi, Bütün bir vuzuh içinde aydınlanmış bulu- nan dimağında her teferrüatı yerli yerince mevkiini buluyordu. Olup bitenleri ibir faler gibi keşfediyordu, Şimdi kendi kendine? üyor, gibi, o da mı çıldıra- | «— Ne yapmam icap ediyor?» diye | düşünüyerd' Gayet namuskâr bir kızdı. Hele böyle hırsızlık, katil meseleleri maa- zallah «— Artık bu evde yaşayabilmem bile kabil değildir!» diye düşündü. Kaçmak! İzini kaybetmek! Artık bundan sonra Süha mıdır, Sühi Elstanbuli midir her kimse, onu bir daha görmemek... Böyle düşünüyordu. Amma nasıl gitsin?.. Nereys?... | | | Nakleden : (Vâ « Nü) Hem annesi var, hemşiresi var... On- lar... Ah şu fıkaralık... büküyordu. Anneciği, iki adım ötesinde sönüp duruyordu. Pencereden baktı: Kardeşi, bahçenin taflanları ar İşte gene belini kasında, çiçeklerin arasında kelebek İ gibi dolaşıyor... Bahçıvanın karısı da kahvaltıları- nı hazırlıyor! Ah bu ev... Ah bu bahçe... lar, sembolleri gibiydi. Burasını bırakıp giderse?... Gene sefalet... O kötü mahalleler... O pa- ra şıkınlıları... Birdenbire aklına bir şey geldi: Gazelelere ilân veren o avukat... Adresi â kendisinde mevcuddu. Öyleyse niçin bir köre ona başvur. masın? İhtimal ki kurtuluş o taraftadır... Saate baktı: Dokuz buçuk. Derhal kararını verdi. Hummalı bir faaliyetle giyinmeğe Bun- kalkan | ömründe görmediği saadetin | Mektep maçları Hayriye, Kabataşı 3 - 2; Haydarpaşa, Bölge sanatı 5 - 0 yendi ü tarafından tertip edilen İiğ maçlarının evvelce te- ehhüre uğramış müsabakalarına dün Taksim ve Şeref stadlarında talebeler- den mürekkep bir kalabalık önünde de- vam edilmiştir. Bu müsabakaları sırasile bildiriyoruz. Vefa » Şişli Terakki Taksim stadında günün birinci maçı Vefa ile Şişli Terakki arasında yapılmıştır. Hakem Halid Galibin idaresinde sahaya Çıkan takimlar şu şekilde dizilmişlerdir: fi ladir - Ahmed, Salim « Necmi, Murad, Nâzım - Şadman, Şehap, Fethi, Zeki, Necdet, Şişli Terakki: Tahir - İhsan, Ömer » Muammer, Doğrul, Rasim - Şaban, Ce- | mel, Veysel, Fethi, Ahmed. Vefanın - hâkimiyeti alunda geçen müsabakanın 10 uncu dakikasında Fet- hi takımının birinci | golünü yapmiş ve devre 1-0 Vefa lehine kapanmıştır. İkinci devrede Vefanın üstünlüğü de- vam etmiş ve 25 inci dakikada gene Fathi takımının ikinci gölünü çıkarmış ve müsabaka 2-0 Şişli Terakkinin mağ- lübiyetile bitmiştir, Kabataş - Hayriye Günün ikinci maçı Kabataş ile Hay- riye liseleri arasında yapılmıştır. Kendi gruplarında birincilik için rol oynıya- cak olan bu karşılaşmaya takımlar şu kadrolarla çıkmışlardı: Kabataş: Nafız - Ali, Celâl - Faruk, Feridun, Kemal - İsmet, Ahmed, Mu. zalfer, Nevzad, Nevzad. Hayriye: Muvahid - Ahmed, Musta- fa - Arif, Necmi, Galip - Salih , Tevhid, Faruk, Kadir, İsmet, Ahmed Ademin hakemliği altında baş- yan müsabakanın ilk dakikaları müte- vazin olarak geçti. Beşinci dakikadan iti- baren Kabataş nisbi bir hâkimiyet te- sis ederek rakibini sıkıştırmaya başladı. Bu sırada Hayriye kalesine üstüste çeki- len şütler kaleci tarafından meharetle kurtarıldı. Rüzgürla oynıyan Hayriyeli- ler 15 inci dakikadan itibaren hâkimiye- ti. lehlerine çevirdilerse de muhacimleri- önünde topla fazla oynamala- üzünden netice alamadılar ve devre 0-0 bitti, İkinci devre çok sıkı oldu. Rüzgâr lehine alan Kabataş 4 üncü dakikada Nevzadın ayağile bir gol kazandı. Varis yetin tehlikede olduğunu hisseden Hay- riyeliler fazla çalışarak 13 üncü dakika- da Kadir vasıtasile buna mukabele çtti- ler, Biraz sonra solaçığın sıkı şütu Hay- riyeye ikinci golü kazandırdı. Kabütaşın mukabil bücumunda sağ- açıkları takımını tekrar berabere vaziye- te getirdi ise de bu uzun sürmedi, bir ka- rışıklıktan istifade eden Tevhid sıkı bir şütle Hayriyeyi tekrar galip © vaziyete geçirdi, Bu sırada hakem her iki takım- dan birer oyuncu çıkardı ve müsabaka 3-2 Kabataşın mağlöbiyeti ile nihayet- lendi. Haydarpaşa » Sanat Günün son maçı Akmed Âdemin ida- resinde Haydarpaşa ile Sanat mektebi arasında oldu. Rakibine nazaran çok kuvvetli olan Haydarpaşalılar derhal hâkimiyeti aldı- lar ve ilk devrede iki, ikinci devrede de üç gol yaparak maçtan 5-0 galip çıktılar. Şeref stadında yapılan karşılaşmalar» da da Darüşşelaka, İstiklâti 5-1; Tak- sim, Ticareti 3-1; Yüce Ülkü, İstanbul li- sesini 1-0 yenmişlerdir. vi başladı. Sırtına koyu renk bir manto geçirdi. Ayni renkte bir şapka, lüle Jüle güzel saçlarını süslüyordu. Bahçeye indi, Bir açılır kapanır is- kemlede oturan annesini öptü, Kardeşine de: — Beni yemeğe beklemeyin... İşim var, gelemiyeceğim... - dedi. Sonra, süratli adımlarla sokağa çıklı. Bir saat kadar sonra, meşhur âvu- kat Ramiz Rıfkının Galatadaki yazı- haneine gelmiş bulunuyordu. Hademeye: Beyefendi buruda mı? - diye i sordu. — Evet... Kimdir diyelim — Pek mühim bir iş içinmiş der- siniz. — Başüstüne, . Villâda, Şermin gazetedeki mahud havadisleri okuyup düşüncelere var- dığı sırada, avukât Ramiz Rıfkı, yazı odasında oturuyordu. O sırada, kapı aralandı ve hademe: — Bahri bey! - diye haber verdi. Bu Bahri, avukatın Şermin mesele- sini takip ettirdiği adamdı, Kırk beş yaşlarında kadar, iri yâ- rı, kırışık alınlı, alabrus saçlı olan bu zat mütekaid polis memurlarındandı. İhtiyar avukat; İ vüze kalkışırsa, TÜRKÂN HÂTUN Tefrika: No. 23 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Vezir Nâsır, cesedin koynundan çıkan mektubu görünce, Farslı tacirin katili bir Moğol olduğuna hemen hükmetti Atlılar derhal şehir dışına çıkarak katili aramağa koyuldular, Türkân hatun o gün Şirdar'dan saraya döndüğü zaman çok hid- detliydi. Moğollar, bu Farslı taciri acaba neden öldürmüşlerdi? Akşam Üstü saraya bir muhafız geldi: Ölüyü gömerken koynunda bir mektöp bulduk. Dedi ve mektubu valide sultana verdi. Maktulün koynundan çıkan mektup Azer- baycan bey: tarafından Fars beyi prens | (Sand)e hitaben yazılıyordu. ürkün hatun mektubu telâşla okudu: «Sultan Mehmedin yakında muzaffer ola- rak dönmesi muhtemeldir. Bu dönüşün bi- zim için hayırlı olmıyacağını düşünerek, size ittifak teklif ediyorum. Eğer öultan Mehmed İkimizden birinin ülkesine teca- iğaremizdeki aşiretleri ayak» landırıp, Harzem iline hücum edelim. Bir Anda iki hücuma maruz kalan sultan Meh- med, ordusunu ikiye ayırmakla zayıflıyacak ve emellerine muvaffak olamıyacaklır.» Atabey Özbey ürkân hatun (Özbeyje hak vermişti. Sultan Mehmed Bağdad seferinden dönün- ce, hiç şüphe yok ki, herşeyden önce Azer- baycan beyinin saltanatını yıkacaktı. Türkân hatun Fars beyi prens (Saadidan da öc almak istiyordu. Mektubu okuyunca! - Bu adamı iyi ki, vurmuşlar, dedi, öl- | meseydi, memleketimizden geçip gidecek ve bu mektubu Fars beyine götürecekti, İlki bes yin bizim aleyhimizde birleşmesi elbette teh- Mikeli olurdu. Şirdar camisinde bulunan Farslı tacirin nl gömdüler. "Türkân hatun derhal, Buhara valisi prenş Giyaseddine gizlice şu haberi gönderdi: «Buhara sarayında inisafir olarak oturan prons Kasımı, bu mektubumu alır almaz yanından uzaklaştır. Zira Azerbaycan beyi İle Fars prensi arasında bizim aleyhimizde bir ittifak hazırlanmaktadır. Kasimın bu ak sana bir fe- sllardan ko; Türkân hatun siyasi işlerde en uzak ihti- göz önünde tutan bir kadındı. Torunu Gi- yaseddini, dost sandığı prens Kasımın şer- rinden bile korumayı düşünmüştü Türkân hatun, oğlu Mehmed Bağdad se- » kadar, Azerilerle Fars- blart siki süs çemberi içine almağa karar vermişti, Çarşılardu, pazar yerlerin- de, mesire mahallerinde, civar köylerde ve nehir boylarında birçok gözcüler ye hafiye» ler dolaşıyor, her. konuşular.-siyasl “müha- reyi Türl atuna haber veri, Türkân hatı ok Gıyaseddin Buha valisinden korkuyordu. Onun bir asde maruz kalması ihtimali çok kuv- vetliydi, Zaten n, prens Kas sının Buharaya geldiğini duyduğu gün- denberi şüphe ve tereddüd içinde, dalma şöyle söylenirdi. , — Ben prens Kasımı çok iyi tanırım, Bu adam, amcasını rencide etse köşkünü, çifliğini ve debdebesini terkedip Buharaya kaçmazdı. O, Buharaya melünane bir mak- sadla gelmiştir. Oysa ki, Gıyasın ona çok İtimadı vardı. Gayasla prens Kasım bir ar eğlencesinde -daha çok küçükken- tanışmışlardı. Gıyas, Kazımı çok severdi. Kazım dürüst ve merd görünen, doğruluğu seven bir erkekti, Gi- yas da böyle insanlardan hoşlarırdı. Hattâ, bir gün, kendisine Kasım aleyhinde söz söy- yen bir adama; — Keşki bütün düşmanlarım Kasım gibi fazilet sahibi olsaydı. Diye cevap vermişti. O, Kasım aleyhinde söylenecek sözlere kulak vermezdi Büyük annesinden yukardaki mektubu alınca ne yaptığı yahud ne yapacağı beli değildi. Acaba gene eski #lmadında devam en — E... Ne haber ba sordu. Memur homurdandı Ne 0?... Her halde yeni ve iyi bir haber yok... — Of o Kasımpaşa mahallelerinde neler çektim .. Az daha o Peyker ka- dın, kendisini fazla istintak ediyo. rum diye süpürgeyi başımda Kıra- caktı.. — Tahmin ederim. — Siz kendisini paraya alıştırmış- | sınız... İlle benden de sızdırmak is- | tedi lım?... - diye Ah kurnaz, haris kadın... De. | mek bir şey vok... — Korkmayın... İyi avcıyım ben... Hiç bir kuş elimden kaçmaz... Mut- laka izini bulacağım... Benden fellik | fellik kaçan canileri bile yakaladım; hiç bu Kızı bulamaz olur muyum? | Lâfla olmaz... Bul bakalım... Sabık polis memuru bir kahkaha attı. — Biraz daha cömerd dâvranma- niz lâzım... Masraf etmeliyiz. — Çok mu? — Gazetelere İlânları daha sik ko- yalım... Bana bir aylık mühlet da- ha... Göreceksiniz... Amma biraz sabır... — Neye güveniyorsunuz? sdecek miydi? Yoksa o da Türkân hatun gib bu vazi, yeti tehlikeli görerek, prens Kasımı sara yından uzaklaştıracak muydı? Türkân hatun bu işi pek merak ediyordu Semerkand eskiden hiç de böyle casus ve Bafiyeler yatağı bir memleket değildi, Med» reseleri, camileri, fakihleri, âlimleri ve üzüm bağlarile meşhur, sakin gürültüsüz bir şehirdi. Sultan Mehmed burasını (05- man bey)den zaptederek payıtaht yaplığı gündenberi, Semerkand çok kzlaba- lıklaşmış, hem de bin bir casuzun uğrağı, bin bir entrikanın döndüğü bir memleket olmuştu. Türkân hatun, mektup meselesini veziri ne de açtı: Bir Farslı tacirin koynundan böyle bir mektup çıktı, mektubu vezire uzatdı. r Nâsır kurnaz bir adamdı okuyunca Kulunu. tacirin bir Moğol tas rafından öldürüldüğünü zaten tahmin ot- #niştim. Bu mektubu gördükten sonra, kati. yetle iddia edebilirim ki, katlı, Bir Moğol casusudur. Valide sultan birdenbire şaşırdı. Vezir Nâsır mektubu gö: », Farslı tacis rin katilinin Moğol olduğunu sil hükmete miti? — Katli taniyor musun? dedi. Vezir Nâsir — Hayır.. tanımıyorum. Fakat, Semer- kandâaki Moğolları sıkıştırırsak, katili bus lup tanımak mümkündür. Diye cevap verdi Türkân hatunun tereddüdü zall olmas mıştı. âsır ilâve etdi: — Sultanım! Bu adamın Azerbaycandan e ni öğrenen üş ve ceb Mektup maktulün üz mektubu ışmını Fars beyi Üze; #tbaycana gönderecek — Peki amma, bundan Moğulların isti- İadesi ne al Ne mi ol: ne, diğer kısmını Harzem or- nesini isti i ne kadar Moğol var, 8ecmerkandda bulur pazar yerlerinde ticaretle moşgul k di. Hakikatte bun psinin ta dıkları, bazılarının $ık sik Karaküruma gi- dip geldikleri görülüyotdu. Türkân hatun, Moğr ölanların sıkı bir tarassud altına alınmasız bı, bunlardan bir kaçının sorguya çekilme sini emret Veair Nâsır, vur deyince öldüresiye dö- ven bir adamdı, Valide sultandan bu emri anca, çarşıya ninhafızlar göndererek, şüp | tacitlerinden bir kaçını saray& getiriti, Moğol tacirlerine Şirdar camisi avlusunda cesedi bulus nan Parslı taciri hanginiz öldürdü? Diye sordu. Vezirir çellâdları baltalarınl omuzlarına. vurmuşlar, ayakta duruyorlar di, Kumçılı ve sopalı nöbetçiler de dayağı hazırlanmışlardı, Moğol tacirleri vaziyeti gö” rünce biribirlerine bakıştılar, (Arkası var) — Kendi meharetime! — Ne yapacaksınız? Uğraşacağım, d Siz her işi bana bırakın, beheme! bu işin üstesinden geleceğim... Vs polis devamla; — O civarda arnbası olan bir şofös rün bazı eşyaları nâkletliğini öğrene dim... Herifin izi üzerindeyim amma, kendisini henüz ele geçiremedim... — Numarası? dineceğim... al — Onu da öğrenemedim. — İsmi? — Bilmiyorum. — Öyleyse bulamadın demektir. — Yok, yok... Bulacağım... Görür sünüz, bütün İstanbulu işgal ede kuyumcunun kâlillerini polisten ey? vel ve bu küçük hanımı ele geçir” ceğim, — Ha... Şu Rosen meselesi mi?..- — Evet... O eşek sözüm mecl dışarı... Koskoca mücevherleri rinde gezdiriyormuş... Çalsınlar diy9 hırsızları ve katilleri davet etmek gi birşey... — Söylendiği kadar zengin mi imif acaba? — Muhakkak, — Demek öldü?... Muhakkak cin” yete kurdan gittiğini mi sanıyor”

Bu sayıdan diğer sayfalar: