14 Mayıs 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

14 Mayıs 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HER AKŞAM BİR HİKÂYE Sedad Memduh o günü ilkdefa pardesü- sünü evde bıraktı, Yalnız bastonunu alarak sokağa çıktı. Yaşının epeyce İleri olmasi- na rağmen vücudünde senolerin hiç bir €88- ri görünmüyordu. Onu arkadan gören, ya- hud yüzüne dikkat etmeyen biri otuzun- dan fazla tahmin edemezdi. Bedad Memduh bu güzel güneşli günden istifade ederek yü- rümek istiyordu. Zaten birkaç zamandan- beri doktorlar ona yürümeği tavsiye edi- eda Kırların arasından kıvrıla kıv yoldan ilerledi. Birdenbire ilerideki ADE dan birinin altında oturan genç bir çift gö- züne ilişti, Delikanlı kendi oğlu Rahmi idi, Yanındaki de Fatma adında gönç ve fakir bir kızdı. Sedad Memduh oğlu Rahmi ilç Fatmanın epey zamandanberi seviştiklerini işitmişti. Lâkin şimdi o: böyle ağüç altına otur- | uş, hararetli hararetdi birşeyler konuşur- | ken görünce Sedad Memduh bayağı sinirlen- mişit. Bühassa oğluna kızıyor, k ns: ağu oğlanın yaptığı işlere bakın rafında bir zeniş güzel kızlar ne gibi dolaşırken sen git.da Fatma gibi beş parasız bir kısa âşık ol Ba..sdiyordu. Haki- | katen Fatmanın babasi bir tcarethanede çok ax maaşlı bir meniurdu, Halbuki Sedad Tunun zengin bir ki i isteyen. baba: ardandı. Şi bir adami eri geçip & etini daha eninle evle! bu ka gin, güzel kızlar v rdan Tİni alsana... Söz aramıyda, benim de va- giyetim pek o kadar parinif deği... Senin ir kızla cvlenmen benim için de fay anıya akı bunlar basma kalıp sözlerdi. emduh oğlunu: Fakat Fatma ile evlen- erşeyi söy- mdi Sedad onlara kadar yaklaşmıştı. Rahmi ile Fatma dalgın ve arkaları dönük duğu için onun ayak seslerin! işitmemiş- tarafından Fatmanın yüzünü görüyordu. Tuhaf şey.. Genç kız ağlıyordu. Rahmi yavaş sesle ona bireyler kendine: «Belki de ayrılıyor e ya Rahmi çok makul çocuk- “imalar dizim dere- Fatmanın mahzun yüzü Sedâd Mem in senelerce evvelki bir hatırasını inde Servet adında bir kızı sev- ili. Servet adın aksine olarak beş pa- Lâkin ufak tefek çitlembik g imli bir kızcağızı d ih bu kızla evlenmek istemişti, LAK a mani olmuştu. dad şimdi Servet ile darını bugü t beyaz benekli, gözlerine hatırlıyordu. Ser çücük kırmızı mendi üz mı ağlı Sedad or zım geldiğini a kü“ ar uzun müddet dikilip tan bakarken y 1 Servetle göçen dakikaları yeniden yaşıyor gibi olmuştu. Bu hatıralar onu büsbütün değiştirmişti. Ha- « Oğlunu Madem ki, dı mâ parasız olsun. kuvvetli, aslan gibi çocuktu. Akıllı idi Ze. ki idi. Hayatını pekâlâ kazanabilirdi. Zen- gin bir kızla evlenip de ne olacaktı ki Sedad Memduh gülümsedi, Şiindi biraz ondi Kendi- | #amamile aksini dü- Tuzak içinde Tuzak 'Tefrika No, 155 Kendisinin cesareti, iriceliği ne de recelerdedir bilemezsiniz... Hiç kork- mayın: Bu kız, benim cürüm şeri. kim değildir. Mazimi bilmiyordu... Her hakikatı ondan ihtiyatla gizli- yordum... Kendi nefsimi her ne ka- dar hakir görüyorsam da onun tara- fından hürmet görmeği istiyordum... Kendisini aldatıyordum... Fakat ona adetâ tapmarak... Diğerini ise... — Kimi? ! —— Belkısı... Evet, Belkısı, sevmeden | aldatıyordum.... O işte herşey komedi İ İstediğim kız değildi, parasıydı... iyorsunuz, değil mi?... Elime ve- İ r verecekler, paralar teslim eda erdi... İlk fırsatta vurgunu vurup kaçacaktım, Bu da, sonuncu cürmüm ! iktı... Müthiş bir yeni serveti ele çirdikten sonra, Şerminle birlikt . Bu, benim plânımdı birlikte “hazırladığımız bu suretle, düşmanını hem Kalbinden, hen seryetinden vu- Tacaktı... (Şayed kalbi varsa... Oda | başka...) Fakat mukadderat bu işin başka £ istemiş hı imi n kirli mazi Akşam yemekten sonra Rahmi babasına mühim bir tavırla. — Baba, biraz seninle görüşmek İstiyor- dum... dedi. Beraber kütüphane odasına gir- diler. Sedad Memduh oğlunun tareddüdlü hali- nen anladı. Rahmi erlenmek- 1. Sedad kendi kendine: şimdi Fatıma ila evlenmesine benim münl olacağımı zannettiği için kimbilir ne kadar heyecanda diyordu. Nihayet Ral kısa bir mukaddemeden sonra ağzındaki baklayı çıkardı. Evet evlen- mek istiyordu. Sedad Memduh Palma Ve aralarındaki münasebeti bilmiyormuş gibi davranarak sordu - Peki kiminle evlenmek istiyorsun be- kalım? Rahmi gayet zengin bir kızın ismini söy- leyince Sedad Memduh şaşırdı Pakar, dedi, ben başka türlü tahmin ediyordum. Senin Fatma ile evleneceğini sa- mıyordum. Rahmi Amün baba... dedi, Palma DAŞ DATASIN bir kız.. Kokosun biri... Baba ile oğul bazen iki arkadaş gibi de uşurlardı. Bunun için Sedad Peki amma oğlum, dedi, sdam akıllı sevdiğini söylüyorlar. Rahmi bu ku | ol Amma ben gön » değil reket ediyorum. « pişman olma... ünyada herşey para ole adetin! kaçırma demek değildir İyi düşün makla beraber bu Fatıma fena bir a ben- seni de seviyor #aonederim, ı sözleri üzerine Rahmi: - Aman baba, dedi, rica ederim, israr « Eski zaman insanları gibi, kurunu vusta şövalyeleri gibi bu işlerde yalnız gön- lünün dediğine bakıyorsun... Biraz makul ol canım. Sedad Memduh hayretler içinde Yalnız Doğru sustu. lum... dedi, ben hakikaten es- ki zaman insanı imişim! Hikmet Feridun Es vasaram BULMACAMIZ irse kabili ekildir - Er- 6 — Tersi harple Insan zaylatıdır - S9- nuna «N» gelirse kampanadir. Çile olan azamız 9 — Başına «E» gelirse sinema ürtistine 1 taharri eder. 1) — Kemterane, Yukardan aşağı: 1 — Çarpmak için. Alaturka musliide bir makam - Ga- 7 — Sınıflara ayırması zor. 4 —'Tersi kaysiye beriyen meyvarın iri- sidir. $ — Seyhan vilâyetinde bir kaza - Tersi Nakleden : (va - WAJ miş... Dehşet içinde kalmış... Ansi- zın karşıma dikilerek beni İttiham etti... Şimdi, mühterem efendim, iki yoldan birine sapmak mecburiyetin- deyim... — Neymiş bakalım bu yollar? — Ya babamın karşısında inti- har edeceğim, yahut ta Türkiyeden ayrılacağım ve dünyanın uzak bir noktasına giderek hayalımı orada kuracağım. — Şayet tevkif olunursanız. Ne ehemmiyeti var... Rezalet büsbütün saçağı sarar... Babam re- zil olur. 7 İş ei kendimi mü- . Cinayete dair de- DlmiZ Beni mahvedebilecek rsa oda Şermindir... Çok hid- izdiyaca mâni oldu... an sonra niçin beni ithama kalksın?... Bir alışverişi kalmadı... Yapacağını yaptı.» Demek korkunuz yok? - Be am edebilirler. bizzat ben bir şey itiraf etaniyecek olursam beni mahküm ödemiyecek- lerdir. Cürüm... İhtimal... Var... kat müphem Kalnuş bir cürüm... Or. Fakat Türkiye Radyodifüzyon Postaları Dalga uzunluğu Türkiye Radyosu 1848 m. Ankara, Radyosu T.A P. 317 m. 9488 Ke/& 0 K. W. T.A, G. 10. 74 m. 15195 Ke/s. 20 KW. SALI 14/5/M0 12,30 Progmm ve memleket saat ayarı, 1235 Ajans ve meteoroloji haberleri, 1250 Müzik: Çalarlar, Reşat Erer, Ruşen Kam, Cevdet Kozan, İzzettin Ökte, Okuyan: Mu- zaffer İlkar, 1- Kürdili hicazkâr peşrevi, 2- Lemi - Kürdili H. şarkı: (Açmam aça- mam söyleyemem), 3- Sadettin Kaynak - Kürdüli HK. Şarkı: (Akşam Şine gölgen yine akşam), 4- Udi Cemil - Kürdil H. şarki (Gezer iken dağ başında), 5- İzzettin Ökte - Yaylı tanbur taksimi, 6- İbrahim ağa » Mahur şarkı: (Sabah olsun ben şu yerden gideyim), 7- Şemsettin Ziya - Mahur arkı: (Şu güzele bir bakın), 8- Türkü: (Büül taşda ne gezer), 0- Türkü: (Gediz yolları), 10- Muzaffer İlkar - Türkü: (Aşkımızda dü- güm var), 1330-14 Müzik: Karışık program LU 18 Program ve memleket saat ayarı, 18,05 Müzik: Cazband (PL), 1880 Çöcük sunt, 19 Müzik: Fasıl heyeti, 1945 Memleket sa- haberleri, 20,15 Müzik dyosu küme ses yeti, idare e Mesud Ce (İktisad ve hukuk saati), 21,20 Serbes saat, 2130 Müzik: Küçük orkestra (Şef Aşkın) Soprano Bedriye Tüzün le, İ- Panl Halsner: Saksonya d T. Knobel ve W. Klesow: Ağır vals must Steppulat: Melodi (Tango) 4ineke: Dans melodisi, 5- Delibaş : Kopel- ya balesi der: V Menestrel 22.30 Memi ziraat, esham - borsası (fiat), 23.25-23.30 182 Ke/5. 120 Kur, hülyaları, ans haberleri, ahvilât, kambiyo - nukut i) Müsik: Cazband (PL) nki program ve kapanış. BU GECEKİ Nöbetçi eczaneler Eminönü mıntakasında: Merkezde (Hüseyin Hüsnü) Küçükpazarda: (Ha san Hulüs), Alemdarda: (Abdülka- dir), Kumkapıda: (Süreyya), Fatih mınlaksanda: Şehremininde (Nüzum) | Gehzadebaşırda: o (İbrahim (Hali Karagümrükte: (Suad), Fenerde: (HD. sameddin), Samatyada: © (Erofilos), Aksarayda: (Ethem Pertev), Beyoğlu eade (Dellâ Su- imde: (Limo- gide: (Maçka), (Mustafa Na- im), Kasımpaşada ), Hasköyde:; (Hasköy), Kadıköyde: (Rifat), (0s- man Tulüsi e: (Ni Be- şiktaşta n Recepi, Büyük- ada ve Heyballadada: (Halk), ecza- neleri (Arnavutköy, Ortaköy ve Bebek eczaneleri her (Kurtuluş), Galatada tavlanın içindeki çift kemiği ai dernektir. 8 — Tersi balık tutma, âlet riyede bir çöldür. 7 — Ariyet alan. 8 — Bir maden - Başina «Es gelirse prön- ses olur. 9 — Tersi burçtur - Kalın halat 19 — Tersi zülmedi deme Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa: — İibarı yok, 2 ras, 4 — Padişahlık, 8 y Trato, Ikiy, 7 — Solist, Şa, 8 — Ar, Park, 9 — Manevi, Şal, 10 —On, Nacakçı Yukarıdan aşağı: | İğ, Petsamo, ? — Tiyatro, An.3 — Biriktiren, 5 — Ataş, Os, Va, at, İc, 7 — Td, Hri, 8 — Yazlık, Aşk, 9 — Os, Iyişraç, 10 — Kırkayaklı, fâya çikâfılamıyacaktır... Rezalet, | bababri nam ve hesabına müthiş bir | şey olâcaktır... Fakat beni köorkul- | muyor... Felâket yıldırımı başıma düşmiyecektir,. Burhan, bu sözlerden heyyiçti. Bu bedbaht delikanlının enerjisi onu hayrete düşürüyordu. Evet, gerçi müthiş bir kin besliyor- du. Fakat bu kini arkadaşı Kudret hak etmiş değil miydi? Bununla be- raber son gayret sarfetmek is- tedi. — Size anneniz bir tavsiyede bu- Tunmuş... Son arzusu... Son emri... Riayet etmelisiniz? — Neymiş 0? — Affetmek. Delikanlının gözlerinde şimşekler çaktı. — Katiyen Ayağa kalktı, — Allaha ısmarladık, kaptan... -de- . - Hakkımda göslerdiğiniz tevâç- cühten dolayı size çok teşekkür ede- rim... Hayatta hiç bir şeye ihtiyacım yok: Param var, cesaretim ve zekâm var... İşin içinden kendim çıkarım... Şayet hesaplarım tahakkuk etmezse, yolum çapraşırsa, başvuracak so- nuncu bir çarenin mevcudiyetinden de haberim var. Kaptan hâlâ mücadele ediyordu: — Ne kadar mücrim olursanız | çok müte- * diye haykırdı. Tefrika No, 62 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Gayer han tarafından Otrarda boğazlanan Moğolların cesedleri Seyhun nehrine atılmıştı — Doğru sölyüyoruun, Nâsri Ben hâlâ Sarayda bir esir cariye gibi yaşıyorum. Fa- kat, bundan sonra kendimi göstereceğim ve sultan Mehmedin bir sağ kolu olmağa ça- Uşacağım, Sarayda muvaffak olmanız ve devlet işlerine karışmanız için, bir yol vardır: Her şeyden önce Türkân sultanın nüfuzu- nu kırmak. Onu muvaffakıyetsizliğe düşü- | recek bu yol, sizi özlediğiniz saltanat ve | ihtişama ulaştırabilir! | — Ben çok akılı bir adamsın, Nâsıfl Fikirlerinden istifade edeceğim. Beni tam vaktinde uyandırdığın için, sana teşekkür ederim. Vezir Nâsır, İşo'yu bu suretle kundakla- dıktan sonra, haremden çekilip gitmiş ve bu konuşmadan valide sultana bahselme- migti kmerkand sarayında iki cambazın hir ipte oynamasına, imkân yoktu. Bahusus, İşo, çok acemi bir cambazdı. Türkün hatu- na gelince, 6, bütün devlet işlerini eline alan ve orduya kendini sevdiren tecrübeli bir kurt$ Kâsır, Türkin hatunun İşo' yu çök çabuk yere vuracağından emindi. Bu çarpışmanın bir hedefi vardı: İşo'nun, an Mehmedin gözlinden düşmesi, dr Nâsar — İço, hele bir kere hükümdarın gözün- den düşsün. Ondan sonra, onu İmada Çirak etmek güç bir iş de bu işte reket etme ide sultanın ar- 9 kârar vermiş» Madem ki, valide sultan efendimiz, İşo- yu İmada vadetiviştir, İşoyü ne yapıp ya- pacağız, İmada kavuşturacağız. Diyerek, hergün bin bir bile (8 bu arzu- nun tahakkukuna çalışıyordu. * Türkân hatun, kendi işlerine hiç kimsa- | nin müdahale etmesine tahammül edemez- di, İşonun sözlerini duyunca: — Hiç bir memlekette iki hükümdar bir- den hükümran olmamıştır, Fakat Harzem ini —Ana, oğul — iki hükümdar idare et- nektedir. Ve ben ölünceye kadar da bu böyle devam edecektir. Diyerek, bir gün hiddetle oğlunun yanı- na gitti İgo, o günlerde, vezir Nâsırm & uyarak, kocası sultan Mehmede, Tü, tün aleyhinde atıp tutmağa başi Sultan Mehmed karısını çok sevdiği için, ine ehemmiyet beraber: — Annem çok akıllı bir kadındır, dedi, geçip r de onu benden çök severler. Bir da- | ha onun aleyhinde bana birşey söyleme sa | kın! | Sultan Mehmed. İşonun kimin tarafından | tahrik € bunu an- lamış dan başından in de | vdiiğini iss an bahsedil- onra, Semerkand sarayında, sunla İşo arasında müthiş bir başlamıştı. Valide sultarı rdu, Evvelâ onu oğlundan ayırıp ayağına düşürecek, ondan sonra İma» da verecekti, Otrar vilâyetinde olup bitenler ı e zengin ne: «Bizim tücei mal göt len ikişer üçer tüccar top- elli kişilik bir kafile yola ear kafi- olunuz, gen , kendi kendinizi kurtarabilirsiniz... Kim bilir, belki de birkaç sene sotira bu meşum mazi, gi- ze korkunç bir eski rüya gibi, bir kâ- bus gibi gelir. — Israr etmeyin. — Annenizin mektubundan anlaşı- liyor ki fevkslâde yüksek bir Kadın- mış... Onun tavsiyelerine, nasihatle- rine riayet etmelisiniz... Bana da iti- mad edin... O, doğru söylemiş... rTübem vardır. — Ne tecrübesi, kaptan? — Ben de hayatımda bir intikam tecrübesinde bulundum... Bundan yirmi sene evvel, kin ve nefret saika- sile müthiş bir hareket yaptım... Şimdi bundan dolayı fevkalâde piş- manın Yirmi sene müddetle de azap çektim, Burhan kaptanın sesi titriyordu. Süha, ir cevap vermedi. Dik- katle baktı. Muhatabının heyecanı onu âlâkadar etmişti. ! Birdenbire gözleri, salonun kapısı- ağmum, matemli, yürü- | yordu. Dudaklarını ısırdı. 'Bakisları, oğlununki gi sertti Yavaş yavaş yürüyüp dostunun ya- nına yaklaştı. Kısık bir sesle; Burhan... Bizi yalnız bj lesi bu kadar yengin ve kalabalık olarak bir memleketten diğer memlekete gitmemiş t. Kafile, Seyhun nehri üzerinde Otrari varınca, büyük rağbet göreceğini umuyor du, vo oradan da diğer Harsom yo gidecekti. (1) Oysa ki, Olrar valisi — Ki sultan Mei din akrabasından idi — çok gaddar, şima» rık bir adamdı. Otrarda istediğini asıp ke- sr, Moğollara dalma İşkence yapardı. Büyük Moğol tüccar kafilesi Otrara ge“ linee, valinin gözleri kamaşlı.. Zengin tacirlerin baş döndüren malları valinin hir- sını artırmıştı. Tacirlerin mallarını zaplet mek için, sultan Mehmede şöyle bir haber gönderdi «Cengiz hanın casusları tüccar şeklinde buraya geldiler. Buradan da başka şehirle- Te gidecekler. Müsaade edelim mi?» Sultan Mehmed bu mektubu alınea, Ot- rar valisine üç kelimelik bir cevap gönder- mekle gecikmedi «Casusları hemen katlet!» © valisi Gayer han bu emri alır ah- maz. Şehirde tertibat aldı, bir gere Moğol tacirlerini bir araya toplatlı ve adamların: Sultan Mehmetten emir aldım, bu he- riflerin hepsi de Cengiz hanın caşuzlarıdız. Katledileceklerdir. Dedi, O sirada Otrar civarında hakiki ca- susları takip etmekle meşgul olan İmad, valinin bu kararım duy aydır bn lar da korkup kaçtılar. C dar aptal bir adam mıdır ki, dört yüz eli casusu birden göndersin? Bunlar, belli ki, iki memleket nrasında ticaret yapmak için gön“ deriimiş kimselerdir. Eğer hepsini birden katlettirirseniz, Cengiz Hni, yüz mislini yapar, rürü Dediyse de, Gayer b lannı zâptetmeğe karar vermi — Ben, sultan Mehmedin eririne karşi koyamam. Ya bunlar gerçekten casus ise, 0 zaman bunlara verilecek cezayı sen çeker mizin? n bu ka- almak istemedi. Fakat, o gün bü- acirlerle temas etmiş ve birçoklarının insanlar olduğunu görmüştü. — Çok yazık olacak bu adamlara, yarın v ilk hücumuna sen uğrıyacak- #tn! Gel, elini kana boyama. Gayer han! Sonra pişman olacaksın, Diye yalvardı. Otrar valiki — Biraz daha bu iş düşer: senden de şüphe edeceğim, İmad! dedi - Yoksa sen de Cengizin casuslarından mısın? (Arkamı var) () Bir gün sultan Mehmedin tebaxtin- dan üç tüccar pamuk ve ipek kumaşlarile Moğol hududuna gelmişlerdi Tüccarları derhal casus diye Cengizin hururuna iletti- ler. Cengiz: «Bunların casus olmadıkları yüzlerinden belli,» dedi ve serbes ticaret yapmalarını emretti, Cengiz, tücearlarm mallarından da satın almak istemişti, Fa- kat, tüccarlar kumaşlarına o kadar pahah fiat istediler ki, Cengiz han hiddetle ba- gırdı: «Bu herif zannediyor ki, hiz hiç büy- le kumaş görmedik; bizim pamuk ve ipek kumaşlarımızı şu herife gösterin!» Moğol- lar, mallarını gösterdiler ve birkaç gün son- ra bunlardan birinin kumaşlarını yağma eb tiler. Cengiz, diğer ikisini çağırdığı zaman, tüccarlar mallarına fiat koymadılar: «Biz bunları Cengiz han efendimize armağan ge- tirdik.» dediler. Cengiz malları aldı ve tüc- carların korktuğunu görünce, bedellerini fazlasile ödedi. Ve her üçünü de hediyelerle taltif ederek, yeni ak keçeden yapılmış ça- dırlarda misafir etti: «Bundan sonra bizim tüccarlarımız da Harzem iline mal götür- sünler, Onlara da hüsnü muamele ediniz. Birbirlerile alışveriş yapmayan komşular, biribirlerini tanıyamazlar.» dedi, Zol tarihi rak - dedi. iş delikanlıya, bir işarette bu- tundu, Ve yanından geçerken, yavaş sesle; — Babanızdır... Nede olsa; baba- nızdır! Bunu unutmayın... Ve dışarı çıktı, Kapıyı arkasından çekti ise de, perde vazifesini gören bir Japon kumaşı araya girdi. Kanad kapanmadı. Iki erkek — baba ile oğul — şimdi karşı karşıya kalmışlardı, Biribirlerini tepeden tırnağa.kadar süzdüler, Susuyorlardı. Genç adam, babasına düşman düş man bakıyordu. Sükütu İlk bozan, yine baba oldu. — Bana karşı o kadar haşin day- rTanmayın! - dedi, Ve elile bir işaret yaparak, Sühayı oturmağa davet etti. Kendi de, masanın öte tarafında, bir iskemle çekip oturdu. Biraz evvel, Ferhadın mahud kâğıdı dikte ederken oturduğu iskemle idi bu, Süha, Kısık bir sesle — Bizi dinliyor miydiniz? - sord — Bir zâmandanberi — Söylediklerimi işittiniz mi? — Evet, diye

Bu sayıdan diğer sayfalar: