20 Mayıs 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

20 Mayıs 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HER AKŞAM BİR HİKÂYE Adalet elini çabuk tutuyordu. Sofrayı kurdu ve sonra «Bir eksik var mı?» di- ye baktı, Hayır, hayır! Her şey yerli ye- rindel Kocası daireden dönünce mem- nun kalacak. Tuvaletini tamamladı, Evvelce hazır- ladığı küçük bir çantayı alarak çıktı, Artık burada oturamıyacaktı. Cemil akşam üzeri eve döndüğü za- man Adaletin yazı odasına görünür bir yere yazıp bıraktığı Zarfı bulacak ve evi terkedişinin sebebini bu mektuptan Klmelğr uzun uzun nefsile mücade- le etmişti. Fakat tahammülü kalmamıştı Kocasının ihanetlerine dayanamıyordu. Bütün esrarı öğrenmişti. Şimdi artık bed- bahtlığından şüphesi yoktu. Vaziyet gün gibi aşikârdi! Ve işte gidiyordu... Sadece gidiyor.» Bir daha geri dönmemek: şartile... Bittils Bu düşünce üzerine boğazından bir hıçkırık yükseldi. Zira Cötmili hâlâ se- viyordu... Fakat elden ne gelir... Mu- kadderatın tayin ettiği yola çıkmıştı... Kocan da ondan kurtulsun. Hayatını istediği gibi kursun... "orulmuştu. , Son derece bitkindi.. tas kat lokomotif, düdük, yoleu 1 gürültüsü Oris sında birdenbire be: ini bir isyan sars- Müthiş bir aksülâmelin tesirinde kal- dı. Esee.. Adam sen de... Ne oluyordu?. Cemil onun değil miydi?... Kendini ve kocasını harici bütün tehlikelere karşı müdafaa etmek niçin mümkün olmuyor- du? Bu düşüncelerin birdenbire istilâ etmesi sebebile cesareti yerine gel- di.. Bu derece bir deruni hamlenin kalbinde doğup büyüyeceğini asla tah» min etmezdi. Diğer bir hüviyet kendinin de tanı- madığı hüviyeti vücudunda beliriyordu. Yeni bir karar verdi. İstasyondan çıktı. Sokakları geçti E- vine döndü. Eşiğe ayağını bastığı sıra- da, bileğindeki saate de bir göz attı, Tam vakit... Ve ışığı gör Cemil gelmişti. Kalbi çarparak ve deminki şaşılacak cesaretini kaybetmekten korkarak kapı- yıa Küçük çantasını yete bıraktı, Eldiven- , şapkasını, manlosunu çıkardı, Ya- zı odasına koştu, Rahat bir öefes aldı, Mektup hâlâ yerinde duruyor. Derhal kaldırıp sakladı. Yemek odasına doğru sürüdü. Kocası yemeğini bitirmek üzereydi. — Hazırladıklarım ordu... Zı vordu, yi miydi cicim? neşeli görün- li güzelim... Mersi Kendim ısıttı... Fakat sen neredeydin?. Nereden geliyorsun?.. y.. Şeydeydim... Ayşelere git- Hani bilmiyor musun?.. Ay- ... Avukat Vehap beyin hanımı... Ar- kadaşım... —A.Aİ — Bu akşam çıkıyor musun? Mutad kavga başlayacak mıydı? Cemil; — Hayır... Bugün gitmiyorum... Dinle beraber kalacağız! - dedi. Se- KALIYORUM ::: Bu cevap Adaleti öyle memmun et- mwişti ki bu seferde kalbi tatlı tatlı çarp* mağa başladı Kocası her akşam ye- mekten sonra meçhul bir yere gitmek âdetini edinmemiş miydi? Neden şimdi gitmiyor? i Fakat erkek, ayağa kalktı, Uzun za- mandanberi genç kadının unuttuğu şef- katli bir hareketle Adaleti kucağına ula- rak: — Hayır, yavrum... Bu akşam gitmi- yorüm... Yarn da, öbür gün de gitmiyo- rum... Hep seninle beraberim... Çıkar- sam da beraber... Bu akşam, unutulmaz bir akşam ok du... Arkasından diğer güzel geceler de biribirini takip etti, Adelet, kocasının aşkına kavuşmuştu. Niçin?... Anlayamı- yordu... Cemilin mektubu okuduğunu, ömrü nün sonuna kadar anlayamayacaktı... Bu değişme, onun nazarında muamma ka lacaktı. Soldan sağa: i — Bir haftalık. 2 — Reygirli nakli vasılasının sahibi ile. 3 — Annemden. 4 — Yakın değil - Tersi bir isimdir. $ — Başına «E, gelirse ezilmiş demek olur - Sağlam değil 6 — Nida - Tersi örnektir. 7 — Tersi mezardır - Tersi gözel sanat- tir, 8 — 'Tersi eşya - Tersi yelkenleri indir demektir. 9 — Dışarı değil - Sayı 10 — Bir meyva - Saatin altnışta biri. Yukardan aşakız anlı padişahlarından biri. Tarlalâr - Tersi tayaran eder, Koyunun iç âzalarından birini te- navül etmez. 4 — Horuzun şapkası - Su. — Gaddarın başı - Oturan. 8 — Başına «C» gelirse boyu uzamıyan demektir. Tersi İlçebayın demektir. Tera temiz yürekli - Bayuğı, 9 — Taksim etmek 10 — Köpeklere musallat olan haşere » Su - Uzak nidası, Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa: 1 — Muşmulalar, 2 — İklelidolu, 3 — Kundurucık, 4 — İlarmi, Ac, 5 — Se, Ka- dın, 8 — Akise, Va, 7 — Ba, Beki, Ez, 8 — Evela, Zali, 9 — Yaseminler, 10 — İleri- gitme, Yukarıdan aşağı: 1 — Mikifareyi, 2 — Ukul, Kaval, 3 — Şinasi, Ese, 4 — Modreseler, 5 — Ulum, Esami, 6 — Lirik, İg, 7 — Ada, Avimi, 8 — Locada, Alt, 9 — Ahcı, Elem, 10 — Ruk, Nazire, Tuzak içinde Tuzak Teitika No. 161 Hidayı — Aynlacak mıyım?... Şerminden ayrılacak mıyım?... - diye âdetâ in- de gel, karıcığım... Fakat görecek değilsin. Ondan ğ — Şermin!... Yavrum... Ve kollarını açtı: — Senin baban, hakiki baban ok mamı istiyor musun? — Fakat... Efendim... Ben size lâ yık değilim... — Öyle şeyleri aklından çıkar... Ben senin başına çok işler açlım.. Hayat mücadelesinde sürçtünse kar bahat sende değil, bendedir Affe- dilmemi asıl ben rica edeceğim... Bir hiddet buhranına mukavemet edemi- yerek büyük fenalıklar yaptım... Sa- mimi olarak rica ediyorum... Beni affet, Bir koltuğa olurdu, Kızın ellerini Şermin de, yere diz çöktü. Kaptanla Şermin kucaklaştılar. Hk dayet de onların arasına katıldı. tu! Nakleden : (V& - Nâj Sonra, otomabile binerek o mahud | villâya gittiler. Yolda, hepsi, kendi âleminde düşüncedeydi. Villâda, her seferkinden daha de- rin bir süküt hüküm sürüyordu. Ak- şam olmuş, sular kararmıştı. Bürhan kaptanın işleri olduğu için İstanbula dönmek mecburiyetinde kaldı. Gece tekrar gelecekti, Ölünün başında ka- rısile kızını istemiye istemiye bıraktı, Pervinin küçük kızı, bunca sarsıntı- dan, matemden sonra, bitap düşmüş, kanapenin üstünde uyuyordu. Şer- min, anneliğinin yüzünü açtu. Ölü kadının sakin bir tebessümle güzel güzel gülümsediğini gördü. Sonra, kardeşine gitti Onu kucağına aldı. Cenazenin başına geldiler, — Haydi... Öp... Bu vedadan sonra çocuğu artık ya- tırmağa götürdü. Böylelikle, Hidayet bir müddet ölünün başında yalnız kaldı, Mürüvvet, çok geçmeden derin bir uykuya daldı. Şermin ayaklarının ucuna basarak dışarı çıkıyordu ki, bahçeden doğru birinin geldiğini his- satti Temrdu va ilak kaharttı ! i KÜÇÜK HABERLER: * Almar şehrimize migtir. Üniversite hukuk fakültesinin bu 88- ne mezunları, dün profesörleri refakatin- de olmak üzere Adapazarına bir tenezzüh yapmışlar ve akşam geç vakit şehrimize dönmüşlerdir. # Belediye tarafından Hürriyetiebediye tepesi civarında hazırlanan bahçe dün halka açılmıştır. 4 Dün, vatman Ömerin idaresindeki tramvaya Şişhaneden binen Hariko İsmin- de biri, masile dan kaçan 26 Çek mültecisi miş, buradan Suriyeye Git sada vücüudünün muhte rinden yaralanmıştır. Polis, yaralıyı has- taneye kaldırmıştır. miyetli swette yaralanmasına sebebiyet vermiştir. Vehap hastaneye kaldırılmış, e oturan Halid le Meh- sarhoşlukia birbirlerile kavga etmişler, Halli çakı ile Mehmedi Polis yaralıyı Cerrahpaşa kaldırmış, tarih yakalanmıştır. angirde oturan İbrahim isminde cuk; dün Tophanede vatman Meh- medin idaresindeki 117 numaralı tcamvay- 1s yolun bir kenürında durmaktâ olan taksi arasına sıkışarak muhtelif yerlerinden ya ralanınış, polis tarafından Beyoğlu hasta- nesine kaldırılmıştır. 4 Kadıköy Hulkevinden: 30/5/940 pa- zartesi saat 21 de Evimiz salonunda bay 'enap İarafından (Hasta, mevzulu bir konferans kes, gelebilir. Galatasaraylıların pilâv ziyafeti Galatasaraylılar senelik pilâv ziyafetini veriyorlar. yıların davetiyelerini Gnlata- saray'da eski Karakol karşısında Tütüncü Çıkmazında Reşitpaşa hanındaki Cemiyet İokalinden tedarik etmeleri rlea olunur. SX ANKARA RADYOSU Mayıs pazartesi ram, İ245: Ajans habrleri, 1250: Plâkla şarkılar, 14: Plâkla alafran- ga müzik, 18,05: Hafif müzik, 18,30: Caz orkestram, 19,10: Türk müzipi, 194 > böler 20: Türk müziği, 2050 Konu 2045: Ti müziği, 21,10: Konuşma, 2130 Konser, 2230: “Ajans ve borsa Haberleri, d (plâk) Bu gece nöbetçi eczaneler mıntakasında: Merkexde (Matkoviç), (itimad), Taksimde (Ke- mal Rebul), Şişlide (Halk), Galatada , Kasımpaşada (Turan), Has- öy), Eminönü mntaka- #inda: Merkesde (Beşir Kemal), Kum- kapıda (Haydar), Alemdarda (Esad), Küçükpazarda (Bensason), Fatih min- takasında : Şehremininde (Nâzım), Şehzadebaşında (İsmali Hakkı), Ka- ragümrükte (Arf), Fenerde (Vitali), Samatyada (Teotilos), Aksarayda (Zi- ya Nuri, Kadıköy mıntakasında: (Bü- yük Eczane), ( leğirmeni), Üskü- darda (lmrahor), Sarıyerde (Nuri), Beşiktaşta (Büleyman Recep), Büyük- adada (Şinasi Rıza), Heybelide (Halk) eczaneleri. Beyoğlu Arnavutköy, Ortaköy ve Bebek ec- zaneleri her gece nöbetçidirler, Vücüdünün titrediğini hissetti, Bu satte kim gelebilirdi? Buna an- cak biri cesavet eder. O da âşığı! Oydu muhakkak... Fakat ne istiyor? Hemen annesinin yanına gidebilir, bu tesadüfü imkânsız bırakabilirdi. Fakat görüşmek, her şeyi halletmek daha, münasip olacak, Onun için oda sına doğru yürüdü. mim yanılmamış, peni sevgilisini görünce, neşeyle gülümsedi. —Benim... Bulamıyacağım, diye fena üzülüyordum, Bir iskemleye oturdu, Genç kız, sırtını duvara dayamış, duruyordu. Kalbi çarpıyordu. Bey- ninde bir uyuşukluk yardı. Ne olacak şimdi? Bu adam ona gene neler söyliye- cek? Halbuki Süha, hiç de perişan gö- rünmüyor, Hayatında belki bu dere ce rahat ve serbes olduğunu bile Şer- min asla şimdiye kadar görmemişti Dudaklarında bir tebessüm: — Beni beklemiyor muydun? - diye sordu. — Bekliyordum. TÜRKÂN HÂTUN Tetrika No, 68 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN İki kiz yavaş yavaş konuşurken arkalarından birdenbire siyah bir gölge uzand — Niçin? Oğlum kendisine san günled- de şiddetli emirler gönderdi. Yabancıları ni iki maddenin birbirile anlaşmasını, | ların yurduinüza hücuma hazırtandıkla- | rından “haberdar değil mi? Şemseddin Kişgari isminde bir mü- neceim, sın zamanlarda bir yıldır Keğ- fetmiş... Bu yıldı — Müneccim. isterse — Moğolların üzerine düşürebilirmiş. Gıyas bu yüzden müslerihtir. Kendisine: aMoğollar- dan çekinmelisiniz!» diyenlere, yeni yıldız- dan bahsederek: «Memleketin ticaretini bozmakta mâna yoktur. Alışveriş devam ete sin, Üç beş adamdan bize bir zarar gel- mez. diyor. Türkün hatun fens halde hiddetlendi: — Ne diyorsun, Rusa? Demek ki, toru- num hâlk o eski çocukluklarından vazgeç- memiş!.. Cengiz han tehlikesini » Gimler değil, ancak ordularımız lir. Dünyanın bütün yıldızları bir araya gelse, tablalin oahkömun: değiştiremez. Gökle yer arasında büyük mesafeler oldu- ğu gibi, insanla yıldız arasında da büyük farklar yardır. Biri nurani, diğeri cisma- ni iki maddenin birbiril e anlaşmasını, birbirine yardım etmesini tasavvur etmek bile delilikten başka bir şey değildir. Bü- haraya gider £ torunuma söyle... Ba müncecimi hemen yı ndan uzaklaştırsın ve şehri yabancılardan temizlesin. Şalır Rıza söz verdi: Emirlerinizi, Buharaya gider gehzade Giyaseddine söyliyeceğim, niml Önünde bir kadeh duruyordu, aldı; — Müsaade ederseniz, şu müsellesten bir Yudum içeyim. Türkün hatun gülmeğe başlayınca, Ri- sa ilâve esti: — Demindenberi kadehin içinden kulu- nusa göz kırpıyor... Böyle bir aşiflenin kar- şında bundan fazla tahammül ediliğ Sultanım? Müsellesin yarısını bir yudumda içti, Türkün batan: Benin için «gece gündüz sarhoştur!> diyorlar. Doğru mu? Diye sordu. Rıza cevap verdi: — Doğrudur. Benlm için ne derler doğrudur. Kulunuz gece gündüz sarhoşum- dar. Ayık olduğum zaman da vardır âmmâ, 0 zamanımda beni hiç kimse göremez. — O nasi şey?... Yirmi dört sant müle- Miadiyen sarhoş olan bir adam, ne aman ayık olabilir?... Rıza elindeki kadehin üst işen resimlere bakarak — Uykuda ayılırım kulunuz, dedi, en gü- zel şiirlerimi de uykurin #öylerim Türkân hatun şişkin göbe rak göldü — Gerçekten hoş bir adamsın sen, Rıza! Âdeta Hayyâmâne sözler söylüyorsun. — Ömer Hayyam benim gibi meşhane | Kapılarında yıllarca bekçilik etmemiştir, sultanım! Bu saadet ancak bana nasip ol- du. Gerçi Hayyam: «Meyhanede sabahla- dığım gerler çoktur.» demişse de, meyha- nenin eşiğini benim kadar aşındırmamış- tr. Kulunuza — Buharaya gelmeden — Nişaburda «Meyhane kuşus derlerdi. Mey- haneye gidip gelen müşterileri, meyhaneci benim kadar tanımazdı, - Demek o zaman nâkletmişsin..! — Evet. O zaman güneşten kaçardım. | Güneşin girmediği bir yer varsa, o da mey- hanedir. — Güneşten kaçılır mi hiç? Bizi tan güneştir. Güneş insana hayat verir, diyorlar. Halbuki, bir ölüyü ısıtmıyor bile, — Ben, güneşten kaçan adama, ahmak derim. Zaten meyhane dö ahmak yatağıdır. Güneşten kaçanların, hayattan uzaklaşan- gitmez sulta Eline nde gözüne hoplata- eri meyhaneye — Hidayet hanımefendi, onun ya- Hidayet Oda kim? — Annem. Hatırlıyarak: hanımefendi mi? ? Demek bugün kavuş” ma günü imiş... Bende öyle... Ka vuşlum... Tebrik ederim... Artık se- faletten de kurtulmuş oluyorsun... İyi allen var... Maceralarını biliyor mu ânnen? — Her şeyi kendisine itiraf otitm, — Her şeyi mi? — Bir şey gizlemeksizin, — Maşallah... Cesaret... Şaşırmış- tır dinleyince... Amma ne zarar.. Bütün felâketlerine sebep o... Hem sonra, öyle güzel, öyle iyi bir insansın ki seni fena gözle görmeye imkân yok-| tur... Ben de affediyorum. | Kız susuyordu. 'Hiddetlenerek onu dinliyordu. Annesinin şu suali beyninde can- lanıyordu: «— Seviyor musun?» 4— Hayır. Hayır! o Hayır!... . Sevmiyordu, Sevdiği adam, hayallerinin ideali olan o adam Zoguldaktaki Süha idi... O ciddi, ulvi hisli genç... Halbuki bu Vezir Nâsır! ların, şaraptan ve müesellesten veli ği yanların ilticagthıdır. la alda sanb GA ahmak damak 1A- Dini — Bunu söylemekte tereddüd mü odi- yormunuz, sultanım? Ben ve Hayyam gibi birçok ahmaklar yeryüzüne gelmeseydik, üzümden yapılan şarapları ve karpuzdan çıkan müsellesleri kim içecekti? Kapının dışında İki cariye konuşuyok; — Sultanın misafirini gördün mü? — Evet. Bir dilenci... — Ne dedin, dilenci mi? — Öyle ya Cuma günleri sadaka almak üzere saraya gelen dilenellerden farkı vağ mu? — Giynsedinin demek? — Şair Tuza dedikleri 5 — Ta kendisi. — Buharadan ne için gelmiş buraya? — Giyaseddine bir cariye götürecekmiş diyorlar. — Satın mi alacakmış? — Hayır, Bir yenginin evinde Bağdadlı, ye çimi bir kadın varmış. Giyasa ondan bahsetmişler. Babasından kork- tuğu İçin bu işi gizli yapıya: Ruzayı Semerkande bu İş için — Sen nereden duydun bunu? Türkün sitanın gözdesi Asiye söyledi. — Asiye o kad. reden tanıyor? aplar birbirlerini çok iyi tanırlar, — Sultan Mehmed bu meseleyi duyma- Ain, Giyasın başına iy) bir Arap çorabı örer, İki kız yavaş yavaş konuşurken, arkala rından birdenbire ah bir gölge uzandı. Kızlari “Türkân sultanın bilmediği şeyleri siz nereden öğrendiniz? Cariyeler dikkatle bakınca, vezir Nüsri tanıdılar. ve çekindiler, — Biz, bir şey bilmiyoruz, hazreti — Kulaklarımla duydum... Haydi, inkâr etmeyin! Asiye size fazla bir şey söylemedi mi? Kızlardan birisi: — Hayır, dedi, söylemedi. Nisar, kızın kolundan tuttu: — Şair Rızanın götürmek istediği Arap kadını kimin evinde İmiş? Bilmiyorum. — Sen bilirsin bunu! Haydi, saklama. pişman olursun sonra... Kız kaçmak istedi: — Bırakın beni.. şimdi bağırırsam, orta» hık ayaklanır, Sen de pişman olursun bu yaptığına! Nüsir dişlerini gtesrdatarak güLd8? — Bana hakikati söylemezsen, yafın saçlarını dibinden kestirtirim... Kel oğlan- lara benzersin! Seni zindana atlırırım, orada açlıktan geberirsin! un cariyesi korktu. Vezir : erini yapabilirdi. Kızı ko- an sımsıkı tutmuştu. Genç kız korkudan titeemeğe başladı: — Şair Rıza (Hazreti Kasım) ın türbe- sine giden yol üzerinde, kapısinın önünde iki ağaç duran büyük bir zenginin köş- künde misafirmiş. Gıyasa götüreceği Arap dilberi de o köşkte imiş. Asiyeden bu ka» dar duyduk, hazret! Başka bir gey bilmi- yoruz. Vezir Nüsir kızları serbes bıraktı. Zel verir, kapısında iki ağaç bulunan köşkün sahibini derhsl tanımıştı. Demek ki, bu Kâşgarlı da halifenin adamıydı? 8 olmasa, yanındaki Arap cariyesini Gıyasın sarayına göndermeğe teşebbüs eder miydi? nedimini , tanıyamadın rhoş bu mudur? benden Vezir Nâsır, kapıdaki cariyelerdi malümati alınca, odadan içeriye gir Türkân hatun hâlâ şalr Rıza ile, bir dost gibi konuşuyordu. ba eski (Arkası var) karşısındaki kaygusuz, bu pişmiş, ka- şarlanmış insan?... Sevmek değil, nef- ret bile ediyordu... Baktı: Ne de zarif giyinmiş. ların ne kıymeti var? — Demek zavallı deli kadın — Bu sabah. — Yanında mıydın? — Hayır. — Mademki bu kadının artık sana ihtiyacı yok, serbessin demektir. — Öyle, — Oh, ne âlâ... Kız, büsbütün hiddetlenerek: — Bunları bana niçin söylüyorsun? — Biç... Manmafih, birkaç satten« beri düşündüm: Bir hattı hareket çiz- mek lâzım. — Ne şekilde? — Umumiyetle... Tasdik edersin ki bu sabahki seçmalıklarından sonrs artık Türkiyede fazla kalamam... — Pekâlâ ya işte. — Ya sen?... Sen gelmiyecek mi“ sin?... — Niçin geleyim? — Söz vermiştir Amma şirdi ailen var... Zengin allen... Onun İçin benimle gelmezsin belki. — Zengin ailem için ... yüzden gelmemek... — Verdiğin sözü unuttun mu? . Fakat bun- Seninle o

Bu sayıdan diğer sayfalar: