24 Mart 1937 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5

24 Mart 1937 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

24/3/937 4 KOY T . 'MAHK EMELERDE Katil İbrahim idam ceza- > ; _İbrahim, bir sından kurtuldu kizi kaçırmış ve ânasını da öldürmüştü , Torbalı kazasının Çemenler | töyünde Mürüvvet adında genç dir kızı kaçırarak kirleten ve — Mani olmağa çalışan anası 1 .h“miıı öldüren, Mürüvveti | Hâlil adinda bir kişiyi ya> liyan İbtahim ile bu vak'âdâ hlıdiıine yardım eden Alinin !şhrimlı Ağırtezâ mMahköme- Sihde muhakemeleri dün neti- tölenmiş ve karar tefhim edil- Diştir. İbrahim idam cezasına el 26 sene dokuz ay ağır ve 800 lira ölüm taz- ina, Ali de yardım suçun- — dan beş sene, yedi ay ve 23 hapse mahküm edilmiştir. ir tefhim edildikten sonra Alir — Allâh ömürler versini - Demiş ve gülerek sevinç İçinde mahkeme salonundan lştır. l Bakkal ve met- resinin katili —e ; Mahkeme kararile Yeniden müşahede altına alınıyor Alsancakta bakkal Sıdkı ve Metresi Sabihayı boğarak feci şekilde öldürmekle maz- fün Niyazi oğlu Şükrünün | Tühakemesine şehrimiz Ağır | “za mahkemesinde devam | —İilınişü,. [ _Mlznunuıı vekili, müekkili- | in el'an deli olduğunu ve H. » . Nalkevi köşesi | l y Bitesinin verdiği karar üze- l Tite son devir Türk edebiyatı w :îlndı yapılacak konferans- Mi an birincisi, kız lisesi di- (itlörü B. Necmeddin tara- -işın 25 mart perşembe gü- y at 18de Halkevinde k'nütekt:iı. gF Konferans h::kevi dil, tarih, edebiyat | .. l k:_"llkevi sosyal yarım komi- B? 24 mart çarşamba günü | ONt 18 de toplanacaktır. * .* Hı_Hl_lkevi resim atölyesi ikmal ,Miş olduğundan, amatör- h her gün çalışabilmeleri in edilmiştir.. Çarşamba 4 Sümartesi günleri, hocalar, Hörlerin yaptıkları eserleri İteceklerdir. '.. K7 Ö Bödor. | ) *;züîhı. cevap yerine Mari- | * hefret dolu bir bakış fır- | 'Y"lı yavaş şafak sökü- dü. Sanki zifiri gecenin üs- a n beyaz bir gölge geçi- d * Yöz mevsiminin erken ufuklarda — kendisini Ülermişti.. u.l"ıyı': tekrarladı: | 4x 'Ştı Mustafayı getirin ba- tarafından — birkaç ündü. Ortalarında biri orsan Yazan: M. son yapılan müşahedesinde kendisinde cinnet esri bulun- madiğı hakkında rapor veril- dikten sonra birçok - şahitler dinlediğini, maznunu - tedavi etiniş olan doktorların verdik- leti reçeteletden de deliliğinin sabit olduğunu, daktörların kendisini hâsıl tedavi ettikle: rini mahkemede söylemiş ol- duklarını anlatmış ve demiş- tir ki: “ — Müekkilimde cinnet eseri vârdır ve bu eser devam ediyor. Binaenaleyh memleket hastahanesinde tekrar müşa- hedeye alınmasını isterim., Bu dilek üzerine âöz söyli- yen verese vekili, maznunun evvelce gerek memleket has- tahanesinde ve gerek Tıbbı adli müssesesinde müşahede altına alınmış olduğunu, verilen raporların aleyhine olduğuna göre tekrar müşahede altına alınmasına lüzum bulunmadı- ğını söylemiştir. Mahkeme heyeti, maznunun müdafaası noktasından tekrar memleket hastahanesinde mü- şahede altına alınmasını ka- rarlaştırmış ve muhakemeyi başka bir güne talik etmiştir: Marangoz Mehmed 15 .cene hapse mahküm oldu Tepecikte karısı Bayan Ha- mideyi bıçakla altı yerinden yaralıyarak öldürmekle maznun marangoz Mehmedin şehrimiz ağırceza mahkemesinde cere- yan etmekte olan muhakemesi sona ermiş ve dün karar tef- him edilmiştir. Mehmed, Türk ceza kanununun 448 inci mad- desi mucibince on sekiz yıl ağır hapse mahküm edilmişse de hâdisede tahrik kabul olun- muş ve cezasının altıda biri indirilerek 15 sene hapse mah- küm edilmiştir. Vereseya 800 lira ölüm tazminatı verecektir. Sebze ve meyva salış kooperatifi İzmir ve civan sebze ve meyva satış kooperatifinin yıl- hk koöngresi 27 Martta top- lanacak ve kongreye İktısad Vekili namına alâkadarlar da davet edilecektir. Kongre Halk- evinde toplanacaktır. na Ali omanı GEZİZARÜR han, Faik Şemseddin — Mustafal.. Mustafa! Sahte Mustafanın eli kolu, hâlâ bağlı idi. — Benim yüzümden bu fe- Jâkete düştün zavallı Mustafal Birdenbire, bütün korsanlar ve Mariya, kahkahalarla gül- miye başladılar. Zeliha, vazi- yeti kavrıyamadı. Onların sa- dece alay ettiklerini sanıyordu. Zeliha, şimdiye kadar bu ka- dar müstehzt bir dekor gör- memişti. Hiç bir zaman, bu kadar delirtici bir vaziyet içinde l f r z ei aü Neler de neler Kızılcahamamda garip bir hâdise görülmüş: Bir kadın hastalanıyor. Ya- vaş yavaş şişiyor. Ne yimek var, ne d& içmek.. Nedense, doktora da haber vermiyor zavallı.. Nihayet komşuları, azanın doktorunu — getiriyor- lar. Doktor bakıyor ki, kadın ölinek üzete:: Hemen bir ame- liyat yapıyor ve - kâadinin vü- cudundan tam on kilo, ayıp söylemesi, sidik çıkarıyor. On kilfoluk nesnenin ne demek ölduğu malümdur. Yâni ka- dıncağız, sidik tulumu gibi birşey olmuş.. Okuyunca, hemi acıdun, hem de güldüm.. Ka- dıncağızda ne - gibi bir cihaz varmış ki, bu şeki'de, hiç dur- madan sidik imal ediyormuş, bu cihet hekimlere aid.. Fakat düşündüm, taşındım, bunu fevkalâde bulmadım. Sık sık yazıp çizdiğimiz, müna- kâşa ettiğimiz ne mevzular vardır ki, sidik tulumundan da beterdir. Bir tanesi patlayınca, kokusu asümanı kaplıyor. Da- ha geçenlerde de bu mevzü- lardan — birinin üzerinde bir gmeliyat yapıldı ve zavallı, kurtulup nefes aldı. Atalar dilinde birçok tabir- ler vardır, Bir insandan 10 kilo - sidik çıkarıldığına naza- ran, bu tabirleri de tatbika kalkarsak, neler elde etmiye- ceğiz, neler? Meselâ, bazılarına; — “yufka yürekli, , bazılarına “südü bo- zuk,, , bazılarına “taş kalbli,,, *“saman kafalı, , “mayası bo- zuk, , “kabak kafalı,, , “para canlısı,,, “maymun — azması,; vesaire gibi isimler veriyorüz. Bunlar da ameliyat yapılsa' va hakikaten'bu — isimlere lâyik neticeler alınsa, hal, nice ölür- du acaba? Meselâ, saman kafalı dedi- ğimiz tip, aylarca başından ıstırap geçirmektedir. Ameli- yal masasına yatırılıp da kafa tası açılınca ne görülsün: İçi, hakikaten saman dolu!.. Beyinle karışık, cıvık ve sıvık bir iki kilo saman.. Bu nesneyi attıktan biraz sonra, herif, bir itiyadla anı- rıp saman istemeğe başlarsa, gelin de ayıklayın bakalım, pirincin taşını.. Gene meselâ, yufka yürekli- nin içinde, üstü yufka yahud ka dediğimiz nesnelerden ir tepsi dolusu şey tahayyül ediniz. Nerede imal edilmiş, hangi hamurdan — yapılmış, hangi saç üstünde pişirilmiş, meçhul.. Sidik tulumuna dönen za- vallı kadın, bakın bana neler hatırlattı? Çimdik Diye mırıldandı.. Tam bu sırada Mariya; —« Çözün - diye bağırdı - çözün bizim Petronun kol- larını! Zeliha şaşırır gibi oldu: Filhakika, Mustafanın kolla- rını çözüyorlardı. Bir Mustafa- ya, bir de Mariyaya bakıyor: du.. Bu ne dimekti? Mustafanın gözlerinin içinde garip bir parıllı sezer gibi oldu. Fakat hâlâ şüphelenmi- yordu.. — Neden konuşmiyorsun Mustafa? Diye bağırdı.. Kahkahalar | göğe çıkmıya başladı.. — Ti leyi, ti leyi vre! Mariya, gözucile Zelihanın geçirdiği buhranları — tedkik -AÂNADÖLU >sunun kurtardığı yerleri taki profi- | baktı: — Türkün .m ühendisi de, mimarı da vardır Yazan: Mimar Necmeddin Emre Kanunlarımız Türk üniver- sitesinden diploması olmıyan ve Türk vatandaşı şerefini haiz bulunmıyan Türk toprakların- da doktorluk, avukatlık, ec- zacılık, diş tababeti - yap'ır- maz. Daha buna benzer bir- çok serbest meslekler - vardır ki pek haklı olarak ve bütün medeni milletlerin de - kendi topraklarında yaptıkları gibi ancâk Türk olanlara' tahsis edilmiştir. Yakin sönelere ka- dar böyle değildi. Mülli — Şuu- run yükselmesi, yukarıda say- dığımız meslekler sahasında yetişen vatandaşların göster dikleri varlık, yeni kanunları- mızı döğürdü. Biz mühendis ve mimaflari- mızin da diğer serbest met- lekler sahipleri - kadâr - vatan işlerini başaracak - kifayet ve kudreti gösterdikleri tkanâalini besliyoruz. Cumhuriyet hükü- metinin vatanı imara başladığı gündenberi geçen kisa zaman- da başlatı döndüren — yenilik« leri, demiryollarını, köprüleri, sulama işlerini; büyük — baraj: ları, yapıları hemen - kâmilen Türk mühendis ve mimarları vücude getirdiler. Türk ordu- sır- tındaki kanlı ihtiyat zabiti üniformasını çıkarıp işçi göm- leği giyen Türk mühendis ve mimarlarının idaresi altındaki Türk imar kuvvetleri şenlen- diriyor ve onarıyor. Bu saha- | da gösterdiğimiz varlık bizden çok evel işe başlamış millet- lerle boy ölçüşecek hale bile gelmiştir. Memleketimizde Tü- tk mühendislerini Türk " işçi- Veri ile - yaptıkları. köprüler dünyada mevcudları arasında derece almaktadır. Genç Türk mimarlarının Avrupalı mimar- larla beraber girdikleriz. mü- sabakalarda ekseriyetlej birin- ciliğizkazandıkları sık sık gö- rülnektedir. O halde Türk mühendis ve mimarlarının ken- di iş ve ekmeklerini yabancı- lardan kıskanmak haklarıdır. Büyük ecnebi mütehassısla- ra diğer sahalarda olduğu gi- bi mevki ve kıymet verilme- sini hiçbir. zaman tenkid et- mek aklımızdan 'geçmez. Fakat Türk mühendis ve mimarını (Diğer meslek asha- bı derecesinde) koruyan — ka: nunlarımızın ademi mevcüdi- yeti, Türk mimarlarının Şev- kini azaltıyor. Türk topraklarında çalışan, kazanan, zengin olan hemen bütün ecnebi şirketler, mües- bakarak mırıldanıyordu: —Bu kız, benden de güzel!. | Bunda başka bir kudret, baş- | ka bir cazibe var.. Sahte Mustafa, ipleri çözü- lür çözülmez, Zelihaya doğru atıldı: — Sultanıml!... — Fakat Mustafa, ne olu: yoruz? — Nemi oluyoruz!. Bilmem. Sahte Mustafa, o dakikada, bir azabı vicdani duyar gibi oldu.. Mariya, ona doğru yak- laştı. Gemi, sisli ve bulanık bir enginde, hafif bir rüzgârla yol alıp duruyordu. Mustafa, Mariyanın - kendi- sine yaklaştığını görünce, geri çekildi. Mariya, elini Petronun omuzuna koydu ve Zelihaya e. | ı seseler yapı işlerini muhakkak ecnebi mühendis ve mimar- lara veriyorlar. Bunlar arasın- da hatta Türk mübendis ve mimarlara fiat sormağa tenez- zül dahi etmiyenler vardır. Müracaat etseler bile zavahiri | kollamak ” nevinden olub neti- cede işi gene muhakkak >bir tecnebiye veriyarlar, Birkaç sene'evel şehrimizde bir konsoloshanenin tamiri bir Türk müteahhidine — vörilariş idi. Bu iş koloni içinde” bir kâdise halini aldı. Memleket" leri Mmâtbualı Hâsıl oldu da kendi tebaalârından — müteah: hid bulmak mümkün iken bu- nu bir Türke verdiler diye sahifeler doldürdular. Halen memleketimizde en büyük köprü işlerini yapatı kiymetli arkadaşımi tmühendis Bay Ferruh anlatıyordu: “..... da mekteb tatilini boş geçir: memek için, mühimce inşaat yapan şirketlere müracaat et- tim. Ameliyat görmek için ücretsiz çalışmağa amade ol- duğumu bildirdim.. Maalesef ecnebileri — çalıştıramayız,, ce- vabile kâpı dışarı edildim.. Başka memleketlerde bu ka- dar kıskançlık — gösterilirken bizim binlerce liramızı ve işi- mizi hatta bizden kültür iti- barile daha dün olan fakat | elinde bir ecnebi pasaportu bulunan menşei, aslı malüm olmıyan Aadamlara kaptırma: mızda hiçbir mantıki sebeb göremiyoruz. Bu: halin acıklı âkıbetini belediyelerimiz. ve bazı milli müesseselerimiz çok iyi bilir- ler. Yarayı yeniden deşmeğe lüzum yok. Bugün burada, yarın Habe- ekmek arayan çelebilere Tür- kiyenin müstemleke "olmadı- ğını açıkça anlatmamız zamanı gelmiştir. Büyük — sermayeye ihtiyacımız varsa bu, bir mik- tarla tesbit ve ancak müteah- hitlik işlerinde mevzuubahs? edilebilir, Fakat doğrudan doğ- *ruya mühendislik ve mimarlık) eden ecnebilerin Türk toprak- larında yeri olamaz. Onlara muhtaç değiliz. İhtisasa temas eden işlerde | vatandaşlar arasında bile sıra gözetir ve tahdidat yaparken jebizden — olmıyân “ve kazandı- 'ğiımı Mmuhakkak * memleketine götürecek olan bu ecnebilere niçin vatandaşın hakkını ve ekmeğini *veriyoruz. Acaba hangi bir Türk mühendis veya | diyor mu?. Zeliha, hiddetinden ve utan- cından nefes bile alamıyardu. Gözlerini göğe doğru kaldırdı:; Allahım, ne feci? Diye mırıldandı. Fakat oda l'llf?ı “ Mustafa gülüyordu. — Muslafa, -diye bağırdı- ne oluyorsun, yoksa korkudan aklını mı bozdun? Şimdi gü- lecek dakikada mıyız? Mustafa, olduğu yerde du- ruyor ve gene gülümsiyordu. Zeliha, itidalini toplamağa çalıştı. Mariya, ona doğru yaklaştı. Gözlerini gözlerine dikti: | — Zeliha hamm - dedi - | demek ki bu delikanlıyı tanı- yorsun? “Zeliha, onun yüzüne bak- idan cevap [ Belgrada gideceğini ve bu ve- şistanda, öbür gün Hindiçinide | Söyta » Mi Bu akşamki program İstanbul radyosu - 12,30 Türk musikisi, 12,50' Havadisler, 13,05 Hafil mu-, siki, 13,25 Muhtelif parçalar. 18,30 Dans musikisiş 19,30 Spor musahabeleri; 20 Belma ve arkadaşları; 20,30 Arapça söylev (Ömer Riza tarafından); 20,45 Türk musikisi; 21,15 Stüdyo orkestrası; 22,10 Ajans ve Borsa haberleri; 22,30—21, tmüntehap sololar; Parti G_rım !'Romanya lehine ta- Zahürat yapıldı — Başı F inci sayfada — tının günden güne daha kuv- VYetli bir vaziyette olduğunu Ve umumi siyasette tam - bir görüş birliği bulunduğunun müşahede edildiğini anlattı. Parti grubu Romanya lehin- de getiiş muhabbet tezahüratı yapmıştır. 2 — Yugas'avya Başvekili- nin geçen seneki ziyaretini iade etmek üzere yakında sileden istifade ederek umumi siyaset vaziyetini dostlarımızla gözden geçirmek fırsatını bu- lacaklarını söyledi. Merhum Gaziantep saylavı Nuri Conkerden münhal bu- lunan B. M. Meclisi reis vekil- liğine Seyhan saylavı Hilmi Uranın riyaset divanında nam- zetliği tensip olunduğunu bil- direrek Parti grubu umumi heyetinin tasvibine arzolundu. Ve ittifakla kabul edildi. ERTEAN Kiralık Ev Gayet havadar bahçeli gü- | zel manzaralı kullanışlı kirası | elverişli Göztepe vapur iske- lesine dört dakika mesafede | iki ev kiralıktır. Göztepe'de Abdülezel so- kağında yokuşta bakkal Bay Bedri'ye veya telefonla 2256 numaraya müracaat, BETEERE mimarı onların memleketlerin- de bu mesai müsavatını bu- Jabilir. Bütün Türk mühendis ve mimarlarını içten vuran bu — gayri tabıil vaziyeti ilk ortaya atmakla, mesleğe ve memle- kete karşı vazifemizi yaptığı- mıza kaniiz. Memleket işle- rinde büyük basiret ve isabet gösteren büyüklerimizden yar- dım bekliyoruz. — Evet, tanırım.. Söyledim ve gördünüz ya, bizim uşak- larımızdan biri.. —Demek ki bu adam,”sizin uşağınız? — Hiç şüphesiz. — Fakat Eşn aksini iddia edersem? Zeliha, Mâriyaya baktı: — Anlamadım!.. Mariya ona cevap vermedi. Başını Petroya çevirdi: — Ah benim kahraman ve fedakâr korsanım -dedi- haki- katen çok iyi muvaffak olmuş- sun, söyle, söyle, kim olduğu- nu söyle de o da enlasın? Be- nim elimden yakında Fırtına | Alinin de kurtulamıyacağını | kafasına soksun.. Petro, bu sözler üzerine | Zeliha doğru yürüdü. Yaltak | yaltak xiilüyoıdu ı!: ğkığı

Bu sayıdan diğer sayfalar: