16 Eylül 1937 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5

16 Eylül 1937 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

16 Bylti987 A'Mr_ ika mektupları: Amerika, dünya vaziyeti hakkında ne düşünüyor? M. Hull, prensibimiz sulh olduğu için umumi si- ——. .— lâh terki taraftarıyız, diyor.. ğ NEvyork (Hususi muahabi- Timizden) —Dün gece Amerika Başvekâlet vekili Mister - Hull biya radyosu ile yarım Mat havayı işgal etti. Radyo ile söylediklerini - yazmadan *el mister Hullün — reşmi kebinesi sadedir. Reisicumhur İam Sumhür tcisliği bem de başvekâlet vazifesini görür. il / ise maliye, milli Müdafaa, —bahriye, dahiliye, Anele ve posta vekâletleri iş- letinin haricinde kalan vazi yapar. Başlıca - faaliyeti umurudur. Hübümet Başvekildedir. Ziraat, “la, adliye ve gümrük, ma- icaret, sanayi, işleri da- H ZEFAŞ Hull dün gece Başwkil bakanı sıfatile Kışanın kısası misali — aşa- y B hükümeti halk ta- halktan halk için ku- K » Bunun için vekâ- ün idaresi ve faaliyeti HfEr ea n muzdur. “Bir sokakta - karuşular hoş i[ğ H £ yer güzel olur. biri veya birkaçı larsa sokağın di- le — oturanlar da Dünyada mev- if memleketler ayni iri veya bir kaçı iş bo: parsa diğer hükümet- i müteessir olur. haşya vukuatı, Çin “ve Ja: _“lnmıhn teessür uyan: misallerdir. Hükümetimizin prensibi di: hükümetlerin hepsile dost f [f İ ? e V!.liçbiıini rahatsız Wvııihıiiuhü- 'etimiz namına bu prensipi » Fakat ticareti yrtes İnteğ üzünd leketler bizbirlerile çok FE f temaslar yaparlar. Bü temas- lar şahıslarla olur. Bu şahıslar ise bilerek veya bilmiyerek iyi veya kötü bir çok vak'alar meydana getirirler. Kötülerini düzeltmek ve daima iyi müna- sebetler temin etmek her memleketin Dış Bakanlığı va- zifeşidir. Bunun için Diş Ba- kanlığına “sulh bakanlığı, de- mek çok yerinde bir tabirdir. Bazı memleket idarecileri bu sade noktayı göremiyor ve memleketlerindeki şahst kuv- vet ve mevkilerini muhafaza etmek için beynelmilel iş bo- zanlığı yapıyorlar. Bugün, bun- lar geri kalmış menfi ve za- rarlı kurunu vusta adamlarıdır. Prensipimizi tatbik etmez isek bu prensipin dünyaca kâa- bul edilmesini istemek garib olur. Prensipimize sadık olduğu- muzu iş ile göstermek - için Amerika kıt'asında bulunan bütün hükümetlerle hep bir- den ademi taarruz ve dostluk ahdı yaptık. Beynelmilel ticaret artacak olursa her memlekette refah çoğalacağına kani olduğumuz- dan her memleketle - ticaret muaheadeleri yapmağa başla- dik ve bir çoğuyla yaptık. Bazı memleketler iptidai mad- delere muhtaçtırlar. Memleket- lerinde yetiştirdikleri malları diğerlerine satamazlarsa refah ve terakkilerini temin etmek için muhtaç oldukları bu ipti- dai maddeleri alamazlar ve bu maddelerin yokluğundan bir çok ihtiyaçlarını temin ede- mezler. Bu suretle dahili ra- hatsızlık başlar ve bu rahat- sızlık yavaş yavaş harice ak. seder ve tıpkı fena bir komşu gibi diğer memleketleri de mutlak sükünetten mahrum bırakır. Birçok müsbet hükümetler serbest ticarete mümkün ol- duğu kadar yol açmağa baş- ladılar. Bunun faydaları gö- rülmektedir. Bu münasebatı genişletmek ve mevddi iptidaiyesi noksan olan memleketlere bu mad- deleri istedikleri — miktarda alabilecekleri fiatlere verme- nin yollarını bulmak lâzımdır. Muharebeler daha derin olan şebeblerin zahiri akisleridir: Her memleketin ahalisi yük- selmek, daha iyi yaşamak ve mürelfeh olmak azmindedir. Bazı memleketlerde refahı te- min edecek maddeler çok diğerlerinde yoktur. Bu mw vazene temini çok müterakki ve yeni bir usul mübadele ça relerini bulmakla kabildir. lyi komşu olmak için diğer memleketlerin dahili işlerine karışmamak - lâzumdır. Bunu samimiyetle yapıyoruz. İspan- ya vukuatına ve Çin-Japon münasebetlerine karışmıyoruz. Çinde gemilerimiz ve asker- lerimiz tehlike altında tama- mile bitaraf ve yalnız Ameri- kalıların canlarını kurtarmakla vazifedardır. İyi komşuluk ve anlaşma- larla işin halledilebileceğine ve dünyada harbe lüzum ol- madığına kaniiz. Bunun için silâh terki konferanslarına sa- mimiyetle iştirak ettik. Fakat içinden taarruz etmeğe karar vermiş olan ve bunu açıkça söylemiyen — bazı memleket idarecileri - silâh terki anlaş- malarını bozdular, Aksine si- lâhlandıkça silâhlandılar. Bu: nun karşısında, silâh terket: mek- istiyen ve bu yoldaki samimiyetlerini göstermek için silâh imalini durdurmuş olan bazı kuvvetli hükümeter-biz de dahilbüyük mikyasta tekrar silâh imaline başladık. Mua- hedelerin maattcessüf tanın- mamakta olduğu bu devirde muvazeneyi temin etmek için bu yoldan gitmeğe sevke: dildik. Prensibimiz sulh olduğu için umumi? silâh terki taraftarıyız. Memleketlerde büyük silâh imalâtı yüzünden hasıl olan muvakkat refahın çökeceğine kanüz. Daimi refahın ahaliyi rahatlandıracak sınai, zirai ve ticari, beyti, ilmi, fenni, sıhhi ve ilh.. gibi müsbet bereket- lerin çoğaltılması ile temin edilebileceğine bitteçrübe ima- nımtız vardır. Dünyamızın umu: mi refahı ise sulh, iyi kam- şuluk ve beynelmilel ticaret ve anlaşmalar ile kabildir. Bu işleri başarabilmek için sulh vekâletinizin harçte 386 esas memuru vardır. Bunlar bize günü gününe malümat ve bizden günü gününe prensi- bimize muvafık muhtasar ce- yablar alırlar. Bu mühim işler için vekâletimiz ahalinin ver- diği verginin yüzde birinin beşte birini kullanır. Bu mik- tar ordu büdçesinin ancak yüz- de biri miktarındadır. Bir facianın açtığı hakikat Dünkü gazete sütunlarında, Pariste bir facianın - tafsilâtı vardı: Bir kadınla bir erkek se- vişmişler, bir kız çocukları dünyaya gelmiş. Baba olacak herif, çocuğu istememiş, kun- dağı ile beraber yakalıyarak bir lâğımın içine fırlatmış. Sağ olan yavrucuk ağlamağa baş- lamış ve gelip geçenler, on: cağızı çıkarmışlar, mesele de | meydana çıkmış ve herif, ha- !| Pishaneyi boylamış.. Vicdansızlığın — dehşetinde ve azametinde tereddüde ma- hal yoktur. Hep beraber o herifi tel'in edebiliriz. Fakat hakikatte, mücrim olan yalnız ©o herif midir, yalnız o anne midir? Eğer dünyadaki helâlar, tenha köşeler, kuyular, çukur- lar, sahiller, bahçe köşeleri dile gelseydi, henüz anne karnında iken düşürülmüş ve- ya doğduktan sonra gırtlağın- dan yakalanarak diri diri bo- ğulmuş ne kadar yavruların cesedinden, kemiklerinden, çü- rüyüp toprak olan zerrelerin- den bize haber verirlerdi. Çocuk düşürmek için ecza- hanelere doktorlara başvuran- ların sayısı da ayrıdır. Ayni marifeti işlemeğe kalkarken, bizzat kendilerini de ölüme sürükleyip gidenler, keza bir başka ayrı rakam tutarlar. Hele bugünkü modern ka- dın, yirminci asır kadını, ana şefkatinin pınarını kuruttuktan sonra, evlâd doğurmağa düş- man olmuş, saniyen doğacak yavruyu daha - bir iki aylık iken yolda ilâçlarla, aletlerle öldürmeğe alışmış veya hiç olmazsa doğduktan sonra onu hiç sevmemeğe yemin etmiştir. Fakirler: —A, doğrusu nasıl ba- kalım? Zengin ve modern olanlar: — Doğrusu ya, gebelik vü- cudümü bozacak, — doğuran kadın — güzelliğinden birçok şeyler kaybeder, Kenarda, bucakta günah işleyip te gebe kalanlar ise: — Üstüme — iyilik - sağlık, şunun bir çaresine bakayım, çünkü rezil olacağım. Diye diye zavallı yavrucuk- ların canlarına kıyıyorlar. Bu gizli katliam, çok eşki- den başlamıştır amma, rekor- ların kırılması, yirminci asra düşüyor. Bu gibilere sormak gerektir: — Siz küçükken ayni şeyi size yapsalardı ve siz de üs- tünüzden — dökülen ilâçların, ana rahminde bacaklarınızdan yakalıyan aletlerin, boğazları- nıza sarılan ana, baba par- maklarının acısını duysaydınız, bir çukura diri diri fırlatıl- manın ıstırabını hisşetseydiniz, ne yapardınız? Çimdik Rusya Japonyaya karşılık iki konsoloshaneyi kapattı.. Tokyo, 15 (Radyo) — Sov- yet Rusya; Japonyanın Man- çuride kapattığı iki Rus kon- soloshanesine mukabil, Odesa ve Turosiski Japon konsolas. hanelerini kapatmıştır. Orhan Gazinin oğlu & n nasıl kurtarılmıştı? Bizans imparatoru, İlyas Beyi bir oyunla gemisine davet etti ve alıp götürdü.. Ondördüncü yüzyılın baş- | saygı gösteriyordu. larında Anadoluda, Bizans ve Selçukların idaresizlikleri yü- zünden şiddetli karışıklıklar hüküm sürüyordu. Adetleri gittikçe, çoğalan korsanlar, sa- hil şehirlerine, ticaret gemi- lerine hücum ederek birçok zavallıların canlarını yakmıya başlamışlardı. Yeni türeyen hükümetlerden bazıları, korsanlığı kendilerine gâaye edinmişler, ve teşkil et- tikleri donanmalarla adalara, Makedonya, Tesalya sahilleri- ne bir sıra akınlar yaparak oralardaki Rum — şehirlerini yağmaya başlamışlardı. O s- ralarda Selçuklar, İlhanlılar karşısında tamamile âciz bir vaziyete düşerek bütün ener- jilerini kaybetmişler, batı ta- raftaki Bizanslılar ise, gerek dahili harpler ve gerekse Sel- çuk Födal sövalyelerinin mü- temadi hücumları yüzünden merhamete muhtaç bir hale gelmişlerdi. Sahil şehir ve ka- sabalarındaki ahalinin ekserisi deniz haydutluğuna başlamış- lardı. Bu yüzden deniz ticareti ve seyahatler adeta imkânsız bir hale gelmiş bulunuyordu. Bu vaziyetler, fasıla ile hemen bütün ondördüncü asır müd- detince devam etmiştir. *1357.M., senesi ilkbahar aylarında Ege denizi sahilin- deki Foça (Phocee) kalesi ge- ne böyle bir korsanlık mese- lesi yüzünden Bizans ve Sa- ruhan ordu ve donanmaları tarafından muhasara edilmişti. Façalıların bu kadar şiddetle tecziye edilmek istenmelerine sebep vardı. Çünkü o sıralar- da Anadolu şövalyeleri içinde en kuvetlişi olan (Orhan Gazi) nin sevgili oğlu “Halil İbra- him, i kaçırmışlardı. Orhan Gazinin doğrudan doğruya ha- rekâtı içra etmesine coğrali vaziyet mani olduğundan, oğ: lanun kurtarılması için impa- ratora müracaat etmiş, bunun üzerine Bizans donanması Fo- çayı şiddetle muhasaraya baş- lamıştı. (1) Fakat denizden hü- cum kâfi gelmiyordu. Ayni şiddeti kara tarafından da göstermek lâzımdı. Buna ise Foçanın müttefiki bulunan Sa- ruhan — şövalyesi “Fahreddin İlyas,, bey mani oluyordu. lm:- parator bu müşkülü kaldırmak, için bu zata elçiler ve hedi- yeler göndererek Foçadan ay- rılıp kendi tarafına çekmeğe muvalfak oldu. Artık işler yo- luna girmişti. Kaleyi deniz ve karadan sıkıştırmıya başladılar. Muhaşara hattında bizzat imparator da bulunuyordu. Fır- sat buldukça Saruhan beyine misafirliğe gider, sofrasında yemek yer, beraber ava çı- karlar, ve şehir tamamile tes- lim olmadıkça muhasarayı kal- dırmıyacağını - söylerdi. Fah- reddin İlyas bey, kendisine gösterilen bu teyeccühlerden ziyadesile memnun oluyordu. O da misalirine her suretle, elinden geldiği kadar mukabil Bir gün gene böyle bir av peşinde Foça civarındaki te- pelerde dolaşırlarken aklına parlak bir fikir geldi. Ve ken- di kendine düşünmeğe baş- ladı; — Bu kâfir kralı bana iyi- ce alıştı. Onu gene böyle bir gezinti bahanesile hapsederek yüklerle altınlar, güzel şehir- ler, kasabalar aldıktan sonra salıversem nasıl olur?.. Bu fi- kir onu akşama kadar meş- gül etti. Karargâhına avdet edince emniyet ettiği iki ku- mandanını yanına çağırdı. On- larada bu düşüncesini açtı, muvafık buldular ve tevkif plânını da birlikte kararlaştır- dılar... Fahreddin İlyas bey sevin- cinden adeta uçuyordu.. Talih kendisine gülüyor demekti. Bu muvaffakıyetinden sonra komşu hükümetler nazarında kıyme- tini kimbilir nekadar çıkarta- caktı... Yeni elde edeceği şe- hirleri kimlerin idaresine vere- ceğini, alacağı altınları nere- lerde saklıyacağını daha şim: diden kararlaştırmağa başla- mıştı. Aradan birkaç gün geçtik- ten sonra bir sabah impara- tora at gönderdi. Ve çok he- yecanlı geçecek bir av gezi- sine, zevk safası ziyade ola- cak bir ziyafete davet etti. Adamlarını gönderdikten son- ra kendide tevkif hazırlıkla- rile meşgul olmağa başladı.. İmparator © sabah pek neş: esizdi. Sırtında pelerini, asabi adımlarla gemisinin içinde bir aşağı, bir yukarı dolaşıyor, olmıyacak şeyleri bahane ede- bir iş için biraz gizli konuş: mak istiyorum. Eğer vakitleri müsaitse lütfen gemiye teşrif buyursunlar, sonra gene gezin" tiye çıkarız. Dedi, İlyas beyin bu teklife canı sıkılmakla beraber gene kabul etti. Bugün olmazsa ya- rın muhakkak surette impara: toru esir edecek ve muradına nail olacaktı. Derhal hazırlandı ve mâiyetile beraber impara- torun yanına gitti. Kendisini hürmetle — karşıladılar, fakat içeri girer girmez halatlar çö- zülerek gemi yelkenlerini açtı ve sahilden uzaklaşmağa baş- ladı. İlyas bey şaşırıp kalmıştı. Bu da ne oluyordu, acaba pek mühim birşey mi vardı? Yoksa kurduğu tuzaktan im- paratoru haberdar mı ietmiş- lerdi? Bu şaşkın vaziyette iken etrafını saran müsellâh hassa askerleri onu, imparatorun da hazır olduğu bir meclisin hu- zuruna götürdüler. Kendisine hiç kimse hürmet göstermedi, artık mukabil bir tuzağa dü- şürüldüğünün farkına varmıştı. Meclis huzurunda uzun uzun isticvap ettiler, maksadını ta- mamile açığa vurmağa mec- — Lütfen çeviriniz —

Bu sayıdan diğer sayfalar: