13 Ekim 1937 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 4

13 Ekim 1937 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ANADOLU |Güzellik telâkkisi ——— Hayrete şayan değişiklikler gösteriyor “ Soldan sağa: Mişel Morgan, Simone Simon, Jan Crovford ve Katerine Hepburn Hakiki güzellik elde edil- mesi pek güç olan birşey midir? Temiz ve sarih hatlar, beyzi güzel çehreler, Yunan tipi bir burun, hâlâ güzellik ve cinsi cazibenin dan mıdır? Hayır!, Şu halde?. Kadının güzellik yolundaki muvaffakıyet sırri veya esrarı nedir? Şüphe yok!. muhtelif güzellik tiplerini tem- sil >veya teşkil- ederler. Bir vakitler, düzgün bir yüz, cazib görünen terütaze bir sima, sizi cezp ve teshir edebilirdi. Tabii güzellik sev- dası, artık geçmiş -ister fenni, ister sistemli ve plânlı, ister sun'i- — güzellik kaim olmuştur. Sinema âleminin son keşif- lerinden olan Bayan Mişel Morgan güzel değildir. Res- minden de göreceksiniz ki, elmacık kemikleri çıkık, göz leri biraz çekik ve Uzak Şark tipini andırmaktadır. Fakat esasların- yerine, hangi esrardır ki, bu tipe bir çocuk masumiyeti ve sevimli- Sahte ve hakiki aşklar Sağda Greta Garbo, “Mar- gerit Gotiyenin romanı,, fi- diminde, sahnenin birinci sınıf maşukası olduğunu gösteriyor. Sağda Marlen ile Herbert Marshal karı koca rolünde iki iyi arka- daş gibi. Aşağıda Kent Taylor ile Virginia Bruce “Aşk ihtiyarlamaz,, filimin: de kâfi derecede güzel bir vaziyette.. Hayatta âşk ta bir kazanç, bir hedefe varma yoludur. Ciddi ve hakiki aşklar, mak- sadı mahsusa bağlı aşklardan çok azdır. Fakat bir de sah- nede, beyaz perdede sahte ve hakiki aşk vardır! Yıldızlardır ki | liği vermiştir? Buna bir misal istiyorsunuz? Buyurunuz. Ka- terin Hepburnl. Evet, hepi- mizin hayranı ve meclübu ol- duğumuz Katerin Hepburnun cazibesi herhalde kocaman ve kemikli elleri, kalın ve kemikten iberet omuzları. çe kık alnı, iri ve çok parlak gözleri değildir. Çünkü bun- ların güzellikle alâkası yoktur. İtiraf lâzımdır ki, Jean Crov- ford melek sima değildir. Fa- kat ne tuhaftır ki, geniş çene kemikleri; ' çok ' büyük ağzı onun harikulâde muvaffakıyet- lerine mani olmamıştır. Simone Simonun - tostopar- lak burnu, köşeli çenesi hiç de güzel değildir. Fakat on- dan bahsedilirken “tapılmıya şayan güzel, demiyorlar mı? Şu halde, kadınlar yüzleri: nin berhangi - bir — kısmının akademik ve klâsik güzellik tplerine uygun olmaması yü- zünden hiçbir endişe duyma- malıdırlar. Güzel bir baş ör- tüşü, yerinde bir makyaj sa- yesinde herkesin güzel olabi- leceği devir, işte bu Ho- livud devridir. daha mı Sinema mütehassıslarından birisine /göre: “Aşk sahnelerinin mükem- mel sürette — yaratılması — için jönpromyerlerin biribirini ha- kiki surette sevmesi lâzımdir!, Vakıa, Holivudun veya her hangi bir yerin sütüdyolarında aşk rollerini üzerlerine almış olanların arasında binbir sa- mimiyet rabıtası vardır. Fakat bu samimiyet, beyaz perdeyi aşk rollerinde hiçbir. zaman tatmin edememiştir. Diyorlar ki: Jan Mars hal ile Şarl Boyer Napolyon Ffiliminde İmparator Napolyon, fena haberler karşısında endişe ve düşünce içinde!.. Bu resim Napolyonu beyaz perde üze- rinde yeniden halkeden Şarl Boyerin resmidir. Şarl Boyer, Greta Garbo ile beraber bu filimde rol almıştır. ——— .n Annabellanın filimdeki aşk sahnesi, eğer Janın zevcesi ile yapılmış olsaydı, çok daha güzel olacaktıl. Muhakkak olan şudür: Bi- ribirini sevmiyen kadın ve erkek tarafından — yapılacak roller, eserin muvaflakıyetini bozacak kadar bir “soğukluk, ihdas eder. Buna en büyük misal şudur: Martha Egert ile Jan Kipo- ranın evlenmezden evelki aşk rolleri ile sonraki aşk rolleri- nin arasında çok büyük fark vardır! Kate dö Nagi ile Alman aktörü Viktor dö Kova ara- sında geçen şu hâdise de cidden dikkate lâyıktır: Kova, Kate birtürlü âşık rolünü yapamıyordu. Filimin bu role mahsus kısmı tam yedi defa tekrar edilmiş, hiç birisinde matlup netice elde edilememişti. Vazu sahne her tecrübede: — Biraz daha fazla hara- ret, daha fazla muhabbet ve temayüli, Diye bağırıyordu. Nihayet sekizinci tecrübede Viktor dö Kova: Talih Bugün gazetede okudum: Son keşidede yirmi bin lira, bitpazarında iki ortağa düş- müş. Tebrik ederim, sıhhatle, isabetle bu paraları harcayıb kullansınlar. Bir vakitler, “eskiye itibar olsa bitpazarına nur yağar, derlerdi. Bu atalarsözü, kıy- metinden çok şeyler kaybetmiş bulu wuyor. Biricisi, eskiye — itibar art- mıştır. Buhran cenapları, bir çağumuzu o hale getirmiştir ki eskiye itibardan, şapka, palto ve ceketleri tornistan edip ayakkabılarını — dört defa ta- mire vermekten, artık yeninin şeklini ve zevkini de gaybettik. Bitpazarı, bugün nurdan mah- rum değil, bilâkis nurün alâ nurdur... Bitpazarı, yalnız — müşteri bulmakla kalmıyor.. Talih de- nen kuş ta oraya girebilirmiş. İşte son misal! Talih yaman şeydir ves- selâm.. İnsana kırk yılda bir ge- lirmiş, derler. Zeki ve kabili- yetli olanlar, bu gelişten isti- fade ederler, fakat kuşu kuyru- ğundan yakalıyanlar bilâhare avuçlarına bırakır, kalırlarmış. Ben, tayyare piyangosundan bir partide yirmi bin lira alan insan bilirim ki, bugün benim kadar parasız ve düşüncelidir. İşte bu adam, talihini -kulla- namamış infandır, Her masılsa zengin olmak ta nasıl bir talih ise, bunu idare edebilmiş ol- mak ta talihin değil, insan oğlunun kendi . cilvesidir. İn- sanı insan yapan, yalnız kendi talihi değildir. O talihin ha: zırladığı yemeği hazmedebil- mek, o talihe lâyık olmak lâ- zımdır. Talihin sofrasına oturup ta ağız ve burunlarını karıştıran- lar, kat'i olarak bilmelidirler ki, ebedi şekilde aç kalmağa mahkümdurlar. Kendi kendime yorum: Acaba bana da bir talih kuşu yaklaştı ve ben de ka- çırdım mı?, Fakat ben buna imkân gö- remiyorum. Çünkü talih, bizim gibi çileli bir mesleğin adam- larını yolda görünce, ekseriya başını çeviriyor. İçimizde bazı müstesnalar olabilir. Fakat hakikatte on: lara Allah: — Yürü ya kulum! Demiştir de ondan.... Çimdik İhracat gümrüğü müdürü Izinli olarak Trablusgarbta bulunan İhracat gümrüğü mü- dürü Bay Şerif, oraca işlerini bitirerek İzmire gelmiş ve va: zifesine başlamıştır. düşünü- —RRHİAASL— — Mümkün değil, yapamı- yacağım vesselâm!. Sevmedi- ğim ve sevemediğim bir ka- dına ilânı aşk kudretini ken- diu de bulamıyorum. Gözleri bana hiçbir şey söylemiyor, bakışları kalbimi harekete ge- tirmiyor.. Bakışlarında yaban- cılık hissediyoruml, Diye bağırmıştır. Kate dö Nagi de: — Ben de bütün rol arka- daşlarıma âşık olamam ya.. İyi bir aktör, aşk rollerini yapmağa kabiliyetli olmalıdır. Cevabını vermiştir! 5 Sayfa MAHKEMELERDE Kocasını âşıkına oldurten ürten kadın Bu mühim da davaya Ağırceza mahkemesinde başlandı Üa Baeikli Menemenin Çavuş köyünde | muhacir Necibi öldürmekle | maznun sepetçi Hasan Çetin | ile Hasamı bu cinayete teşvik etmekle maznun — Zelihanın muhakemelerine dün şehrimiz Ağırceza mahkemesinde baş- lanmıştır. Bundan evel — okur- | larımız, hâdise tafsilâtımı — ga- zetemizde — okumuşlardır. Menemen sorgü hâkimliği maznunların,; idam — cezasını müstelzim Türk ceza kanunu- nun 450 inci maddesi muci- bince — muhakemelerini — iste- mişti. Hâkimin kararnamesi okun- duktan sonra maznunların is- ticvabına başlanmıştır. Evvelâ — dinlenen maznun Hasan, cinayette hiçbir alâ- kası bulunmadığını söylemiş ve demiştir ki: — Beni karakola aldılar, üç gün üç gece döğdüler. Ser- sem bir hale geldim, ne şe- kilde ifade verdiğimi bilmi- yorum, Mahkme reisi sordu: — Peki, Sorgu hâkimliğin- de verdiğin ifade için ne di- yeceksin?. — Ayni şeyi söyliyeceğim. Beni karakolda döğmüşlerdi. Sersem bir halde hâkimin önüne çıkardılar. Orada da ayni sersemlik devam ediyor- du ve ifade verdim. Ne söy- lediğimi gene bilmiyorum, bu işi başkası yapmıştır. Ben ka- til değilim. Bundan sonra maznun Ze- Tihanın isticvabına başlandı. Davâ evrakına göre, Zeliha; kocası ihtiyar Necibi öldürt- mek için Hasanı teşvik etmiş, hatta kendisine beyaz - saplı bir bıçak vermiş, fakat: — Bıçakla öldürdüm. Çün- kü yaralanır ve bağırır. Etraf- tan duyan olur. Onun için sopa ile öldür, daha kolay olur. Demiştir. Zeliha, bütün bunları inkâr etmiş ve cinayet hakkında şu sözleri söylemiştir: — Kocam Necibin, Musa- bey köyünde Halil adında bir şahıstan alacağı vardı. Bu pa- rayı almak için gitti. Aalama- miş. Tekrar eve gelirken yol- da Hasana rastlamış. Hasan: — .Nereden geliyorsun? Di- ye sormuş, kocam da anlat- miş. O vakit Hasan: — Ben Halili tanırım, bir- likte bu akşam gidelim. Ben, parayı sana alıvereyim. Demiş. Necip te bunu ka- bul etmiş. Akşam üstü yola çıkacakları vakit kocam Necibe: — Hastasın, gitme.. Yoru- lur, üşürsün, hastalığın artar, Dedim. Beni dinlemedi, gitti. Gece dönmedi, Kumtepe mevkünde çalışan bir oğlu vardır. Onun yanına gidece- ğini söylediği için gece döne- miyeceğine kanaat getirdim. Hasan eve geldi, bana bıçak çekti. Evime zorla girdi, beni kirletti. — Sonra jandarmalar geldi, beni Menemene götür- düler, bir kâğıda parmağımı bastılar. Bu kâğıda ne yazdık- larını bilmiyorum. Zeliha herşeyi inkâr etmiş, hâdisede alâkası bulunmadı- fını söylemiştir. | Davacıyım. | muhtar Bönünükle e Ra Şahid ve davacı olarak 16 yaşında Mehmet dinlenmiş ve miştir ki: — Ben Necibin oğluyum. Üç küçük kardeşim vardır. Arzuhal verece- ğim. Şahid Muharrem onbaşı ile Nurullah ta — ifadele- rinde Zelihanın teşvikile Ha- sanın bu cinayeti nasıl işle- diğini kendi önlerinde itirafta bulunduğunu — söyliyerek de- mişlerdir ki: — Yolda Musabey koyune giderken Necib, su dökmek üzere yolun kenarına çömel- miş, o sırada bastonunu da Hasana vermiş. Hasan bunu * fırsat bilerek bastonu, müte- addid defalar Necibin kulak- ları üzerine ve başına vurmuş, onu öldürmüş. Bu cinayeti, Zeliha ile ev- lenmek maksadile yaptığını da itiraf etmiştir. Cinayetin işlendiği bastonda kan lekeleri vardır. Mahke- mece bu kan lekelerinin tah- lili ve gelmiyen şahit jandarma Saidin celbi için muhakeme, başka bir güne bırakılmıştır. Kumarbazlar ve esrarkeşler Dün böbetçi Üçüncü Sulh- ceza mahkemesinde dokuz kişilik bir kumarbaz ve esrar- keş kafilesinin cürmü meşhud kanununa tevfikan duruşması yapılmıştır.. Okunan evraka göre hâdise şudur: Meşhur - sabıkalılardan Mi- nare Mehmed, Hacı Osman, Adil, Kâmil, Veli, Hasan ve arkadaşlarından mürekkeb bir kumarbaz kafilesinin Hilâlde sazlıklar arasında kumar oy- nadıkları ve kabakla esrar çektikleri zabıtaya ihbar edil- miş ve bizzat Kemer karakolu başkomiseri ile komiser ve polisler hadise mahalline ge- lerek suçluları cürmü meşhud halinde yakalamışlardır. Ku- mar oynamak ve esrar içmek suçlarından dolayı sorguları yapılmak üzere mahkemeye sevkedilen suçluların Hepsi de: — Biz kumar oynamadık, esrar içmedik, yalnız orada hayvanlarımızı — otlatıyorduk! demişlerdir. Fakat takikat evrakı bu id- dianın tamamen aksini gös- termiştir. Ortada otlatılacak hayvan bulunmadığı gibi, suç- lular üzerinde esrar çıkmış ve meydanda bir de kabak bu: lunmuştur. Bu kabak esrar iç- meğe mahsustur. Hâkim, suçluüların hepsinin de tevkifine ve evrakın iddia makamına yollanmasına karar vermiştir. Halkevi köşesi Halkevi Avcılar Derneği Üıc!ırlııı 21-10-937 - tarihine tesadüf eden perşembe günü saat 20 de Halkevi Avcılar Derneği idare heyetinin seçimi yapılâr cağından Derneğe kayıdlı bü: tün üyelerin bildirilen gün ve saatte Dernek binasına teşrif” leri rica olunur.

Bu sayıdan diğer sayfalar: