13 Ekim 1937 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5

13 Ekim 1937 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Mavinin Aydına yaptığı ! taarruz nasıl oldu?! Bir ses yükseliyor: Dere içinde ılerlıyen tanklam, iki bin ateş!.... Tank ve zırhlı oto- mobillerin rolleri.. Manevra sahasında çok entressan görüşler.. Türk askerinin kendıne mahsus olan çok yuksek kudreti.. Manevra sahasından 10/ 11 İlkteşrin: Bu sabah ta sekizde, Fevri Çakmak ve Örge Mareşal ral İzzed- dikleri tonra e kirmızi küvvetlerin kapışmak ve çatışmak üsere bulun mav daklarımı anladık. Komutanlar va ziyet —hakkında tonra kafilemiz ovaya hâkim 0i “Moraallı,, muhafır al, danının . va; izahat — pldıklanı lan tepesine çıktı. — Burada ardı. Alay kuman- hakkında — verdiği kzahat dinlendi. Fakat biz bu izahatı dinlerken keskin bir kumanda sesi bütün sahayı, çınlattı; - Tane müsademeli, doğru dere içerisinden ilerliyen tankiara İki bia, ateş! Toplar gürlemeğe baş siviller biraz şaçalar gibi olduk. Ne vaı? Diye bakınmağa başladık. Attık bütün — dürbünler ovudua ilerlemekte olan ve tozu dümüna Katarak koşaa zirhli otolarla tank- lara çevrilmişti. — Zarlılı tugay taar- Tuza geçimiş, süvari livasanın batla- Tni zorluyord Aşağıdaki manzara harikulâde denecek kadar güzeldi. Orada kü- me küme köyler sıralanmıştı. — İne Ovası ve bunun imtidadı olan Söke Ovası ulka kadar uzanıyorda, İşte bu muarzam balı üzerinde hurb harekâtı cereyan ediyor. — Açağıda dolaşan tanklar birer lehlehi, ko sinek gibi Yoşan — süvariler — birer mini mini görünüyordu. Nibayet mavilerin — zorlaması Kır- tesirini göstermeğe — başladı. Bazı süvarilerin pi Beri çekiliyorlar, Biriyorlar tekrar muharebe tuyorlardı. Bu hal sasi o kadar devam etti Saat önbirde manevra harekâtı Üç aaat tatil edildi. Biz de otomo: billerimize binerek Ortaklara indik Orada bazırlanan bülede karınla- timizi doyurdük. Ö)lıpı Radar vaziyet Mavi merkezi sıkleti şimalden işliyor. Karşısındaki kırmızılar 2a- XI oldukları için —yavaş yavaş çe- kiliyorlar. Fakat araziden — istifade #derek daima düşmanı hırpalamağa, *OYyalamağa, fazla ilerletmeğe ve bu türetle geriden gelmekte olan kuv: Yetleri topluyarak mukabil taarroza #eçmeğe çalışıyorlar. — Kırmızılar Mümkün olduğu kadar (şimdilik) “Yalama ve hırpalama mubarebeleri Yapıyorlar. Ova kısmındaki muha- Tebeler de hemen hemen ayni şe- ve ayni maksad altında cere- Yan etmektedir. Fakat kırmızıların Mmaksadını sezen mavilerin bu- Fün temin ettikleri hâkimiyete gü- k o kırmızılara tecemmülerin: İcn evel bir darbe indirmek iste ikleri de anlaşılıyor. Bu itiborla ::î::klııedlsımiı hareketler kar- Ettirilmelidir. yeni a Bu mütaleanın en delillerinden birine bugün Blrrpmarla Ayirn : acesında çehld *ldum, Bu çok iyi bir tesadüftü, oto- Nobille Aydına dönüyorduk. Kara- göeçtikten sonra — yolumuzun Öünde zırhli otolara İtim mi? — Bu ne? Tatgelmi- Diye, hepimiz birden sormak- Röyj 'wıdımı: alamadık. — Ne ola- Gt marilerin zırbli. otoları ve _““İkl:lleıı biş Hemen otomobilden atladım. $ dela temas - ettiğimiz ve Blbtelif Totoğraflarını çektiğimiz tüğay kıt'alarının bütün — er. Selg çe Yabayları bizi tanıyorlardı. Yap X Yerdik. Fakat bu sırada ce- h Yerine önde bir zırllı oto bir Patlattı. Arkasından — mitralyöz B sesleri, Meğer bu — sarada daha ile- ride olan müfrezelerin kırmızıların bir telsiz arabasını ve bir. piyade takımını yakalamışlar esir etmişlerdi. Sorduk: Nereye? — Aydına,. Ve yürüdüler, Biz de arkalarını kalmak ihtimalleri daima akla takib ediyoraz. Zarlı otolar yolda bir kaç noktayı bombardıman ederek nihayet Aydına girdiler. Zırllı tuga: yın tankları daha arkadadır. Haber aldığımıza göre ön- de giden zırhlı. otobil keşif müfrezesi arkasını zırhlı tank- lara istinad ettirdiği ve önde düşmanın süvarisi - olmadığını bildiği için pervasız olarak ilerlemiştir. Bu vaziyetin ifadesi, ve bu baskının maksadı hiç şüphe yok, kırmızıların ileride yap- makla meşgul oldukları büyük tecemmüü dağıtmak ve arka- dan gelen kuvvetlerin tecem- müüne vakit bırakmadan dar- beyi indirmek. Bu neticenin ne dereceye kadar tahakkuk edeceği şim- diden kestirilemez. Muhakkak olan nokta tankların ovalarda ve zırkhlı otoların yol ve fırsat buldukları yerlerde müthiş bir silâh ve çok süratli bir taar- ruz vasıtası olduklarıdır. Bunu kabul ettikten sonra zırhli ve motörlü vasıların ne dereceye kadar - çoğaltılacağı meselesinin — tetkiki — ortaya çıkar. Manevra - intibalarından Şimdi bir fen ve meslek meselesi olan motörlü harb vasılalarının kudret ve tesir işini bir tarafa bırakarak Ka- rapınar, Aydın arasında gör: düğüm zırhlı otolarla, kuş gibi uçan motosiletler hakkındaki müşahedelerimizi kaydedelim. ** Subaylar, tam manevra yap- mak ve aldıkları - vazifeleri hakkile başarmak için kafa: larını hakikaten müdhiş su- rette işletiyorlar. Onların ga- zetecilere karşı muhabbetleri olduğunu gözlerinden anla- dığım halde iş başında bizim- le meşgul olmamalarını ve yalnız muvaffak olm, lerini düşünmelerini, başka ne suüretle tefsir edebilirim? Mağrur ve tatlı bakışlı zırhlı oto müfrezesinin genç komu: tanı bir aralık başını bize çe- virerek: — Şimdiki işimiz sizinle konuşmak değil, etrafı gözle- mek ve ilerlemektir. Ve çok yumuşak bir sesle ilâve etti: — Allıhışkını kusura bak- mayın! dedi. Motosiklet müfrezesinin Tur- naya benziyen levend zabiti hep gülüyor ve mütevazı bir eda ile: — Gidiyoruz işte, Aydına, diyordy. Efrat hepsi idmanlıdır. Son: râa, hepsi genç ve sıhhatlidir. Utanarak gene sordum: — Böyle sabahtan akşama kadar güneşin alnında koşmak- tan canları sıkılmaz mı? Zabit tebessüm etti: — Yüzlerine bakın! Dedi, !Baktım: Bu çehrelerde, bu güzel ve sevimli çocuklarda can sıkın- tısımı, göreceksiniz; ne müna- sebetl.. Bilâkis hepsi memnun. Manevralardan, hareketten ve askerlikten hepsi hoşlanıyor. Düşündüm: Bu bir mazhariyetti. İrki bir hasletti ve bü hal hiç şüphe- siz, yalnız idmanın değil, daha ziyade bir ruhun tezahürüydü. Burada bana izahat — ve- ren genç zabitten ayrılıyorum. Atavik tesirler, irsi ve ırki se- beplerle dünya milletlerinde kendilerine has birer asker tipi husule geldiği muhakkak- tır. Türk askerinin karakteri de bugünkü neferden ziyade dedelerimizde, dedelerimizin atalarında başlamış ve en son tecellisi Söke ovasında karşı- mıza dikilmiştir. Askerlerin çehrelerinde bi- rer Fatih gururu ve daha çok birer kahraman kokusu vardı. Hepsi neş'eli, hepsi çevik ve hepsi de zinde idiler. Günler- denberi motör üstünde çalışan, koşan, didinen bu delikanlılar sanki gezmeğe çıkmış insanlar gibi taze ve dimdikdiler. Ordunun zindeliği Garib olan şey, bana rüya gibi tuhaf görünen vaziyet, askerlerin bu kadar koşmağa, bu kadar didinmeğe rağmen bu derece çevik ve neş'eli ol- malarıdır. Kaç defa kendi sordum: Bu çocuklar yorulmuyor mu? Bütün gün sabahtan akşama kadar koşturuyorlar, nasil ta- hammül ediyorlar? Fakat, böy- le şeyler onların umurlarında bile değil... Üstü başı toz içinde, tepe- den tepeye koşan bu Türk neferleri, ne anlaşılmaz insan: lardır! Bunlarda — hiç yok mu? — Yorgunluk yaklaşmaz mı? Bu düşüncemi bir zabite açtım, bana dedi ki: İnsandırlar, — yorulurlar tabii. Fakat bu yorgunluk on- ların mukavemetini aşmaz. Kafamı tırmalıyan bir nokta Kafamı bir nokta tırmalı- yor. Harbi insanlar yapar. Muharib insanlar, fennin tec- rübe ve mümareselerinden is- tifade ederek en iyi şekilde harb edebilirler. Ve gene fen- nin — terakkilerinden — istifade ederek en iyi silâhlar ve va: sıtalar tedarik edebilirler. Fa- kat bütün bunlara rağmen harb eden, ne silâhtır, ne ma- kinedir, ne de fendir. Harb eden insandır. Ve acaba harb eden insanın muhariblik kabi- liyetini yalnız talim ve terbiye ile, yalnız mümarese ve talim ile temin etmek mümkün mü- dür? Bana kalırsa bu sonra- dan lâzım olan meziyetlerden evel babalardan ve dedeler: den intikal eden gizli bir ka- biliyet zinciri - vardır. Bu iti- barla en iyi muharib gene en iyi eski muhariblerin çocuk- larıdır. Bu, yalnız, bir mesele değil, çok derin ve mühim bir me- seledir ve ben onu, buradaki müşahedelerimin içinde bu- luyorum. Mahmud Reşad Turgay kendime sihir onlara Bu ne iş? Çal Hâlâ doktorsuz! Çal, ( Hususi ) — İlçemiz elli bini mütecaviz nüfusludur. On senede ancak iki sene doktor yüzü görmüştür. Cür- mü meşhutlar için Çivril dok- toru celbedilmektedir. Evlen- me muameleleri için günlerce doktor. beklenmektedir. Has- talığın nevileri tükenmez. Bu iş için bir defa da memleket namına gazetenizi tavsite lü- zum gördük. Sıhhat Vekâleti- nin nazar dikkatini celbet- menizi memleket namına bek: liyoruz. Çal ilçesinin Hançalar köyünden: Ömer Genç TÜRK 13 İlkteşcün 987 KSİFELE . Askere Davet 1 — 332 Doğumlu ve bu doğumlularla muamele gören ve daha aşağı doğumlulardan olup ta her ne sebeble olur: sa olsun, sevkleri geri kal- mış (deniz sınıfı hariç) askeri yüksek ehliyetnamesi olan- lar I. 2.inciteşrin 937 günü yedek subay hazırlık kıtı sında bulunmak üzere Sevk edileceklerdir. 2 — 936-937 ders yılın- da okudukları okulları ikmal ederek mezun olmuş ve ye- dek subay olmak hakkını kazanmış bulunanlar da sev- ke tâbidirler. 3 — Teşrinievelin yirmi beşinci günü- öğleye kadar bu evsafı haiz olanların sevk- leri icra kılınacağından mez- kür tarihe kadar nüfus tez- keresi, yüksek ehliyetname- leri ve okul diplomalarını birlikte getirmek üzere şu- beye müracaatları, 4 — L 2.inciteşrin 937 günü hazırlık kıt'asında bu- lunmıyanlar hakkında kanuni muamele yapılacağı ilân olu- Baba ile oğul mahkemede Dün İkinci Sulhceza mah:- kemesinde şayanı dikkat bir davanın duruşması yapılmıştır. Baba ile evlâd arasında olan bu davanın müştekisi, belediye memurlarından B. Hüseyin oğlu Ali, suçlusu da bu zatın öz oğlu Hüseyindir. Davanın mevzuu; - suçlunun bir gün eve gelerek, kapıyı zorlaması, içeriye girerek cam- ları kırmasıdır.. Fakat muha- kemenin safhası bambaşkadır. Suçlu diyor ki: — Bu zat benim öz ba- bamdır... Doğumum 336 dır.. Validem ben;küçük iken ör müştür. Vefatından sonra; ba- bam beni ihmal etmiştir. Bu sebebten hâlâ, ninemin yanın- da bulunmaktayım.. Ninem fakirdir. Beni okut- müştür. Fakat babam olacak bu zat bana kitap, defter, ka- lem parası olarak hiç bir yar- dımda bulunmamıştır. Buna mukabil; babam, evine taktığı radyo, satın aldığı pi- yano ile zevkinde, safasındadır. — Evine zorla girmiş, cam- ları kırmışsın? — Yalan.. Hâkim, müştekiye şu hitapta bulundu: — Evlâdının lâflarını duy- dun ya.. Ben bu kadar yıllık hâkimim, daha böyle bir da- vaya rastlamış değilim.. Mek- tebe gitmek — arzusundayım. $-10 kuruş kitap almak rica- sile eve gittim, diye evlâdına, insan bu kadar lâkaydilik gös- terir mi? — Siz onun ne mal oldu- ğunu bilmezsiniz, paralarımı, evraklarımı çalan hayırsız bir evlâttır. — Fakat düşününüz ki, kü- çük yaşta iken annesi ölmüş- tür. Bu çocuğun terbiyesile sizin alâkadar olmanız lâzım- gelir? Hâkimin bu son sözü, müş- tekiyi biraz düşündürdü. Ce- vab vermedi. Hâkim; bu işi çok inceliye- ceğini söyliyerek — şahitlerin ihzaren celblerine ve suçlunun sabıka ve doğum kaytlerinin çıkarılmasına karar vererek muhakemeyi başka bir [İ.G talik etmiştir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: