31 Ekim 1937 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 7

31 Ekim 1937 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| S1 Tlkteşrin Büyük röportaj —I Yırtıcı hayvanlar avcısının çok heyecanlı hatıraları — e. ea ıİİayvanlarııı ruhlarım, hislerini, yaşayış tarzlarını ve ara- ANADOLU | Kahirede garil; bir Bir ihtiyar öleceği saati bildi.. Bayanların fikirlerine rağmen muhak- Fakat acaba harbikak ki, erkek kadından daha güzeldir Yazan: Eczacı K. Kâmil Aktaş Tarihin ezeli kavgası: Erkek mi güzeldir, yoksa kadın mı? .— u tefrikayı okuyu duz, çok enteresandı. Bugün baştanhaşa heyecan- lardan, baştanbaşa hakiki ma- ceralardan — mürekkep olmak Üüzere bu tefrikayı neşre baş- Uyoruz, Maceranın dekoru: Afrikanın Kanmeron ile Nijer deltası arasında esrarlı, kor: kunç ve bir hamam kadar ratıb, sıcak muhitidir. 'aceranın personelleri: Kaplanlar.. Panterler.. Afri? ka öküzleri.. Su aygırları.. Mi- nimini, çok renkli Koliberi uşları.. Meşhur bir muharrir, cesur Ve meşhur bir avcı ve seyyah, vahşi hayvanların hislerini çok İyi bilen: Andre Demezonun bu eseri hle Afrikanın timsah'arla dolu, | hertarafında yeşil balıklar bu- kunan, rengârenk ve en acayib kuşların yaşadığı muhitlerinden bir REPORTAJ Hem: Hayvanların ruhlarını, hisle- rini, yaşayış tarzlarını ve ara- larında geçen korkunç faciaları gösteren bir ROMAN dır! avcısı ve tüccarı değildik,, Nijer nehrinin ağızlarından bi- Hisinin bir köşesinde, küçük bir ucağızın kenarında bulunan Yerli, küçük balıkçı köyünün önünde demirledik. Koyu siyah Tenkli, yarıdan daha fazla çıplak ir sürü uzun kollu insanlar, bu Sahillerde kullanılan Portekiz ve “gilizceden mürekkep bir lehçe ile bize hitaba başladılar. İçle- Tinden birisi: — Hola.. Kaptan! İçinizde l’=7ız bir insan var, değil mi? — Bunu sizlere kim haber Yerdi? Bi Bizim tarafta herşeyi bilen- vardır. — Haklısınız. Beyaz adam ü&ıızdıdır. Sizi hürmetle se- lar, — Bizimle dost mu? — Evet, sadece dosttur. — Nereye gidiyor? — Garba Parm yanına. Yazan: Amerika Çeviren: Faik Şemseddin Benlioğlu :’İh'kıı Numarası; — 3 tei dulâsa: - Amerika cumhur hl— Zabıta romanlarının iyi ya- hmm.'::_hnı kanidir. Bunu meş- Söylü bir İf mecmua direktörüne Fd ve ayni zamanda da Vzu üzerinde durmakta ol y uğunu ilâve ediyor. ı'_ıİı zamanından kalma bir mo- dltörün sandığı gibi biz. insan S — İyi selâmları var mı? — Var. — Ona söyleyiniz ki Garba- ların yanına gitmezden evel bize gelsin, bir iki gün evel bir kızı- mızı yiyen timsahı öldürsün.. Uzun — namlulu bir silâh lâ- zaımdır. Timsahı öldürürse, biz de ona tavuklar, taze dana ve domuz etleri, balıklar - verece- ğiz ki bunların ardı arkası ke- silmiyecektir. Kaptanın: — Merak etmeyiniz. Size fe- Cumhurreisi M. Ruzvelt mua direktörü bunun üzerine Amerikanın! en maruf zabıta romanı Muharrirlerinden altı kişi ile birlikte bu maceranın yazıl- masını teklif ediyor: « .. Antony Abbotu, — Hopkins bir ÇVZU şudür? 6-7 milyonluk | Adamsı Rita Veimanı,S. S. Van hayattan bıkmış, fakat yerin hayatından bık: i yonlarını beraber âla- Tek İıh'y::,k_m.d“ tegayyüp et bulunduğu S Bi nasıl olur? Muam, Glledip bir ea Bay Ruzvelt İ Dinei,John Erskini davet etmiş cum! hurreisi Ruzveltin noktainazarını kendilerine bildirmiştir. Bu tek- lifi hepsi de memnuniyetle ka- bul ederek hemen işe başlamış- lardır. Biz de yarından itibaren bu &ser Yazamıyor; mec | eseri Anadolu sütunlarında tef- larında geçen korkunç mücadeleleri hiç dinlediniz mi? Sohildeki yarı vahşi- 4 || ler soruyorlar: | ©| Aranızda! # n . Bir beyaz insan var değil mi? Bir timsah bir kızı yemişt i nalık eden timsahı öldürecektir. Yalnız yarına kadar sabrediniz. Dedi, “Biz kara haydudlar mıyız?,, Gece başlıyor.. Nijerin dilta- sindiki gece, her yerden daha haşmetli! Suların rengi, gece ile beraber, fakat sahillerinin vazi- fetine göre daha koyu, daha açık esmerlikler, koyu yeşillik- lerle gittikçe kararıyor! Bizim aşçı, haşlanmış —balık 4 ve pirinçten ibaret akşam yeme- ğimizi hazırlıyor. Dört tayfam da, güvertenin bir kenarında yerli veya — Avrupalı kabarelerine mahsus basit şarkıları mırıldanıp, duruyorlar.. Biribitlerile daima muharip vaziyette olan balıklar bizim Golet etrafında esrarlı ha. reketlerle hâlâ boğuşuyorlar, fa- kat artan karanlıklarla onlar da uyuşup diplere iniyorlar... Çok sicak bir günden sonra, tabiatta olduğu gibi bende de derin bir sükünet devri başladı.. rıkakaya - başlıyacağız: AA Bir adam. Bir muam. ma. Beş de milyon. TU En heyecanlı Maceralar Ve altı büyük muharrir tara- fından halledilmiş harikulâde bir polis muamması!. Kandırıcı İLKA (Bu bap Rupert Huğkes tarafından yazılmıştır | Jim Blak, Ukyanus ile boğuş- maktan çok büyük zevk alırdı. Her dalganın aksi darbesile, baş- tanbaşa sarsılmak onu çok zevk- lendirirdi. Her sabah tekrarlanan bu mücadeleler sayesinde kırk dört yaşında olmasına rağmen dik ve sağlam bir vücüde, kuv- vetli adale ve sinirlere malikti. Bu sahâh ta hazırlanmıştı. — Fir- | tınayı andıran şiddetli bir rüz- | diği harb çıkacak m? amamı çıkacak mı? İskenderiyede çıkan (Fos) ga- zetesinde şu garib haberi okuduk: Kahire civarındaki mağaza- lardan birinde on beş yıldan- beri ihtiyar bir adam oturmakta; bunun, ne ile tegaddi ettiğini kimse bilmemekte idi. On beş gün evel, mağazanın önünden geçen bir köylü, ihti- yarı kapıda görmüş ve hayre- tini saklamıyarak yanına varmış, selâm vermiştir. Yıllardanberi güneş yüzü gör- memiş olan ihtiyar, köylünün selâmını almakla beraber: — Saat kaç? Diye sormuştur. Köylü, cevap verince, ihtiyar adam, o dakikadan itibaren bir buçuk saat sonra öleceğini be- yan etmiş ve köylüye şunları söylemiştir: *“— Ben, tam bir buçuk saat sonra öleceğim, Sen sağ ola- caksın. Fakat sana tavsiye ede- rim, Mısırı terket. Zira Rama- zanın ortalarında, burada, dün- yanın henüz görmediği feci ve çok kanlı bir muharebe ola- caktır. Allaha çok şükür ki, ben, o feci hâdisatı görmiyeceğim.,, Köylü, ihtiyarn bu sözleri üzerine meraka düşmüş ve de- vesini bir tarafa bağlıyarak, ma- ğazanın önünde ve ihtiyarın kar- şısında beklemeğe koyulmuştur. Dakikalar geçtikçe, köylünün de merakı artıyormuş. Filhakika, tam 72 dakika sonra, ihtiyar oturduğu yerde ruhunu - teslim ettil. Köylünün ilk kehaneti - çıktı. Bakalım, Ramazanın ortasında Mısırda kopacağını haber ver- SEZRRE A ZUK YUT Nü Medeni diyardan çok uzakta- yım, İtiraf ederim ki böyle bir macerayı tasavvur etmiş değik- dim. Güvertede iki kapkara tah- ta perde ile ayrılmış bir kapinc- de, bir hamakta — yatıyorum; yalnız addedilebilirim şu haldel Beri tarafta tayfaların Bambo Tâkabını verdikleri patron Pere- ysa yatıyor. Güvertenin beri- sinde fıçılarla tatlı sularımız var. Bu fiçılarda musluk yoktu; eski borulardan kıvrılarak yapılmış sifonlarla su alınır. Bu borular- dan beş zenci tayfanın dudakla- rile emilerek akıtılan suları biz içiyor, yemeklerimizde kullanıyor, tuvaletimizi vapıyoruz. — Sonu var — * gâr esiyor, denizlerin tâ diple- rinden muazzam su kütlelerini, azgın dalgalar gibi ve tâ ufuk- lardan itibaren biribirini müte- akıp rasgeldiği yere çarpıyordu. Dalgaların bu bitmez tükenmez saldırışları önünde, bitkin bir hale gelen Jim Blak, mücadeleyi bıraktı; kendisini dalgaların ar- Zusuna terketti; dalgalar da Blakı büyük kumsal üzerine, Terminise altı. Orada vücudünü kan çıkar- tacak derecede ovalıyan Jim, her zaman yanında taşıdığı tek eşyası, büyük havlısına sarıldı, Sutampton kayalık bir yerden :ık:lnı bir şekilde kurulan binaya endi evir üşünceli, düşünceli Ddi ine düşünceli, düşünceli Birdenbire kendisinde bir gev- şeklik hissetti, temel — taşlarının erir gibi olduğunu, duvarların kaybolduklarını ve bu güzel şa- tonun, sanki iskambil kâğıdın- dan bir şato imiş gibi yıkıldığını, deniz cephesinde kurulmuş bu Eerkeklerin her şekil ve su- rette kadından — güzel oldukları bakkındaki iddiamı, kadın mü- tefekkirlerinin nasıl kabul ede- ceğine çok merak ediyorum, Bundan tahminen on iki sene kadar evel bu bahsi gene bu sütunlarda açmış ve noktaj na- zarımı ileri sürmüştüm. O zaman Kızılayımızın balosu vardı, ya- zım çok tazeolduğu için baloda vtatlı ve zarif bir dedikodu uyan- dırmişt.. Dostlarımdan birisi bir anket açarak bu noktai nazarımı bayanlara sordu. Hemen hepsi- nin fikri bir nokta etrafında toplanıyordu. Hayvanlarda er- kadınlar erkeklerden — güzel ol- duğu kanaati - belirmişti. O za- man ben baloda toplanan bu bayanların — fikirlerini — aceleye gelmiş telâkki etmiştim. Tabiat bütün tılsımını bu iki cinse vermiş, cinsiyet duygula- rile kadına erkeği, erkeğe ka- dını güzel ve şirin göstermek yolunu tutmuştur. — İnsaklık âle- minde her nedense erkek gali- biyeti, erkek tahakkümü yürü- müş, bugüne kadar hep erkek kudreti gözükmüştür. Vakıa ta- rihin şurasında burasında bazı kadın tegallübü göstermek müm- kün ise de, onlarada derin ba- karsak kadın orada da cinsiye- tini kullanarak hâkimiyet sür- müş, gene — kadınlığını erkeğe izharı ızmarı güç şekilde göste- rerek tahakküm güdebilmiştir, Peygamberlik, kahramanlık, hü- kümdarlık, kâşiflik velhasıl bü- tün beşeriyet dünyasında her ne varlık varsa hepsini erkek tut- muş nihayet erkek kendi duy- gülarını ve kendi aşklarını teren- nüme başlamıştır. Kendi cinst duygusile güzellik alihesini dişi tasavvur eden gene erkekfolmuş, Venüsü gene erkek yaratmıştır. Efsanevi melekleri kanatlı kızlar tasavvur etmiş, iffet ve ismet mefhumuna — genç kızı. âdeta sembol »bir tip olarak yaratmış- tır. Dünyanın hertarafında erkek; cemaat düsturlarile, din kaide- lerinden kuvvet alarak kendisini kadına karşı serbest bulmuş aşkını ifade ederken hep erkek duygularile kadına sen güzelsin, sen güzelsin! Demiş, dünya erkek dünyası kekler dişilerinden, insanlarda ise| oldukça güzel mefhamu eri göre kadında tecelli etmiştir, Asırların tempo tuttuğa bu fikir tetkik edilirse kadının güzelliği nihayet erkek duygu ve görü- şüne göre olduğu neticesine va- racağız. Bir de tabiatin kendi istikamet ve gidişi - vardır ki o zaviyeden bakacak olursak ka- dının erkekten daha güzel yara- dılmadığını derhal görür ve göz- elrimzi şaşırtan bu hakikiat ile karşıkarşıya kalmış oluruz. Za- oloji bize insanın nihayet tekâ- mül etmiş bir hayvan olduğunu söylüyor. Pek çok nazariyeler başta Dervin, bize insanın nesil- den nesle değişerek en mütekâ- mil bir hayvan olan maymun- — Lütfeen çeviriniz — SADA KN KA AM M KK LET harikulâde, sağlam binanın ta- nınmaz - bir yıgın enkaz haline geldiğini gördü. Bu, Jim Blakın tasavvur ve tahayyül ettiği evinin sukutu idi. Maamaflih yıkılsa bile.. Kendisini o kâdar mütcessir edecek de- gildi, Vakıa, bu bina, bu mükem- mel kâşane Jim Blakın hayatı- bunun yok olup gitmesine vic- danı bir türlü razı olamıyordu. Fakat ayni zamanda da bu bi- nanın temellerinin kum üzerine kurulduğunu, yedi milyonluk ser- veti gibi bu binanın da biâ gün li eceğini unutuyordu. :dB?ılış: çzüıı bu düşünce, bu se- rap onun dimağını — kurcaladı durdu, sahilde düşünceli düşün- celi dolaşıyorken karısını da ak- hna getirdi. Evet, karısı hakkın- da, bu kadının mukadderatı üze- rinde de bir karar vermek lâ- zımdı. Nihayet ne pahaya olursa olsun münakaşaya lüzum olma- dığına karar verdi: Bu sahneler- den, aile denilen bu gürültü oca- gından artık korkuyordu. Daha dün akşamdı; mutat ikili gürültü ve kavgalardan sonra, İlka, da- vetli olduğunu ve belki de öğ. leye doğru döneceğini bildir- mişti, halbuki akşam yaquhg. halde, cazip ve — başdöndürücü bir muhitten henüz ayrılıp ge- lememişti. Bu Kitson ailesi, cid. %e'n bu gürültülü hayatın üstadı ıdı, Blak ailesi, günden güne daha berbatlaşan bir aile idi. İlka ne olmuştu? - Blak için belki para © kadar ön plânda gelen bir şey değildi; fakat, İlka için para, herşey idi.. Bununla beraber, İlkayı kabahatli bulmakta ne mana vardı? Bütün bunlardan doğrudan doğruya ve sadece İlkayı mesul tutmakta haklı de- ( Sanu var )

Bu sayıdan diğer sayfalar: