4 Kasım 1937 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9

4 Kasım 1937 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Korkulu Hikâyeler Kuş gagalarrır Kendisile pek iyi konuştuğum bir İngiliz dostum bir konuşma esnasında: — Azizim, dedi, ölümle ce- zalanan insanların canlarını dün- yanın muhtelif yerlerinde muh- telif şekillerde aldıklarını sen de bilirsin Fakat sana kuşlarla da adam öldürdüklerini — söylesem inanır mısın? Dostumun bu sözüne güldü- ğümü görünce anlatmağa baş- ladı: — Yeryüzünde birçok yerler gezdim. İşte gene bu seyahatlerimin birinde Çinin meşhur setlerinden brihi geziyordum. İlk bakışta kendimi buranın yerlisi olduğu zannedilen, ayağının biri ötekin- den pek kısa biri seke seke ya- nıma yanaşarak - İngilizce: — Siz, dedi, İngiliz misiniz? Niçin sorduğunu araştırmağa lüzum görmeden: — Evet. Diye cevap verdim. Fakat bu sırada adamcağızın gözlerinin sulandığını farkeder gibi olmuş- tum — Ben, dedi, İngiliziml. * Onun gözlerinin yaşarması ve bu sözleri söyleyişi beni ilgilen- dirdi. Gayrühtiyari: — İhgiliz misin?. Fakat bu- rada işin ne? Bu kıyafet, bu hal ne? Ben ona bu sualleri sorarken kılıklı kıyafetli biri söze karıştı: — Bay, dedi, bu zavallıyı iki sene evel bir manastırdan ölüm- den kurtardım. Yanıma aldım. ü dabğiştaene d Mesele gittikçe esrarengiz bir vaziyete giriyordu. Bu adamın manastırda işi ne idi? Ölümle ne alâkası vardı? Sordum: — Sen buralara nasıl düştün? İçini çekti, gözlerini bir nok- taya iliştirmişti. — Anlatsam çok uzun, çok heyacanlı.. Bilmem vaktiniz bun- ları dinlemeğe kâfi ğelecek mi? Sabrım tükenmişti. Bu esra- rengiz şeyi bir an evel öğren- mek istiyordum: — Anlat, dedim. Anlat.. Ve anlatmağa başladı: — Büyük bir gemide ateşçi idim, “Tien-Tsi, ye uğramıştık. Burada bir hafta eğlenecektik. Kaptanımız bize memleketi gez- mek için üç gün izin vermişti.. İki arkadaş bir katırla bir de rehber tuttuk. Niyetimiz Pekine kadar varmaktı. Yola çıktık. Güneş çok yakıcı evet ben de —— idi.. Buna rağmen arka cebirmde duran viski gişetini ara' ura ağr zıma götürmekten kendimi ala- miyordum. Böylece kafayı epiyce tütsülemiş bulunuyordum. Am- ma daha tamamen küfelik ol- mamıştım. — Arkadaşım - içkiden pek hoşlanmadığı için benim bu harekelime kızıyordu. İkindi vakti, yanından bir ne- hir geçen güzel bir şehre gel- miştik. Geceyi burada geçirme- miz lâzim geliyordu. Dinlenmek üzere yatacağımız evin önünde oturuyorduk. Önü- müzden iki askerin muhafazası altında eli zencirli biri geçerken kılavuzumuz: — Bunu Pekine binbir parça etmek için götürüyorlar. Dedi.. — Binbir parça.. Bu da ne demek? Arkadaşım söze karışlı: — Senin anlıyacağın etmeğe.. Sarhoşluğun tesiri ile bir kah- kaha savurdum.. Kılavuzumuz: — Akşama daha vakit var, dedi. Hazır gelmişken buradaki meşhur bir ibadethaneyi ziyaret ederseniz çok iyi edersiniz.. Arkadaşım böyle şeylerden hoşlandığı için hemen bu teklifi kabul etti.. Keşki etmez olsaydı da ben de bir sürü felâketlere duçar olmaz olaydım.. Kalktık, ibadethaneye vardık. Muhteşem bir yer.. İçi o kadar zengin ki.. Her köşede birer altın heykel göze çarpıyordu. İçlerinde cebe sığacak kadar bü- yüklükte olanlar da vardı.. idam — atedenanem tanesini aşırmak geldi.. Böyle yaparsam zengin olup gidecek- tim. Etrafı iyice gözden geçirdim. Ortalıkta arkadaşım ve ben: den başka kimsecikler yoktu.. Kararım kat'i idi.. Heykellerin birini cebime indirecektim.. Ar- kadaşımın başka bir tarafa bak- tığı bir sırada elimi heykeller- cen birine uzattım.. Yerden alıp cebime sokacağım sırada müt- hiş bir gürültü ile bir sopa ka: fama indi.. Bu — kadarını rum. Gözlerimi açtığım zaman ken- dimi elime, ayağıma iri zencirler bir — yerde hatırlıyabiliyo- vurulmuş - rutubetli buldum. Arkadaşım ne olmuştu? Nerede idim? Hic biz:seyin Tarkızda değik dim, Biraz sonra hapis bulundu- Melek ve Şeytan Ş tanıdıkların yanında ne kadar barınabilecekti? * .. Gitmişti; fakat hiç şüphesiz gene gelecekti. Belki şimdi. Belki bir saat, belki bir gün sonral. İyi; hoşuma gidiyordu. İşte ka- dın dediğin biraz da böyle ol- Malı.. Neydi osığıntı gibi, gölge gibi, eğreti halleri?.. Yüzümü yıkadım, bahçe ka:- Pisini açtım, bol güneş, hafif bir âr, çiçek ve yaprı ları, gıvıltıları arasında hayat Sahiden güzeldi. * .. Kapı sert sert çalındı. Zeh- Tanın vuruşuna hiç benzemiyordu. _'k_ll ondan başka kim olabi- lıald" Zavallıyı bayağı özlemiştim. €ğer seviyormuşum! Ne tuhaf, |9 zamana kadar bana hiç böyle Yazan: Kadircan Kaflı bir his vermemişti. Bu sırada kapı hızlı hızlı ça- lındı. Zehra; zaferle gülümsiyerek: — Gördün mü, nasıl? Demek için hazırlandım. Kapıyı açtım ve söyledim. Fakat derdemez, birden dura- ladım Ağzım açık kaldı, göz- lerim hayretle büyüdü, kollarım aşağıya sarktı. Zira karşımda polisle mahallenin muhtarı vardı. Korkunç bir şüphe kafamı çengelledi: — Zehraya bir şey mi oldu? Sahi ne oldu? Diye kekeledim. Polis sordu: — Gece, Ayı Nuri eğlentiye gitmişsiniz! ide bir — Nuriyi vurmuşlar; bu sa- vacemlo Aüğeköm o3 4 altında idam cezası ğum yerin kapısının tıkırdadığını ve sonra gıcırdıyarak — açıldığını işittim. İçeri rahibimsi biri girmişti. İlk işim ona şunu sormak oldu: — Neredeyim? Ne oldü? Ne yaptım? Arkadaşım nerede? O güldü: — Nerede olduğunu anlıya- madın mı? Ne yaptığını bilmiyor musun? Arkadaşına gelince onu unut artık. Adamın bu son sözü sızlatmıştı. Arkadaşımı unutmak mı? Demek burada uzun hapis kalacağım bal Sabredemedim: — Söyle allahın aşkına, söy- le, bana ne yapacaksınız? Diye yalvarmağa başladım. Adam boyuna benimle alay edip duruyordu: — Vah vah, bunu da mı bil- miyorsun? Haydi bunları düşünme; ne olacaksa yakında olur. Şimdi şu getirdiğim ekmeği hele bir y Bu sözler üzerine elinde tut- tuğu iri ekmek kırıntılarile dolu bir tası yanıma bıraktı, bir şey demeden geri dönüp gitti. « içimi zaman .* Aradan ne kadar geçti pek farkedemiyordum. Her halde çok uzun bir zaman. Ayni tıkır- tı, ayni gıcırlidan sonra — ayni adam karşımda gördüm. Yüzüme baktı: — Çok canın sıkılmışa ben- ziyor dedi. Zararı yok bugün başka yere, başka şehre gide- Gayri ibtiyari kalktım. Ve onun peşinden ilerlemiye başla- dım, Kapı önünde elinde hançer iki kişi de peşime takıldı.. Beni nereye götürüyorlardı? Ser- best mi bırakacaklar yoksa öl- dürecekler miydi?.. Yol üzerinde bekliyen bir ara: baya bindik.. Ve hareket ettik, .. Yolculuğumuz iki gün iki gece sürmüş Bu zaman zarfında ancak iki köye rastlıyabilmiştik, Yanımdaki adam: — İşte, dedi, burada kalaca: ğız artık.. İndik. Yanımda © iki muhafız da oduğu halde kisa bir yoldan sonra büyük bir manastırımsı bir yere vardık.. ANADOLU : Borsa y J AARE KI MA AAA SADA U O Z A Neye böyle eziyet ediyorsu- nuz bu adama böyle! Diye onlara çıkıştı. Çözün bakayım ellerini. Ve çekilip gi- din buradan. Dedikleri hemencecik yerine getirilmişti. Ellerim serbest kalınca benim yanıma yaklaştı, eliyle omuzumu sıvazlıyarak: — Kusura bakma, kabalık etmişler. Seviniyordum artık. Ne iyi bir adamdı bu.. Beni güzel bir sofa başına götürdü, beraber yemek yedik. Artık bu gidişle bugün yarın serbest bırakılaca- ğıma şüphem kalmamıştı. * dedi, bir * Fakat buraya geldiğim günün on beşincisi olduğu halde beni hâlâ bırakmamışlardı. Buna rağ- men her türlü ikramdan geri kalmamışlardı. Yirminci günü olmuştu.. Öğle vaktı yemek odasına git- tiğim zaman sofra yerine müs- tatil şeklinde dört tane çakılı kazık buldum. Kendi kendime: — Yanlış yere girdim galibal Diye geri dönmek istediğim zaman önüme güçlü kuvvetli iki kişicim gerildiğini gördüm, şaşır- diım kaldım. Onlara birşey soracak oldum. Ellerile susmamı işâret ettiler. Dilim tutulmuştu.. Korkuyor: dum.. Bana ne yapacaklardı? Çok geçmedi. Biri yere uzan- mamı söyledi. İnad etmek boştu, dileklerini yaptım. Evvelâ kol. larımı öküz boyunduruğu gibi iki tahta arasına geçirdiler ve onları da böylece diğer iki ka- zığa iliştirdiler. Bana da: — Hoşça kall Dedikten sonra çıkıp gittiler. Bu ne biçim işti. Benimle oyun mu oynuyorlardı? Böylece hiç başka bir değişiklik olmak- sızın beş günüm daha geçti.. Yemeklerim vaktinde fgeliyordu. İçeri girdiğimiz zaman bizi | Altacı günün sabahı gözlerimi karşılıyan diğer bir meçhul kim. se ( ki sonradan buranın şefi olduğunu anladım ). bah öldü. Hasan da yaralı.. Hü: kümete kadar buyurun, müddeji. umümi — çağırıyor. — Kim vurmuş Nuriyi? Nasıl olur? Bunda yanlışlık var! Onu evine kadar ben' kendim götür. düm, kapısının önünde ayrıldım. Polis cevap verdi: — Bunları bükümete söyler. siniz efendim, bizi bekliyorlar.. Zavallı Nuri! Dev gibi, temiz yürekli, güzel delikanlı.. Onu vurdular hal Çabucak giyindim ve yola çıktık. Yolda bu sefer mahalle muhtarına sordum: — Kim vurmuş? — Koca Velinin Hasanl.. — Hasan hal İzmirli kadımı getiren ve bize kulesinde eğlenti veren Hasan... Hükümete — varıncıya kadar benim anlıyabildiğim şuydu: Nuri, benden ayrıldıktan sonra evinden çıkmış, yeniden kadın oynatılan yere gitmiş, orada bir kuşun kanat çırpmasına ben- zer bir sesle açtım. Tahminimde - yanılmamıştım. Hasana meydan okumuş ve ka- rıiyı elinden alıp kaçırmak iste- miş. Efelik bu.. Aralarında kavga kopmuş. Ortalık karışmış, Nuri Hasanı yaralamış, sonra da Ha- san, Nuriyi karnından vurmuş. Mademki Hasan bu işi yapa- caktı, niçin benimle beraber oradan çıktı? Tabancası yanın- daydı, ikinci defa döndüğü za- man da üstünde tabancasından başka silâh yokmuş. Demek ki ilk zamanlarda ken- dini tutmuştu. Fakat sonraları kızdıkça kızmış, bu işi yapmıştı. Daha doğrusu eğlentiye onun tarafından çağrıldığım için bana zarar gelmesin diye evvelâ benim eve dönmemi beklemişti. Bildiklerimi söyledim. Hiç bir kabahatim olmadığı için salıver: diler. Fakat Nurinin ölümü git- gide daha çok içime işledi. O dakikada bir daha böyle yerlere gitmemeğe karar verdim. Fazla olarak Zehrayı da darıltmıştım. spnter volgal Bu görmediğim kuşlardan biri idi. Karga kadar vardı. Etrafımda dolaşıp duruyordu. O gün hiç bir kimse yanıma uğramadı. ç Beni ve kuşu aç bırakmış- lardı. Hâlâ işin ne olacağından ha- berim yoktu. Fakat ertesi gün öğleye doğru kuş çıplak ayaklarımın - üzerine çıktı. Ve öyle bir gağa vuruş vurdu ki ne olduğunu anlıyamadan delice bir çığlık kopardım. Az sonra gözlerim ayaklarıma iliş- tiği zaman yerlerin kanla bulan mış olduğunu görünce aklım ba- şımdan gitmişti. Çok geçmedi, ikinci, üçüncü darbeyi de ye- dim.. Artık can acısından kendimi kaybetmiştim. Kendime geldiğim zaman kar- şında görmediğim: — Şükret, dedi: kaderin yok- muş.. Burayı ziyarete gelen zen- gin bir tüccar feryadını duyunca sana acıdı. Ve seni salıverme- miz için başımıza rica etti... Şimdi serbestsin.. Ölümden kurtuldun. Yoksa bu kuş senin canını bir çoklarınınki gibi ce- henneme yollıyacaktı. Bu sözler üzerine ellerim ayak- larım çözüldü.. Fakat hain kuş ayaklarımı o şekle koymuştu ki.. Bu arada elile kaş tarafından didiklene didiklene acayip bir şekle giren ayağını gösterdiği zaman hayretten dona kalmıştım. Sonra şunları da ilâve ede- rek macerasını sona erdirdi: — Çok şükür bu adamcağıza.. Yaralarımı tedavi ettirdi.. Beni muhakkak bir ölümden kurtardı. Şimdi hayatımı ona borçluyum.. İngiliz dostum sözünü burada bitirdikten sonra: — Görüyor musun — azizim, dedi, dünyada bu şekilde de adam öldürüyorlarmış!.. Fethi Y. Eralp — Artık Zehra gelmiştir! Diyo eve döndüm. Fakat ka- pıyı gene kendi — anahtarımla açmak İâzım geldi. Ayni günde çok iyi bir dostu ve karımı kaybetmiş bulunuyor- dum, Bunlardan bana dokunan Nurinin ölümü oldu. Zira onun dostluğu tam bir dostluktu. Fa- kat Zehranın karılığı?. Hemen hemen bir sıfırdı. O, mutfakla çamaşır, dikişle süpürge ara- sında mekik dokuyan silik bir hizmetçiden başka bir şey olma- mıştı. On gün sonra İzmirden Hatice imzasile bir mektup aldım. Bu Zehranın ablası idi. Hayatımda büyük bir rol oynamış, bana ilk aşkı o tanıtmıştı. İçimde hâlâ onun hasretini buluyordum. Kâğıt ve onun yazıları, ellerimle berâ- ber kalbimi de ısıtıyordu. Hal- buki o bana bir yabancı gibi yazıyor, kardeşinin boş kâğıdını istiyordu. Hem de şunları ilâve HMSİYO DB YA - |152 J. Taranto HLALA e reği Üzüm satışları Ç. Ahıa KS K£ 13 15 75 120 Paterson 13 15233 89 M. J. Taranto 12 14 50 87 Şınlak 0. — 13 48 Albayrak — 11 50 22 Ş. Remzi 18 50 16 L. Galemidi 14 50 9 Esnaf Banka. 16 50 2 Ü. Kurumu 20 545 125885,5 126430,5 İncir satışları Ç. Alıcı K, 8. 378 A. H. Nazlı 5 25 248 H. Şeşbeş — 7 25 99 H. Alyoti 4 67 B. Fraako — 7 26 M. ). Taranto 11 12 S. Erkin — 13 830 104472 105302 Zeytinyağı satışları Alıcı KS KK 30000 S. Ergin — 30 30 20000 N. Akyiğit 30 — 31 50 50000 K. S. 13 5S0 725 Hurda 8 25 11 13 Zahire satışları Ç. Cinsi K. S. 519 Buğday — 5 625 50 Arpa 79 Susam 563 B. Pamuk 36 124 Ton P. çekir. 2 80 386 Kilo Yün Piyasa Hatleri * 7 12 50 138 13 25 13 S0 180 1423 15 75 16 25 17 50 19 K. S. 5 125 No. ” 8 5 M 11 12 Gemi idhalâtı Ve gemi inşasına yarayan malzemeden gümrük alınmıyacak İstanbul, 3 (Hususi) — Hü- kümetimiz, gemi idhalâtile gemi iuşaâtına yarayacak malzemeyi üç sene için gümrük resminden muaf tutmağa karar vermiş ve bunun için bir lâyiha hazırla- mıştır. İtalyada şiddetli yağmur Milâno, 3 (Radyo) — Bugün, Ligorya - vilâyetinde — tufan âsa yağmurlar yağmıştır. Telefon ve Telgraf hatları kesilmiş, muhâ- vere ve muhabere inkıtaa uğra- mıştır. Avam kamarası Kralın nutkuna verilecek ce- vabı kabul etti Londra, 3 (Radyo) — Başba- kan B. Çemberlayn iyileşmiş ve Avam kamarası müzakerelerinde bulunmuştur. Avam kaâmarası, Kralın nutkuna verilecek cevabı, işaret reyile kabul etmiştir. ediyordu: — Boş kâğıdı bahse değen birşey değil, Kardeşim, bundan sonra kırk nikâhı olsa gene sizin karınız olamaz. Şimdiye kadar çektiği yeter! Artık biraz da dünya görsün, yaşamanın ne olduğunu anlasın! Zavallı çocuk, henüz on sekiz yaşında olduğu halde otuzunda görünüyor. Zaten onu boşamanız sizin için de ha- yırlıdır. Hiç olmazsa karısının nb ’.puğ..dın, nasıl yaşadığın- dan bhabersiz kocalara benze- Üç gün düşündüm, cevap wermemek istedim. Fakat Hati- cenin nasıl bir kadın olduğunu biliyordum. Zehranın orada ne olacağı belliydi. Ablası gibi ku- caktan kucağa dolaşan, zengin adamların kapatması olarak ya- şıyan bir kadın haline girecekti. Acaba bunu yapabilecek miydi? Kabil değill.. Hiç ummuyorum. — Sonu var — rİriŞHRE ğ

Bu sayıdan diğer sayfalar: