26 Aralık 1937 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9

26 Aralık 1937 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

26 Künunucvel Ruhlar ne âlemde? Bir fen heyeti de hayaller gördü .—— ölüye söyliyen bir kadının, bir doktora söylemiş oldukları aynen çıkt Bir medyum Dr. Fransuva Müutiye yazıyor: — Metafızik hâdise'lerle kar şılaşmış olmak pek - tabiidir. Hayatımız esasen böyle i seler içinde geçmektedir. Yıl— nız biz bunların çoğunu gör- müyor, hissetmiyor ve bil yoruz. “Evelden hissetme ve öğ- renme, hakkında verdiğim bir konferansı dinliyen bir arkada- şıim çok haklı olarak bana: *İiraf ederim ki ben evelden hissetmeğe inanmıyorum, fakat zevcem, buna tamamile inan- mıştır,, demiştir. Vakıa, bu ruhi hâdiseler bir çok kimâcler tara- lından izam edilmiştir. Maama- fih benim kanaatimce bunlara “tabiat fevkinde ve harikulâde, hâdiseler değil, “tabii,, hâdise- ler demek lâzımdır. Bunlara ne fazla ehemmiyet vermek, ne de bunlardan korkmak - caiz değil- dir. Ben şahsım - itibarile bir çok bu gibi hâdiselerle karşı- laşmış bulunuyorum. — Bilhassa meşhur medyum Güzikin tacrü- belerinde bulundum. Bu tecrü- beler umumiyet üzere karanlıkta geçmiştir. Fakat biz, fen adam- larından mürekkep bir grup bu tecrübeleri sıkı sürette kontrol edebilecek vaziyette idik. — İçi- mizden iki kişi medyumla fos- forla bandlarla bağlı idi; bu sebeble medyumun her hareke- tini kontrol mümkün idi. Tecrübelerde, karanlıklar için de beyazımsı hiyaletler, el gök geleri peyda olduğunu gördük. Hatta bunlar bze yaklaşıyor, bize değiyorlardı bile.. Aradaki hilelerin - çokluğuna rağmen, bu hâdıseleri kökünden inkâr mümkün değildir. Bizim aradığımız bu hâdiselerden fennin ne gibi - istifadeeri — olabilece- ğidir. Bu hususta şimdiden hü- kümler ve kararlar vermek doğru değildir. Fakat bu hâdiselerden korkmamak lüzumu — tahakkuk edecektir ki bu bir - faydadır. Bazı akli hastalıklar tedavisine de yarıyabilecektir., , “. Doktor Jan Vinşan birinci sınıf bir deli doktorudur. Bu zatta diyor kü: — Msetafzik — hâdiseler mi 7. Bunlardan bir çoğunu, bir kılım bile kıpırda: seyretmiş bu- lunuyorum. Çünkü bir çok med- yum, bir çok ruhlarla temas edenleri tedavi etmiş bir ada- mıml Fizik hâdiselerde — maalesef bana çok hileler yapılmaktadır. Ben bazı hâdiselere ehemmiyet verebildim; fakat pek çoğu, he- nüz mucize devri — insanlarını aldatmığa — mahsus şeylerden ibarettir. . “Benim ehemmiyet veniğıın d aai k bi ae ASA böyle mükemmel bir Benim çok hu- mde süje de vardır. susi ve gizli bir. münasebetimi bu kadın görmüştür, İkinci bir | kadın da 1929 da Filistne bir seyah ıt - yapacağımı ve binece- ğim vapurun — adının da Lotüs olduğunu söylemiştir. Bu haberi aldığım zaman Fi- listine seyahat hakkında hiç bir düşüncem yoktu. Fakat bu se- yahat vukua gelmiştir; hem de 1931 de ve Lotüs vapuru i'e.. Hile yrpan medyumlar, hak- kında medyumluk hassasından tamamile mahrum olan insanlar- dır. Hakiki medyumlar vardır, bun'arın hile- yapmasına da lü- zum yoktur. Arkadaşlarımdan birisi medyumlara h'ç inanmaz- dı. Kendisini bence malüm ve maruf medyuma götürdüm, da- ha kapıdan içeriye - girerken medyam arkadaşıma hitaben: Yıldızların. da'mi mücadele halinde oldukları bir sınıf artist vardır: Onlar bunlara “şöhret hırsızları,, ismini verirler. r filimde kendilerine üçüncü derecede rol ve- rildiği halde, brinci derecede- kileri gölgede bırakacak şekilde parlıyanlardır. — Yıldız. — şöhreti ayyuka çıkanlardan başka, bir de kendilerine pek büyük mevki verilmiyen diğer artistler var- dir ki, bunlar meharetleri ve meziyetleri ile derhal göze çar- par. Bunların daha ziyade far- kında olan seyrcilerdir. Hak buki bir taraftan, büyük yıldız- larının şöhreti sönmemesi için sinemacılar, diğer taraftan ken- dilerine rakip çıkmasından kor- kan bizzat yıldızlar tarafından bunlar fena karşılanır.. Fakat bir filmde ikinci, cü, hatta dördüncü derecedeki rollerde kendilerini gösteren ye- ni yıldızları bilhassa © Şirkete rakip olan başka bir müessese almak ve kendinde olmıyan büyük yıldızları gölgede bırak- mak ister. İşte onun için bir filmdeki küçük rolde büyük muvaffakı- yet kazananlara “şöhret hırsız- ları, ismi verilir. Amerikada son zamanlarda yapılan bir anket bunu pek gü- zel gösteriyor.. En çok hangi yıldızları sevi- yorsunuz!?.. Sualine gelen binlerce cevap sıraya konunca, en meşhur - sa- yılan artistlerin pek geride kal- dıkları görülmüştür. Meselâ, bu listede Greta Garbonun ismi otuzuncu-olarak geliyorl. Kabahat biraz da yıldızlarda.. Yıldızlar bu gün bu “şöhret hırsızları,, tehlikesini iyice anla- mış bulunuyorlar ve şöhretlerini muhafaza etmek için her şeyi yapmağa harırlanıyorlar, Bu Tetle, bir Çok kusurlarını düzel- tecekleri umuluyor. Yıldızların kusurları? Evet, hem de pek çoktur. Esasen, kendilerinin — *hırsız,, dedikleri © ikinci, üçüncü derecedeki ar- tistlerin parlamasında hatta bi- raz da kendilerindedir... Bir filmde bazan başrol pek mühim değildir de, ikinci dere- cedeki roller mühimdir. Meselâ “ Çellinin aşkları , fil- minde Konstans Benet ile Fred- rih Marh, bütün şöhretlerine rağmen, Frank Morganı gölgede bırakmamışlardır. İşin garib ta- rafı, artistlerin bu gün artık bu kendile'ni hiçe indiren diğerle- — Şu anda aileniz efradından birisinim sıhhati sizi * büyük en- dişelere düşürmektedir. Bu has- tanın göğsinün sol tarafında bir şiş vardır. Dem şiir. Bu sözleri duyan arkadaşım çok büyük bir hayretle: — Fakat.. Bunu nasıl biliyor- sunuz? Hastam vardır, annemdir, göğsünde de - sol tarafta bir şişten muztariptir! Demiştir. Diğer bir medyum d> kapalı bir zarfın içindeki yazıları oku- mak iddiasında bulundu. bu adamın bu iş için hususi ve — Sonu 70 uncu sahifede - ANADOLU YILDIZLARIN şöhretleri.. Şöhret hırsızları Yıldızları tehdid ediyorlar .—— Marlene Dietrih kendini kurtardı Fakat Con Krovford bu işte geri kaldı rine karşı mücadele edememek vaziyetinde olmalarıdır.Meselâ şu: Sessiz film zamanında bir filmde fazla parlıyan ikinci de- derecede bir artist için evelce vurur'ardı şeride makası| Bu su- retle güzel rol yapmış olan ar- tist filmde pek &z görünürdü. Bu gün sesli film çok pahalıya mal oluyor. Ve makas vurmak kolay değil. Bir makas vuruş binlerce liraya mal olur. O yerlerini kesecek olursanız yerine başka sahneler çevirile- cek, * Bu da ikinci bir masraf demektir. Yıldızların da bundaki kayıp- larr 'şu: Mukaveleleri icabı, ala- cakları para, muayyen bir mik- tardan ötesi için, masraf çıktık- tan sonra kalacak kâra bağlıdır. Bu yüzden, bir filim ne kadar aza mal olursa, ne kadar çok R kâr getirirse © kadar iyidir. Kendi kârlarını düşündükleri için, yıldızlar da bazan işte böyle, ikinci derecedeki artıst- lerin parlamasına mani - olamı- yorlar... Kendilerinden başkalarının par. lamasına mani olmak için yıldız- ların şimdi buldukları çare bi- rinci derece, fakat kolay roller yıldızlar - için de yerine ikinci, üçüncü derece fa- | Yeni yıldızlar doğuyor Ve Holivud bunları birer birer çekiyor Sağdan sola Denise Evse, Regine Poncet, Gilbert Gil, Mişel Morgan, Bernard Laneret Dünkü nüshamızda, Fransa ve İngilterede bulunan film yıl- dızlarının Holivuda alındıklarını yazmıştık. Avrupa film âlemi için bunu bir zarar diye kaydedenler, şim- di ikinci bir zarar nam ve he: sabına kıyamet koparmaktadır- lar: Holivud. Fransanın yeni ye- tişen ve istidad gösteren aktör ve aktrişlerini de çekmektedir. Fim Aleminde bir yeni ce reyan başgöstermiştir: Holivud aşağı jön prömyeler aramakta- dırlar, Film âlemi, yenilik, genç unsurlar ihtiyacındadır! Holivudeular şimdi, Fransada beliren şahsiyetleri hemen kap- maktadırlar. — Artık kapılarda beklemek, binbir itiraz ile kar- şılaşmak kalmamış gibidir! Bir zamanlar, ister tiyatrolarda ve ister beyaz sahnelerde yeni rol alanlar için: — Şimdiye kadar ne göster- di ki? denilir ve omuz silkmekle iktifa edilirdi, Fransada yeni yetişen ve be- Ermekte olan “Fırtına, filmini yaratan Mişel Morgan, “Acayib facia, filmindeki kadın Voyel, * 47 numaralı koltuk,, filminde Denis Bosk, “ Kara Melekler ,, deki Süzi Prnistir. Bunlar, da- ha kolay şöhret, daha fazla ka- zanç için Amerikanın teklifini hemen kabul edenlerdendir. Sarrifa kat zor, hakikaten meharete ih- tiyaç gösteren rolleri kabul et mektir. Bir iki “hırsızlık, vak'ası daha.. Yıldızların ve sinemacıların “hırsızlık, dedikleri bu vak'a: lara bir iki misal daha göste- relim: *Yarın ne olacak?,, ismindeki baş rol Margaret Sullivana ve- rilmişti. Şirket de fümi bilhas- sa bu yıldıza daha fazla şöhret temin etmek için yapmıştı. Fa. kat, filmde herkes Duğlas Monm tegomeriyi alkışladı ve — filmin baş artisti olarak o tanındıl Edvar Arnold da "Sadi Make ki, ismindeki filmde Con Krav- fordu geri bırakmıştır. Beşinci dereceden birinci de- receye çıkacak kadar parlıyan yıldıza en iyi misal küçük Şire ley Templedir, İlk göründüğü *Kalk, alkışla!, filminde ona beşinci derecede bir rol veril: mişti ve kendisinden evel Var- bver Bakster, Mac Evans, Con Bols ve Ceym Dun geliyordu. Dört yaşındaki küçük çocuk da onların arasına bir sığınlı gibi konulmuştu. Onun adını gayet küçük harflerle yazmışlardı. Fakat, filmde en çok göze çarpan bu küçük yumurcak ol- du. Film onun ismi ile tanin- mağa başladı. Nihayet sinema ilânlarında en başa ve en bi yük harflerle Şirley Temple ismi yazılmağa başlandı. Moris Şövalyeyi de Bebi Lö Ruanın az kalsın unutturacağı hatırlardadır!. Marlen Dietrich kendini nasıl kurtardı?.. Marlen Dietrich bundan gene kendi gayretiyle kurtulmuştur; Marlene Dietrihi Viyanadan tutup Amerikaya getirerek meş- hur eden Stranbergdir. Uzun müddet sevişmiş, sonra darılarak ayrılmış olan bu - iki eski dost barışarak — “Kızıl Ça- riçe, filmini gene beraber çe- virmişlerdir. Fakat, film çevrildikten son- Marlene Dietrih müthiş kız- mıiş bulunuyor, Stranberge: — Beni figüran derecesine indirdin! Ben böyle şey iste- mem! Sen karışmal Sen artist- ten ne anlarsın! Gt kukla — oy- nat,, diye bağırıyordu. Bundan sonra, makası eline alarak “Kızıl Çariçe, filiminde kendisini geçen volleri kesmiş atmış, şöhretini ve şerefini kur- tarmak için kazancını kaybet- mekten çeknmemişti..

Bu sayıdan diğer sayfalar: