29 Nisan 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 7

29 Nisan 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Gö kten ölüm yağıyof Verdan kalesi Almanlara karşı nasıl durdu? Yazan Fransız erkânıkarp kaymakamlarınden Jorj Londen Türkçeye çeviren: A, Kâmi Oral Paris zabıtası ve askeri istihbarat teşkilâtı, en mahrem evrakı bile Alman casuslarına kaptıra- cak kadar gafil hareket ediyor ve müdhiş intizamsızlık içinde yuvarlanıyor Sevgilim; bu hâdiseyi böylece hikâye ettikten sonra sadede geliyorum: Ben, Paristeki Alman casus kilâtının en mühim bir uzvu idim. Vatanına, benim kadar yüksek — hizmetler — yapabilen başka bir kimse yoktu. Çok azimkâr ve cesurdum. Beni, vazifemden geri — bırakabilecek hiçbir kuvvet tasavvur etmi- yordum.;Meğer aldanıyormuşum. Günün birinde, senin yakıcı sevdana yaklanacağımı ve mu- kaddesatımı bile unutscak de- receye geleceğimi ümit etmi- yordum.. Hele bir kocâ sevgi- aini vatan hizmetine tercih etti- ginden dolayı kabahatli gördü- güm Ermanın Akıbetine uğrıya- cağımı, hatırıma bile getirmez- dim. Halbuki maküs talüm, bütün bunları benim için de saklamıştı. Şimdi artık, Erna- nin yolundayım. Seninle bir daha görüşmek masip olmıya: caktır. Zira beni öldürecekler ve hem de kimbilir. ne gibi zulümlerle hayatıma son vere- ceklerdir? Sevgilim, bu kadâr hizmetle- rime mukabil mükâfat olarak banva hazırladıkları bu akıbetten mütcessir değilim. Zira vatanr ma kana kana hizmet ettiğime kaklim. Yalaız, vicdanan beni #zen bir cihet varsa, senin te- miz ruhundan kopan sevgiye mukabil sana yaptığım fenalık- tır. Göorçiş bu fenalığı — telâfi için sana ifşaatta balunabilecek mevkideyim;fakat, benden böyle bir lâzımdır. Yukarıda kaydettiğim veçhile ben çünkü, adi ruhlu ve bilhdssa vatan haini değilim. Bununla beraber, şuracıkta sa- na ve yurduna yarayacak bazı sözler söyliyebilirim: — Siz Fransızlar, muhakkak Gilirsiniz ki, Almanyadaki c su8 teşkilâtlanızda olduğu gibi, Paris zabıtanızda ve istihbarat dairelerinizde de iş gören yok: tur. Bunu, hâdiselerle ispat edeceğim dinle: Paris emniyet müdüriyeti, Alman casuslarının takibi için şimdiye kâdar ne emirler ver- diyse, hepsinin kopyeleri bizde mahfuzdur! Bundan başka; Ber- Tindeki Fransız casuslarına, zae- man zaman verilen — talimattan da günü gününe haberdar olu yoruz. Hatta; son zamanlarda Berlinde yakalanarak kurşuna dizilen Fransız casuslarının, hü- viyetleri, Paris istihbarat dai- resinin kuyudlarından alınarak Berline gönderilmiş ve Berlin zabıtası zerre kadar müşkülâta Sizinle tanışmadan evel bir gün, Paristeki Alman casus geşkilâtina şu haber geldi: “Paris askeri |i gınıfında bulunan — talebeden müteşekkil bir şebeke, sahte isimlerle — muhtelif yollardan Berline gönderilecek ve mey- dana çıkarak kurşuna — dilen AFransız casuslarının yerleri dol: durulacaktır... Bu haber üzerine, şebekeye dahil gençlerin kullanacakları sahte isimleri gösteren listeyi hareket beklememekliğin | —3 — ele geçirmek vazifesi, bana tevdi edildi. Geceleri, benim dans ettiğim kabareye devam eden s0n derece zevzek- bir kimse ile tanıştımdı. Bu adam, Fransız askeri — istihbarat teşki- lâtına — mensuptu. İkide bir, vazifesinin ehbemmiyetinden ulu" orta bahseder dururdu. Ben, ona hiç iltifat etmezdim; fakat, Berline gidecek Fransız casus- larının — liştesini elde etmek vazfesi bana verilince, derbal politikayı değiştirdim. Ve ©o zat, kabaâreye gelir gelmez, bir münasebetini bularak kendisine bulül ettim. Konuştuk, danset- tik ve içtik. Âşık, bir aralık benden davet istedi. Memnu- Biyetle kabul ettim. Defaatle teklifte bulunduğu halde, o vakte kadar arzusuna nail ola- mıyan mahud, sevincinden şa- şaladı! Geç vakte kadar kaba- rede kaldıktan sonra, — ikimiz bir otomobile atlıyarâk evime gittik. Sabahleyin biribirimizden üy- rilirken âşık, beni öğle yeme- ğine davet etti. Bu davet, be- nim için bir nimettil Saat onbirde, en müşkülpe- Kürek mahkümu nereye gitti? Kaptan telsizle haber verdi, za- bıta geldi. Fakat o yok! send nazarları bile kendime imale edecek bir tarzda giyin. dikten sonra bir otomobile 4t- hyarak, “doğruca - âşıkının — dai- resine müteveccihen yola çıktım. Yarım saat sonra, geceyi bel ber geçirdiğim adamın büro- sunda bulunuyordum. — He!l çalım olsun diye, bütün arka- daşlarını dairesinde toplamıştı. k, nasıl geçirdiğini, bundan arka- daşlarına hikâye etmişti. Canım sıkıldı. gürürüm sar- sıldı. Bu adamla bir ara: sofraya oturmak değil, selâm- laşmak bile caiz değild; fakat ne yapayım ki, — bitecek - işim vardı. Ve bu şahsım için değil, Almanya için hayati bir mahiyeti haizdi.. Yemek zamanı gelince, büro- da bu adamla başbaşa kaldık. Herşeye rağmen, dairesindeki garsoniyerde — yemek yimeğe razı oldum.. Yemekten sonra, biraz isti- rahat ettik. Artık, plânımı tat- bik etmek için kafam işlemeğe başladı.. — Sonu var — Herkes çıktı, fakat o yok. Bir Fransız gazotesi, Şeytan kaçan bir kürek hakkında şu malü- 'ndan gelmekte olan (De-Sa-Salle) ismindeki Transatlantiği, bikaç gün evel SenNazer rıhtımında bekliyen- ler arasında, birçok polis ha- fiyesi de bulunuyordu. Geminin kaptanı, — güverte yolcuları sında bir kürek mahkümu kaçağı olduğunu tel- sizle Fransız salâhiyettar ma- kamına bildirmişti, Bu mahküm, geçen teşrini- sani ayında, Fransuva, Pol, Batistati isminde — diğer üç ar- kadaşile beraber, Şeytan ada- sından kaçmıştı. Bu adadan kaçmak, Fransızlar tarafından bir mucize- addediliyor Dört firari, rüzgârların, akın- tıların ve açlığın öldürücü pen- çeninden yakalarını kurtarmağa muvaffak olarak, Sen Tomas adasınâ varıyorlar. Adanın va- onları Fransız polisine tes- lim etmek istiyor. Fakat, elle- rine biraz yiyecek ve içecek teslim ettikten sonra, yollarına devam etmeğe mecbur ediyor. Sen-Tomas adasından da a; rılmak mecburiyetinde kalan kürek mahkümları, zar zor Tri nidadaya ulaşıyorlar. Bir kısmı oradan merkezi diğer kısmı — Antil gidiyor. Fakat bir müddet sonra, bunlardan Vode vatan hasreti çekmeğe başlıyor. Ea nmihayet topladığı birkaç para ile mem- leketi Fransaya — yollanıyor. bindiği gemide tanış- r adama, kim olduğunu söylüyor. Bu adam da, bir fır- satını bulup, meseleyi geminin kaptanına anlatıyor. Kaptan derhal, gemisinde bir kürek mahkümu ka bulun- duğunu, Fransız polisine telsizle bildiriyor. Gemi Sen-Nazer — rıhtimina yanaşıyor. Tertibat alan Fran- sız polisi, bütün yolcuların hü- viyetlerini birer birer tedkik ediyor. Fakat, buna rağmen, aranılan mahküm bulunamıyor. Bir türlü ele geçirilemiyen mabhkümun, bu sefer de hamal- lar arasına dalarak sıvıştığı tah- min edilmektedir.,, ANADOLU Bir Fransız mu- harriri, bu dün- yaca malüm olan maceranın içyü- zü etrafında ne- ler yazıyor? NL K Kral Karol ve Madam Lupesku bir ziyafette (Eski bir hatıradır) Pari Saar gazetesinin bir mu. barriri, Donesko isminde ve Roman. ya Kralı Karolla Madam Lupsıku aratındaki malüm aşk macerasını bi. len bir zatla konuşarak birçok şayi. alar ve dedikodularla dolu olan bu macerayı gazetetine yazmışlır. Biz de, iladenin anahatlarımı mubafaza ede- rek bu yazıyı sütanlarımıza — geçiri. yoroz: Donesko hiddetle: — Hayır; dedi. Tekmil söye Tenenler yalan. Artık Romauya- daki kadınlar hiçbir siyasi sa- lâhiyete sah'p değildirler. Romanyada — vükubulan - her siyasi değişiklikte, Lupesku ma- cerasının izleri görülür. — Vazi- yetlerini muhafaza etmekle be- hayali — içinde ya- şamak kralların da hakkı değil midir? Bir aşkın efsanesine gizlenen hakik © anlatacağım. Ben de, bütün Romanyallar gibi, madam Lupeskuyu “Doudouia, ismiyle tanırım. Romanyada, kralın hayatından bahsetmenin yi olduğunu — biliyorsunuz. Hükümdara yapılacak herhangi bir ima, cinayet addolunur. Düşmanları, kralı bedbaht edip iradesini bozmak için, onun mazisini tazelemekten geri kal- mazlar. al Karola hiçbir karar veya fikri zorla kabul ettirmeğe mu- vaffak olamıyanlar, ondan bu suretle intikam alırlar. Seven bir kadının menkibesi Daudouia madam Lupesku, Parcoul Philipescodaki evinde, hayatına ait Amerikan ve İngi- liz gazetelerinin — yazdıklarını bazan okur. Kırıştırıp süprüntü - sepetine Aattığı gazeteler, onun hakkında şunları — yaz Ka *Lupesku, bir Taytonun içinde Calea Vittoriccideki Bük- reş bulvarını geçerken, umumi harbin ilân edildiğini duyunca, hıçkırıklarla ağlamağa başi Çünkü, ayni günün akşamı, prens Karolu ilk defa olarak baloda görecekti. Prensle henüz daha tanışmadıkları halde, onu giyaben seviyordu. Akşamları yatağına yatarken, prensin teda- rik ettiği muhtelif fotoğrafla- rinı koynuna sokmağı — hiç ih- mal etmezdi. Şimdi artık harp başladığı için, balodan vazge- çilecekti. Bu yüzden, — o da, Prensini görmekten — mahrum kalacaktı., Gene ayai gazetelerden: Sa- Ulamon Voli isminde çok zen: | gin bir Yahudinin kızı olduğu: nu ve Yahbudi 'olduğundan do- layı mustarip bulunduğunu, ba- basının Avusturya, yahud Al- man kumpanyaları — hestbına Rumen - petrollarını — işlettiğini okur! Bu gazetelerden; henüz daha on beş yaşında iken saraya götürülüp o zamanki Romanya kraliçesi Mariye takdim edildi- gini ve Marinin onun güzelli- gine hayran kaldığını öğrenir. Fakat, bütün bunlara benzer birçok yazılar ve şayialar, birer efsaneden başka birşey değil- dirler. Lupesku, sadece, orta taba- kaya mensup bir ailenin kızı idi Donesko sözüne devam ede- rek: —Hakikat büsbütün romanesk ve hayret vericidir, dedi. Prens Karol, harp bittikten sonra, — Yunanistan — prensesi Helenle evlenmişti. Ondan bir erkek çocuğu oldu. Bu çocuk Küçük prens Micheldir. olduğu halde, hiç bahtiyar değildi. Birçok kraliçeler gibi, pren: ses Helen de, siyasetle uğraş- mağa hevesleniyordu. Karolla evlenir evlenmez, bu - şekilde fasliyete başladı. Kadınların siyasete karışmalarını hiç bazet- miyen prens, onunla çok sefer bu hususta çekişti. Şahsi meseleleriyle uğraşma- ğa daha ziyade aklı yatan He- lenin, milletin ve devletin. mu- kaddes mukadderatiyle alâka- dar olmasını istemiyordu. Siya- setle uğraşmaktan vazgeçmiyen karısından, bu sebeple ayrıldı, 1922 senesinde, bir gün, Sinaia'daki ikametgâhının bah- çesinde gezinirken, Doudouiayı (Lupeskuyu) gördü. O sıralar, Sinaia'da dağ — gezil üi mevsil Bükreşin hali, vakti yerinde olan aileleri, yaz günlerini ora- da geçirirlerdi. O gün, prensin bahçesini ve parkını gezmek, herkes için serbestti.. Doudoui da, yüzlerce insan arasında, oraya gezmeğe gitmişti. Bu tarihte, Lupesku 22 ya- şındaydı. İddia edildğ — gibi, petrol kralı çok zengin bir adamın kızi değildi. Babası, sadece, hali vakti yerinde, cid- diyetiyle tanınmış, namuslu bir eczacı idi. Doudouia, dört se- yapılan idi; evli bulunuyordu. Az zaman zaman sonra yüzbaşı olacağını Böyle | | sevdiğini uzaktan Nisan 9 mid eden kocasiyle, mesud bir hayat yaşıyordu. Günün biri bir kralın — gönlüne gi- receğini aklından bile geçirmi- yordu. Fakat kanı kaynıyan ve tken- dini bahtiyar görmiyen prensle yaşamak sevinciyle tutuşan dil- ber Deudouia - biribirlerini gö- tüncel karşılıklı bir- arzu-ile sevişmeğe başladılar, Ma; ima bir. kişi kur ban gittir Lupeskunun kocası genç zabit. Bu zabit gayet hassas, oldük- den anlıyan bir gençti. Douder uia ona karşı derin bir. şefkat ve arkadaşlıktan başka birşey hissetmiyordu; — çünkü: sadede prensi seviyordu. 'Artık kocasile birlikte — yaşıyamaâzdı. Ebedi- yen dost kalmak — şartile aynl: dılar. Karolla Dowdouia ufak bir villâ kiralıyarak, aşklarının ilk günlerini herkesten uzakta ya. şadılar. Fakat, bazı siyast imeseleler, o zamanki Romanya Kralı dinandın Başvekili salâhiyettar Jan Bratiana ile Karolun ara- sını açtı. Şüphesiz prensin ar« zasunu kırmak mevziu bahsob duğu için, onun anası Hiristi- yan, babası Yahudi - olan -bir kadınla yaşaması doğru görül- müyordu. Bununla beraber, Ka. rolun herşeye rağınen memleke- tinden uzaklaşmasına mani olu- namadı. Bütün un rından ve müstakbel tahttan ferağat ederek, Lupesku ile Milânoya yerleşti. Sevilen bir prensin avdeti Kral Ferdinand öldü. Prenses Helenin niyabeti, Romanyanın inkişafı bakımından kâfi görük: medi, Transilvanyadan Besarab- yaya kadar bütün Romanyalılar başlarına bir kral istiyorlardı, Karol mem'eketine dönerek, krallık tacını giyd. Bu sefer, prenses Helen memleket hâri- cne çıkmak mecburiyetinde kaldı. Nasıl gayet tabii br. şekilde kralın elem ve yalnızlığ'na -or- tak olduysa, Doudowia, gene ayni şekilde onun zâferihe işt. rak etti; yani o da döndü. Onu görmüşsünüzdür. En aziz uzağa takp Philipeseo: parkındaki Bükreşe ederek, . | evinde yaşar. Derin bir melân- medenberi, genç bir mülâzımla | koliye bürünen hayatını, pek sevdiğ kitaplârın — arasında | geçirir. Bir gönül macerası: Kral Ka- rol - Bn. Lupesku. Şayialar asılsızdır ! Bn. Lupeskunun hayatımalümdur Nasıl tanıştılar? Bayan Lupesku kocasından nasıl ayrıldı ve şim- — di nasıl yaşıyor? :

Bu sayıdan diğer sayfalar: