22 Ağustos 1939 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9

22 Ağustos 1939 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

1939 SALI -— 1$5 (ANADOLU) LÂM TARİHİ rizZ. MUHAMMEİ DÜNKÜ KISMIN HÜLASASI Hicretten 2795 sene önce.. Şimdi Mekkenin bulunduğu yere yakın ve karşı karşıya duran Keda ve Hacun dağlarının ortasında bir meşelikte ihtiyar peygamber İbrahimle karısı Hücer ve küçücük oğlu müstakbel peygamber İsmail oturuyorlar. Peygamber İbrahim onlara — bir matariye su, biraz hurma, biraz yi- yecek, bir kaç keçi bırakıp gidiyor. Hâcer ağlıyor. Dağlar wsızdır. Ta - biat çok vahşidir. Kadın, peygamber kocasının ar- kazından ağlıyarak bağırıyor: — Yâ İbrahim, bizi kime bırakı- yorsun?. O, parmağiyle gökleri gösteriyor: — Ben sizi Allaha emanet ettim Hacer! Ve kaybolup gidiyor. Bi ea Artık akşam oluyordu. Güneş; kızıl bir yuvarlak halinde ufukta al- çalıyordu.. Cündüzün boğucu sı - caklığı biraz daha dağılmıştı. Hüçer, o geceyi, oğlu ile beraber vâdinin bir kuytusunda geçirdi. Ve sık sık gözlerini yıldızlı semaya dike- tek Allahtan kendisine metanet ver- mesini yalvardı. Gece; tehlikesiz.| fakat dakikalar, endişe ve korku sa- çarak geçti. İkinci, üçüncü günler de ayni me- ) içinde güzeran etti. Tehlike artıyordu.. Matariyede su kalmamıştı. Gerçi biraz un, biraz da- ha hurmaları vardı. Fakat susuz ne yapabilirdi. İşte oğlu da sıcaktan bunalmıştı. Sık sık annesinin kuca- Bina atlıyarak su istiyordu. Fakat heyhat!.. Toprak sanki inadına ku- Tumuş gibiydi.. Çocuğunu, ağaç dal- larından kurduğu çardağın gölge: de bırakarak, Safa dağının tepesine kadar çıktı.. Bir su şırıltısı arıyordu Gayreti boşa gitti. Yorgun, yor- ğun vâdiye indi.. Fakat bulunduğu Yerden çardağı göremiyordu. Anne- Ük sefkatiyle geriye döndü. Bu se- — Allahım L Büyüklüğüne sığındım Diyerek Merve dağının yamaç- larına sarıldı. Koştu, çırpındı, etrafı dinledi: — Yok, yok, yok!.. », Susuzluktan cayır cayır yanarak ölüp gitmek çok feci olacaktı. Geri- Ye döndü. Çardağa geldi. Yavrusu baygın, bitkin bir hale gelmiş: — Su, su! , ,Diye inliyordu. Yavrunun du - dakları kurumuştu. Kendisinin de takati tükeniyordu. Hançeresi, ciğer &ti buruşmuş, kısılmış gibiydi. Merve ve Safa dağlarına yedi de-, İa inip çıktı. Son defa Merve dağın- ah iniyordu Kulağına, hafif, ince bir ses geldi. Sanki bir su şırıltısı.. Cenabı Hâcer, ellerini kaldırdı — Ey güzel ve ruhu okşiyan Yesl.. Bana yardım edeceksen acele Si zira artık ölüyoruz. Bu sırada yavrusu geriniyor, ök- Seleri ile, toprağı döverek tepiniyor- M Ciğerlerinin harareti son radde- © gelmişti.. ,, Hâcer, duasını bitirmişti ki, göz- Sti hayretle, sevinçle açıldı: 4 Çocuğun tepindiği yerde evvelâ B*3z rutubet, sonra su görünmüştü. Map t temiz berrak bir şekilde hafif Üf kaynıyordu. e Hâcer bu harikulâde hâdi yağıda; hayret dolu A kaldırdı K Yarabbi!.. Büyüksün, kadir- * sana hamdü şükran ederim. İamaili kucakladı.. Avucu "Üzüne su serpti.. Ve sonra doya a içirdi.. Artık çocuğunu kurtı ağla Te kendine gelmişti. Menbaa li, kana kana içti. '"llî':" su, gittikçe fazlalaşıyordu. &_ır, bu küçük kaynağın etrafını K ) su, bir damla su semaya kar- lerini sema-| üm halkasiyle çevirdi. Zem, Zem! Yâ mübarek (1) 'edi. Bunun üzerine su, o halka * ve bulunduğu yerde durmağa ya «Zemzem> tesmi- BT B kelime Arançaya ceki Yur ye olur ki, Kur'ana dahi geçmiştir.| bistan sekenesi, büyük bir açlığın teh Ne bilsin ki; bir gün burada bir|didine maruzdu. Beytullah yükselecek ve Ceziretü — O sene topraklara yağmur düş- araptan başka, Hintten, Çinden, As-| memiş, mahsul olmamıştı. Kabileler, yanın ortasından, Afrikanın — uzak neleri var neleri yoksa, son damlası- sahralarından buraya kadar insanlar'na kadar yemişler, fakat kıtlık dev- koşacaktı? İresini bir türlü atlatamamışlardı. Çocuğu İsmail; hâlâ keçileriyle Büyük bir muhaceret başlamış- meşgüldü. Onları öpüyor okşuyor,|tı. Aral sekenesi; yiyecek bul- bazan kuru bir tutam ot alarak ön-|mak emeliyle koca kitanın bir tara- lerine serpiyordu. fından öbür tarafına akıp duruyor- Hâcer; analık sevgisinin büyük|du. Bu büyük kıtlık, her tarafta ol tezahürleri içinde oğlunu süzüyor -|duğu gibi Mısırda da işitilmişti du. Nihayet Mısırda, Hazret İbrahi- Ve bilmiyordu ki: min kabilesi efradı ile beraber kıtlık-| Bu çocuk; bu küçük yavru bir di-|tan hicret edenler meyanında Mısıra nin mübesşiri olacaktır.. Ve bundan)| iltica ettiği duyulmuştu | başka... Bilmiyordu ki: Putperest Mısırda bu haber epey- Büyük, Peygamber (Hazreti Mu-|ce dedikodu yaptı. Çünkü bu gelen | hammet) şimdi keçi yavrulariyle oy|zat, lâalettayin bir kabile reisi değil- niyan bu güzel çocuğun neslinden berdi ve, yeni bir din neş gelecekti?. . O zamanki vicani telâk- Hâc raz yürüdü, kileri kâmilen değiştiriyordu. kucal Bağrına bastı Allah bilmiyen, peygamber tanı- (Mamafih Kur'andaki bu kayıt|mıyan puta, yıldıza, Nil nehrinin su doğrudan doğruya zemzem hakkın-|larına, güneşi da değildir.. Yalnız Hacerin, Safa, Merve dağları arasında bir serap pe şinde ve su aramak için yedi defa|mel ağa çalışıyordu. gidip geldiği dür. Nitekim| — Fir'avin; hazret İbrahimin kabile- hacılar; sevaba nail olmak üzere, bulsi ile beraber Mısırda yerleşmesine hareketi (hac) sırasında tekrar eder- |razı olmuştu. Bilhassa hazret İbrahi- ler. |min zevceleri Sârâyı da görünce, bul Hâdiste ise, mübarek suyun haiz âsi, şehvetperest, zalim hükümdarın olduğu şifakâr evsaf ile zemzemin | kalbinde fena bir arzu ayakta — içileceği beyan edilmiştir. Hazret peygamberin bu suretle sıh hi bazı fevait ile lâzimei hürmeti te- min ettiği anlaşılmaktadır.) Hâcer; büyük bir sevinç ve şük ran içinde idi.. Artık tamamen kana-| at etmişti ki, Cenabıhak, onu siya- net ediyordu. Nitekim, en korkunç en tehlikeli bir dakikada rabbant küdret ve azametini göstermişti. Yavrusu hazret İsmail de kendine| geliyor, annesinin okşamalarına mu- kabele ediyordu. Hâcer, bu istiz mühit içinde, Ce- vabıhakkin himayesinden emin ©- *araR Çocumünu, Kendisini ve yapa sağı işleri düşünmeğe fırsat bulmuş- yavrusunu hayvana, ağaca, ta- şa tapan, dinsiz, sürülerle insan kit: lesi gıda, yeni bir dinin te- mezi haris bir e- himle hususi görüştükten Sârâyı olarak nezdine davet etti na muvafakat etmişti. Fakat biraz sonra Sârâ gelip: Ya İbrahim -demişti- Fir'avın | denilen hain, bana tasallut etmek is- tedi. Bunun üzerine hazret İbrahim der hal ellerini kaldırarak Fir'avına bed. 'dua ve lânet etmişti. Bu dua; Cenabahakkıı kabuül edilmiş Ü ri, göğsü nezdinde elleri, kol H adeta kı ki bir yıldırım kısmını yakmıştı. Bu hâdise sarayda cariyeler ara vücudünün bi Cardağını tahkim edecekti. A -|sında süyu bulmuş ve melika kabilesinin verdiği keçi oğ- laklarını otlatıp büyütecekti ariy * tarafında da me- yaninda bul, hayretle karşılanmıştı. Hele zevci gelirse!.. Zevcesinin| nail olduğu bu nimetlerden mutlaka sevinip şükredecekti. Günler gelip geçiyordu. Bu ne macera idi?. Hâcer haya- tını ve başından geçen vakalari dü- şünerek hayret ediyordu. Şimdi Ke da dağının vâdisinde eski günlerini şöylece hatırlıyordu : Kendisi Mısırlı idi. Orada doğup büyümüştü. Nil nehri feyizli Mısır toprakları ve Mısır hayatı tamamiyle gözünün önünde idi. Artık büyüyüp serpilmişti.” Genç kızlık çağının en patlak, en revnaklı sırasında onu tutmuşlar; Mısırdaki Fir'avnın sarayına vermişlerdi. Yakın, uzak memleketlerden ge-| len sürülerle genç, dilber kız ve ka-| Cevabını alınca zevci hazret İb-| dınların arasında o da hir cariye ol-|rahime giderek söylemiş, o da ikinci eÜ İ|bir dua ile kendisini bu - felâketten Hâcer, sarayda kendisini çok sev-| kurtarmıştı. Fir'avnın ellerinin kol dirmişti, Evvelâ güzeldi, .sonra va-|larının iyileştiğini görünce hayret ve | icenap, Saziletkâr bir kadındı.| memnuniyet içihde' kalmıştı. Sârüya Nihayet, Filistin ve Arabistan ci-|bir cen hetlerinde müthiş bir kıtlığın baş' cariveler arasından Hâceri seçerek, gösterdiği bir seneydi. Bütün Ara-İ Sârâ; — Devam edecek — ae dekker » — Cenubi Afrikada Nazi- lerin faaliyeti Fir'avın nedamet etmiş, bu felâ- ketin başarmak cüretinde bulundu- ğü teşebbüsün bir cezası olduğunu ve hazret İbrahimin bedduaşsı ile bu hale geldiğini anlamıştı. — Eyvah yı çağırtayım da |af dileyeyim. O da zevcine söylesin İve benim için duasını istesin.. Belki kurtulurum, Demiş ve hakikaten Sârâyı çağır- tarak özür dilemi | Sürâ, bunun üzerine Fir”avına hi tapla: — Hakikaten vicdanında azap ve hicap duydun mu? Nedametin kalbi' miydi? Diye sormuştu. — Evetl Bu meyanda bir casus şebekesi kurulduğ: bildiriliyor İngilizce Ob-|mes gazetesinin yazdığına göre kâ- server gaze' e bil |çak yoliyle sokulan silâhlar Cenubi Afrikada yapılmakta olan|ufak ve küçük çapta değil, ayni za - nazi propagandasmı hakkında polis| gayet sıkı tahkikat ve takibata giriş. miş bulunmaktadır. Zabıtanın bilhassa ehemmiyetle ü| zerinde durduğu mesele, bir takım nazi ajanları tarafından memlekete gizliden gizliye bir takım silâh ve Jöhennesburgdan manda büyük çapta bulunan silâh - lardır. Hükümet de bunların bir müd dettenberi memlekete sokulmakta ol duğandan haberdar bulunmaktadır. Cenubt Afrikada geniş - teşkilâtlı bir nazi casus şebekesinin kurulmuş tadan geçmiştir. (Dur, dur) ma- Atna gelir olduğu bildirilmektedir. Cenubt Afrika Sunday Eksperes | cephanenin sokulmuş olmasıdır. Yohannesburgda çıkan Sunday Ti- |mel canlanmıştı. Bir gün hazret İb-'b UU Te ola le göstermek istemişs, hemen | * | Türk- Bulgar münasebetleri Bir Bulgar gazete- sine göre vaziyet Bulgar hükümetinin organı Dnes gazeteşinde (Bulgaristan iye) başlığı altındı zılıyor. Türk - Bulgar tığı ve Trakyaya tahşid edi len Türk askerlerinin Bulgaristana duğu hakkında çı- kan ve hattik cidı nde yer bulan lustaki makalı yetle okuduk. yetdar T askeri tahşida- acak ı yazma tı asırun ma n a akt Türkiyenin Bulga ver hi a v mi ağlı bulundu stana en sam slerle b ğünu Türk betle n fenalaşması — olma <«Ulüğe gazetesinin b ami Balkan — atmosfer aşdınlanı dan büyük önemi haizdir. Zira, Avrupadaki en- dişeli dürümun nlar üzerinde tesir ya a imkân yoktur Başveki sspodin Köse geçenlerde Ankarayı z y münasebetlerinin ahürü olmuştu. £ Türk devlet ricali bu ve dostlü - nimi bir ti kret gar hükümet re mi birlikte | tin samimi bir d 1 içinde adığını ve barişçi pol'tika takip ederek um kan birliğiyle beraber yürüyeceğini Hazret İbrahim bir tecrübe için bu-| bey Bugün Avrupanın arzettiği endi ve akibeti meçhul vaziyet kar: sında Bulgaristan tam bir bitaraflık e ve komşulariyle olduğu gibi, . büyük devletlerle de a yaşataktadır. Atatürkün harici Türk vazett ği ayurtta sulh, Bulg Borisin ilham e bir prensiptir (ği Bu büyük raf etmemiş Biz, r burada Gaspodin lamentoda vuku nasında Bulga vazih K yulan be harici bir aürette ilân eden sözlerini siyase' amak isteriz «Hükümet, Tâğmen, hangi bir bi lete sızın müstakil bir siyaset takip etmek te israr edecektir. Bu si lel vazi mize kend şeye set ci miz ha: e memleketi- mukaderatının 1 ve beynelmi- âklmi ol yardım edecektir.> İşte her türlü tesirlere, te masında başlic nayül - lere, hugümet Bulgar hari ettir. Gazote, «Ülus> ürlere vaseti bundan n bu YAaZISINI veren A xgraf haberini güzel bir tir. ajansına ait tel birinci sahifesine ve çerçeve içine yerle gazetesinin verdiği bi rhabere gö Südet Almanlarının şefi olan Hen - l yakın mesai arkadaşlarından olan döktor Li il ve casuş şebekesinin b 1,phSbir - gfnlayDön bm gfgfooooa Bu zat şimdi Vindhoek'de Alman konsolosu bulunmaktadır. Yeni teşebbüs çiftçilere — yardım etmek suretiyle Almanyadaki rejime sempati toplamayı — istihdaf eylemektedir. Bu suretle çiftlik mahsullerinin Ai manlara satılması ve mukabilinde Alman marmgülâtının satın alınması temin edilmek isteniyor. İçinde külliyetli miktarda eti, peynir V etereyağı bulunan bu çiftlik mahşullerinin Almanyaya ih- râcı işini büyük bir Alman £ nin ele almasına intizar olunmakta - dir. Ayni firma, cenubi garbi Afrika - siyle Almanya arasında İthalât ve ihracat kliring idaresi vazifesini de görecektir. Gene hâber verildiğine göre Al- man hükümetinin yardımı ile Vind- hökede bir Alman bankası da açı- lacaktır. yeni) olan Münasebetlerinin rk husustaki| sığır (SAHİFE 9) TARİHTEN YAPRAKLAR I * * * Meşhur şemsiyeler ve (Çin imparatorlarının 4, Hind sultan. Bir milyon frank değerinde hir şemsiye karıcığım? r, gi in edil çıldırmış değildi, Çünkü o, hiç de murun altında ıslanmamakta, © linde tuttuğu büyük ve süslü bir e çıtır pitir kaldırı: rinde dolaşmaktaydı Yalnız güzel Çinlinin koc. nn küçüklü bi lü halkı da inin harukulüde — çadırına hayran kalmı, Bu ne biçim şeydi böyle! Nasıl olurdu da şemsiyenin altına girenler hiç slanmıyorlar; ve bütün gün yağmufun içinde rahat rahat ge- zebiliyorlardı Rivayet ed : ça TiRL dülgerin çekki gözlü, |& sik göğüslü bir Çinlil ki Piyeğ: lkeleri arkadaşının & iğim! Görüyorum J evler, öyle güzel iyle güzel suraylar yapıyor sun ki bunlara baktıkça her an göğ- süm kabarıyor; içim içime sığmıyor; sevinçten çıldırasım geliyor. — Teşekkür ederim karıcığım! — Teşekküre lüzüm yok kocacı- en ki bizi fırtmalardan, kar- ki sen öyle gü küşkler, iğine göre, arsun! Sen ki bizim başlarıı ajnin ilk önce Avrupaya ve Üzerine taçlar geydiriyorsun ; bun-| yayılmasına sebep olan mma Çinli kadınıdır. kocacığım ! şemsiye - Afrikaya bu güzel Atik devirde: Baştaki hikâyenin sıhhat derece« si üzerinde münakaşalar olmuştur. e| Meselâ Mısırda Menbis ve Teb şehir- erinin eski mezar taşlarına yapılam mler, kralları türlü türlü ş lerle göstermektedirler. Milâdda, un dışarıya çıkmıyı Eger böy mek lâzım ge e bir güzelim önce - anda ya- (Kuşlar)' ih yazdığı bir komedide Promete- ye şu cümleleri süyletir —«Doktum, çabuk şu şe: tir, ve beni onun altına sakla! lar beni görmesin! Şu hale n de bile şemsiye! ğuna İnanmak Jâzımdır. Gene Çin ve Hind n yalnız yağmurdan bir âlet olmadığı ve onları için, baş! a götürmek mümk nıyor. Söylediğim gibi, a'zin sanatınızın da eksik bir tarafı var kocacığım! Güzel Çinlilinin ecnebi kocası, önündeki marangoz aletlerini gelişi güzelim binaları yerinden kaldırmak atıp oynatmadığına emin olmak dikkatle onun yüzüne bakmıya nadan ko üzerinde n ol beraber| şemsiy dilber, biraz ak - miydi? eskin bir hareket j mini ellerinden tu! ağırdı : idıriyor Hakikaten Çin hat oynatıyor gib Koca, sert ve karısının mi: ve ona şöyle - P n ! Büyü arımızın Ü letin, kuvv e|sali bulunan ş y rağbet gösterildizi sarahatla kayde- dilmektedir. Meşhür bi katlı bir şemsiy musun sıl baş- nde taşıyacağız? Na- sıl, onların sayesinde yağmurlardan, fırtınalardan kurtulacağız! n hükümdarı, dört malik'yetinden etmişti. de, yodi hip aldu- mesud bir en üyük evleri n sultanlarından bi iğer bir şemsi, ğ#undan naşi kendisini en hükümdar telâkki ediş Filhâkika Çin ve Hind - şairleri, kendi hakanlarına şu yolda medhi- yeler yazarlardı (Beyaz filli kral ve yirmi dört şem- s'yeli efendi!) Kraliçe Viktorya, Kafr — sultan Mahmudu hüzürüna kabul ettiği v: kel bu âni akıbetini Piyeğ 8 stölyeden çıktı. Saman saplariyle örülü merdiven- lerde: ibi ya indi. Ve biraz sonra, Kocasının du hayret ve tetecasü- sünü çeken uzun bir odadar. içeriye girdi. Bu ne idi? Dilber Piyeğnini, kocasıng ne göz termek istiyordu | gören Yağmur yağarken: Sabahtanberi mur, bir türlü kesiln m eden yağ - bilmi asırda: Şemsiye, on yedinci asvın sonlarına doğru &r azar Avrupada umumi- eğe başladı. İlk şemsiyeler, çok büyüktü; ve onları ancak süvariler iyabilirlerdi. Bazıları on vedinci emsiyelerine, (çadır- ismini de rdir k isimle tevysim eden milletler vardır. Yirminci asır insanları, her halde güneşten hatta yağmurdan kork kta —Devamı 10 uncu sahifede — te d kocasına bir kelime söylemeden a- töly 4 Ve narin omu zlarını güçlükle ör- ten dekolte robunu düşünmeğe bile lüzum göremeden fnak larının içte atıldı. Muhakkak ki delirmişti bu kadın! Kocta, avazı çıktığı kadar Piyeğ nİn ark: bağırdı i K Çıldırdn mi

Bu sayıdan diğer sayfalar: