17 Eylül 1943 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 7

17 Eylül 1943 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

7 im l ay > Fertler ve Cemiyet Oo © İnsanlarla (oOcemiyet ( arasındaki münasebetler ve benzeyişler öteden- beri mütefekkirlerin zihinlerini çekmiş ve bir çok telâkkiye meydan vermiş- * tir, Fakat kiç bir vakit bu münase- betler, zamanımızda olduğu kadar günün meselesi haline geçmemiştir. Hatta denilebilir ki bugün çarpışan ordular | bu mesele hakkındaki iki muhtelif telâkkinin şampiyonlarıdır. Muharebe meydanlarında millet- lerin mukadderatı bahis mevzuu ol- duğu ve istikbal için milletler arası münasebetlerde kurulacak nizam ta- karrur ettiği kadar fe'sefe ve tefek- kür sahasındada iki — a iğ biri kazanacak ve diğeri uzun bir müddet için itibardan Beyik Ferdlerle cemiyet arasındaki ben- zeyişler ilmi olmaktan ziyade edebi bir düşünüşle iyice işlendi, süslendi ve göz alıcı mütalaa serdedilebil- mesine imkân verdi. Fakat sonra bu işi ciddiye almak istiyenler çıktı; ve in hakiki bir organizma ciddiyetle bahsolundu. Cemiyette, gelişmiş bir uzviyette ol- duğu gibi, e gilirlere, damarlara, kal- a şalt vekidi. Bunu bir teşbih ve İstiei olarak değil, vâkia- ya müstenit bir müşahede eseri diye müdafaa edenler oldu. Bunda, insan kalabalikları, küt- leler hakkında yapılan ruhiyat tetkik lerinin de bir suç ortaklığı var gibi- dir. Çünkü, kalabalıkta ve insan küt- lesinde fertlerin ayrı ayrı varlıkları ve düşünceleri üstüne çikan bazi ha- . yat eserleri görüldüğü inkâr kabul etmez bir hakikat haline girdikten sonra, bu kalabalıkların ve kütlenin en son haddi o'an cemiyetin de ken- disini terkip eden fertlerden müsta- kil ve onların üstüne çıkan bir var- lığı bulunması lâzım geleceğine hük- medildi. Fakat arızi surette vücut bu- lan ve muvakkat bir hayatı olan ka- labalıklarla, daimi bir müessese olan ve muayyen, sarih vazifeler yüklenen cemiyet arasında esaslı bir ayrılık bulunması icap eder. Muayyen bir yerdeki bir halk kalabalığını bir ta- laş kütlesi gibi hemen tutuşturuveren bir sözün veya bir hareketin, cemi- yeti ve onun idari ve siyasi hayat- taki varlığını ifade eden devleti ayni nagihani heyecan ve harekete sürük- leyebilmesi tasavvur edilemez. Fakat bilhassa yirminci asır ibtidalarından itibaren müfrit ve taşkın bir şekil alan bazı zecri' telâkkiler, içtimai ha- yatta ferdin varlığını bütün bütün in- kâr eden telâkkileri vâkıalara intikal ettirmeğe kadar. ileri gittiler. Filhaki- a öyle memleketler gördük ki bun- larda ferd yoktur, yalnız, münhasıran devlet vardır. Fert, ancak devletin emrinde hizmet etmek ve icabında devletin hayrı uğrunda ölmek için yaşayabilir. Fert için düşünmek ve düşündüğünü söylemek hakkı yoktur. Düşünen sea devlettir. Söz söy- leyen de Fakat fertlerin üstüne çıkan;*on- ların benliklerini ellerinden alan, on- lara hükmeden bu devlet kimdir? İşte yalnız bu suali-sormak ve üzerinde biraz düşünmek, bütün o parlak, fakat içi boş sözlerle süslen- miş haşmetli sistemin çürüklüğünü anlamak için kâfidir. Devlet kim di- ye düşündüğünüz zaman, araya ara- ya, en nihayet karşınızda yine ferdi, birkaç ferdi, bir zümreyi bulursunuz. Cemiyette fertlerinkinden ayrı ve üstün bir dimağ've bir irade temsil eden mütefekkirler, o iradeyi yine fertte veya mahdut fertlerde temsil et- ULMEğe O mecburdutlar, “ Binaenaleyh bin münakaşa muhakeme netice- sinde kurulmak istenen Ko$köca bi- na bir püfle yıkılabilecek haldedir. Ferdin en birinci hakkı yaşamak ve istediği gibi yaşamaktır. Ancak bu gayeye erebilmek içindir ki o, bazı tahditlere katlanır ve başkalarında da ayni hakkı tanır; bunu da lütuf ve atıfet eseri diye değil, içindeki sa- lim bir sevk ile yapar. Sonra böyle yapmanın felsefi hikmetini de bulur veya icad eder. Çünkü başkalarında da aynı hakkı tanımak kendisi için bir zarurettir. Böyle her ferd için müsavi bir hak kabul edilmedikçe, müşterek, müsavi bir hak mefhumu tesis edilmedikçe hiç kimse kendisi- nin hayatından emin olamaz. Ancak hak mefhumudur ki kuvvetin tecavü- züne bir sed teşkil edebilir. » 2 Hüseyin Cahit YALÇI Ferd bir devlet salahiyetine ken- disini hizmetkâr elmez. Kendi hayrı ve istifadesi içindir ki haklarından fedakârlığa razı olur ve kendisinden üstün bir irade altına girer. Fakat bu iradenin ilk şartı ferdin iyiliğine hizmet ön N etmesi, bunun yegâne kefaleti de ima fertlerin nezareti ve meiğklai altında bulunmasıdır. Bu hakikattan şüpheniz mi var? Mihver devletlerine bakınız! Onlar merkezi salâhiyeti adeta bir mabut haline getirdiler. Ve bu ilâhi kudreti tek adamın eline verdiler! Bu adam- ların aklına, bütün dünya hâkimiyet hırsı girince işte bütün dünya kana boyandı. Öte tarafta o kadar istihfaf edilen, içtinabı imkânsız kusurları büyük mübalâğalarla teşhir olunan fert hükümetleri: ve milk--hakimeyet şekilleri, kuvvet mefhumtuna gale çaldılar. Çünkü benliğini *kaybeden fert nihayet bir makine gi'bi döğü- şür; bir makine ise eskir. Bütün bir milletin irade ve şuurile işk,yen De- mokrasya makinesi dayanır, dayanır ve nihayet muvaffak olur. Adesenin gözile ameli davalarımız: meyhane tezgâhının üstünde, bom- boş ruhlarının kâbusunu haykıran “favırlarla şarap şişelerinden imdat bekliyen bi çocuklar, yüksek tahsil çağındaki gençliğimizdendir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: