17 Mart 1944 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 10

17 Mart 1944 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İk fi © NEFS VE AHLÂK Doğudan Nefs, lügatta, ceset ve ruh, herhangi bir şeyin vücudu ve aynı mânasına gelir. Tasavvuf ıstılahında, kulun kötü huylarını ve eğri ahlâkını gösterir. Kötü ahlâk, nefsin günah ve isyan tarlasında kendi kendisini yetiştirmesile meydana geldiği kadar, yaratılışındaki süfliyet cevheri- nin de bir neticesidir. Bu cevher, arasız mücahede ve çalışmalarla değişir ve aksine döner. Allahın, kötülükleri iyiliğe döndürdüğünü bildiren âyet, bu sırra işarettir. Nefsin, günah ve isyan tarlasında kendisini yetiştir- mek için kullandığı gübre, zina, içki, hırsızlık, filân, falan... Onun süfliyet cevheri de, kibir, nahvet, öfke, kıs- kançlık, filân ve falandan örülmüştür. Nefs aşağılığının en zararlı maddesi, başkalarına üstün görünmek için kendinde istihkak ve ehliyete yer ver- mektir. Bunu da, ergin olmayan mürşitlerin dervişlerinde, istediğiniz kadar bulursunuz. Nefs, kötü ahlâkın mihrakı olmak üzere, insan kalı- bında manevi bir mekânın ismidir. Nasıl ki, ruh, ayni insan kalıbında iyi ahlâkın mekânı..: Böylece, dava ile aksi davadan ibaret olan ruh ile nefs, insanda birleşiyor. *i.* Nefs, insanı hak ve hakikatten döndürmeğe ve kendi havasında gezdirmeğe memurdur. Kurtarıcı Peygamber (selât ve selâm ona olsun) şöyle dedi : “Ümmetim üzerinde en fazla korktuğum şey, onun nefs havasına bağlanmasıdır. nsanın nefs ve nefsani havasile cenkleşmesi, ibadetin başıdır. Ufkunda nefs güneşini doğuranın, insanlık şafağı kararır. Nefse yaklaşmak, Allahtan uzaklaşmaktır. nsanın, nefsinden razı ve hoşnut olması kadar büyük yüz karası yoktur. Onun içindir ki, nefs dizginlerini gev- şetmiş ve nefs hayvanını başıboş bırakmış insandan korkunuz! Lİ Yedi sınıf insan, Allahın kanatları altında, emindir : Adalet çilesi çeken hâkim... Allaha tapmak ve baş kesmek istidadını gösteren çocuk... Mescitten çıkarken geriye dönmek isteyen âbit... Allah sevgisile buluşup, Allah sevgisile biribirinden ayrılan dostlar... Tenha, kim- sesiz, kimsenin göremiyeceği bir köşede gözyaşı dökerek Âlemlerin Rabbini ananlar... Güzel bir kadının visaline çağırılırken, gaipler ve gizliler âleminden korkup, ayağını eşikten içeri atamıyanlar... Sadakasını verirken, sağ elini sol eline göstermiyenler... ... Ebu Ali buyurdu ki: “doğruluk sahibi ol, keramete talip olmal Zira nefsin, hak yolunda bile keramet isteğine meyleder. Allah ise, seni doğruluk ölçüne göre kabul eder.,, Hakiki doğruluğa, erenlerin büyüklerinden başkası muktedir olamaz. Doğru akan su, çok akar. Doğruluk, tevhit muradı üzerinde kalıp, ahitlerin ve sınırların mu- hafazasına çalışmaktır. Doğruluk, öyle yüksek bir derecedir ki, bütün mak- bul hedeflerin ele geçirilmesi ve iyi işlerin kemal ve ni- zamı, yalnız onunla mümkündür. ERRİYAZİTTASAVVUFİYE'den - M. K. 10 * RUH VE TERBİYE “Ruh ne ile beslenir ?,, “Çeşitli bilgilerle, dedim. Bedenin beslenmesi için lâzım gıdayı satan büyük küçük tüccarların mallarını övmelerine kapılmamalı. Bunların kendileri bile, bize ge- tirdikleri zahirenin sağlığa faydalı veya zararlı olduğunu bilmezler; alıcı da hekim veya idman muallimi değilse onlardan fazla bir şey bilmez. Bunun gibi, bilgilerini top- tan,yahut parça parça satmak için şehir şehir dolaşanlar, bunların ruh için faydalı veya zararlı olduğunu kendileri de bilmezler ama gene de ileri sürdükleri her şeyi müş- terilerine överler. Müşteri de ruh hekimliğini öğrenme- mişse, onlardan fazla bir şey bilmez. Sen iyi ile kötüyü ayıracak bu çeşit şeyleri biliyorsan, (Protagoras)tan veya herhangi bir kimseden bilgiyi korkmadan satın alabilirsin. Yok, bilmiyorsan, en değerli bir nimetini bir zar oyununa bağlamıya kalkışma azizim! Sonra bilgi satın almak, gıda satın almaktan çok daha tehlikelidir. Yenecek içi- lecek şeyler, satıcı veya dükkâncıdan alınınca bir kaba konur, yenmeden içilmeden önce eve bırakılır, bilenler çağırılır, ne kadar ve ne vakit yenileceği içileceği soru- lur, böylece satın alınan şeyin zararları biraz olsun önlenmiş olur. Ama bilgi böyle bir kap içinde taşınamaz, bir kere satın alındı mı, doğrudan doğruya ruha yerleşir, benimsenir, ondan sonra da artık, iyilik diye beklediği- miz şey kötülük olur. Onun için, her hangi bir meseleyi kendi kendimize değil, büyüklerimize danışarak tetkik deli şçü kü bu kadar ağır leleri içi den çık bilmek için, biz henüz çok genç sayılırız.,, ... “Düşün bir kere, bir devletin yaşayabilmesi için bü- tün yurddaşlarca paylaşılması gereken birşeye lüzum var mıdır, yok mudur? Karşılaştığın güçlükten sıyrılmak, ancak bu noktayı ele almakla mümkündür. “Böyle birşeye gerçekten lüzum varsa ve bu biricik şey, dülgerin, demircinin, çömlekçinin sanatı değil de, doğruluk, ölçü, dindarlık, kısacası fazilet denen şeyse... Ve bu, herkesin pay alması, uyması gereken bir şeyse... Yine bu, herkese öğretilmesi, bilmiyenlerin de, hareket- lerini düzeltinceye kadar cezalandırılmalarını, ceza ve öğüt fayda vermeyince de bu gibilerin adam olmaz sayı- larak devletten koyvulmalarını ve ölüm cezasına çarptı- rılmalarını gerektiren bir şeyse... Bütün bunlar doğru ise; faziletli insanlar evlâtlarına herşeyi öğretiyorlar da bunu esirgiyorlar, hiç olurmu?,, “Gerçekten faziletin öğretilmesine çocukluktan baş- lanır; ve bu, ömür boyunca devam eder: Çocuk söyleneni anlamaya başlar başlamaz, sütnine, anne, mürebbi, hattâ baba, iyi yetişmesi için ellerinden geldiği kadar çalışırlar. Çocuğun her hareketi, her sözü üzerinde durulur; öğütler verilir, filân şey doğru, falan şey yanlış, bu güzel, şu çirkin, bunu yap, şunu yapma; çocuk bu öğütleri dinlerse ne âlâ; yoksa, bükülmüş ve eğrilmiş bir ağacı doğrultur- casına sopa ve cezayla yola getirilir.,, EFLÂTUN - (Protagoras) - Nurettin Şazi KÖSEMİHAL Be

Bu sayıdan diğer sayfalar: