7 Nisan 1944 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 11

7 Nisan 1944 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

NU bir üre ta- nıdım. Yüzü gözü bir mumya gibi Kh) benzi bir mumya rengi gibi top- raklaşmıştı adeta... Lüzu- çırpinmağa, inlemeğe baş- ladı: -— Kan es dave Kan kokuyor... Aman Allahim.” Sükünet bulunca: — Ne var, dedim, ne oluyorsunuz canım? — Hiç, diye cevap verdi, yok birşey... Sonra birdenbire elime sarıldı: — Eğer kimseye söyle- mezseniz, Size suratınızın ortasından müstekreh bir şe- kilde uzanan burnunuzu na- sıl yok edeceğinizi öğreti- rim... — Yal.. zım mıP.. — Lâzım tabii... Burnu- nuz sizi rahatsız etmiyor mu? — Şüphesiz! Nezle oldu- gum zaman... — Darılmayın sözüme... Fakat ne kadar da hayvan- mışsınızl.. — Yok canım! — Vallahi böylel.. Demek siz burnunuzun lüzumuna kanisiniz ha?.. Allah Allah... Gerçi vaktile ben de sizin gibi düşünürdüm. Fakat düşüne düşüne tamamen aksi kanaate vardım. — Ya... Nasıl oldu bu iş? — Belki biraz da bana mahsus bir tarzda... Ben <Darvinist» değilim. Bu iti- barla soyumda köpeklerin bulunacağına inanmam. Fa- kat gözlerim (miyop) tur; ve kulaklarım biraz ağırca işi- tir. Besbelli o duygularımın bütün kuvveti burnuma sâp- mış. O kadar müthiş surette, uzaktan, yakından koku alı- yordum ki, herkes şaşıyordu buna... Şaşılmıyacak gibi değil. Sizin her hissiniz az çok farklarla muvazene ha- linde... Hiçbir kere bu mu- vazenenin bozulduğunu ta- sarladınız mı?- Emin olun, insanda hislerin nispetleri bozulursa, kâinatın muvaze- Bu mutlaka lâ- nesi bozulmuş gibi oluyor. Buna inanmıyorsunuz. Fakat şimdi inanırsınız, sabredin birazl.. Benim burnum koku almak hususunda işi o kadar azıttı ki, cidden bundan ev- velâ rahatsız olmaya, sonra adeta ıstırap duymağa baş- ladım. Rahatım, huzurum kaçtı. Evime geldiğim zaman daha kapıdan girerken o gün misafir gelip gelmemiş olduğunu, neyin pişirildiğini, pencerelerin.ne kadar müd- detle açıldığını derhal hava- nın kokusundan; daha doğ- rusu hövadaki muhtelif ko- kulardan derhal anlıyordum. Benimki burun değil, hava- daki en köhne, ince, kısa dalgalı ihtizazları bile kayd- etmeden geçmiyecek kadar hassas bir ahizeydi. Tanı- dığım insanları görmeden evvel kendilerine mahsus olan kokudan, civarımda bulunduklarını hissediyor- dum. Etrafımda en ufak bir hareket, bir değişiklik, sanki bir koku değişmesi haline inkılap ederek, gelip burnu- ma dayanıyor, bana kendi- lerini gösteriyorlardı. Adeta İ KÜTÜPHANE | h ANKARA, | VEM her tarafım göz kesilmişti. oku alma hissimin bu lü- zumsuz incelişi, yontu- luşu yüzünden, insanlar hakkındaki bütün kana- atlerim değişti. Meselâ şu kellifelli hanımefendinin ya- nından geçersem size 'ne kadar pis, pasaklı, tenbel, sadece görünüşten, süsten ziynetten ibaret, hâzâ kütük bir insan olduğunu söyliye- bilirim. Çünkü, bulandığı türlü yağlar, (krem)ler, (los- yon)lar, (esans)lar arasında, onun kendi kokusunu, deri- sinin, derisinin üstündeki maddelerin, ruhunun koku- sunu, yok olası burnum he- men sezer, Ne müstekreh bir hassasiyet!.. Sanki bütün zihni inkişafım, alıcılığı art- tıran bir damla rutubet gibi ğe ucunda toplan- Yahut, şu mütevazi yakalıklı adamın titizlik de- recesini, hatta evde, fakir evinde, temizlik uğruna ka- rısile kavga edip etmediğini, üzerine sinen gayet belirsiz bir âdi sabun kokusundan derhal anlayabilirim. Hülâsa, burun belâsından çekmedi- 03 e ğim kalmadı. İçleri bozulmuş, kokuşmuş, dışları müşa'şa kibar muhitlerine, Beyoğlu- na, (kulüp)lere, (sosyete) ye giremez oldum. Zira bir kere burnuma soysuzluk kokusu çalınıp da sıdkım sıyrılınca, bir daha katiyen o insanla- na suratına bakmak içim- den gelmiyordu. Bu yüzden bütün ahbaplarımı kaybet- tim. Gitgide hassasiyetim o dereceye vardı ki, ne çir- kef kokusundan sokağa çı- kabilir, ne de herhangi bir esnafa gidip evime öteberi almağa cesaret eder oldum. Zira, kilosuna altı lira iste- dikleri tereyağını burnuma götürürken sanki o herifin vicdanını koklar gibi olu- yor, öğürtülerle dükkândan evimde bile rahatım yoktu. Üzerine uzandığım kanape hatıra kokuyor (ah, o küfle karışık mazi kokuları)r”gir- diğim yatak ölü kokuyor; okuduğum kitap fikirsizlik, cehalet, hayvanlık kokuyor- du. Bir sabah, aynanın kar- şısında tıraş olurken vak- tile seyrettiğim bir (karika- tür) aklıma geldi. Bir yazı- sız hikâye olan o (karika- tür), kan kokuyordu. Bilmem sizde gördünüz müydü?.. Tıraş olmak istiyen bir ada- ma bir sinek musallat olur. Adamcağız ne kadar kov- mak isterse sinek o nispette belâ kesilir başına... Nihayet gelir, burnunun ucuna ko- nar. Adamda sineği uçu- racağım diye bir ustura darbesile burnunu uçurur. Herifin düştüğü mânasız dehşeti, (karikatürist) gayet güzel canlandırmıştı. Ayna- ya baktım. Belki tabii nis- pette olduğu halde burnum bana fazla uzamış geldi. Ne mânasız şey yarabbi! Koku almak için bir delik nemize yetmez?.. İnsanın suratının ortasında müsteh- cen bir uzunluk! Bunun neresi bedii?.. Hem burun o kadar çirkin birşey ki, öyle bir fazlalık ki, her çirkinliği ve fazlalığı bu kelime ile ifade ediyoruz: «Anlamadı- (Sayfayı çevirinis/ 11

Bu sayıdan diğer sayfalar: