15 Mart 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 13

15 Mart 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ONE Ri RE ni e ikâyenin ismide pek şatıane, hissi tarafından : AY IŞIĞI r zamanlar deli gibi âşıktım. hak verin ! İnsan ona, nasıl âşık olmazdı? (Burada sevgilisinin pek klâsik bir tasviri var- dı, çabucak atladık.) Deniz. aşırı bir köyde yalan söyleyeyim, benim aşkım tuhaftır. Halbu- ki böyle olmamalıdır. İnsan yıldırımla vurul- muş gibi âşık olmalı, sonra muvaffa olmak için bir şeyler icat etmelidir. Bu nevi aşkı pek severim ama bir türlü de ala Mu- hakkak, evvelâ, seveceğimden biraz yüz gör- meliyim, Sonrası kolaydır. İkinci Ei ün yakalandığımı hisseder, kaçınmaya çalışırım. Üçüncüde" her şey bitmiştir. Artık deli gibi âşıkımdır. Yine aynı şey oldu. Onu ikinci görü- şi e vapurun alışılmamış, bilinmemiş bir memlekete doğru dümen kırdığını, bir daha ne doğduğum, ne yaşadığım, ne d ğim memleketi göremiyec i t- ek bir yer. oğru gi tiğimi duydum. İçimi bir melâi kapladı, tarif edemem diyecektim ama ederim. ütü Lisanım, abam, evim, tarlam, ar- sevgililer geride idi. mitalelişkia, anam, sun ha, bizi nasıl bırakabiliyorsun?. Yazı olsun sana! Sahi mi? Bize bunu yapacak Senden bunu beklemezdik... Sahi gi- mi sal — Bunun için mi? Dikkatli bak, pPiş- man aka diyorlardı. Vapur, sâkin denizi biçerek geri d Kim, nasıl, hangi bahane ile onu bana tanıştırdı, unuttum gitti. Çünkü unutulmıya- z o kaldı. Ondan öte göklerde yıl. şu insan 1... Her ikisiyle neler yapılabilirdi. a okulm evlât», dedim kendime... Beşinci rastlayışımda selâm da vermedim. : Vapurun başına gittim oturdum. Güzel ü müydü neydi? kadar bayat, fakat o ka- dar gerilerde kökü olan iki kelime... Kimbi- lir belki Adem de Havvayı bir mehtaplı ge- cede sevdiğini duymuştur. Hele "sonraları, öğle sıcak- yeldada pencere e a larındaki âşık, ne şebi <çHğydda Bül tüttüren (bedbaht, bu ae simdiden daha bahtsız rr kanarında ( cigar da demeyelim. Başka bir ke- intihar eden bir âşık düşünün! S lu bir âşık... Ölümde indik bulabilecek > dar bahtsız... Fakat ölümdeki saadet kada epi sağ Seslen — Mer öğ Geldi İnş oturdu : — Nasılsınız ? — Berbat | 1 Diye cevap verdim. — Neniz var ? — Hiç, biç ama, ne bileyim? Sustuk. Biraz sonra biraz daha sokulur gibi oldu : — iç ve ne var, dedi. — Ayda mı? ir ii Sonra Yapi kalma ne İN bilgim varsa söyledim — Ayda bir şeyler y 9: ölü... Hava yok ki canlı mahlük yaşasın... Ölü “ karanlıklar, uçurumlar, kay a yalancı bir ışık... Köndi dayi Geli Geni ona attığı ışıkların aksidir bu e düğü z Soğuk; belki soğuk bile yol yerde sıcak, soğuk mefhumu yoktur ki... yda yaşanmaz mı? — Hava yok dedik ya ! — Olsun. Havayı götürerek, oksijenle? — Bak burasını pek ei Belki bir , bir kaç gün... Orayı şöyle bir do- a, insan likes lerlmssyi kadar; a baktı. Omüzuma başını Moiçt gibi oldu. Yahut bana ayışığı böyle zannettirdi. Bu ışığa kurban oluverdim : — Sen sün misin şekerim, dedim. Orada insan yok olur Orala yalnız sazan İN yaşıyor. Brad bir akşamüstü iki kişi bir olüp oraya gitmeği ii be- raber gidiyorlar. Berabe erce gidenlerin çoğu k bera zel gülmüştü. Bütün coğrafya ki- taplarını altüst etmiş, yeni nazariyemle sev- gilimin elini tutabilmiştim.» Ben kahkahayı bastım. Posta müvezzii de pek güldü. Müvezziin yüzü çok tuhaf olmuştu. İn- anlar hakkındaki merakı geçmişti. Kimsenin Pe İe7 gizli pe öğrenmek isteme- diğini bana şöyle an — Hepsi biri > lm. Ben öyle sanıyordum ki, şu ğe adam garip bir adamdır. Bizden ayrı bir şeyleri vardır. Ben ne facialar kuruyor, ne na tabiii yürü. MİKE UCA. vü 5 142 eee m ROMAN >Sait Faik tüyordum. Meğer yalnızen âşıkmış... Kim nin yanına sokulmayan, köpeğiyle kei bir adamın benim gibi, senin gibi bir adam oluşuna şaştım doğrusu... Şimdi. taşıdığım bütün mektupları açmadan açıyorum. İçlerini ezbere biliyorum, bırak 1.. Yokuşu tırmanmağa başladı. dar etmediği günden itibaren, bunli zâlim çel Artık evine gidiyor, köpeği okşuyor, kahvesini içiyor, nra beraberce, sonbahar — Bu ayı mantarıdır; yenmez, at onu Hah, bu iyil "Kanlıca mantarı iyidir. Ateşe ööntür; üstüne tuz büber mi pi Kö kâh itemi kâh önümüzden gelirdi. im ona taş atardik; koşar ge- tirirdi. Dilimin ucunda itiraf etmeğe bazırlan- dığım o posta müvezzii ile beraberce yaptı- ımız, başkasının mektubi bü : laştım. Yı yleyemedim. Kola değil !.. Çünkü onda öyle haller gördüm de anladım ki, bu adam, hiç kimseye hiçbir şekil. de haksızlık yapmamıştır. Böyle bir adama kusurlar, hatalar itiraf edilebilir, Ondan her bangi bir mesele hakkında — fikir'er alınabilir. Ama ayıplar söylen O kadar esme denli “e türlü! Ben köyüm şehre indim. Yine iş aramağa Be alime Ah bu iş aramak... Bü- yük bir ld iş vam kadar eğme hiçbir şey olamaz. Bir zamanlar bir adami ördü! o eee benim Vie vardı. Avare dolaşır, mevzular bulur, oturur, hikâyeler yazardım. Zannederdim ki bu böy- sürüp gidecek. Bir gün bir hikâyem bana iç olmazsa birkaç günün geçimini sağlaya- i gazete buçuk liraya bikâye aldıkları zaman pat- ronları kızıyordul Ev vet, bir genç tanımıştım. - O za mektebi idi - e yi du. Annesi güzel, “Şirin, tatlı bir ihtiyarın başvurmadığı kapı eni Oğlu için : — Evden çıkmaya utanıyor. Canı sıkılı» yor, patlıyor. Günlerce konuşmuyor, ağlıyor. Ben bu çocuğu ne yapacağım?” Hasta olacak. Diyordu. Bu böyle senelerce sürdu. Seneleze: sonra ise B eve kapanıp geç- miş” senelerin ıstırabını içimde duyar, ğe ve ai ve heykeller yapa- yacağımı düşünür, ancak bir kah ei Di belli; bunalırdım. (Arkası var) A e likmneidi EE saye

Bu sayıdan diğer sayfalar: