5 Nisan 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 12

5 Nisan 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KE Eda hanım ikindi vakitlerini sevmezdi. Bu vakitlerde gökü; yarısını kaplayan gölgelerin ağır- lığı, yukarıdan aşağı doğru hızla peşini dolup boşalmağa başlardı. İkindi vakti mutfaktan bahçeye geçer » mağa başlardı; ikindi vaktinin ânbeân k gölgeleri, bu ağaçların kurşuniliğini gittikçe arttırırdı. * Ogün yine mutfak kapısından pısının açılmasiyle çıkan ei tüden anladılar. Eda ban gölgeler içinde hafif sfİyLğ kilerle karşılaştı. İkisi de gözlerini doğru eğerek birbirlerinden kaçirdılar. Eda hanım, kaptanla uşmamak isterdi. Kaptanın adlar mid tavuklariyle dostça konuştu; dilaltı haklı idi. Kaptanın tavuk kesmesi, bir çeşit zulümdü. Görenlerde boyun- larından kan fışkıra fışkıra, bazan ayağa kalkarlar, bazan uçacakmış gibi bir hal alırlar, sonunda da diği yıkılarak havası bırakılan r balonun eni ri gibi bir bünülüşle ölürler Son dafa, ee b Eda çöküyordu. Kaptan bu sefer tavuk kesmeğe kalkışmadı. Tersine, on- larla gayet dostça şakalaştı. Şakalaşmakla da (kalmayarak, kendisine sokulan balmumu rengi bacaklı sarışın Nemse tavuğunu Lu L. k d k Vecdi BÜRÜN Eda hanımı ayıltıyor... Oda kapısı açılır açılmaz dışarıdan işeriye doğru bir kalabalıktır atılıyor ; bu yeni gelenler, başlarına şapka yerine horozları giymişler... Bun- ların odaya dolmalariyle beraber kadar muntazam hotozundan öptü. — Eda banımın Kaptana duy- duğu kini ve hakkında vordiği kararları alt üst edende bu,oldu. Akşam dini bastı, Ed hanım oturduğu sıradan kalktı. Eve girdi. Üst kattaki oturma odasında, iskemleyi yere devirip arkalığını gemi dümeni gibi kul- lanarak kaptanlık oynayan küçük toruniyle (karşılaşınca, yüzüne akşamın üşüştürdüğü gölgeler dağıldı. Pencerenin * yanındaki koltuğa doğru gidip oturdu. Oda- nın ortasındaki büyük masada, gelini, yüzüne mütemadiyen hay- retle bakan bir kızcağıza hesap öğretiyor: rdu. Erkenden yattı. Çok geçmeden kün olacaktı. Tekrar uykusuna gömüldü. Rüya görmeğe başladı: Kendisi hasta imiş... Yatıyormuş... Karyolanın baş ücunda, biri bir“ tarafta, öteki e kara ya- nan iki müm... mlardan ik bir vizeklik ie ki nerede se başı eriyecek... Derken oda- nın kapısı değil de dolabın kapağı vuruluyor... Ama bu elle vurmak da sayılmaz... Sanki dolabın ka- pağına bir tokmak takmışlar da o vuruyor... Arkasından dolabın kapağı açılıyor ve odanın içine, başlarına şapka yerine birer ta- vuk giymiş bir sürü adam do- kırıyorlar... de se y eriyip yastığın üzerine akıvere- cek; fakat oda iy şiddetle vurulması ve adamların öna doğru dönerek haykırmağa başlamaları horozlar ötüşüy ıdak- hyor... İlk gele mall, başlarında gıdaklıyan otavuklarla dolabın şişmanca bir adamın odanın orta- doğru ilerlemesiyle bütün sesler kesiliyor. Adam, küçük masanın yenına doğru ilerleyince ötekilerden “tamamiyle sıyrılmış- tır ve bir horoz sesiyle soruyor: «Saat k Bütün horozlar jinsan sesiyle ve bir koro intizamiyle cevap veriyorlar : Pei on geçiyor.» m, yüzünde son derecesini ve Bir büzünle : akit durur mu? diye soru- yor. i Ötekiler şaşkın, şaşkın bakı- yorlar. Adam, ötekilere haykı- rıyor : «Haydi! Ağlayın, öyle ise...» Ötekiler tıpkı seslere dayanamıyarak eriyiveri- yor... Ofl Yapışyapış bir mad- de yastığa ve yorgana bulaşıyor. Eda hanım sabahleyin yorgun kalktı. Vücudunun ağrımıyan bir noktası yoktu. Kulaklarında halâ rüyanın uğultuları dolaşıyordu. Aşağıki odaya inince, yine, her zamanki yerine, pencerenin ya- nındaki koltuğa yerleşti. Biraz sonra, hizmetçi kahvesini getirdi. Kahveyi cıgara ile içti. Bu sabah her zaman aydınlıktan aldığı zevki duyamıyordu. Torununun gürültü ile odaya dalışı, içinde bir kıpırdanma uyandırdı. Ama bu da çok sürm edi. Öğle yemeğine kadar koltukta oturarak, birbiri p: lan birini yakıp b ğleden sonra, hislerinde benin a merak ettiği bir değişiklikle karşılaştı. Torununu çağırıp kucağına oturttu ve baş- örtüsüyle kendi kendine bir şey. — İ eşlimirek oynayan çocuğa ordu en b nim oğlum musun?» Çocuk mi salladı. «Baban benim oğlum... O senin baban, seni de ben doğurdum. anân benim |» Çocuk yine başını salladı. konuşmalar ikindi vaktine sıraya oturdu. Göğsünün yukarı tarafında bulunduğunu iyice bil- diği kum saati hızla dolup boşal- mağa başladı. Asmanın dallarına, görünmiyen bir ağ Ge gölge yavaş yavaş sarılıyor. Sü a az sonra gözüktü. Elinde yem ba yerine arasında içlerinden bir tanesini yakaladı. Geri çekildi; hayvanın iki kanadını a ayağıy birleştirerek yere üzerlerine bastık- nıyor, kendini yerden yere çar- pıyordu. tanın karısı pencereden başını çıkararak seslendi : «Eh, eh, yeter artık, yeteri» aşı ana, a yem mın bah- çesine di «Eda hanım yere mili diye haykırdı. u haykırışa öteki “evlerin pencerelerinden fırlayan sesler de k leri oturduğu sıraya baktı ve birşey söylemeden yerde cansız yatan tavuğu bacaklarından yaka- ladığı gibi eve girdi.

Bu sayıdan diğer sayfalar: