26 Nisan 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 14

26 Nisan 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

EÇENLERDE (bizde araba) nın ta- rihinden muhtasaran bahsetmiş- tim, Bazı meraklı okuyucularımdan saltanat ve saray arabalarına dair bir takım sual mektupları aldım. Onları şu yazımla cevaplandırıyorum : anzimat devrine kadar bizde, (Saltanat arabası) namiyle birşey mev- cut değildi. Padişahlar malüm ve mu- ayyen olan merasime, at veyahut ka- tır ile iştirak ederlerdi. Hususi gez- melere de, müzeyyen Kocu'larla gi- derlerdi. Tanzimattan sonra, alafran- galık taklidi başlar başlamaz, sarayın bir çok usul ve âdetleri degiştiği gibi Sultan Mecid için İngiltere'den (sekiz yaylı Viktorya) denilen son derece muhteşem bir araba getirtildi. Buna (gerdune-i saltanat — yâni saltanat arabası) denildi. Bu araba, âdetâ yay- lar üzerine oturtulmuş bir kayığa ben- ziyordu. Ancak, merasim günleri kul- lanılıyordu. Büyük merasimde, ayni renkte altı at, küçük merasimde dört at koşuluyordu. Fakat bu arabaya ne Sultan Me- cid, ne de Sultan Aziz, fazla rağbet göstermişlerdir. Her ikisi de ata binmeyi tercih etmişlerdir. Sultan Abdülhamid de tahta çık- tığı ilk senelerde, ata binmeyi tercih . etmiştir. Hattâ Cuma selâmlıklarında ekseriya beyaz ve kıymettar bir ata bindiği vakidir. Fakat sonraları, ha- fiye jurnallariyle kendisini evham bas- tığı için, arabaya .binmeğe mecbur © kalmıştır. Ve (lândon) tarzında gayet muhteşem bir iki saltanat arabası yap- tırmıştır. Abdülhamid, esasen arabayı pek severdi. Hattâ şehzadeliğinde Avru- pa'dan getirttiği zarif bir (brik) ile ge- zerdi, Atları, en eski ve tecrübeli bir arabacı kadar meharetle kullanırdı. En dar yerlerde bile, hayrete şayan manevralar yapardı. Hattâ bir gün Tarabya'daki köşkünden İstanbul'a gelirken, sahilin en dar ve dönemeçli bir yerinde, karşısına ihtiyar bir adam çıkıverdi. Vaziyet o kadar tehlikeli idi ki, ya o adam çiğnenecek veya- hut araba denize uçup gidecekti. Fa- kat,Sultan Hamid'in mahirane bir ma- nevrasiyle muhakkak olan tehlikenin önüne geçildi. Bu Hükümdar, bir hayli yaşlı ol- masına rağman, araba kullanmak zev- kini feda etmemişti. Cuma selâmlıkla- rında daima dört atlı saltanat araba- siyle Hamidiye Camisine gelir, fakat cami dönüşünde iki beyaz at koşulu . küçük. bir faytonu bizzat kullanarak saraya avdet ederdi. Hatırlardadır ki, saltanatının son senelerinde, Ermeniler tarafından ken- 14 TARİH KIYMET HÜKMÜ DEMEKTİR Saltanat ve saray arabaları disine müthiş bir suikast yapılmıştı. Cuma namazından sonra, tam camiden çıkarken, muazzam bir (cehennem makinesi) patlatılmıştı. Sultan Hamid, metanetine zerre kadar halel getirme- di. Havadan birçok masum insanların parçalanmış kanlı cesetleri yağarken, büyük bir sükünetle merdivenlerden indi. Binek taşında bekleyen arabaya bindi. İnfilâkın dehşetinden ürkerek şahlanan hayvanların dizginlerini bi- leklerine sararak — dimdik ayakta durduğu halde— saraya avdet etti. Saltanat arabalarından başka, di- ger saray arabalarında altın yaldızlı tezyinat bulunmak âdet değildi. Yal- nız araba kapılarına, renkli ve yaldızlı olarak İK arması tersim edilir- di. Bu arma olmıyan arabalara (teb- dil a) denilirdi. Veliaht da dahil olmak üzere bü- tün şehzadeler ve henüz evlenmemiş olan sultanlar, iki atlı arabalara bi- nerlerdi. Ancak evlenmiş olan sultan- larla Valide Sultanın dört atlı arabaya binmeleri usuldendi. Gerek şehzade ve gerek sultan arabalarının süratli hareketleri âdet değildi. Gerek caddelerde ve gerek seyir yerlerinde, daima ağır yürüyüşle yollarına devam ederlerdi. Harem arabalarının perdeleri ya- rıya kadar indirilirdi. Sultanlar, elle- rindeki elmas işlemeli ve altın saplı yelpazeleri gözlerinin hizalarına kadar kaldırarak halka yüzlerini göstermek istemezlerdi. Saray kadınlarının araba ile so- kağa çıkmaları ca bir usule tâbiydi. Ve çıkış da, ya bir merasime iştirak etmek veyahut — mevsimine göre — seyir yerlerine gitmek sure- tiyle vukua gelirdi. Başta sultanlar olmak üzere, toplu bir halde çıkışa (beylik gezme) der- lerdi, Bir veya iki gün evvel sarayla- rın teşrifatçı kalfaları, saraylıların oda- larını dolaşarak : — Kalfalar!.. Filin gün beylik gezme var. Hazırlanın! Diye haber verirlerdi. Bu gezme- ye iştirak edecek olan kalfalar dör. der dörder ayrılırlar, ayni renklerde ferace ve hotozlarını hazırlarlardı. Ziya ŞAKİR Gezmelere, daima öğleden sonra gidilirdi. Tayin olunan saatte, bütün arabalar, sarayın dış kapısına dizi- lirdi. Hareket saati gelince, evvelâ Sultanın arabası harem avlusuna gi- rer, binek taşında durarak Sultanın aşağı inmesini beklerdi. Sultan, saray kapısından çıkarken, binek taşının iki tarafına dizilmiş olan haremağalariyle baltacılar yerlere kadar eğilerek temen- na ederlerdi. Başağa, derhal Sultanın koltuğuna girerek arabaya bindirirdi. Baltacıbaşı da, arabanın kapısını ka- payarak derhal sol tarafa geçer, sağ elini arabanın yanındaki şerit askıya geçirirdi. Araba DR edince o da öylece yürüyüş devam ederdi. Sultan dl — ellerini karınla- rının üzerine kavuşturmuş olarak — bir kaç baltacının takip etmesi usul- dendi. Araba ağır yürüdüğü için bun- lar zahmet çekmezlerdi. Sultanın arabası sarayın avlu ka- pısından çıktıktan sonra, maiyet ara- baları da binek taşına yanaşırlardı. Gezmeğe çikan kalfalar, dörder dör- der arabalara dolarlardı. Bu kalfalar yanlarına (suluk) denilen gümüş sü- rahilerle, altın veyahut billâr bardak- lar, içinde el aynalariyle — yolda bay- gınlık ve sair hafif hastalık ihtimali düşünülerek — limon, çiçek suyu ve- saire gibi şeyler bulunan çantalar alırlardı. : Arabalar, kısa fasılalarla yürüyü- şe geçerlerdi. Haremağaları, ellerinde kırbaçlar olduğu halde ata binerek arabaların sağında ve solunda gider- lerdi. Seyir yerlerine gidilirken sade- ce düz siyah, İstambolin denilen set- re giyen haremağaları, merasim gi- dişlerinde, bellerine sıtma işlenmiş ka- yışlı kılıç takarlar, yakaları ve kol . kapakları keza sırma işlenmiş ünifor- ma giyerlerdi. Haremağalarının bir yerden geçi- şi, daima mühim bir hâdise teşkil ederdi. Kadınlar durup, bu arabaların geçişini temaşâ edebilirlerdi. Lâkin, şayet erkeklerden arabalara dikkatli- ce bakanlar olursa, derhal haremağa- ları gazaba gelirlerdi. Hattâ arabalara bakıp da gülümseyenleri görürlerse, derhal atlarını o gafilin üzerine süre- rek ellerindeki kırbacı indirirlerdi.

Bu sayıdan diğer sayfalar: