26 Nisan 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 6

26 Nisan 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İNCELEME | ————- ALATURKA NEDİR? VE NE DEĞİLDİR? Cafer SENO pad bulunduğu Doğu medeniyeti kadrosunda siyasi bir varlık halinde teşekkül ve inkişaf eden im- paratorluk Türkiyesi, asırlarca devam eden münasebetler neticesinde o me- deniyetin bütün asli prensiplerini kuv- vetli bir terkible yuğurarak devrinin hayatına tam kıvamını bulmuş üstün bir millet e vermeğe mu- vaffak olmuştur. Batıya mi kuvvetli olduğumuz zamanlarda, hayatımızın her safhasın- da, her şeklinde, bugün alaturka diye hor gördüğümüz bir hususiliğe, bir başkalığa malik olduğumuz inkâr edilemez. Uzun bir mükemmelleşme cehdin- den hasıl olan olgunlaşmayı anlatan bu hususileşmiş hayat tipi, bu başka- lık hali, o günkü cemiyetin, madde ve ruh yapısında milli şahsiyet denilen ileri bir tekâmül merhalesine vardığını gösterir. Alaturka, bu tekâmül merhalesin- de kendine inanmış bir milletin milli hüviyetini barizleştiren ileri bir ya- şayış şeklinin tâ kendisidir. atı medeniyetinin doğuşu ve gelişmesi sebepleriyle, ona mütenazır olarak Şark medeniyetinin inhitatı saiklerini bahsin dışında bırakalım. , Tanzimattanberi ileri ve geri iki dünya arasında vaziyet alan Türk münevveri, Şarkcılık - Garpcılık dâvasında yanlış ve saçma bir izahla alaturkayı, Şarklılığın, geriliğin, köh- neliğin, eski kafalılığın, hâttâ bayağı- lığın değişmez bir vasfı olarak telâkki etmiş, buna mukabil, alafrangayı da yeniliği, asriliği, ileri medeniyeti tem- sil eden bir mânada anlamıştır. Bizde, yenilik, eskilik, Şarklılık, Garplılık cereyanlarını ifadelendiren bu iki kelime, maalesef, fikir ve ame- liyede hatalı tatbiklerle haiz oldukları asıl mâna haysiyetinden tamamiyle uzaklaşmıştır. u suretle, milli asâlet ve benliği kuvvetle aksettiren alaturka, delâlet ettiği güzel mânasına rağmen, koyu ve karanlık muhafazakârlığa bürün- müş; neticede, gerilik, köhnelik gibi terakkiye mani unsurlar Türk seciye- sinin sabit bir tabiatıymış gibi gös- terilerek, her yükselişin tek sebebini teşkil eden milli benlik ve vakar, derin bir aşağılık duygusuyla sarsılmıştır. Alafrangalık namı altında yap- tığımız Garplılaşma hareketleri de bu . biçare aşağılık duygusundan gelme, satha, kabuğa ait basit ve gülünç bir Avrupa hayranlığından ibaret kalmış, bütün yenileşme hareketlermiz şuur- suzca taklit ve kopyacılığı mârifet sayan bayagı bir züppelikten ileri geçememiştir. Halbuki alaturka hayat, Garplı- laşma hareketlerimizde takip edilecek tek hedeftir. Bu hedeften uzak kalan hiçbir bedbaht hareketin muvaffak olmasına imkân yoktur. Alaturkaya mukabil, bugün bir çoklarmızın öğrenip taklide yeltendiği alafranga, (Alângle) o(Alâmeriken), hâttâ (Alârüs) hayat şekli ne demek- tir? Bu, madde ve mâna bakımından her sahada şahsiyetini iktisap etmiş, mütekâmil, ileri bir cemiyetin kendi bünye ihtiyacından ve dehasından aldığı ilhamla hayatına verdiği milli çeşni, renk, ışıktır. Cemiyeti şahsi- leştiren, ona ayrı bir ruh ve asalet veren bu renk ve ışıktır ki, milli var- lığın De meydana getirir. Fransızvari veya İngilizkâri bir hayat içinde İs öyüüülüşrünk a SİON sak, kendimize inancımızın en büyü delilini teşkil eden alaturkayı, Lİ bizim olan Türkvari hayatı bütün şart ve icablariyle beraber yeniden kurmak mecburiyetindeyiz Milli şahsiyetin, milli asilliğin yapıcı mânasını taşıdığı için En Türk cemiyetinde daima ve ileri bir yaşayış seviyesini ebatekel cektir. Onun bize anlattığı fikir, m ie sene evvel ne idiyse, bugün işen, sadece zaman ve elele birlikte tekâmül eden mekândır. Alaturka, evet... Fakat, onun bize anlattığı, ne şadırvan, ne cüppe, ne kavuk, ne incesaz, ne gazel ve kasi- de, ne de bu unsurlara mahsus duy- gu, düşünce ve dünya görüşüdür. Hayır, hayır... Alaturka bunların hiçbi- ri değildir. Bunlar, tarihi oluşun za- man ve hâdiselerle değişen şekil ve manzaralarıdır. Fakat, milletlerin hayatında ezel- den sonsuzluğa uzanan bir birlik, bir bütünlük, milli varlığın rengini tespit eden, onun hüviyetini tayin eden de- gişmez bir şey var... Bu, milli benlik ve şahsiyet şuurudur. Alaturka, bu şuurdaki öz mahiyetin hayata kendi şeklini vermesinden başka bir şey de- ğildir. Garp mukallitliğinin Türk haya- tında ve ahlâkında doğurmuş olduğu perişanlığın belki de en başta gelen sebebi, Garplılaşma cehdimizin bu ben- lik ve şahsiyet şuurundan mahrum kalmış olmasıdır. Eğer hareketimizi bu Şuurla desteklemesini bilseydik; “Garp medeniyeti bütün hakikati ve şümuliyle Türkün öz malı olabilirdi, ayatımız, bu günkü şekliyle pek Eseri, ma bildiğimiz alaturka ola- , kökten ve şahsiyetten all dlühie kaldığı için Garp hayatı da değildir. O halde nedir? Bu şekilsizlik, bu renksizlik böy- le devam eder mi?.. Her varlık bir şekil almağa, bir kalıba dökülmeğe mecburdur. Âlemde herşey kendi âhenginde bir nizama bağlıdır. En ileri Garp (kültür) ve medeniyetinin bile. içine dökülmeğe mecbur olduğu bu kalıp, bize ancak, alaturka hayat- tır. Bundan ötürü, Batı medeniyetini kendimize mal ederken, onu milli şuu- run potasında eritip Türkleştirmek ih- tiyacı çok kat'i bir zaruret halindedir. Böyle olursa milli şahsiyet deha- ne Üirim alarak, tekâmülün yara- tıcı retiyle üstün a ekmiş erişmek mümkün Bu yolun nihayeti, ma 4 ken- dimizin olan bir hayatın, yâni alatur- kanın zaferini müjdeler... Hedef budur!.. | Yargi Romanı okusam? (Farelere ve insanlara dair) (Farelere ve insanlara dair), Amerikan rd ip (Ştaynbek) in, gerek yapısı, gerek zuu bakımından Yeni ve Eski Dünya ten- kitçilerini kendisiy le uzun uzun düşündürmüş romanlarından biridir. Roman diyoruz, fakat bu esere roman demekte, Yeni ve Eski Dünya tenkitçilerinin itibarlarına uymak gibi bir telkinle hareket ettiğimizi de itiraf etmeliyiz. Bu eser, Amerikan edebiyatının geleneklerine göre incelenince, bize göre, romandân ziyade bir (nuvel) dir. lir beraber, biraz gelenek fedakârlığıyle roman demekte hiçbir mahzur e ur. sölereti ve insanlara dair) in Türkiyede silcilerinden biri, hiç şüphesiz (Ştaynbek) dir. Bu romancıyı, Amerikan romancıları deyince ilk akla gelenlerle, (S. Luys), 2 ve (Das Possos) larla bir arada sayma değerinin bize yüklediği; ve bayiiçotlar Pire ettiğimiz için bizi üzen bir itiyat vazifesi haline gelmiştir. Zira bir şokları (Ştaynbek) f (Ştaynbek) kitaptan perdeye taşınırken elbet- atının aleyline bazı ihanetlere (Fa la ere ve insanlara mavi hiçbir iddiası ve isbat dâvası olmayan bir al

Bu sayıdan diğer sayfalar: